19 Aralık 1947 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 14

19 Aralık 1947 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ederi ii Dn ve Çayırın geniş manzara? sını seyretmek, bu vaziyette, en tatlı bir şeydir. Bu zevke tavla şatranç gibi oyunları da refakat ettir. meğe kalkışanlar bulunur, Umumiyetle orada enfazla ehemmiyet verilen ve testi kebapları, en çok koku -alma hassasına “hitap eden ye- meklerdendir. Kodamanların ekserisi, ahçılarını da beraber alırlardı. Taze prak dolması, südlü irmik helvaları, mev- sim meyvaları, beraber götürülürdü. Pek büyük kaplara konan ve gayet bol yapılan bu yemekler, yerde hal- ka tarzında sıralanılarak kei i, Ye- mekler o kadar bol götürülürdü ki, ve bide yiyip doyduktan sonra, ' sıra hizmetçilere cılara gelir, onlardan da ka- Yemekten sonra, kahveler, çubuklar ve nargileler ge- çit resmine girer, peşinden çayıra seccadeler serilir ve vakit namazı cemaatle kılınırdı. Akşam yemeğini bile çayırda yiyip mehtapta dönmeği tercih edenlere de rastlanırdı. Tarik kiyml, hükmü emektir © GEÇMİŞ GÜNÜ ELERKEN 19 uncu ASIRDA İSTANBUL Eski Balıkhane Nazırı merhum Ali Rıza Bey İstanbul'un en meşhur ve makbul mesiresi, o vakitler Kâğıthaneydi. Evvelâ, öbür mesirelere nisbetle İs- tanbula e ula olması. sonra bir mesire içi rt olan tabii güzellik- lerden bek bağrında toplamış bu- lunması, gayet geniş olması, pek az bir masrafla da başarılabilmesi, Kâğıt- hanede, hemen ber mizaca hitap edecek bir imtiyaz noktası bulundu. rurdu. Bir zamanlar Hasköy'ün üzerinde «Aynalıkavak» bahçesi de bir tenez- züh yeriydi. Bilhassa Beyoğlu halkı, buraya çok rağbet gösterirdi, Bura- nın hususi günü pazar'dı. Meşhur bestekâr Lâtif ağa merhumun burası hakkında şu güfteyle bir şarkısı vardır Pek müferrah değildir Ihlamur, Şimdi Boğaziçine gitmek de zor; Canbaza gitsek olursun bihuzur, Aynalıkavağa gilsek bu pazar! Sonraları, Ateş Mehmet Paşanın kaptanlığı zamanında burası Tersane- ye çevrildi . ve halka kapatıldı. Veli efendi, Çırpıçı, Çörekçi, Bayrampaşa, İstanbulumuzun eski mesirelerinden- dir. Bizans zamanında buraları çok rağbette birer tenezzüh yeriymiş; ve halk e mevsiminde buralarda eğle- nirmiş,.. O zamanlar buraları orman- lar iş bahgeleile süslüymüş.. ÜSKÜDAR VE BOĞAZİÇİ Eskiden mesireye * gidenler, her seyir yeri hakkında siresine gelirlerdi. Vaktiyle Fenerbah- çe hususi günleri, pazartesi ve perşembeydi. (Baştarafı S. 12 de) yapıştılar. Bu paâlaskanın ay Aradan biraz zaman geçti. *** İki saatlik karakol yolunu, vap bile vermedi. Musa «Yürü onbaşı, karakolda onları bek- <He le bir karakola varalım, bak, pay? vie dönecek bu arpaci Dn e gere nereye adın ?» kolda Yo bakar bağlıyan palaskaların uçlarına 14 pıştı yıldızlı sarı tokası Muttalibin irileşmiş gözlerinde bir bakır tepsi kadar yy Onbaşı asabiyetten biraz evvel yan- e yaldızlı emi yak- Boğaziçi cigarasmı bir töikârükle beraber bir kenara fırlatarak, sorguya başladı : — Söyle ulan çifteyi nere- ye sakladın? Ve sopa havalandı. Bu sırada Muttalip o kadar lâkayttı i&, yattığı yerden odanin duvarını süsleyen lev- 1 kalma bir alışkan- tıkla vim Bu duvarlarda- ki lâvhalarda «Birimiz, hepimiz, hepimiz için . birimiz «Asayiş, bir leketin vokatar zabıta er unsu- rudür «Röylü memleketin efendi- sidir.» Gibi verirler, yazıl... etkik arasında hâlâ İlssollna öU bekleyen on- başi çelik çomak oynar gibi ilk vuruşu yaptı. Muttalip ta- banlarının ateş değdirilmiş gibi yanmasına rağmen ayn lâkaydi ile yüzünü bile ekşit- meden cevap verdi : <Ben çifte filân ağ Dayak tam üç saat sürdü Şerif Ağa oldukça e sir görünerek kekeledi — Vallahi böyle olacağı! bilseydim ! mar sen gidersin öldürdüğünü itiraf üreğin aklisin altına Rızayı etsin ! — Ama böyle de söyletil- mez be damat onbaşı! Halil ARE derhal srıttı, gevşedi — Söyletirim, söyletirim, ından içi iYi — kese çekti, sonra onu yerine yerleştirerek tabakasını? u- zattı : — Hem siz azıcık müsaade edin de onunla ben konuşa- m. < nbaşı ve arkadaşları der- hal çıktılar, Şerif Ağa ağır ağır ranzaya yaklaşarak ev- velâ Divanenin hurdahaş ha- lini “0m geşirdi ve söze başla yi ivane! Doğruyu ÖYLEYSE ne olur sanki? ğini inledi : — Aman Ağam, sana m ay tım helâl olsun! Sen de ban bir sevap et de şu Aa e mı beri hi azicık tabanlarımı er AŞ e Ağa onu okşar gibi yaptı Bana bak Divrne! Ben senin baban sayılırım, dinle beni de, belleteceğim gibi söyleyiver, bunun ucunda ölüm yo Bunun başında Oolünı var; S0 ölüm, ağam! n bilmediğim, görmediğim şey a diy: ama, Fadimeyi sana vereceğim Muttalip. senidam- da da besliyecek, oradan da skddgi! sonunda kurtaracak ar deği dinle evlât! «Fadime» lâfı anlınca Muttalib Ma hayat buldu: — Ben ettim ki, ne di- eyim ağam, sen 'söyleyiver ettiğim gib erif iğ uz usulca. cık kulağına fıslad — Çifteyi Serif damlı av- lusundaki kuyuya attım, de o kalar, her şev tamam, anla- rl mı, ötesini kendin düşün Ben onbaşıya «söyleyecek» diye ep siğin Tiç Di sana bir kadar mü: ele Sie Ve gölge gibi Süzülüverdi Şerif Ağa... O çıkınca Mutta- libin oldukça aklı işe yattı. Ve Divane Muttalip tam 18 seneyi yedi.

Bu sayıdan diğer sayfalar: