e ğa ULTAN Abdülâziz, tahta cülüsu sıralarında halktan pek büyük bir alâka ve muhabbet toplamıştı. Hicri 1279 da Mısır seyahatinden geriye döndüğü zaman yapılan şenlikler mi- silsiz olmuş ve bu merasim, hiçbir emir ve nüfüz kullanılmaksızın doğru- dan Eee de een yergi kop- muştur. O zamanları idrak edenler- den (*) eğer öle gibi hâlâ hayatta birkaç kişi varsa sözlerimi tasdik ederler. KÂĞITHANEDE EĞLENCE seyi Cuma namazını Halid'de eda ettikten sonra rahat ve zevkli bir vakit geçirmek ve tabiatin güzelliklerinden faydalan- mak için yola çıkmış; kimi de şuna ve buna boyun eğerek ele geçirdiği ayvan ve arabalara kurulmak ve gösteriş yapmak için... Baba ve kayın baba gibi hâmilerin nüfüzları saye- sinde rütbe kazanan bir takım heves. kâr zabitler, genç ve cakalı atlar üzerinde Avrupa zabitlerine mahsus tavır ve edaları taklit ederler ve Tanzimat başındanberi içimize işliyen Avrupalılık gayretiyle, güya askeri malümat ve heybet sahibi olduklarını göstermek isterlerdi, Bin türlü itina ile süslenmiş olan bazı yakışıklı genç- ler, kibar hanımlara kendilerini beğen- dirmek için konak arabaları arasında mekik dokurlardı. Her rasgeldiği ka- dına, ya kaşı, gözü veya ağziyle sataşmak zevk ve sanatında, birtakım harfendazlar, arabaların tozu rm boğduğu yerlerde, puslu havayı seven kurtlar gibi, faydasız teşebbüslerini tekrarlar, dururlardı. Aşağı sınıf halk il» al rim Ali Rıza Beyin 25 sene ev- .velki sö z Geçmiş zamanın mizahı : 25 yıl evvel bir Meşrutiyet gazetesi, kadınların o zamanki kılıkları üzerindeki anarşiyi bu karikatürle belirtiyor ve o devrin şaşkınlı- ğına en parlak misali vermiş oluyor: a AMİR G PAPA a 19 uncu ASIRDA İSTANBUL Eski Balıkhane Nazırı merhum Ali Rıza Bey arasında, çopur yüzlü, kapısız uşaklar, «yan bastı » dal fesli ve «kovalı» şalvarlı esnaf, beyaz dizlikli, çapraz yelekli, bağrı ve baldırı çıplak tulum- bacı kabadayıarı , başları «kartal kanat » Salta markalı ve «baştan yardım, ayırdım» biçiminde ipekli mendillerle süslü külhanbeyler göze çarpardı. Lâcivert dizlikli, baldırları yün tozluklu ve pos biyrklı helvacı kalfaları, yılışacak ve lâf atacak bazı serbest kadınları ve halayıkları göz- lerlerdi. Kendilerini uslu, akıllı, ağır başlı göstermek istiyen bazı yaşlıca sinsiler de, kuytu yerlerde, saman altından su yürütmek isterlerdi. Sahilin kadınlara mahsus tarafında, kayık döşemelerini derenin, kenarına serip oturan hanımlar, gümüş su ta- sını ve sürahisini önlerine, sefertasını ve Venedik sepetini yanlarına koyar- lar, mütemadiyen yerler, içerler, ara sıra kalkıp gezerler; ve çocuklu olan- larda ağaç e salıncak kurup yavrularını uyutur Etrafı uzak- tan seyretmek len dağlara, İçini tırmanırlardı. Çilekçi, portakalcı, kuzu kuzu kes- taneci, helvacı, macuncu, mahallebici, dondurmacı , kalbur içinde kara üzümle karışık leblebici gibi esnaf ve sigara kâğıdıyle kibrit satan Yahudi çocukları, kulak tırmalayan sesleriyle her tarafı doldururlardı Dilenciler, belâlarından kurtulmak için saray ve konak arabalarının serptiği ufak para- ları miye gırtlak gırtlağa boğu- şurlar öşede ayrı bir renk, bir Gidyet göze Ççarpardı. çingenenin etrafını , köpekler sarar ve bakldiiler, ufuk- am tutardı, Bazı cakacıların binip sürdüğü kira beygirleri, en şiddetli kırbaçlar altında var kuvvetleriyle koşmağa çabalarlar, bu sırada cakacı süvarinin biri atından düşer, bir mu- hallebicinin tablasıda yere yıkılır; yere düşen muhallebileri, çırılçıplak dilenciler ve başıboşlar, tozlar içinde kapışırlardı. ÖTELERE Rüya dolu kirpiğin var senin, çocuğum; Beyaz bir yelken gibi açılmış enginde. Yosun kokar gözlerin geceler koynunda; Ve aşk masallarından akan şarkıların. Sevgi kanatlariyle sır gibi dokun da Gönlümüz, dalgalansın göğsünde baharın. Rüyalar... Gece ve sen öylece kalsanız, Avuçlarında huzur ve aydın vaatlar. Bitmiyen bir yolculuk; ufukta sen yalnız, Alıp bizi götürsün ötelere kadar. Hüseyin Ulaş BOLŞEVİK MEDYOMLARI (Baş tarafı Gıncı sayfada) Aziz imdi bunu yazmaktaki saik ? Bütün “e Güler iie e ai gözleri önüne döktüre Yine.acı acı e — Bu kitap Rusyada on binlerce basıldı : ve Türk zümreleri arasında dağıtıldı. Fakat bu yalan propaganda, emin olunuz ki, burada hiçbir tesir yapmadı. Çünkü Rusyanın hakiki ha- yatı herkesin gözü önünde . ser, propaganda yerine tam siki tesir yaptı, Müellifi hakkında umumi bir nefret uyandırdı. Halbuki Türkiyede bu, hiçde böyle değildir. Bu kitap orada gençleri zehirleyebilir. Genç- sordum : | lerde komünizma aşk ve muhabbetini uyandırabilir. İşte bu sebepledir ki, müellif üzerinde müessir olan âmil, büsbütün aptalca bir şey değildir. © Aziz Bekof'un son mütalâası : ibi âmillerin bilerek veya bilmeyerek tesiri altında bırakılmış Türk ve Türkiye muharrirleri sade Falih Rıfkı Atay değildir, Türk Dil ve Tarih tezleri de işte bu gibi mu- harrirler; hem de çok defa ne söyle. diğini, ne yaptığını, neyi ve niçin müdafaa ettiğini bilmeyen ve zoraki (orijinal) likten başka hiçbir temayülü, idraki, irfanı olmayan şahıslar vasıta- siyle körükletilmiştir !- “Bunlara ve vik medyomları diyebiliriz ! Rıza ÇAVDARLI