KUYUCU... lg nun beğenmediği... Okuyucunun o sevdiği... Okuyucunun unuttuğu... Okuyucu... Okuyucu kimdir ? Muharriri, canilerde vic- n azabı, sinir hastaların- da sabit fikir ısrariyle ta- kip eden, onun her girdiği yere gi- ren, her çıktığı yerden çıkan, yazı yazarken arkasından satırlarına göz atan, ispritizma masalarının davetli- leri gibi, zaman, mekân, hail, mâni tanımıyan bu etsiz, ie. çehresiz, sıkletsiz cin kimdi Kırmızı renkli balviş arabasında gazetesini iki eliyle arşınlamış, şu ensesinden seyrettiğimiz kürklü adam dıköy vapurunun güvertesinde, kemikli ellerine boğulmuş bir kedi yavrusuna benzer bir mecmua sıkış- tırmış, gözünü dalgalara ve saçını rüzgâra vermiş, şu matruş harp zen- gini kılıklı kimse mi ? Koltuğunun altında incitmekten korktuğu kadife bir ER. ip tıpış yürüyen şu hanım kız m Kahvehanenin mermer masasına, morgta bir ceset çıplaklığıyla serdiği gazete ölüsünü yumruklayan şu kirpi saçlı, münakaşacı genç mi? u gözlüğü. nü arayan ihti- yar m? Şu kitapçıyla konuşan gölge mi? Kim? YI 6 Sabah o ak- Zİ şam, yalnayak başıkabak bin- lerce müvezziin avaz avaz aradığı ve yanına gelen herkesle bir iki sa- niye meşgul olduktan sonra tekrar do koyulduğu o meşhur gaip kimdir ? O, ne saydığımız tiplerden biri, ne de onların ve onlar gibilerin hep- sidir, Onlardan başka okuyucu, olmasa da okuyucu onlardan başkadır, Çünkü okuyucu müşahhas olduğu zaman ismi artık okuyucu değil «Defterhane memuru Hadimünnas bey» gibi, mes- leği ve göbek adı neyse odur, Onun bütün kudreti sd Her meçhul ve hudut ey gibi o da, içimizdeki alci esrarını Üze- rine aksettirdiğimiz muhayyel ve mef. kürevi bir mahlüktur. Onu bayağılaştırmamış ve hayat- taki benzerlerinden ayırmış olan her kalem sahibi, gözünün derinliği ve şahsiliğiyle öbürlerinden ayrılır, Tevfik Fikret « Rübabı Şikeste » RNRI AE NE LİE ayl pri Dev sinin başında okuyucu ile şöyle has- bihal eder Size ey bilmediğim görmediğim kariler Size ithaf ile neşreyliyorum bunları ben Size ithaf ile - zira ne O sizin bilmediğim, görmediğim gözleriniz için ketmedeyim - Ben bu ümmüt ile teşyii hayat etmedeyim. Fikretin bu görüşündeki okuyucu, eski zaman küçük beylerinin cumba arkasında ( sezdik- leri, fakat yüzünü görmedikleri bes- leme e kadar bayağıd Bir zamanlar İs- anbula gelen avam romancısı bir Fransız, Mi bir kütüphaneye günün bir kaç saatini bağlamış ve kitabını alan her okuyu- hediye daktilo kızlarının kahramanı olan bu adamın Amerikan- vari ticaret kafasiyle yaptığı bu ba- yağılık kadar hiçbir muharrir okuyu- cuya yılışamaz. Buna mukabil en aşağı kitap tabının 15.000 den eksik olma- dığı aynı memlekette, (eserini birkaç yüz nüsha bastırıp rasgelen almasın diye üzerine yüzlerce frank fiat koyan Köşeniz ÇA SESLER GELİYOR Sesler geliyor, uzak, rüyalı bir akşamdan, Buğulu bir sahilde köpüklü çakıl taşı. İçimde gizli bir sır, başımda yanan MEN ç İnanmak ötelere, duygumun bütün Dolu bir rüzgâr önünde, Bir uçtan kopup bir mesafeye sürüklenmiş nerede ; Çocuk Fri erim oyalı tül perdesi, Nefs kirini atınca fikrimin pınarında Göründü iç gözüme ötelerin ötesi. Yavuz GENÇ MİHRİMAH CAMİİNİ ZİYARET Çıktık, h u'la, Bu hede güzelliğin Mermer huzuruna. Gönül verdik, Asil çizgilerindeki enli kp San'at ni Ziyadan gadraanarna Abdest aldı kal Bestelenmiş pi Sonsuzluğa yol veren iz.. Emine REMZİ K MİLA AR örnekler yaşıyor. İki dere- cenin tipik nümuneleri olan bu iki muharrir, birbirlerine nazaran farklarını, şuur- ların altındaki okuyucu te- lâkkisiyle ifade ediyorlar. Sanatkârın içindeki mah- rem benlik her büyük ar- tistte ayrı bir tecelliye ma- liktir. Büyük sanatkâr (Bodler), bu ben- liği kemirir gibi gördüğü okuyucuya : Bal Riyakâr kari, benim benzerim, benim kardeşim! diye hitap ediyor. (Bodler)in bu mıs- ra gösteriyor ki, onun kari diye seyerttiği şey, kendi içinden fışkırttığı bir vehim heyulâsından başka bir şey değildir, Yukarı seviyede her yazıcının ka- fasında kari mefhumu, arının iğnesi ve akrebin kıskacı gibi kendi beyni- ne ve kendi uzviyetine yapışık, fakat herkesten ziyade kendisini sokan bir Yoksa her şeyi mefküreleştiren sanatkârın beyaz duvardaki gölgesin- den başka ne olabilir ? Evet, sanatkârın beyaz duvardaki simsiyah gölgesi ama, şu teşhis farkiyle: Mücerret hüvi- yetiyle okuyucu, üstün insan ol- mak dâvasındaki muharririn, ona, bütün küçük ta. raflarını ihtar eden; ve on büyük tarafiyle her ân arkasından koşup kendisini avlamaya davet eden korkunç ve cilveli bir mizan, bir nefs muhasebesi remzidir. ĞG EMA LARİR Ben ateşçi olmalıyd Uzaklara giden gemilerde. Fener olmalıydım, Onların direklerinde. Bir gemici masalında Canlandı hasretler. Yosunlu dalgalarda Söndü alevler. Yy» Denizde doğup, Denizde ölenler ! Bir bekleyen bulundurdu beni de Beyaz köpüklerde Ayhan HÜNALP neee” e yaşanmış bu haya ia gibi göklerin vi Beklemişim sanki o sabahı, Ve hercümerç işinde; kâinat. Aynı hal, aynı işve sevgilide, Aynı lapılmaktan ürpermiş sema. Kapılmıştım yine bu iphama, Aynı devridaim var gölgelerde. ek Halim UĞURLU 4 ii