Muharrinin kazancı Mahmut YESARİ Merhum Mahmut Yesarinin vaktile bize vermiş alduğu yazılardan : EMLEKETİMİZDE mubarrirlikle ara kazanmak, iğne ile kuyu kaz- mak değildir; çok daha beteri.. Kafa Mn hiç bir değeri yoktur. Halk vermiyor ? Hay i bep, muharrirlerin kendi aralarında bir birlik yapmamış olmalarıdır. Dünyan her tarafında muharrir birlikleri a Biz, nedense, aramızda anlaşamıyoruz. Gazete ve mecmualarda yazı ücret- leri, keyfidir. Gerçek değerlerden ziya- de şahsi sevimlilikler rol oynar. Buna rağmen telif hakkı olarak verilen ücret ler şunlardır : n, yedi buçuk, beş, dört, üç, iki buçuk, iki lira. m aliyi de satır ve santim hesabı g mir bel” ii ve mecmu- alarda, kâğıt mürekkep, mürettip, maki- ne hesapları derin derin Kyk biçii muharrir ücretleri daima sonraya kılır. Şanırsınız ki, muharrir, kalleş kurulan ve kurulacak müesseselerin tu- feylileridir. çılar, bir âfet, bir felâkettir. Onların tuttukları yol, korkunçtur. Hek: kı telif onlar için lüsumsuz bir paradır, bir yüktür, ziyandır. Hiç vermemek için her çareye baş vurulur,az vermek için de ellerinden geleni yaparlar. Eğer müuharrir biraz dalgınsa, imzalattıkları kâğıtla eserin mülkiyetini satın alırlar Birinci basışlar, daima va bindir. Fakat, üç bin basarlar mı? B na hiç aklım yatmıyor. Üç bin va cağı söylenmiş anla var, yirmi senedir tükenmedi. Bu romanlar okuma kitaplarına, vel tarihlerine (anto- loji) lere geçmiştir. Okumayan kalma: mıştır. Nasıl El da hâlâ birinci bas- kı tükenmiyor? Ben dünyadan elimi hemen, O GiLlE| * u ç vE 2 meri nedir? Ni mesele dilimize girmiş olan karikatür ve karikatürleşme caricatu- rer) kelimelerinin mânasını sanat pilânında incelemektir. Karikatür diyince ne kas- dediyoruz? Bu kelime ile muhtelif şeyleri anlatmış ol- mamız:muhtemeldir. Zira ka» rikatürün türlü tecellileri var. Fakat bütün bu tecelli tarz- ları söz, dutlarının dışına çıkamaz. simle yapılan bir nevi ten- kit olduğu anlaşılır. Bu nevi tenkid sualine cevap verme- den evvel frenklerin /dessin caricatural) dedikleri bu sa- nat ayan yapısını araştıra Maruf imi karikatür deyince kasdettiğimiz sanat faaliyeti, biri fikri bün- yeyi, diğeri de tasviri yap- mıya müteallik olmak üzere iki.noktadan aydınlatılmaya muhtaç olduğu meydanda- dır. Fikri bünyenin evvele alınışı, sonradan da görüle- Karikatür için agi zaruri, katür olur. F sat, bir fikir olmazsa kar katür yoktur. Bu sebepten menbâını him alâkası vardır Karikatürün semiyel olan münasebetleri.. a ve sanatkârın kend Karisi ruhi mekâniz- m akelede tetkik edile- cek olan nokta karikatürle cemiyetin o münasebeti. Bu münasebet evvelâ karikatü- rün oluşunda, tekevvününde, sonra da cemiyeti aksettiri- Zahir Güvemli Eğer cemiyet olmasaydı bel - ki resim sanatı, Şiir sanatı olabilirdi; fakat karikatür cek birkaç delil zikredelim: rüyoruz ki, karikatür ce- et şuurunun en fazla is- tiklâl kazandığı devirlerde altına aldığı rikatür kayboluyor karikatürün en fazla m sine cemiyetler umumi ti mühün en geniş olduğu sariğelindlir. Her iki nok- Fransada niçin on dokuzun- cu asırda büyük bir ehem- miyet ve yaygınlık kazan- dığını, niçin İngiltere ve ve Amerikada inkişaf ettiğini, kavuştuğunu, niçin ceği veçhile karikatürde ha- yatın, aksiyonun, vâkla v. hakikatin, cemiyetin büyük hissesinden ileri geliyor. eteğimi çekeceğim, galiba, bu birinci — Kitaphaneye uğramıştım. Kitabı- mın ikinci tab'ını gördüm. Bana hiç'ha- ber vermemişti. Sordum: Evet, bastık, dedi. İkinci basılış için birşey verecek mi diye: bekledim. Oralı değildi. An lamak istedim. Gayet tabii bir tavırla cevap verdi : Ötekilere on para vermi- yoruz. Siz müstesna, demezmi? Bir kere para verince kitabı kendi öz malı sayıyor. Kazancı da helâl, Şüratına iki tokat isterdi. Sesimi çıkarmadım, dük- kândan çıktım Fotoğraf Sanayi arkadaşlardan bi- ri şunu anlattı : — Fransada, bir büyük mecmuaya bir resim yollamıştım. “Çok geçmedi, posta ile yüz frank gönderdiler. Neden sonra elli frank geldi. Ayni resmi, ikin- ci defa basmışlar. Aylar geçti, tekrar yirmi beş frank aldım. Üçüncü defa ba- sılmış. Müteakip basılışlar için alesse- viye yirmi beş frank veriyorlarmış. Ba sınca gönderiyorlar. belki hepsinden fazla, kari- katür, içtimai bir vakıadır. larız. o (Sonu gelecek hafta) Yine söylüyorum, bu, meslek namu- dur Kitapçılıkta böyle. Tiyatroda da iş ayni. Tulüatçilar başta, Raşit Rıza, Şa- di merhum ve «Edebi sıfat» takınan kumpanyalar, benim eserlerimi yıllardan beri öz malları gibi oynarlar. Hakkı te- lif namına bir şey vermezler «Şehir Tiyatrosu», hakkı telife hür- met eder. Onunda (püf) tarafı vardır. Yazın turneye çıktıkları zaman kendi hesaplarına oynadıkları için hakkı telif vermezler. Ankara caddesinin yokuşu- nu çıkarken bir arkadaşa Gorani Yokuştan şikâyet ettim. Kötü kö tı: — Eğer, sende şikâyst edersen. taa, otomobiline binmiyorsun — Hangi otomobil ? Kızarak süzdü, yürüdü. Bir toms lim olmadığına inanmadı. Ben de inanmıyorum. Muharrirlerin, ne iki yakaları bir araya gelmiyor? Anlattım. Daha fazla söyliyeyim mi