Anadolu an Neclâ MARAŞ etti. Sevişme sahnelerine yakından Birinci mektup ARLI dağların eteklerinden bem- beyaz bahar çiçekleri topladığım günlerdenberi bu diyara hayranım. Anadolu dediğim yer, mânevi bir bütündür. Anadolu ruhu, Anadolu toprağı, Anadolu. hayatıl.. Şarkla gar- bı, köylerle şehirleri, sahillerle dağ- ları, birbirinden ayrı mutalâa etmek bana yanlış görünüyor. Orada bir inanışın, bir duygunun, iklim farklariyle beraber değişen ufacık görünüşlerin- den başka ayrılık yok. Gurupta kızıl bulutlara osarınan dağların örtüsü, sabahla sıyrılınca altından karlı sırtların çıkışına şahit olunuyor. İki gün evvel kuluçkaya hazırlanan leylek yuvalarında buzlar sarkıyor. Her taşın altından billâr bir menbaın fışkırması, her kuru daldan olgun bir meyvenin başınıza düşmesi kabil... Orada davar sürüleriyle oy- naşan çakallar, ineklerle arkadaş kurbağalar, mandalarla kucak kucağa taze gelinler... Orada cemiyet niza- mının sıkı çerçevesi yok... Anadolu, inandığı, duyduğu, zevk aldığı kadar içtimai hayata bağlı... Anadolu anla- şılmadığı müddetçe esrarlı, aşılama- dığı müddetçe bizden uzak kalmağa mahküm... En ziyade bizden olan tezadlar memleketi !.. Çocukluk sene- lerimi harcadığım topraklara bu ilk dönüşümdür. Kaç saattenberi gittiği- min farkında değilim... Yolculuğun en büyük mahrumiyetlerinden biride bu; zamanla mukayyed olmamak... Teker- leklerde, hep ayni değişmez âhenk; ve çiçekli bahçeler, bahçeli evler arasın- a kıvrılan r Yanımda, maskara bir küçük oğlan var... Benim pencere önümü zaptettikten başka her inip çıkışta ayakkaplariyle çorabıma büyük bir tehlike işareti oluyor. Eline bir sürü kâğıt kayık tutuşturdum. Annesi de kocaman bir çukulata verdi. Oğlan ancak sakinleşebildi. Karşıda genç bir subay oturuyor; gözleri açık renk; mavi mi desem, yeşil mi desem; iyice bilmiyorum; şimdi de başımı kaldırıp Kompartimana girdiğim zaman genç bir kızla beraberdi. El ele, göz göze... Doğrusu yeşil gözlü teğmeni Allah sahibine bağışlasın; ama yine bu manzara beni rahatsız şahit olmak hoşuma gitmez... Sonra, sonrası kız ilk istasyonda indi. Yo devam ediyor. Muttarit gürültüler, bir sağa bir sola geçip kaybolan, çıkan ve batan ve mütemadiyen çağ- layan dereler... Kıyılarında kavak e dizili... Biraz evvel bir ateş parçası gibi Marmaranın kenarına ere güneş, bir zaman çıplak dağ- birde oyalandı, sonra kim bilir hangi köşeden kayboluverdi. Gökte parlak . Tepelerde esrarengiz . Yamaçlarda kar lekeleri; ve hemen yanıbaşında bembeyaz çi- çekli yemiş ağaçları... Kavaklar, ka- vaklar... Hatıralarla doluyum... Ray- Anadolu: R. B. (Tahta üzerine oyma) larda bir ses değişmesi oldu; beyaz köpüklü bir su yığını, atlayarak, çağ- layarak geçiyor... Sakaryal.. En tatlı ses için su şıkırtısı, para tıkırtısı, kadın fıkırtısı derler .. su sesi de su sesil.. Sakarya, u arak ve kahramanlık ei araz akıyor. Gecenin evhamlı gölgeleri silindi. Bir tonel geçiyoruz. Tonelin beyaz mermer taşlı mezar (silüet)i... Burada genç yol mühendisinin dinamitle uçan vücudundan arta kalmış üç dört ke- mik yatıyor... Sonra biraz ilerde, biribirinin “üm geçmiş toprak tüm- sekleri, tezek duvarlar, saman çatılar, ne bir ışık, ne bir seda, ne başka bir hayat nişanesi... Bazen buralarda 24 atla ölüm o kadar birbirine yakın, adar kardeş ki... İşte, toprak tüm- salin birinin yanından insana benzer bir gölge kımıldadı. Hareket- leri son derece ağır ve arzusuz, hiçbir mâna tekallüsü olmayan yüzü donuk... Yaş tahminine imkân “yok... Başını 49 kaldırdı; tam gözlerini göreceğim sırada yine bir yıkıntı arkasında kayboldu. İç Anadoluda, tabiatın hiç de cö- mert davranmadığı pe köşelerde, halk seciyesinin iklimle daima bir hiza- da gittiğine şahit olunuyor. Oralarda, si menfezsiz duvarlar arasında, uyu- şuk, bezgin ve âdeta tembel bir sınıf yaşıyor. Yüzlerinde bir damla kana ve zerre kadar hassasiyete sahip olmayan insan kümeleri... Bindenbire bir kayanın arasından fışkırıveren bir dere, bir kaynak, manzara ile beraber köyleri de; simalariyle birlikte ruhları da değiştirmeğe kâfidir. Göz- ler parlar, hareketler süratlenir, teces- süs artar. adan sonra Yeşilırmak, adımlarımıza dolaştı. Dekor ağaçlandı. Köyler zenginledi; yer yer bellenmiş toprakta ekinler bir karış boyunda... Kompartimanda yeni bir yolcu daha... Ta rsuslu bir genç... me- şmuriyetine gidiyor. Bize belki de mem- letteki nişanlısının eyi cenubdan bahsetti. > İn çam kokulu To- roslar, baş döndüren, insana boşlu kendini a ey sevdası telkin Beden uçurumlar, sisli vâdiler... Akşam gölgeleri ovalara çökerken yer w yükselen, sönen bağlama sesleri... bilde Akdenizin yumuşak teması, yukarda adım başında çağlayanlar vapan,saldıran,atılan suların musikisi... Ne olur; her münevver Anadolu çocuğu, kendi bil iie, kendi gör- ae n hemşerilerine aşılamak için oğduğu yerlerde muayyen bir zaman ki almağa razı olsa... dolu köylüsü “ken Sini i kendinden ni yo” btaağar, Köylerde, er- kekten k hemen hemen yok gibidir; eli ehirlinin kadınına bile yalnız tek gözlerini gösterirler. Sahile yakın, hiç de ücra olmayan bazı yerler tanıyorum ki, okumuş gençle- rinden biri burada birkaç sene otur- makla halka en azdan kâğıt ve mü- Aa ne yaptığını öğretebilir. n uzun seneler evvel merkez bir —— azametiyle tanınmış bir doktor, küçük spor otomobilinin arka- sına birkaç garip makine enkazı oturtturup civar kamabaları (turne)ye çıkardı. Uğradığı yerlerde basamağa bir tellâl asılır, gi avazı çık- tığı ar bağırır: «Hey i işitti işitmedik demeyin, aynalı doktor geldi. alancanın evinde, filimini çektirme! isteyen koşsun b Halkta heyecan ve istical.., Dok- torda faaliyet, mi filimler taksim olunur, Ve kemik yereminden, safra kesesi iltihabına, eden kan- sere kadar rın ekse- al o amam makin alel karşı- sında durup fi irene şifayap olduğu sabit... Basit telkin oyunu... oktor memnun, hasta memnun.. Otomobil de başka semtlere doğru ti eder... h Anadolu, sen, maddenden A kadar bir yeni (ristol Kolomb) bekliyorsunl,.