7 Ebül'alâ El-Maarri: anaatım, şu: Bir dertlinin line bir sevinç- linin şarkı söylemesi arasında hiçbir fark görmüyorum. Bir &lü karşısında ağlavanın sesiyle bir müjdeeinin çığlığı, bence avnı.. Şu karşıki ağacın sallanan dütnde da öten güvercin, > — mu, gülüyor mu ?.. mezarlarımız, geniş ai dol. duruyor. eski devirlerde yaşamış kavimlerin mezerları ne. basmamaya çalış !.. Hattâ elinden gelirse yere basmadan yürü! Birçok insana yataklık eden, şu mezar, içine atılan ve birbirine belki de Hayat, baştanbaşa « Ne gariptir ki, insan yine “e zamasını o İster, Ölüm saatinin acısı, doğum tuğu bir dalgınlıktan are Görüyorum; Gk bir hâyuhüy içinde yuvarlanmakta... Yollar Yeryüzünde 86 yıl teneffüs eden ve (449-1058) de ölen Maarri'nin zabtedilmiş eserleri 48 cilttir. Görülüyor ki, şair, birçok deha gibi, çok yaşamış ve bol eser vermiştir, Kendisinin vi lerini ge ve tasnif e Kafti göyle diyor : — Maarri, eserlerinin toplan- ması mevzuunda demiştir ki: «Kırk yaşımdan sonra evimden hemen hiç çıkmadım. Allahıma hamd ve şükürle vakit geçirdim. Söylediklerimi, Şeyh Ebulhasen yazıp zabtetti. Allah ondan razı olsun,.. Emeğine karşılık benden bir ücret kabul etmedi. Yazdık. larım binbir mevzuludur, Fena- lıklara karşı öğütler, Allahın bü- yüklüğünü düşünmek ve anmak Ana mevzuum bul..» Bakınız; kendi kafasına göre tam ve hâlis bir muvahhid olduğu halde, Al. lahın kanunlarını tanımak huşu. sunda zaaftan zaafa d Ma arri, ne garip bir tezat kumku- masıdır | şaşırılmıştır. Kimi herşeyi kârda, kimi Cennet, makta... Hükümdarlar zevk ve sefasında, baştakiler de yalnız vergi toplamak dâvasında... Bü- tün dertleri, bakları ve malları olma- yan kadınları ayartmak iyi malları soyma .. Eğer beni, iyi bir huvum için 3 2 3 9 2. 5 kesi- lecek bir haş, sağlığında üzerine konacak taçları ne yapsın ? . “. Bir ormanda bir adam öldür. mek, bağışlrnmaz bir suçtur; ya emniyet içinde ömür süren bir milleti mahvetmek?.. Düşünmeğe değer mi? ... Ey memleketlerin büyükleri!. Uzun ömürlere nail old Halka da bol bol eza dağıttınız!.. unuz |. ve cefa Niçin iyilik volunu şu dilsizler ordusuna hitap etse diye bekliyor! .. Hamamda apaçık gözlere kar- şı çırçıplak gezenleri ayıplarlar. ibaret orya ne ii ki?.. Eğer namaz dil adam, iba- detini, başkalarının gözlerini bo- yamak için yapıyorsa, namazı kastla kılmayan kimse, ondan daha yakındır. AN Prof. Ş$. Ü. Allaha Yukarıda görülen ilk örnek, Maarri der demez hemen hatıra gelen ve her edebiyat kitabında bulunan meşhur bir parçadır. TESİRİ Maarri hakkında, Şarkta ve Garpta birçok eserler çıkmıştır. eserler arasında Emin Rey- hani, El-Anberi, Halid Hattab, El-Mugire, İbni Hilkan, El-Ab- bas, (Lâi Şeyho), (Von Kremmer) gibi omuharrirlere ait olanlar vardır. Maarri, bütün dünyayı alâka” landıran bir şahsiyet olmasına rağmen, şiirindeki bedbinlik ve ümitsizlik havası noktasından, her hangi bir müsbet ve aydın. lık tesire basamak kuramamıştır. Bundan sonra, daha iki sayı, eserinden parçalar verip Maarri bahsini kapatacağız. Prof. $. Ü. Şekil ve Olçi 'Tracedyanın Şimdi kalıp ve şeklini billârlaş- tırmaya bakalım kil bakımından (modern) dramlardan ayıran baş- ruhunu o çizdik. tracedyayı hea farika, onun (lirik), yâni saz musiki menşeini muha- faza etmesindedir. Tracedvada koronun faaliyeti, hergün biraz daha (eksilmesine ve yerini (aksiyon) e bırakmasına rağmen daima ehemmiyetli bir mevki muhafaza etmiştir. Sadece şekil bakımından tra- cedya iskeletine bir göz atalım: Piyes, (prolog) dediğimiz bir teşhir sahnesiyle ba Mevzu, pi yahut bir raks halindedir. Yürüyüş ve raks, musiki ve ta- ganni e kloğdi lm Bu hareke- tin bütününe (parados), yahut (koronun girişi) ismi verilir. On- dan # , (epizod) denilen ha- nu (stasimon - koi kısı) takip eder. (Epizod)lar ve (stasimon) lar, (3) den (5)e ka- here kii şekil bakımından beş şubelidir Teşbir — (Prolog) Koronun girişi — (Parados) Vaka — (Epizod) Koronun sabit şarkısı — (Sta- simon) Çıkış hareketi — (Eksod). Piyes, başından sonuna kadar duraksız ve bölümsüz oynanır. Tracedyada vahdetlerin nizamını, (Bualo) şöyle formülleştirmiştir : Ou'en un lieu, gu'en un jour, un seul fait accompli Tienne jasgu'a la fin th Yalnız tek mekânda, tek > tek wi Sonuna kadar tiyatroyu leri makta devam etmeli!) Yunanlılar, tiyatrodaki vahdet ölçüsünü tanımamaz- lik etmedi. Fakat bu hakikat- lere de, kaskatı bir mantık çerçevesi içinde riayet göster- meğe mecbur olmadı. Zira onla- rın çok est ve uçarı deha- ları, kaskatı mantık çerçeveleri- ne hapsedilemeyecek kadar yu- aktı, (Eşil) deki, büyük çapta (ak- siyon) vahdeti, (Sofokles) tara- fından da, ikinci derecede hâdi- seleri hâkim hâdiseye san'atkâ- vesi edildi. (Öripid), asli vaka bütü. nü dışında, fevkalâde güzel te- ferruat mak zevkini, keza aksiyon) vahdetinden üstün tut- dı. Zaman ve “mekân vahdetine gelince, bu esas cepheye, mutlak bir kaide ve kanun kıy- metinden daha az değer verildi ve icabinda zaman ve mekâh mefhumunun üstüne (o çıkmakta tereddüt edilmedi. Demek ki, Yunan tracedyasının öç sahne vahdetinden e yalnız (aksiyon) vahdeti (Aristo), daima msn vahdeti üzerinde israr etmiş, mekân vah. detinden hiç bahsetmemiş, zaman vahdeti üzerinde de yalnız şu fikri ileriye sürmüştür : Tracedya, zaman ifadesi o rak, kendini güneşin tek devri içinde hapsetmeğe, yabut onun hudutlarını pek az aşmaya gay- ret eder.» Görülüyor ki, Yunanlılarca, en miş, kaskatı birer hakikat, fakat en mücerret birer mefhum olan z ephesi üzerin- de fazla titiz davranılmamıştır. Şiirde, evvelee mütalaa ettiği- miz (İyamb) m gn şek. li, her mevzud. e keskin de anlattığımız gibi, (üçlü iyamb vezni), tracedya ve komedyada, söz ve konuşmanın tâbi olduğu mısra ölçüsü haline geldi. (Tirad) dediğimiz uzun söz ve Yunan traced- eserlere nazaren bul, daha şaşaalıdır. Talâkat ve kelâm mucizesini herkesten evvel anlamış ve takdir etmiş olan Ati- nalılar, tracedyalarda, ekseri- yetle bir habercinin ağzından dinledikleri bu şaşaalı (tirad)la- ra bayılıyorlardı. Salih Zeki AKTAY