ji direkli beyaz kotra, rüzgâ- rın dikine esmesi yüzünde iki sahil arasında, birçok tıra- molalar yaparak ilerledi; küçük balıkçı köyünün önüne gelip de. mirledi. Sahilde balıkçılar, ve sardı. Dümende duran sarışın, genç ve boynunda ipek bir (fulâr) leküm adam, kotranın yuvarlak pencereli ka. marasından içeriye girdi. Kama- ranın yuyarlak pencerelerinin etrafındaki pirinç halkalar gü- neşte parıl parıl yanıyordu. Herkes işini birakmış, o za- mana kadar köylerine uğrayan pis teknelerin hiçbirine benze- meyen bu tertemiz beyaz boyalı, . Kadınlar ve bir türlü anlayamadıkları bir garabet his- sine tutulmuşlardı. Cazip bir te- cessüs, onları kotraya ve kama- radaki sarışın adama doğru çe. kip götürüyord Birkaç dakika sonra, sarışın Lâcivet mişti. Vücudundaki tüyler, güneşin tesiriyle, enda- mını boydan boya kaplayan sarı bir ışık zarfı gi mıştı, Kadınlar birbirlerine ötke- lendiklerini açığa vuran, aynı zamanda yakalanmaktan da kor- önun denizde e e koşturdular. Yüzücü, el ae geldi ve denize sarkıtılan ip bir merdi. venden ven tırmandı. Mer- divenin mağını — çık- tıkça, ıslak bir parlayışla deniz- ızların ve e a B 2 z z > 5 < S bir merakla, içlerinden : «Acaba bu gece burada mı kalacak?» | HİKÂYE prn ECDi ” BÜRÜN diye > kendilerine soruştu- ruyor Nihayet karanlık bastı. Ka- dınlar isteksiz isteksiz akşam hazırlıklarını görürlerken, göz- leri, karanlığın içinde yavaşça kaybolan kotranın beyazlığına ve direklerine takılı idi; «Acaba gidecek mi idi?» kotranın kama- rasında parlayan bir ışık, onları, bu suali fazla tekrarlamaktan rtardı '... Köyde bir tek kahve vardı. Bu kahvenin yarısı topra yarısı da kazıklar üzerine bindi. rilmiş bir balkon halinde denizin üzerinde idi, Kahvenin lâmbası beş gecedenberi sabahlara kadar sönmüyordu. Bu kahveyi işleten, köyün en garip adamı sayılırdı. Kimsesi yoktu. Altmışını çoktan geçmişti : ne Sere Şimdi oturmuş, bir başı düşüncelere dalmıştı. Kendi kendine bir şey ler anlatıyor, İsioller ediyor; s ; mirli kotraya bakıyordu. ona ilişir ilişmez hiddeti birden- ire son haddini buluyordu : «Bu böyle miydi? On beş gün evvel me iyi idi?» Gözlerini gökyüzüne odoğru aldırdı * «Bir fırtına çıkmaya: cak mı?» Kaç gecedir hep fırtına bek- lemişti. Kotrayı kayalara çarpa- rak parça parça edecek bir fırtı. nanın habercisi olan kara kara ve ayı gölgeleyecek bulutlari gö- zetliyordu. Oh, önce hafif bir serinlik vücudunu kucaklayacak- yacaktı, Dalgalar da gitgide ko- şuşacak... Kotra demirini tara- ya taraya... Evet bir gürültü; ve bu büyülü tekne PA ka yaların üzerinde... Ama fırtına filân olduğu yoktu. Tekrar kotraya doğru baktı : «Ben zaten deliyim; köyde be- nimle, boşuna durup dururken deli hmet ağa diye alay etmezler! Boşuboşuna fırtına bekliyorum.» Yine düşüncelere daldı : Bu tekne ve ontn geleli köy tamamiyle değişmişti. içindeki adam Fakat bu değişikliği anlayan, gören yalnız kendisi idi; deli Ahmet ağa... Çünkü ötekiler, şaşkına dönmüşlerdi. Ne bir şey anlıyorlar, ne bir şey seziyorlar, yalniz nasıl olacağını kestireme- diği bir felâkete doğru koşuyor- lardı. Köyün bütün âdetleri alt- üst olmuştu. Elbette olur! Çün- kü bu kotra kızları büyülüyor, sarışın adam da kadınları ve kızları kendine âşık ediyordu. O adamda muhakkak bir şey vardı. Ama, ne? Burasını bilemi- yordu. Hem yalnız kızlar ve ka- dınlar mi çığırlarından çıkmışlar ve birbirlerine düşman olmuşlar- dı? Erkekler de öyle... adam, onlara köyün civarında bir gemi İnşaat tezgâhı kuraca- ğını söylediği günden itibaren, hepsi ona kul köle olmuşlar ve senelerdenberi balıkçılık ederek alıştıkları fakir hayattan kürtül. mak, bir post kapıp rahata ka- vuşmak uğruna birbirlerine ifti- ralar savurmağa, hattâ kanlı bı- çaklı kavgalar # yapmağa kadar işi azıtmışlardı. Hazin hazin düşünüyord «Bu köy böyle miydi eskiden? Köyde biri hastalansa, hemen dört aaat ötedeki kazadan dok- tor getirmek için herkes sanda- limı hazırlardı. Muhtaçlara, ba- liğa çıkamıyan ibtiyarlara, ye- timlere yardımlar yapılırdı. He- le, genç kızların birbirleriyle o çiçekler gibi güzel - geçinişleri!.. Ekseriya geceleri evlerde topla- nılır ve bir çömlekten, kısmetle- rini bildiren niyetler çekilirdi. Mehtaplı gecelerde, köyün arka- sındaki korudan oynayan kızla- rın civil cw sesleri yükselirdi, » Ahmet ağa, bu sesleri tekrar duyar gibi oldu, Kafasının içinde uyanan müphem bir düşünce ba- şinı önüne sarkıttı. Kararını ver- mişti, Hem köyü, hem de insan- larını aramak Şimdi, içi rahatlamıştı. Sabah olmak üze- reydi, Peykenin üzerindeki şilte. tesinş kendisini bıraktı, '.. Sabahleyin, kahvenin kapısını vuran birkaç balıkçının gürültü. * leriyle uyandı. Kapıyı açmağa gitmeden önce, tatlı tatlı esen meltemle hafifçe sallanan kotra- ya, gece verdiği karardan gelen bir iş rahatlığı ile bakmaktan alamadı. tan onların konuşmalarını dinliyordu. İçlerinden biri gözleri parla- ya parlaya anlatmağa başladı : «Geçen gün De müsaadeyi de almış «Oo, elbette, İL bir kere... Bitti.» «Bana ustabaşılık vereceğini vaadetti,» «Canım, sen tekne yapmak-' tan ne anlarsın?» vermiş «Öyle değil. Yâni çalışanlara MM Bir t özleri söyli. yehlere br birelı ari ho- murda! ll aynı işi vaadetmiş- ti, Şimdi ne olacak?» «Herif e ağ 7 gönlü ne Sli olur Lâfa hiç karışmayan e rini sarkıtan bir unlukla «Bırakın, simli yay, k zengin olduk gitti. demektir. Bu balıkçılıkta ne var hayat mı bu bizimki de bel..» Ahmet ağa kahvelerini getir. dikten sonra gidip yıkandı. Köy- söyledikten sonra doğru köydeki bakkalın yolunu halk romanlarına, hattâ din ki- taplarina varıncaya kadar onda «Bana sağlam bir kilit veri» edi. Kilidi alıp e cebine dikkatle (e yerleşt Parasını ödedi ve tekrar kah veye döndü. o yaptı. Gü heyecanlanır gibi oldu. Fakat bu heyecan, yapacağı işten ziyade onun metiğelerinden geliyordu. Köy artık kurtuluşuna kavuşu- yordu. Evvelki yaşayış, o güzel