AM bir asır evvel, Beyoğlunda Kulekapısında bir dükkânda mat- baacılık eden (Basmacı Kapol) ismin- de bir Ermeni... İstanbulda, litograf- çılığı o ihdas etmiş... Her halde, ça- lışkan bir adam... Zira matbaacılığı kâfi görmüyor. İstidasındaki ifadeye nazaran (mücerret, memaliki şahane ahali ve tebaasının kesbi maarif ve menfaat eylemelerine medar olmak üzere Panasser isminde) aylık bir mecmua çıkarmak için. Meclisi Valâ riyasetine bir arzuhal veriyor. Bir sureti elime geçen bu istida- da en çok hoşuma giden cihet, (Ka- pol) efendinin hükümetle pazarlığa girişi oldu. Bakınız, imtiyaz talebi hakkındaki bu istidada ne diyor? (.... Mezkür gazeteye mesalihi düveliyyeye müteallik hiçbir madde yazılmıyarak yalnız ulüm ve fünunu mütenevvia ve tevarih ve edebiyat ve havadisi nafiaye dair şeyler der- colunmak ve her halde ihraç olu- nacak gazetenin müsveddesi ev- velce oBabıâliyyeye -ibare aynen böyle - takdim' ve irae kılındıktan sonra tab ve neşr kılınmak şartiyle ruhsatı seniye itası... Yâni, (Kapol) efendi, gazetesinde siyasetten kaçıyor. Bugünkü tâbir. le, edebi ve içtimai bir mecmua çi- karmak istiyor. Ve bunun için de hükümete, kendi rızasiyle, (yazılarımı evvelce sansür ediniz. Sonra, ne şiş yansın ne kebapl) diyor. Buna eski bir tâbirle, (korkak bazirgân, ne kâr eder,.ne zarar) derler. Görülüyor ki, eski devrin ga- zetecileri, çok ihtiyatlı adamlarmış. Bizler gibi: «gazetecilik edeceğiz!» diye gözlerini kapayıp yazı yazmaz- lar... İkide birde mahkemeye çağırıl- mazlar,.. Hafif, ağır cezalarla mahküm .Fikir adesesiyle geçmiş gün: i i | | TL YL | Bir Asır Evvel Matbuat olmazlar... Evlerindeki tertemiz, sa- bun kokan yatakları dururken, hapis- hanelerde bitli pireli yataklarda yat- mak fedakârlığına katlanmazlar... Meclisi Valâ, (Kapol) efendinin istidasını tetkik ediyor. Kararını ve- riyor. Karar, mühimdir. Tam bir asır evvel, hükümetin matbuata karşı noktai nazarını göstermektedir. Buna binaen karar suretini, aynen aşağıya naklediyorum : (Geçende meclis. karariyle uncu esnafından Hacı Halil Ağaya, bazı şerait ile Muhammediye şerhi, sarf ve nahiv kitaplarının ve Galatada sakin Kapol'a dahi Tutiname gibi bazı kütübü münasibenin kendü mat- baalarında tab'ına ruhsat verilmiş ve sebebi dahi, Ağayı omumaileyhin medarı taayyüşü işbu kütüb tab'ına münhasır olduğu misillâ, merkum Kapol mukaddema Tab'hanei Âmire- de müstahdem iken muahharan bilâ- mükâfat çıkarılmasiyle bu suretle ta- ayyüşe başladığı cihetle, men'olun- maları merhameti seniyyeye tevafuk etmediği...) Görülüyor ya hükümet, (taayyüş) meselesini nazarı dikkate alıyor. Neş- riyata mani olmuyor. Fakat bir şartla: (Kablettabı bazı memurin taraf- larından gazetei merkume görülecek) yâni, (sansür) edilecek... Hükümet, imtiyaz vermekte o kadar cömert ki... Meselâ, 1848 se- nesi İtalya ihtilâlinde bazı İtalyanlar memleketlerinden kaçıyorlar, İstanbu- la geliyorlar. Edebi bir mecmua çi- karmak istiyorlar. Hükümet, yine dayanamıyor. Yi- ne (maişet) meselesini nazarı dikkate alıyor : (İşbu gazete, o biçarelerin şu hali ıstıraptan halâs olmalarına sebep ola- cağına nazaran, merhameten...| Hem sadrâzam ve hem de hari- ciye nazırı tarafından tasvip ediliyor. İzin de, derhal veriliyor. ..* Matbuat garibelerinden bir şey ah a... Babıâlide (Tercüme odası) deni- len bir kalem var. Bu kalemin ilk N Ziya ŞAKİR memurlarından Halis efendi isminde bir zat, Fransızcadan bir eser telif (!) ediyor. Kitabının, kendisinden başka hiç kimse tarafından tabedilmesine ve satılmasına müsaade edilmemesi hakkında sadrâzama istida veriyor. Sadrâzam derhal kalemi alıyor : (İşbu kitabın digeri tarafından bastırılıp satılmasına ruhsat verilmi- yecektir ve bu şartın, zeyli kitaba dercinde de, hiçbir beis görülmemiştir.) Diye yazıyor... Görülüyor yal,. (Sansür) e tabi olmak şartiyle gaze- tecilere ne kadar müsaade gösterili. yorsa, Fransızcadan eser telif (/) eden Halis efendiye de o derece uysal hareket ediliyor. Dahası var... Sadrâzam Reşit Paşa, devletin menfaatine | taallük eden bazı maddeler hakkında neşri- yatta bulunulmasını faydalı görüyor. Münasip gazetelere, (artiki)ler - makaleler - yazdırıyor. ları yazanları da, taltif etmekten kaçınmıyor. “Reşit Paşanın bu hareketi, bu- gün gâzetecilerimizin aylık toplantı- larına benziyor. Demek ki, yüz sene evvelki zihniyetle, bugünkü zihniyet birleşmiş oluyor. Ancak bir noktada, mühim bir fark var: Eski devirde gazetecilere Babiâlide sadece bir fin- can kahve ikramiyle iktifa edilirdi. Halbuki bugünkü gazetecilere ziya- fetler çekiliyor, (kokteyl) ler veriliyor, izzet ve ikramda hiçbir kusur edil- miyor. Ve buna mukabil de tek bir şey isteniliyor: Muvazenenin mu- afazas Yine bir asır evvel, memlekete giren ithalât eşyası arasında kita ve risalelerin de bulunduğu anlaşılı- yor. İşte size, resmi bir vesika : (Muzır kütüb ve resailin sandık- la geldikleri halde evvelemirde güm- rüğe teslim “olunup, Babıâliden mah- susan memur olan adam vasıtasiyle muayene ettirilmesi) usülden imiş... Bu vazifeyi de, sadrâzamın maiyetinde bulunan tercümanlardan biri ifa eder- miş. Fakat, Yunan ihtilâllerinden sonra, « ekserisi Hıristiyan olan - bu tercümanlara artık itimat edilememiş. Babıâlide bir (Tercüme odası) tesis