un AURA O vakit bunlar, kendilerini Rum sa- yarlardı; ana dilleri Arnavutça idi, fakat Rumcayı da konuşurlardı. (Berat) kazala- rındaki rise çoğu Müslümân Arnavut oldukları halde Rumca yazarlardı. Yalnız Tosikaların (Vlora) dedikleri (Avlonya) da Hamit Lümi adında, bir genç kayıkçı, CMR mağı öğretmişti. Bu kayıkçı, limana gelen usturya ve İtalyan Yep ere Arna. vutça, Türkçe (evrakı muzirre) yi alarak, halkm aydınlarına el. Batı Arnavutluk, daha o vakit, dil ve "kültür otonomisini ogerçekleştirmişti bile. İstanbuldaki Mülkiye, Hukuk mekteplerinde okuyan bey çocukları, Osmanlılığı değil, gz alk söyler ve överlerdi. e bir Osmanir Beyler, unla beraber, bu çevrede oş görünmezdi. mvwutlakiyetten memnun idiler; bu halkı, abii eri İstedikleri gibi sömürün- lerdi. Meşrutiyet olsa, belki le” gelir, <şitlik davası uyanırdı. Bu ise onların işi- ne gelmezdi. (Berat) da, rütbemin çok ie bir saygı gördüğümü söylemeliyim, Burası re- d'f alayı merkezi olduğu, burada bir de a- lay kumandanı miralay bulunduğu halde, genç bir sani mülâzim, yerli bir bey kadar saygı gördü, niçin? Bu genç, buraya gelince, haftada bir “ bre Dedi. sevdirebilmişti. Onun bu yorulmaz çalışkanlığı (yüzünden, 1901 a. Şustos diana yirmi beşinci yıldönümünde rüştiye mektebi (liva idadi- si) hire kondu. Bu, bir hikâyedir ki onu me şanacakları için, burada kesiyorum. (Be rat) da me'âmiliği, bektaşiliği ince. lemek fırsatmı buldum. (Berat) halkı, ka- zaları halkı gibi bektaşi değildi; fakat bek- ©. 3 o e Lv o > < e & s z Beyin» diye basılan naatları, tasavvuf şi. irlerini okumuştum. Bu Türk şair, (İskra- par) kaymakamı iken (Berat) lı Faik Bey. le tanışmış, m plaşmıştı. Bu mektuplar, taşawvuftan, hele melâmilikteri seviliyordu. (Berat) da niçin (İttihat ve Terakki) adım? Çünkü burddaki zeli, en yosmaları temsil ediyor Ya'nız mutasarrıfın evinde, kendime uy- gun bir iki arkadaş bulmuştum, Bunlar, 2 Kâzım Nami DURU mutasarrıfın genç oğlile alay kumandanı. kinier yapabiliyor, fakat bir (İttihat ve Te- rakki) şubesi açmağa girişecek kadar ileri i ni sıt- ası TUhUMU Kendimde kalb hastalığı olduğu vehmine tutuldum ki bu vehim, yıllarca ve yıllarca beni bırakmadı. 1902 de (Berat) dan ayrıldım ve bu yılın sonunda taburumun altına alınmasile Bulgar çetelerinin arkasmdan koşmak üzere Makedonyaya geldim * Bu yazıma başlamadan önce şöyle dü- il Bir türlü (otobiyoğrafi) mi yn yor! oksa (İttihat ve Terakki) üzerin olan 2 gs mı? Ben, kendimden 0 lemeği pek sevmtm, Çocukluğumda annem. den çok defa işitirdim: Benl'ğime lânet. Bu, içimde öyle yer etmiş ki, objektif olması gireken hâtıralarımı yazarken bile benliği- mi öne sürmüş olmaktan korkuyorum, Um- mak isterim ki okurlarım, benim bu kor- kumu yersiz bulurlar, ? * Taburumun silâh altıma alınması, Bu'gar- ların Makedonya'da birdenbire ayaklanma- ları, Selânikte şuraya buraya Bombalar at- Rumeli si ihtilâlcileri, Ön pilânda m Nami Duru maları, Pransız (Mesajeri Maritim) vapur kumpanyasının limandaki (Senegal) vapu runu pla te yakıp batırmaları üzerine olmuştu; bizimki ile beraber Arnavutluktan başka redif taburları da silâh altına alma. rak, Makedonyaya gönderilmişti. Üçüncü ve dördüncü bölükler Selânikte kaldı; bi- rinci, ikinci obölükler de Selâniğin şima- linde bir kaza merkezi olan (Gevgli) ye nın köylerine dağıtıldı. Gevgilinin garbmdaki (Lubnitsa) Ulah kö- yünde otuz yedi gün, sonra o(Gümence) nahiyesinin (Vardar) mmağı kıyısındaki Boymitsa köyünde dört aya yekın bir z man kaldım. Bu köy, yüz elli kadarı Bulk 34 gar, elli kadarı Rum, yüz yirmi may da meydanlığa kurdurduğ V Burada müfrezemle çıktığım (takip) lerden üçünde çetelerle çarpıştım. Mb öyde otururken, askerli Ş işlerimden boş alan vakitlerimde (Berat) da öğrenmeğe ğım Fıransızcayı ole çalışı» derirdi. (Jorj ye ın hemen bütün roman- larını bu'kKöyde ol Evvel mülâzim gerim bana bildirildiği çok:seven binba kolları hat boyuna yakti Üereştire bir- likte Selâniğe gidelim. Orada iki ü kaldıktan sonra, yeni taburuna gidersin» dedi. Binbaşımın sözünü kıramazdım, dedi. ğini yaptım. Zabit ğin. yz yimde, bik dere- ce ilerlemiş olmak vind mse, Avusturya - nie lili bir ni. zamiye taburuna atanmaklı, da o kadar hoşuma gitti. Harp okulunda iken üç yıl o. kuduğum Almancaya (Sniçe) de yeniden başl rsatmı edinecek, bu en ye ni bir yabancı dil daha kazanmış olacaktım, Selâniğe emme bir otele yerleştim. İki gün sonra binb — Seni, e on na fırka Ki biye reisi miralay Gelip bey istiyo; Şaşırdım; Korii iki yıl önce GL, kavuşan bu zatı tanımıyordum. alip bey, Gevgili ri le . edi Benden bir kâtip istedi; ben de sağlık verdim, Yarın gidip görelim. Dedi. Ertesi günü (Beyaz kule) n'n kar. şısındaki askerlik dairesine gittik . Beni Ga- lip beyin yanına Meme O, adımı, sanrmı sorup öğrendikten son — Benimle gelir ei dedi, Kendisine gitmekliğim a yeri söy- ledim; «Orasmı düşünme, ge istersen yarın sabah istasyonda bei birlikte gi- deceğiz» dedi, Galip bey yalnız on yedinci fırka erkânı- harbiye reisi değildi; hem (Yaveri Hazreti Şehriyâri), hem de üçüncü ordu müştri Ha. cı Hayri Paşanm damadıydı. Gevgili'de beş buçuk ay kadar onunla birlikt, bulundum; karış karış bildiğim dağlarda, bayırlarda dolaştık, Bulgar çetelerile çarpıştık. Sonra Galip beyi eski yerine çektiler; o da beni bi. rakmadı, Selâniğe getirdi, ,Müşir Paşanın yaveri ve hususi kâtibi yaptı (1905 orta. Öğlene kadar boştum; öğle üstü daireye gider, akşama kadar kalırdım. Yalnız nöbet- çi olduğum günler, atımla Müşir Paşanın faytonunun arkasından gider gelirim. Ara- banın önünde iki, arkasmda da, böhdeti baş. ka iki süvari giderdi. Yaverlik şöyle bir işti: “ Paşanın »reblgi mirleri yapar, gelen telgırafları havale et- tirir, şifreli telgırafları açar veya çekilecek telgırafları şifrelerdik. Üç türlü şifremiz vardı: Mabeyin şifresi, geraskerlik şifresi, ordu şifresi | (Devam edecek)