5 Teşrinisanl Büyük röportaj — 3 Yırtıcı hayvanlar avcısını — çok heyecanlı hatıraları Gemimizi, otel sahibi olan Suriyeli bazirgân bir kumar masasında kazanmıştı Baltalar altında Zavallı Timsahın midesin- den çıktı Ne denirse densin; ben onun şakirdiyim! Bana, idareli ve ik- tısadi şekilde silâh kullanmağı öğretmiştir. Tek gözüne rağmen nişan aldığı bir hedefi vurma: mak, onun için mümkün değil- dir, İşte böyle bir arkadaş veya rehberle ben Bemir körfezinden tâ Moritanyaya kadar, buralara yerleşmiş ziraatçi, müstamerelerin veyahut yerli şeflerin nezdine gideceğim, barut ve kurşun veya saçma kredisi mukabilinde yer- lilerin avladıkları kıymetli — kuş- ları satan tüccarla iş göreceğim, Nuhun hemisil — Bizim geminin de kıymet hâdi- selerde, canlı mahlüklardadır! daha şimdiden alimlerin Pota- moşer dedikleri su domuzların- dan iki yavruya sahib bnlunu: yoruz. Bir genç su aygırı da elimizde ve kafeslenmiştir. Gemimizin ambarları, çok bü- yük bir süratle kafeslerle dol- maktadır. Gemi, her cinsten bir sürü hayvanlarile ve biraz da demode şeklile hakiki bir * Nuhun ge- misi , dir.. Mademki Nuhun gemisindeyiz; bazı bazı da et yimek fırsatına malik olmak tabildir. Domuz yavrularından mükerrer gelenler- den birkaçını — kestik, - tuzlayıp erzak kilârına astık; her gün balık ve pirinç haşlaması yinmez ya.. Dalgaların oyuncağı Şimdi asıl mühim noktaya geldik: Bu Nuhun gemisini nasıl elde ettim; bunu da izah etmek lâ. zımdır. Fakat geminin hakiki adı “ dalgaların oyuncağı ,, dır. Semimizin evrakı kanuna tama- men uygundur, kalın ığwtın mamul ve demir çemberli bir kasada muhafaza edilmektedir. Buna rağmen geminin sureti te- mellükü bir roman teşkil ede- bilir.. Konmakri ile Syerra Leone İn- ziliz müstemlekesi- arasında bir- çok - iskeleler — vardır; - bunların derme, çatma ve küçük yerler â ANADOLU Zahife (timsahın) en eski şekli olmalarına rağmen hepsinde de içki ve kumar yerleri mebzul olarak vardır. Bu kumarhaneler- deki oyunların emsaline başka yerlerde tesadüf mümkün de- ğidir. İşte bu iskelelerin kumarha- nelerinden birisinde bir akşam Suriyeli bir bazirgân bu gemiyi kumarda kazanmıştır. -| oyuncağı, bir zaman-| lar kala kozalakları taşımakta idi, fakat sahibi tarafından kumar masasına konduğu zaman, gemi üç aydanberi çürüklüğe çekil- mişti. Gemide sade bir kişi var- di ve bunun vazifesi teknenin suyunu boşaltarak geminin büs- bütün batmasına meydan verme- mekti. Ben bu gemiyi nehirde dolaş- mak için kiralamak istedim; esa- sen sahibi de gemiden ve ge- micilikten hiç bir şey anlamıyan bir adamdı; bu gemiyi — başına belâ aldığına da kani idi. Bu Suriyeli, haris, hasis ve müstağni bir berifti. Kazancın- dan emin, her vakit kazanaca- ğına emin ve Suriyeye on sene dönmese, gene sıkıntı çekmiye- ceğine hükmetmiş idi. Bunun için bu harab gemi için benden ayda 150 frank iste li, ben 120 verdim. Nihayet 135 te mutabık kaldık. Maamafih, bir defa ce- bilam— Romanlı-i Yazan: Ameri Çeviren: Faik Tefrika Numarası; — 5 bir çocuk görerek her an fUsurumun yüzüme vurulmasına tahammül edemem, dedi. - İlkanın bir âdeti vardı. Böyle Sert bir cümle ile biten hâdise- Tden sonra, kocasının boynuna darılır. ve: — Benim güzel Jimim! Neden d'“"hö)’lc muztarip ediyorsun? erdi. 'Ben de bir çocuk iste- Mez miyim sanıyorsun? Bir ço- bağun, bana olan aşk ve muhab- etin bir kısmını çalacağını bil- :'ı:î'ğ beraber, ben de anne ol- yorum, fakat bilirim ki % Sade seni, senin tam mu- a Cumhurreisi M. Ruzvelğ Şemseddin Benlioğlu habbetini istiyor. Bu karmakarışık sözler, netice itibarile İlkartn Jime muhabbe- tini, aşkını gösteriyor demekti ve Jim bunlarla bir müddet avu- nuyordu. Bu ârada, İlka, Rusyada has- retle seyrettiği “Çarlar ailesi, hayatını andıran debdebeli bir hayat sürüyordu. Earl Mareşal Meş'um bir haber, bir hâdise çıkacak gibi görünüyordu. Faci- anın sonu yaklaşıyor. gibi idi. Yahut nefsile uzun bir. mü- cadeleden sonra Jim Blak böyle nuptan Nijerya İngiliz müstem: lekesine oradaki müslümanların çok sevdikleri kola kozalakların- dan mühimce bir kısmını bir defa olarak nakle mecbur idim! Gemimiz kazalara karşı da sigortalı idi. Komanditer orta- gım gemiyi icab ettiği şekilde tcce hiz etti, erzak düzdü, kâğıdları yaptırdı. Buranın usulüne göre muntazam kazanç defteri tutmak lâzımdı. Her yerde gümrük me- murları bu defteri tetkik edecek- lerdi. Halbuki benim henüz beş para kazancım yoktu; vakıa, ümi- dim milyonlar kazanmaktır, faka; plânçoma sade kazanç koydu. ğum ve kazaları, beyaz insanla- rin hile ve dolaplarını, masraf- ları, zencilerin mubalefetlerini hesaba katmadığım için bu kaz- zanç her hâalde mevhum bir | şeydi. Bir gemiye hâk m ve âmir olmak, ümid ve nikbinlik benim çin çok cazib daha doğrusu sevdiğim bu hayat çok keyfime göre idi. * .. Güneşin yağmurlu bulutların altından henüz kurtulduğu sıra- da, şehrin sahilinden bir takım sesler geldi. Pereyra bana: — Bunlar, dün sizden tim- sahı öldürmenizi istiyen yerli- lerdir! Dedi. — Sonu var — ' olacağına kanaat hasıl etmişti. İlkanım henüz gelmediğini gör- dü. Hissettirmemekle beraber, içinden bir sıkıntı hissediyordu. Tabit bir halde fazla vakit ge- çirmeğe çalışarak sabah tuvale- tini yaptı, gene ayni balle aşa: gıya, kahvealtı için küçük salona indi. Trene ancak kırk dakika var ve bu trenle her sabah işine giderdi. Dışarıdan gelen şu ses- ler Jimi dalgınlıktan çıkardı: — İlka.. Ahıra geliyoruz. Öyle sanıyorum size “Geceler hayrol- sun,, demekten başka işim kal- madı! Bu ses bir erkeğin sesi idi. İlka da: — Bonsuvar! İhtiyara da gö- rünmek lâzım! Cevabını verdi. Güneş oldukça yükselmişti. Jim işine gidecekti ve bu çift ise.. bir günden diğerine ka- dar devam eden bir suvareden sonra birbirlerine “Hayırlı ge- S İstemeden verilen cevaplar n | Anadolu spor anketi Avukat B. Nuri Sıdkı söylüyor! B. Nari Sıdkı Eski bir sporcu ve kıymetli bir idareci olan Avukat B. Nuri Sıdkıyı, idarehanemizde arka- daşlarla görüşürken — buldum. Bundan istifade ile spor işleri miz hakkında fikrini sordum. Derhal: — Sporla alâkam kalmadı, dedi. Ben artık bu işlerle uğraş- Di a Israrım da nafile oldu. Daima, spor hakkında hiçbir fikri — olmadığını — söylüyordu. Muhtelif mevzular üzerinde ko- nuşurken söz döne dolaşa spora geçti. B. Nuri Sıdkı anketi unutmuştu. — Spor mu.. Allah göster- mesin.. İşsizler için iyi bir iş.. Diye söze başladı. Bende dinliyordum. Bu enteresan bir konuşma ve belki de anketlerin en mükem- meli oldu. Nuri Sıdkı şöyle de- yam etli: — Saer diye İzmirde, hattâ memlekette ne vardır? Biz fut- bolün heyecanına kapılmışız, yal- nız onun Üüzerinde duruyoruz. Sporun esası olan atletizmden ise eser yok.. Avrupadan yeni dönmüş olan B. Nuri Sıdkı Fransanın bir şehrinde spor bayramında bulun- duğunu, mübalâğasız on binden fazla atletin bu bayrama iştirak eylediğini ve bunu zevkle takib ettiğini anlattı. Bizde de evvelâ atletizme ehemmiyet verilmesi lâzımgeleceğini söyledi ve ilâve etti : — Bunları da gördükten son- ra bizde sporun, hattâ spor ru- hunun tamamen öldüğüne kanaat getirdim. — Peki, ne yapmalı? — Spor fedakârlık- ister azi- zim, fedakârlık. Biraz da relah.. Hattâ daha fazla.. — Peki sporculuktan — vazge- çelim mi? — Sonu 8 inci sahifede — celer, temenni ediyorlardı. Hiç şüphesiz, hiçbir. kimsenin de menedemiyeceğine göre bir te- nis te bir iki “Top, da teati et. miş olacaklardı. Jim, Earl Marşalın sesini he- men tanıdı. Bu onun mahmisi idi, Jim Blak, tabil ve sağlam vü- cut güzelliğini çok severdi; bu sebeple de sporcuları himaye ve teşvikten zevk alırdı. Bilhassa Earl Marşal adlı bir delikanlının parlak oyunlarından çok zevk almış, böyle parâsız ve fakat is- tikbali parlak bir spor amatörünü himayeye karar vermişti. Bu hi« maye arzusunu söylemek için birçok dolambaçlı yollardan, sa- dece — delikanlının — izzetinefsini kırmamak için dolaştı; fakat ne vâsıtaya, ne mazeret beyanına hiç te Tüzum yoktu; daha ilk mülâkatta, ilk akşam yemeği da- vetinde Earl Marşal bu teklifi AA e eli a Anadolunun anketi: Sahife 7 Ur. F. Tahsin söylüyor: Tanrı erkeğe, sen çalışacak, kadına, sen doğuracaksın, dedi. Kılıbıklılıt;ın, kazaklıktan anlamam.. mücadeleyi, yani içtimat faali» | yeti kendisine bir iş edindiği Dr. B. Fikret Tahsin Sorgularımın nasıl - karşılara- cağını düşünerek, kısa adımlarla muayenehanesinin kapısından giri- yorum. Kapının arkasında ayakta duran hademe: — Buyurunuz Bayım. Diyerek bana yer gösteriyor. İntizar salonuna bir göz atıyo- rum, birkaç Bayan sıra bekli- yorlar. Bir lâhza ayakta durduktan sonra bir koltuğa oturdum. İş arasında doktorla konuşmanın mümkün olamıyacağını düşün- düm, derhal şu kararı verdim: Sualleri yazıp bırakmak. Cebimden kâğıd kalem çıkar- mak üzere iken kapı açıldı. Te- vazu ve inceliğile kendisini her- kese sevdirmiş olan B. Fikret 'Tahsin hastasını teşyi ediyordu. Bu arada gözü bana da i'işti. Gülerek yanıma geldi, hemen sorgularımı uzattım. Birinci suali okur okumaz: — Çok meşgulüm, bununla beraber sizi cevapsız. bırakmak istemiyorum. Münasib ise, yarın konuşalım. Dedi. Şimdi doktorla karşı karşıya gelmiş bulunuyorum. İlk sorgum: — Sizee alelitlak kadın nedir? — Kadın, Biyoloji noktai na- zarından erkekle ayni zamanda yaratılmış bir mahlüktur. Tevralın tasvirine göre, Tanrı, âlemi halk ettiği zaman erkeğe: — Sen çalışacaksın! Kadına da: — Sen doğuracaksın! Diye bildirraiştir. Senbolik bir tasvir olan bu | izah tarzı, tuhaltır ki, tabiiyat- çıların, cinsleri tahlil eden hayati tetkiklerinin, âdeta şairane bir ifadesidir. Alehtlâk kadın, erkeğin tamar mile zıddı ve mütekabilidir. Erkek, her devir ve muhbit ile kabul etti; Jimin salonlarını, ser- best bir kulüp salonu, zevcesi İlkayı da gece evleri patronu te- lâkki etti. Böyle teklifsiz misafir belki bütün cihan sporcuları ara- sından bir tane daha çıkmazdı. Bu adama karşı bu kadar ge- niş hudutlu misafirperverlik, yüz verme ne kadar zaman daha sü- recekti? İlka, yanına girdiği vakit, Jim Blak bu suali kendi kendisine sormuş bulunuyordu. Yüzü bir Paskalya yumurtası kadar boyan: mış ve ağır bir gecenin çok ağır kokusunu da üzerinde taşıyordu. Dudakları da azami derecede bir kırmızı hamule taşıyordu. — Jim.. Bu sabah ta benimle harp edecek misiniz? — Sevgilim.. Böyle bir niye- tim yok. — Şu halde.. Bana bir fincan kahve hazırlatınız. Kendimi b'raz yorgun farzediyorum. aa SAĞ llli l a DÜM AA7 4 halde kadın; tabiatın kendisin- den beklediği büyük ve zahmetli' hizmeti ifa yolunda cinsi cazi- besini artırmağı, başlıca meşgu- liyeti sırasına koymuştur. Çünkü: fitratın - kendisinden — beklediği en büyük vazife, doğrudan doğ- ruya neslin beka ve devamını temin etmektir. Bu, kadının lâ- yetegayyer bir insiyakıdır. İşte bunun içindir ki, tabiat, kadını erkekten ayıran birçok teşrihi, fiziyoloji ve ruhi karak- terlerle onu temyiz etmiştir. Bu karakterlerin tahlili neticesi, ka» dının en büyük vazifesinin anne- lik olduğunu gösterir. Kadının maddi ve manevi te- şekkülünün gayesi, sadece çocuk yetiştirmeğe matuftur. Çehresinin letalet ve halâveti, vücud kısım- larının — yekdiğerlerine nisbete ahengi, hareketlerinde görülen hilm ve mülâyimet, sesinin tatlır lık ve cazibesi, hulâsa, kadının maddi ve manevi hüviyetini meys dana getiren bütün âmiller, hil- katin; izah noktai nazarından cinsi cazibesini arttırmak üzere topladığı mucizelerdir. Bence, alelitlak normal kadın, ancak bu çerçive içerisinde mü- talca ve tarif edilebilir.. Hiç şüphe yok ki, bu hududun dışı- na çıkan müstesnalar varsa da bunlar, umumi - ve tabii kaideyi bozamaz. Bu tariften sonra ideal kadını ayrıca izaha, bilmem “Gecet var mıdır? Maahaza, — ideal kadın, cemiyetin kendisinden bekledi. #i tabü vazifeleri hakkile yerine getiren kadındır., Aziz doktor, bir dakika durdu we yüzüme baktı. Bundan istifa- de ederek sordum: — Doktorum; zatıiâliniz bık mısiniz, kazak misiniz? Doktor güldü ve: — Kazaklık veya kılıbıklıktan anlamam. Bu sıfatlar, müteehhil -erkek- lere isnad edildiğine göre, ka- zaklık takdirinde bir - erkeğin, - kendisine hasrettiği hududsuz ; bir serbesti ile hayat arkadaşına zuülmedercesine muamele etmesi, nekadar gayri insani ise, gerek ! tabiatte ve gerek aile teşkili mevzuunda, ancak nisbi bir tea- dül seviyesinde bulunması, ht raten muktedir olan kadının da erkeğe hâkimiyeti ve ona bir — Lütfeen çeviriniz — kili- — Kudret ve - vasıtalarımız fevkinde bir hayat yaşadığımızı söylersem, fenü olur muyum acaba? — Ah.. Ah.. Gene başlıyor- sunuz.. Genç kadının gözleri, uzun ve sık kirpikleri arasında kaybolur gibi oldu. Kuvvetli bir hiddet dalgası yüzünü kapladı ve: — Yoksa.. Paranızı kayıp mı ettiniz? diye sordu. — Şimdiki kadar zengin hi olmamıştık! Tei — Şu halde.. Şu halde.. Be- nim Jimim, neden bu kadar ha- sis oluyor? — Çok, eskisinden çok ramız Aar, Sarf edemiy:oogği:ı; derecede parâmız var, Yalnız bize bir faydası olmıyan insan- lara bu parayı kaptırmamak lâ- zımdır. kanaatindeyim. Ya ço- cuklarımız olsaydı..