M 7 ge — y üi Şüphesiz, Homer dünyanın, en büyük şairlerinden biridir. Onun her devirdeki şöhreti, bü- yüklüğünün ifadesi değil midir? Onun doğum ve yaşayışı dün- yada fikir hayatının doğumu za- manına rastlar. Homer gibi bir şair, Sokrat gibi bir filozol lâr zımdı ki, o devrin büyüklük, in- celik ve derinliğini dünya dur dukça herkese tanıtmış olsun, Homer, ölmiyen bir ruha ma- liktir. Onun dünya edebiyatına miras bıraktığı eserleri de ebedi bir hayata malik olacaktır. İnsanı her devirde yaşatan ve büyüklüğünü gösteren, ruhunun birer aynası ve cisimlenmiş ifa: desi olan eserleri değil midir? Bugün dünya yüzünde, biraz düşünen ve okuyan bir adam yoktur ki, Homerin adını bilme- miş olsun. Hakiki münevver - yoktur ki, Onun eserlerini okumasın. Büyük adamların, büyük va- sıfları, her devirde, bütün sey- yare üzerinde her millete kendi dillerile hitaplarında yaşar. * .. Homerin hayatı ve eserleri Bakkında, her devirde müverrih- ler, münevverler birçok eserler yazmışlarıtır. Bazılarına göre, ha- kikatte o devirde, Homer adında bir şair yetişmiş ve yaşamış de- gildir. Onun eserleri, cemaatin eseridir. Fakat, tarih gösteriyer ki, kütle hiçbir. devirde, kendi kendine edebi bir eser.yaratma- mıştır. Bir Götenin, Alman ede- biyatına şaheserler vermesi için » devrin Alman cemiyetine ve onun ©o günkü telâkki ve yaşayış şartlarına ihtiyaç vardı. Fakat Göte olmasaydı, o eser- leri hiçbir. veçhile o devrin ce- miyeti yaratamazdı. Her devirde, cemiyetler, kültürlerine, kabiliyet ve ihtiyaçlarına göre, büyük adamlar yetiştirir. ve onların eserleri, süt emen çocuklar gibi, kendileri için bir gıda olur. * ** Homer, kördü. Fakat ince ses- leri toplıyan bir radyo makinesi Zibi, devrin bütün heyecanlarını duyan bir kalbe, ve bilgilerini toplıyan bir dimağa — malikti. Onun ruh gözü herşeye açıktı. Kör olmak - bir felâkettir, fakat ruh körü olmak felâketlerin fe- , hayatta ne kadar Bözler vardır ki, bunlar sadece bakar; hiçbir şey görmez ve kalbe hiçbir şey duyuramazlar. Kaç göz, hakiki güzeli tanır? Kaç göz dış âlemden aldığı ntibalarla insana içinde he yecan ve histen bir âlem kura- rak orada, ona yaşamak imkânı Verir. Andre Jid, bir gün, gözlerini kaybeden bir kızla tabiat orta- GA ASAi YAZAN : ASıM sında dolaşıyormuş. Etraftan ge- len binbir sesle heyecan içinde kalan kız, birdenbire durarak ona: — Ah, demiş. Bana bu ses- leri gönderen tabiatın renk ve çiçekten örülmüş güzell'ğini gör- mediğim halde bu kadar derin tahassüsler içinde kalıyorum, ya gözleri gören insanlar bunun karşısında neler duymazlar? Jid kendisine şu cevabı ver- miş: — Sen aldanıyorsun! — İnsan için bu dünyada, yaşadığı müd- detçe, hakiki körlük görmemez- likten ileri gelen değildir. Hakiki körlük iç körlüğü, kalbin körlü- ğüdür. İnsanların ise pekazı bu sırra mazhardır. .. Homer bu toprakların evlâdı- dır. Melez çayında doğdu. İz- mirde büyüdü. İzmirde okudu. İzmirde yükseldi. Fakat nasıl yetişti veya nasıl yetiştirildi?. Devri eserlerinden başka bize hiç birşey bırakmıyör. Yalnız © medeniyet ve cemiyetin en bü: yük münevveri ve insaniyetin ilk müverrihi ve büyük conteuru olan Herodot, Homerin hayatını aydınlatan küçük bir eseri me- deniyet dünyasına bırakmış bu- lunuyor. Bu eser, muharririnin dediği gibi mahallinde yapılmış müşahede ve toplanmış bilgilerin mahsulüdür. Burada sözü Hero- dota bırakıyorum: *“Cyme, şehri kurulduğu vakit birçok aileler gelerek buraya yerleşiyor. Gelenler arasında Ma- nisalı Melanopus adında biri de vardı. Bu adam, Cymede evle- niyor ve Critheis adında bir kızı oluyor. Fakat karıkoca bir müd- det sonra ölüyor, çocuk evlâdlık olarak Cleanax adında birisine veriliyor. Critheis büyüyünce bir gençle sevişerek gebe kalıyor. İlk ay- larda bunu saklamağa muvaffak oluyor. Fakat bir müddet sonra Cleanax gebeliğini anlayınca çok hiddetleniyor ve onu tekdir. et- tikten sonra o zamanda Cymeli- Aar tarafından Henmus boğa- —tda kurulan ve Thesee tarafın- dan karısının adile anılmak üzere İzmir denilen şehre gönderiyor. Critheis İzmirde İsmenias adında birinin yanında kahyor. Critheis arkadaşlarile birlikte v xoımk bayramı kutlulamak için bir gün Melez çayı kenarına gidiyor. Orada Homeri doğuruyor. Homer denildiği gibi, kör ola- rak doğmamıştır. Adıda ilk defa validesi tarafından Melesigene konulmuştu. Biraz sonra çocu- ğunu daha iyi yetiştirmek ve ça- lışmak arzusile annesi de bulun- duğu aileyi terketmişti. Bu devirde, İzmirde Femius adında bir öğretmen vardı. Şeh- rin çocuklarına ders veriyor ve bilhassa musiki öğretiyordu. Bu adam Critheisi hir l ve ona yüz iğirme işi Kadın işindeki becerikliliğile Femiusun kısa zamanda kalbine ladı. Kendisile evlendiği takdirde oğlunu da manevi evlât alaca- ğini ve onün elinde tahsil ve terbiye gördükten sonra değerli bir adam olmaktan uzak kalmı: yacağını söyledi. Birçok sebep- ler arasında, kadına evlenme kararı verdiren de en çok bu teklif oldu. Femius, çocuğun bu kabiliyetlerini önceden sezmişti. Kadın da muvafakat etti, evlen- diler. Çok iyi bir yaratılışta olan çocuğu, öğretmeni çok sevdi ve bütün gayretini onun terbiyesine verdiği için, biraz sonra çocuk bütün — arkadaşlarını — geride bıraktı. Zamanla olguu bir yaşa vardığında, bilgi bakımından hiç bir veçhile öğretmeninden aşağı kalmadı. Bir müddet sonra Fe miss bütün malını Melesigene bırakarak öldü. Critheis de onu takip etti. Bu defa üvey baba- sının yerine geçen Melesigene okulu idareye başladı ve bütün kudret ve kabiliyetini bu işe verdiği ıçin, kısa zamanda yalnız vatandaşları arasında değil, İz- mire gidenler nazarında da büyük bir mevki ve saygıya kavuştu. Bu devirde İzmir, dünyanın en büyük buğday pazarlarından biri idi. Bütün yakın - şehirler ihtiyaçlarını * buradan — tedarik ederlerdi. Gelen yabancılar da günlük işlerini bitirdikten sonra Melesigenenin, tehalükle dersle- rine koşarlardı. Bu dinleyiciler arasında, Mentes adında bir kaptan da vardı. O da, İzmire, (Sonu 22 inci sahifede) W Uj İ girdi. Sevda onları biribirine bağ- Göoçen hafta (College de Fran- 0e) hocalarından bir edebiyat alimi Paris meomualarından bi- rinde küçük bir fıkra neşretti. Bu fıkradaki ana fikirleri kısal- tarak alıyoruz: *.. Ben de herkes - gibi tatil aylarımı geçirmek için — kurlara, denizlere gidecektim. Artık hür- düm. Ne dersim kalmıştı; ne de fikri endişelerim! Tam bir huzur ve istirahatle başımı dinliyecek- tim. Fakat böyle olmadı. Birden mak - için hazırladığım bir kaç eiki kitap çıktı. Acaba içlerinde noler vardı? Nasıl yazılmışlardı? Bu tecessüsle kitapların üzerine eğildim. Gerek yolda, gerek kır- da tuttuğum evin odasında bir taraftan kitaplar, gazeteler; diğer taraftan aldığım mektublar ve meoşguliyetimi teşkil etti. Hani ben buraya, eğlenmeğe, dinlenmeğe — gelmiştim?.. — İçimi yiyen bir kurd, beni daima te- fekküre sevkediyordu. Artık be- nim için tabiat yaprağı kapan- mıştı. Benim için dağ, orman, deniz yoktu. Bence her şey ki- taptı. Kitabın içindeydi. Ben, şeniyeti — göremiyordum. Onu görmek istedikçe daima okuduk- larımı — hatırliyor, — hatıralarımla onu yaşatıyor, küçük bir ot parçasile hemen felsefe yapmıya dalıyordum. Etrafımı çeviren manzaraların ve hâdiselerin benzerlerini oku- duğum — binlerce eserin — için- de kolaylıkla bulmak — hiçten bir şeydi. Ben söylediğim gibi okuduklarımla yaşıyordum. Ta- biatı herkes gibi göremiyordum. Lâkin düşünüyordum. Mütemadi- yen düşünüyordum. O kadar ahmakçasına kitap okumuşum ki istirahatin ve eğ- lencenin manası benim için kay- bolup gitmiş! Gezenlere, eğle- nenlere, saatlerce bir yerde otu- rüp dinlenenlere, içleri binbir endişe ile kıvrılmadan — sırtüstü kumda yatanlara, gevezelik ya- pan mahalle -kadınlarına, oyun oynıyan ve kahkabalarla gülen muhtelif meslekten muhtelif adam- lara imrenerek bakıyorum. Eyvah ki ben kitapların için- de huzurumu, zevkimi kaybetmiş bir haldeyim. Ancak dünya yü- zünde çirkinden güzel, hayalden haki fikirden madde çıkar- mıya mahküm sihirbazlardır ki ebediyen çalışmağa mecburdur- lar. Bizi onların misali teselli ediyor. En güzel yürüyüşlerin yorgun olduğumuz zamanda ya- pıldığını söylerler. Düşük çanta: mızı, omuz — vererek kaldıralım. ileril.... Bu parçadaki mühim noktalar elbette gözlerinizden kaçmamış- tır. Değerli bir gârb mütefekki- rinin kitaplara yaptığı bu hücum -sonunu iyi bağlamış olsa da- ehemmiyete — şayandır. Kitap, muhakkak ki bizi tabiatten uzak- laştırıyor. Eşyanın — ve hâdisele- rin tabii rengini bozuyor. Kitap B. Irfan Hazar Tabiat ve Kitaplar Yazan: İrfan Hazar adamı, hayat ve hayat vakıala- rını- sarhoş bir kafa ile karşılıyor. Cemiyetin “nazari adam,, a ehemmiyet vermemesinin sebe- bini burada aramalıdır. Onlar mütereddit, kılı kır yaran, bece- riksiz, çocuk tabiatli ve bazı ahvalde de müthiş tehlikeli olu- yorlar. Bugünkü dünyamızı idare eden- lerin hayatlarını tetkik - ediniz! Kitabla işi başbaşa götürdükleri, ve nazariye çukuruna düşmedik- leri içindir ki onlar. — uluslarını en göz karartıcı fırtınalardan kurtaran birer kaptan olmuşlar- dır. Bu bahsimiz çok okuyanlara ve okuduklarını tabiat ve hayat terazilerinde tartmıyanlara aittir. Yoksa, kitaba ötedenberi boy- kot edenler, kitabı sevmiyenler mevzuumuzun dışındadır. Vaktile yazılan ve birkaç dos- tun tenkitlerine uğrıyan küçük bir hikâyemizi, bilhassa bu mevzuu çok yakından a: dar etmesi dolayısile karilerimize sunuyoruz. *“Arkadaşım ağır ağır sözüne devam etti: — Evet, miktarı az, lâkin nü- fuzu çok yeni bir tip meydana geldi; diyorum. Dikkat - ediniz! Bu tipin anası kitaplardır. Her gün çantamıza, cebimize, masa- mızın gözlerine koyduğumuz ki- taplar ve onların içindeki bü- yülü satırlar, yeni tipin süt dolu memeleridir. Yeni tip, bu sütle beslenerek büyür. Kitap adamı kitap havası teneffüs eder; kitap yaprağı yer. Bir Bayan köşeden atıldı: — Her devirde az çok böyle tiplere rastlanır.. Buna mukabil iş ve hayat adamlarını unutm- yalım. Onlar için bilmem e düşünüyorsunuz? — Bırakınız şimdi onları. Ben, en çok birinciler üzerinde duru- yorum. Çünkü bunlar, bilhassa zamanımızda en çok orijinallik- ler göstermektedirler. - Bakınız, kitap ve filim adamlarından size bir misal vereyim. Geçen gün Elhamradaydım, filim sona ermek, üzereydi. Birisi kadın, diğerleri erkek, yanımda Gdört kişilik -bir grup vardı. Bu grubu inceden inceye tetkik ettim. Hepsinin de gözleri yaşlıydı. En yakınımdaki adeta ağbyor; menmdilile gözle- rini rdu. Uzatmuyayım, sine- madan - birlikte çıktık. Kapının önünde, soğuktan tir-tir. titriyen çıplak ayaklı ve çıplak göğüslü çocuklarla karşılaştık. Bunlardan birisi, grubun en önündekine yaklaştı. İnce bir sesle: — Yüz para Bayıml Dedi; akşam gazetesi. Bir tane almaz mısınız? Vallahi hiç satamadım. Ekmek parası yapacağım. Ne olur! | Sinemadan kalbi yanarak çı- | kan ve filimdeki insan ıztırabına * sızlıyan adam, uzanan o küçük ve kuru elleri evvelâ ittirdi; sonra bastonile «ılız. vücudünü kaktırarak bağırdı: — Defol ulan! Allah versin. Zorlamamı satacaksın? Bu grupla eskiden göz âşina- lığım vardı. Çocuğa çıkışan gözü yaşlı münevveri siz de bilecek- siniz. Onun ara sıra yazılarını okuruz. Samimidir. İçi merha- metle doludur. İnsanlığı sever, Fakat, kitabın doğurduğu insan- lardandır. Yalnız kitapla taayyüş eder. Onu ya kitap, ya filim, ya tablo, yahud musiki parçası ağlatır. Tabiat ve hayat onca çirkindir. Deminki fakir çocuğu, eğer bir tablodu, -Dir - sayfada, bir piyanoda duymuş ve yörmüş olsaydı aziz efendimiz muhakkak gene acıyacak, ağlıyacak, yüz para değil, belki de ona yüz kuruş verecekti. Bu defa ben söze karıştım: — Misaliniz Rus asilzadelerini hatırlatıyor; dedim. Onlarda tiyatro- İda geçen facialara ağlarlar, lakin sokakta kar yığınları — içinde, kendilerini bekliyen —ar bacıla- rının soğuktan donup öldüklerini gördükleri zaman kahkahadan kırılırlarmış... Arkadaşım, başile küçük bir işaret yaptı: — Kitap başka şey, hayat başka şey; dedi. Acaba Milletler Cemiyetinin dünya sulhünü yap- mak istiyen İiderleri, kitapların doğurduğu saf çocuklar değiller idir? Nedir kitaplardaki bu sihir? Nedir onlara verdiğimiz büyük mertebe? Her zaman al datıyor mu bizi kitap? Şüphe yok ki, nazariye ile ve mantıkla boğulan kafalar, artık hayattan ve realiteden birşey anlamıyorlar. Emin olunuz, körleşiyoruz. en basit hâdiseler önünde... Bayan tekrar atıldı: — Siz, bir. kültür — inkılâbı yapmak niyetindesiniz galibal, Bu defa arkadaşım ciddileşti (Sonu 22 inci sahifedaa