4 Mayıs 1940 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

4 Mayıs 1940 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Peş arkaştılar. Çeşid çeşid mezelerle do- Matılmiş bir masanın başında çene çalıyı ardı. İçlerinden yalnız Hamdi bekürdı. Mik hayatına dair konuşuyorlardı. Bir ara- Uk Hamdi gülümsedi: — Hiş evlenmedim amam, dedi, evliliğin Şok iyi, çok rahat birşey olduğuna kanilm, imali bekârlığın da hududsuz bir hür- Yeti var işte... Zarnederim bu ölçüsüz hür- Tijetinden dolayı «Bekârlık sultanlıktır» de- Biüler.. Meselâ ben ne kadan hürüm, ser- Keli arkadaşları duduk büktüler, Bekâr- Bürriyet!.. Bu çok su götüren bir ba « Hamdinin çenesi açılmıştı. Daha bö iyeğin hürriyetine dair birçok şeyler 4öy- çi çekti, Lâkin bir aralık gözleri duvarda- Sante ilişti: — Nese? dedi, saat bu kadar olmuş mu? by daha fazla oturmıyayım. Biraz kayım... Arkadaşları itiraz ettiler: >> Ne oluyorsun yahu... Ne karışanin var. Sörüşenin... Yalnız yaşayan bir adamsın... # sabaha karşı da gitsen olur. kin Hamdi bunları dinlemiyor: çim İmkân yok, imkânı yok, diyordu, geç isâm hakikaten pek feci birşey olur... et evliler ona takıldılar: vaz; Sabım seni bekliyen Karagozlülerin mi Hamdi gülümsedi: — Olmadığı ne malüm?.. 7 Canım olsu da ne çıkar? Biraz evvel a a dudsuz hürriyetinden bahsetmiyor Ham, tan Sonra: — Aman böyle sölemeyiniz, dedi, bakın Arlatayım da bana hak verin. Efendim bi- #emitr, tam evimin karşısında oturan sevgilim var, Bu tneccik kaşlı, kara Kara, Bözlü ateş zıbi bir esmer güzeli... Karşı kar- m komşu olduğumuz için beni istediği gi- kontrol ediyor. Üstelik kıskanç mı kıs- HIÇ... Sinirli mi sinirli. Eve biraz geç gel- yes ertesi günü benimle buluştuğu zaman Wâmetleri koparır. Küçük bir kabahatimi gözlerimi oymağı kalkar, Geçenlerde tasında minimin! bir tabanca gördüm — Bunu niçin taşıyorsun? dedim, Gül — Beni aldatırsan seni bununla temizli in. dedi, lin :afih sinirli, kıskanç bir kadın #i- xmma çak şeker şey... Her şeyi çekili- - Bunun için dünyada geç kalamam. Son- p benim yuvamı yapar... Onun iddeti pek Mishiştir ha... Neme lâzım efendim.. yeiler biribirlerine bakışarak gülümsedi- #rAsından bir iki yadum aldık- — Canım buradan çıktıktan sonra hani GA eğlenceli bir yere gidecektik? Bak he- e #vli olduğumuz halde karılarımızdan '&ldik. Bir gen muzıkçılık ediyorsun.. Kl © birak da istediğimiz gibi eğlene- bu göğe, Baradi telişla: Yeri, Yapamam kardeşim yapamam:!... dedi, de pencerede bekler... Sonra da birdenbim müthiş birşey hatar- Manş gibi: — Kyvahlar olsun... Gördünüz mü şu be- Sersemiliğimi?... dedi, Arkadaşları merakla sordular: — Ne oldu Hamdi?... tun Çim saat sekizde Ranaya telefon €cektim. Bane sıkı sıkı tembih Ce etmiş» Halbuki saat dokuz... — Rana da kim? ay, Sormayın, hiç sormayın... Bu kukanç- v ta. sinirlilikte Komşum Perideye de taş miş içek bir kadındır. Biraz yaşı ilerle- b fakat hâlâ çok güzel bir kadın... Genç- Miinde, Kimbilir ne şahane bir güzelliği yar- ke Sinir doktorları kırkından sonra seven lepların çılgın gibi kıskanç olduğunu söy Ray * ya... Ben bunun doğru olduğunu Ra niş, Salidiklan sonra anladım. Ne dersi- Yahu?... Şüphelendiği zamanlar arkama taktırır, beni takip ettirir. Bu gece niş sekizde telefon etmemi tembih Mem Bak nası da aklımdan çıktı bü- Xi.. Acaba şimdi telefon etsem na Tetrika Ko, 145 — Et bari... Bak telefon da tam yanı ba- şımızda... Hamdi telelonu açtı, Sanki karşısında pek utanıp sıkılacak bitis varmış gibi kı- ariyor, bozarıyor, kekeliyof, eziliyor, büzü- Tüyordu: — Vallahi değil Ranacığım... Emin ol ak- umdan çıkmadı... Seni unutmama imkân mı vardi yayrucuğutü... —2 mi?... Bir iki arkadaşımla beraber burada oturuyoruz... Arkadaşlarımın hepsi erkek... Vallahi hep- si erkek... Yanımızda hiç kadın yok... Sana yemin ederim ki, yak.. Namusum hakkı için yok nonoşum... Nasıl? Arkadaşlarımın ismi mi? Söyliyeyim.. Demek tahkik ede- ceksin ha... Mandi yarım sat telefonda dil döktü. Yalvar&ı. rica etti, Tekrar yerine döndüğü zaman kanter içinde kalmıştı: — Aman, diyordu, derd anlatıncaya Ka dar akla karayı seçtim. Arkadaşları merak içinde sordular: — Ne diyor? Sarın kızlı hızlı bir şeyler söy- lüyordu. Telefonda bağırdığı bile duyulu- yor. 'Tehdid ediyor, rezalet çıkaracağından bahsediyor... Benim iu pece bir takımı uy- gunsusluklar yaptığımdan şüphe edi, muş. Fena kızmış, dehşetli sinirlenmiş. Aman ben kaçayım artık... « Dur yahu... Bir iki kadeh dahs içelim... — Duramam duramani... Sonra Feride dünyayı bana zindan eder. — Peki Ferlde ile Ranayı nasl idare edi- yorsun? Humdi başını salladı: — Onu bir ben bilirim bir Allah... Jem yalnız Feride ile Rana olsa öpüp de başıma koyacağım. Fakat başka taraklırda da be- sim var... Bir aralık sinirli lan sonra ilâve eti — Şu diyıklarıma da öyle sinizleniyorum xi... Lüklu gel de kes bakalım., Leman dün- yada bıyıklarını kessirtmiyor. Buna kalsa çoktan keseceğim amma Arkadaşları ona sordular; «- Bamdi yarın sinemaya gideriz değil mi? — Gidemem birader... Badiyeye randevum var, Böyle söyliyerek kalktı. Pardesüsünü giy- di. Ondan sonra cebinden bir kâğıd çıkar- dı. Mahcup bir tawrla arkadaşlarına: — Kuzum, dedi, Ranayı ikna etmek için birşey düşündüm. Şu kâfıda yazacağım âa- tırların altına birer imza atıverin... Bonra kalemini çıkarıp yu satırları yaz- dı nirli biyaklarını kaşıdık« «Arkadaşımız Hismdi dün geceyi bizimle beraber geçirmiştir. Yanında katiyen kadın yoktu. Kendisinin gayet düryst bir gece ge- çirdiğini tasdik ederiz.» T evli arkadaşlarına bunu imzelst- — Yarı bü kâğıdı Ranaya güsleririm.. Amma gene bana İnanmaz ya.. Ne İse. Şapkasını giydi. Arkadaşlarına veda cde- Tek çıktı. Ahmed onun arkasından baka- rak gülümsedi: — Dünyada Kılıbık bekârlar da var... dedi, Hikmet Feridun Es Bursa Halkevi temsil İh ye B: Halkevi İzmir (Akşam) —, Bursa evi tersil kolu azasından beş kadın ve 9 erkekten mürekkep heyet, temsil komi- tesi başkanı Bursa belediye fen memu- ru B. Hulki Kurtkaya idaresinde Kü- tahya, Afyon, Burdur, İsparta, Denizli, Nazilli ve Aydın Halkevlerinde muhtelif temsiller verdikten sonra e gelmiş- tir. Öğretmen ve memurlardan teşekkül eden temsil kolu, her yerde muvaffaki- yetler temin etmiş ve alkışlanmıştır. İz. mir Halkevini ziysretten sonra Manisa ve Bahkesire hareket etmişlerdir Ora- larda da temsiller vererek Butsaya dö- neceklerdir. Tuzak içinde Tuzak Nakleden < (V4 - WA), ii j SEE ii ii 7 i İ i — Üspunar... Bakırcların... Baha İşte benim... Yüzüme iyi bakınız... bütün teferrüatile hatırlıyordu. Ken- mişti... Bu işi sinsi sinsi yapmıştı... Kudret, tuzağa düşmüştü... Kurtul mâsı pek inikânsız görünüyordu, Zihnen Her şeyi, her şeyi mahvolmuştu: Namusu, serveti, istirahati, karısı, ev- lâdı, diğer evlâdı... © Belkıs ki, hayatta kendine yegâ- ne gaye bilmişti... O Maide &i bir tek Zavalı Belkıs... Bilhassa 0... Makvoluyordu... Üstelik, yavrucak kalbinde aşk da duyuyordu... O iblis GR AKŞAM ağ pda 3 “BRIÇ : hibe 800 Kontrak Briç Meşhur Eller EL No. 38 4D V A-R-7-43 4 DA abs 4R-3 4 10-02-73 v v0 , Vv D-S-5-5 * 15-2 4 10-2 # ARS 4 1081 5-3 4 AV-642 vs * ARS A V42 Şimal ve cenup zonda. Kâğıdı veren: Cenup. DEKLARASYON Cenup o Garp (o Şimal o Şark la 24 2 Pas 34 Pax 44 Pas sa Püş Pes Pas OYUN Kozcu: Cenup Orun: 4 Pika Garp sinek rüyasını çıktı. Şark bu Yk si- Tek levesine yediliyi verdi. Yedilinin renze devam işareti olup olmadığını anlamak için garp a5 oynadı. Bu defa gark sekizliyi ve- rince gurp bu renge deyamdan var geçe- rek, deklarasyon emasinda eenubün küpa- yı inkâr etmiş olmasından, kupa valasini oynadı. Yar bu leveyi *bilu, Küzcu yerden pika dayımı oynıyarak ruvaya pas yapil Garp Tuta İle aldı. Garp ikinci bir kupa gel- di. Şimzl tuttu. Cenup yerden ikinci bir koz geldi, Blinden tuttu. Dışarıda olan iki kozun teker teker düşmesi ihtimaline binaen bir koz daha geldi. Halbuki kozlar 2-4 sure- ünde düşmüş olduğundan şarkta bir alıcı koz kaldı ve netieede kozcu bir içeri girdi. —ERİTİK — Üçüncü leveyi (Kupayı) kazanan Kozcu- nun, pika onlusu elinde ve yerde olmadığı- ha göre yerden pika, damını oynıyarsk em- pas yapmaklığın büyük bir bata olduğunu farketmesi icap ederdi. Eğer mubhasım ta- raftaki kozlar 2-4 guretinde düşmüş ise da- mın oynanması muhasım tarafa kozdan iki leve yapmasına ve neticede oyunu kurtar- malarına müsaade etmiş olur. Halbuki pika ruvası gerpte İse elden küçük bir koz oyn: makla bu vuziyetin önüne geçilebilir. Dör- Güncü levede kozcu yerden bir karo öyni- Yarak eline geçmeli ve elden küçük bir pi- ka gelmelidir. Garbin oynıyacağı ne olur- sa olsun muhasım taraf neticede kozdam yalnız bir lere alır, kozcu da oyununu Çi» karır. Fındık ihracatı Giresun (Akşam) — Türkiye fındık İhra- catçılar birliği Kurulmuştur. Birliğin mer- kesi Giresundur. Yakında idare heyeti se- çilecek ve birlik faaliyete başlıyacaktır. Mevsimin başından bugüne kadar 2/702,162 liralık 3,077.060 kilo iç, 385428 2,400,435 kilo kabuklu fındık ihraç edilmiş» tir. Dahile iç ve kabuklu olarak 297545 Hralık 996,460 kilo findik sevkedimiştir. Fındık Tarım satış kooperatifleri birliği, parası 940 fındık mahsulünden alınmak üze Te ortaklarına gübre ve misir dağıtacaklır, İspartada Akşam kız sanat okulu İsparta (Akşam) — Şehrimizde hemen hemen ders yılı yarısını geçmiş bir zaman- da açılmış olmasına rağmen Akşam kız sa- nat okulu haliz Üzerinde çok büyük bir alâ- kr Uyandırmıştır. Halen yüze yakın talebo- $l bulunan okul halkın ihtiyaçlarına kâfi kelmetnektedir. Gelecek sene Istasyon cad- desi üzerinde yaplırılan yeni binaya geçi- lerek ve tesisat genişletilerek enstitü ya- pılacaktır. ler tamamlanmış," devlet nezdinde karı koca haline gelmişlerdi... Ne fe- Vâkel!... Şimdi bu işin içinden nasıl çıkacaktı... Bütün mukaddesat, bü- tün maneviyat ayakları altına alın- mişta. Baba titriyordu: Bu darbenin şiddetine dayanama- YIp yavrucak bir delilik yaparsa... Belkisın ne derece nahif olduğunu biliyordu... Böyle bir şey olurdu... Müthiş esrarın yalnız bir kısmını bili yordu, Bunun diğer kısımları da olduğu kendisine haber verilmiş değil miy- di?... Tahkikat yaptığı, İyi netice ak dığı bu genç kendi evlâdıydı... Sühi Elstanbuli meğer sahte bir isimmiş... katte bu oğlanın adı Süha... Kendi edebiyat ismi... Bunu âleme nasıl ilân edecekli?... O eski halayı; unu- tulmuş, görnülmüş, kimse tarafından öğrenilememiş zannettiği o hatayı şimdi bu evakıbile birlikte nasıl or- #aya çıkaracaktı? İşte Babanın kendisini ittiği çu- kurun dibinde bu iztırablarla kıvra- nıyordu. Yapacak bir şey bulamıyor- du. Başına bu İşleri açan o menhus cüceden nefret ediyor, kalben ona lâ netler yağdırıyordu. Bütün mazi, bütün kabahatleri, yaplığı bülün hainlikler, karşısına 'Tefrika: No. 52 Yazan; İSKENDER FAHREDDİN Bağdad kervanile Semerkanda gelen yolcular arasında bir casus yakaladık, sarığının içinden bir mektup çıktı Sultan Mehmed, Otrarlı Yuzufun, Cengiz hana hizmet edeceğini bildiği gibi, kendi memleketinin menfaatlerini de düşüncec- ginden emindi. Zira, Yusuf, Harzem flihden darılmış olarak gitmiş değildi. Karakurum- dan üç dört kere Harzeme gelip gitmişli, Sultar Mehmed: — Böyle bir adam bana nasıl fepalık ya- pabilir? Memleketini düşmana nasl ezdi- rebilir? Diyor, Yusufun casusluğunu düşündükçe hiddetinden ateş püskürüyordu. Yusufu nihayet buldular ve yakalayıp sultan Mehmedir. huzuruna getirdiler, Bultan Mehmed, Yusufu görünce: — İnsanlar bu kadar çabuk değişmez, Yusuf! Sen, belki benim şahsıma fena'ık yapabilirsin... Benden hoşlanmıyabilirsin! Fakst, yurduna İhanet edeceğin!, memleke- İd içinden vuracağını tahmin etmiyorum. Neden ötekilerle birlikte Karakuruma dön- medin? Diye sordu. Yusuf, hükümdarın ayakları. na Zapandı: Ben, kötü ruhlu bir insan değilim. Ha- kikati onların yarında &ize anlat tım. Yolda giderken bir uçuruma deyrildim. Arkadaşlarım beni öldü sandılar ve Şell rına devem ettiler. Ben de bir müddet son- ru uşurumdan çıktım, Buharayu geldim. Bizi göreceğim sırada behi gördüler... Ta- mıdılsr, derdimi kimseye anlatamadım. Ya- kaladılar. Sultan Mehmed her söze çabuk ve kolay Ga Yusula güveni olmakla bera- eri — Haydi, söyle bakalım, dedi, şu kaklkat dediğin şeyler nelerdir? Yusuf arlatmağa başladı: — Cengiz hanın tuzağına düşmenizi iste- miyordum. Zira, biz Karakurumdan bare- ket ederken, Cengiz: «Sullan Mehmed ap- telim biridir. Ticaret muahedesi vesilesile onu kandırıp biraz vakit kazanmağa çalışm! Bir de o #amana kadar hağırlığımız bitirmiş oluruz.» demişti, Bunları elze anlatmadan Ka- rakuruma dönersem, yurduma en büyük fe- nalığı ben yapmış olacaktım, Arkadaşlarım Cengize çok sadık kimselerdi, onlara duy- gularımı açamıyordum. Bu sefer döner. ken, sizi gizlice görmek için fırsat kolladım, muvaffak olamadım. Ben Harzemin sadık evlâdlarından biriyim. Herşeyden ve herkes- ürüm, Bu suretle kendimi feda ederek, arkadaşlarımdan ayri» dım. Size vaziyet: bildirmek istedim. Teh- Mike büyüktür, çok büyüktür. Tahmininiz. den fazla büyüktür, sultanım! Derhal veni ordular toplamaz ve Moğol sınır! kur” vetlendirmezseniz, Harzem ilinin düşmez İs- tlâsna uğramasına mâni olamazsınız! Yusuf, Cengizin şiddetinden besmişti, O artık Ruharada çoluk çocuğunun yanında kulmak istiyordu. ği Sultan Mehmed, Yusufu dikkatle dinledi... Sönlerine ve fedakârlığa Inanmamak için bir sebep yoktu. Yusuf bir daha Karakuru» ma dönemiyecekti. Yusuf ailesini, çocukla- rını Buharaya getirtmişti. Sultan Mehmed, Yusufu serbes bırakmakla beraber; — Haydı çoluk çocuğunla otur burader. Bu yaptığın fedakârlığı unutmıyacağım, Dedi, Yusufu evine gönderdi. Fakat, pe- şinden bir gözcü göndermeyi de İhmal etme. di. Hükümdar, Yusufu tarassud ve muhafa» x2 altında bulunduruyordu. "Yusuf, Buharada ticaret maksadile otu- ran Mofollardan hiç birile temas etmiyor- du. Evire zapanmıştı. Onun Buharaya dön- düğürden bile kimsezin haberi yoktu. Beş on gün böylece Yusufun peşinden ko- valamakla vakit geçti. Sultan Mehmed, boş durmuyordu. Bu kısa günler içinde uzak» lardan gelen tüccar kafilelgri: 4— Cengiz ordusile Harzeme geliyormuş, Doğru mu?s Diye sormağa başlamıştı. Demek ki, yol- Gular geçtikleri yerlerde bu tehlikeli haberi duyuyorlardı. O halde Cengizin Harzeme rüyordu. Zavallı metresi ki tamamile bigünahtı, ona inanmıştı? Ve Kud- ret bu masum kadını ölüme doğru âdeta zorla Itmişti. Ah bu kadın on. dan ne derece nefret etmişti, ona ne Jânetler yağdırmıştı acaba... Oğlunun kalbine de kin ve gayzı telkin etmiş olacaktı... Ve oğlu hâlâ babasının kim olduğunu bilmiyordu. Sonra, düşüncesi uzaklara doğru gi- diyordu: «Bakırcıların» ailesini gö- rüyordu. Yarım asırdanberi malyet- lerinde çalışan bir âilenin felâketi... Bahanın ennesi ki, ümldsizlikten, yelsten ölmüştü... İhtiyar babası ki, vaktile çiflik ağası mevkiindeyken sonra çobanlığa katlanmış, sefelet- ten ölüp karısının yanına gitmişti... Nihayet küçük mektepli... Birkaç yüz ira için ona nasıl yalvarmış, yakar- mış, ailesinin felâketten kurtulma- sına çalışmıştı... Fakat o, bütün bu veziyellere karşı kaya parçası gibi lâkayd kalmıştı... Halbuki «olur!» de- mek onun için Işten bile değildi. Bu parayı kendi sezmiyecekti... Banka- daki hesaplarında birkaç rakam eksik, birkaç rakam fazla yazılmış bulunacaktı... O kadar, Zihninde mazi canlanmakiaydı. Zavallı mektepli... Yorgun ayakları- nı sürükliyerek, İstanbuldan çıkmış, dağ taş yürüyerek memleketine beş parssız ve m iz dönüyor... l göz koyduğu ve yakında ordusile fanliyete Sweceği anlaşılıyordu. Sultan Mehmed, oğluna: — Cengiz kan bana boş yere (Oğlum!) di- ye hitap etmemiş. O şimdi babalık icabı olan hâmiliğini gösterecek, Hemen asker toplayıp, bu korkunç tehlikeyi özliyelim. Diyordu. Giyaseddin Moğol tehi'kesini 0 kadar vak görüyor, bunu o derece imkân- sz buluyordu ki, nihayet babazına şu cevabi vermeğe mecbur olmuştu: — Siz Bemerkanda dönünüz. Buharanın müdâfaazını büna Mmrakınız. Burada çocuk- Jarn bile eli silâh tutar.. Kadınlar ok at- smasını, genç Kızlar haslınlarile dövüşmesi- »i bilirler. Buradan endişe elmeyiniz, Ben- ©e en büyük tehlike Kâşyar, Hoten ve Yar- kend hududlarindan gelecektir. Zira, ora- larda (Güçlük har) hâkim da son yarlanda Cengisin bi tiği, ona boyun eğdizi haber alırdı, — Benim Güçlük Kandan korkum yoktur. Onun Cengize sadakatle hizmet etmesine imkân yoktur. Çünkü, Güçlük har, İranın asil ve erki bir ailesine mensuplur ve Cen- giz bu uile efradından birçoğunu darıltımş- tar. Bence en büyük tehlike, Kâşgardan, Yar» kendden, Hotenden değil, Bağdattan, hali- ie Küsirdan gelecektir. Azrâ'nın Halifeye sadakatı.. Sultan Mehmed Buharada orduyu geniş- Jetmeğe uğraşırken, bir akşam vezir Nâsır, birkaç atlı İc Semerkanddar. Buharaya çı- ka kekli, Sullan Mehmed, vezirinin Buha- Taya gelişinden memnun değildi. Fakat, Nâ- Br: — Mühim bir haber getirdim, sultanım! dedi, Türkün Hatun da buraya gelmemi em- retmişii, derhal yola çiktim. Sultan Mehmed, Semerkandda mühim bir | hâdise olduğunu tahmin ederek, yanında- Kileri dışarı çıkardı: — Söyle bakalım Buharaya gelişinin s2- bebini... Vezir koynundan bir meztüp çıkardı: — Bağditd kervanile Semerkanda gelen yolcular arasında bir camıs yakaladık. Sa- Tığının içinden bu meksup çıktı. Sultan Mehmed mektubu gözden geçir- ye — Arapta yazıyor. Kim göndermiş? Vezir arapça iyi bildiği için — Halife Nâsıreddin göndermiş. Dedi ve mektubun mealini okudu: s,. Bultan Mehmedle aslaşmak imkân namadığı için, Cengiz harla İtifeka karar verdim. Artık Harzem sarayındaki vazifen bitmiştir. Bu meklubu elir almaz, bemen saraydan kaç. Mektubumu getiren adam, seni büra- ya kaçıracaktır. Kendisine itimad et ve derhal yola çık, Azrâ» cArkası var) (1) «Cengiz han, Talaristanın göçebe hal- kını, kendi idaresine ve itaatı altına aldık» tan senra, bü göçebelerin oturdukları yer- lerde asayişi temine muvaffak oldu. Tata- ristana hariçten tüccarlar gelip gitmeğe, yolcular emniyetle alış veriş etmeğe başla” mıştı, (Karahitay)ların inkırazından sonra, sultan Mehmedin hududu Türkistanın gö- beğine kadar dayanmıştı; Cengize verki ve- Ten Uyçuristan ile hemhudud âdi, Sultan Mehmedin bu bududlardan endişe etmesi pek tabii idi. (Güçlük han) a gelince, o, Kişçar, Hoten ve Yarkend havalisinde bir hükümdar gibi yaşıyordu; gerçi Cengiz ha- na itast elmiş, onun hizmetine girmişti, fakat Cengiz böyle zeki ve kuvvetli bir ada» mu öyle zengin bir havalide hükümdarlar Kibi başıboş bırakabilir miydi? Sullan Meb- med, üçlük bandan da bir yardım unumu- yordu. Ona, Harzem ilinin enniyetini te- min edecek bir kuvvet vardı... O, bu kuv- vete, ordusuna güveniyerdi. Karahitay tarihi— Kendine küfürler oyağdırıvor; inti- kam hisleri ile yüreği kabarıyor... Ve bu hissi yirmi sene sonra tahakkuk etlirebiliyor. Hükki da yok değildi... Şimdi olan olmuştu... Bu fenalığın tahakkukuna mâni olmak imkânsızdı. Tam o sırada, kapısı vuruldu, Düşünceleri içinde boğulmuş oldu- ğu için, Kudret İÜlkönce cevap ver medi. Fakat kapı tekrar vurulunca, asabiyetle: Kimdir 0?... - diye seslendi. - gir- s€niz €... N Onun da mustantikleri gelmişti: Kansı ve kayınpederi! Meşhur avukat, karısını karşısında rünce soğukkanlılığını biraz top- Jadı, — Belkıs nerede? - diye sordu. — Odasında... Kapanmış, oturuyor. — Ne diyor? — Hasla... Korkuyotum... Doklo- Ta haber yolladım. — Yanında biri var mi? — Bir arkadaşı var... Hizmetçi de oralarda, Evdret içini çekti. Dudakların ısırdı. Maide: — Ne oluyor? - diye sordu. — Bilmem, v Kayınpederi; (Arkası Yar) Se dmehizdehidikilnn sildik eleği

Bu sayıdan diğer sayfalar: