— Demek » sön sörün bu öyle mi? 4ed1. Genç kadın elindeki sigarasından bir nefes çektikten sonra cevap verdi: — Evet... Son sözüm bu... Delikanlı şapkasını alırken: — Yatma şunu söyliyeyim ki ben sensiz. yaşıyamam. Beni reddetmekle büyük bir faciaya sebebiyet vermiş oalcaksın... Mürüvvet güzel dudaklarını büktü: — Ne yapayım? dedi, seni sevmi- — Seninle sadece arkadaş kalma- muza imkân yoktur Mürüvvet... İyi düşün, kalbini yokla ye beni bu dere- ce ümidsiz bir halde gönderme... Genç kadın gülümsedi: — Düşünecek bir şey kalmadı. Kal bimi yoklamağa da lüzum yok... Ben sana bütün hislerimi olduğu gibi söy- Yüyorum. Şakir, şapkasını giydi: — O halde Allaha ısmarladık, dedi, artık beni hiç görmiyeceksin. Kimbi- ir ne müthiş çılgınlıklar yapacağım. Her halde bu son kararınla büyük bir faciaya sebebiyet veriyorsun Mürüvvet... Çünkü artık yaşamıya- cağımı anlıyorum. Bana aid İşitece- ğin haberlerden sonra hayatının 80- nuna kadar vicdan azabından kurtu. Jamıyacaksın... Şakir böyle söyliyerek dışarı çıktı. Genç adam gittikten sonra Mürüv- vet yaptığına pişman olmuştu. Şa kire karşı pek kalbeizce, pek zalima- ne hareket etmişti. Halbuki Şakir hiç te fena bir çocuk değildi. Bir müdet- tenberi Mürüvveti epeyce meşgul edi- yordu. Son zamanlarda Şakir, genç mek istemişti. Şakirin kendisine kar. gi aşkımın derecesini öğrenmek isti- yordu. Bakslım genç adam Mürüv- vetten red cevabı almca ne yapa- caktı? Şakir, Mürüvvetin yanından pek bitkin, pek ümlidsiz bir halde çık- mıştı. Hem giderken de: — Müthiş bir çılgınlık yapacağım. Artık bundan sonra yaşıyamam Benim hakkımda alacağın bir haber geni ölünceye kadar vicdan azabın dan kurtaramıyacak... Büyük bir fa- ciaya sebebiyet vereceksin... de- işti Şimdi Mürüvvet endişe içinde idi, Vakia Şakirin kendisini elddi suret- te sevdiğini anlamıştı. Fakat onun hakikaten bir delilik yapması, bir fa- cinya sebebiyet vermesi ihtimali vardı. Nihayet genç kadın, Şakiri bugün bulup ona söylediklerinin sadece bir Mtifeden ibaret olduğunu anlatmağa karar verdi. Kendi kendine: — Aradan şöyle bir, bir buçuk saat geçsin... Evine telefon ederim... di- yordu. Iâkin bir türlü saatler ilerlemek, yelkuvanlar, akrepler, dönmek bil- miyordu. Yorgun argın evine döndü. O gece gok fena rüyalar gördü. Ertesi günü gene Şakire telefon etti, Genç adamı bulamadı. O günkü gazeteler yanın- daki küçük masanın üstünde duru yordu. Kendisini oyalamak için bun- lardan birini çekti aldı. Bir anda göz- leri faltaşı kadar açıldı. | halde barlardan birinde olmal... Dün akşam denizden hüviyeti he- müz anlaşılamıyan bir erkek cesedi çıkarılmıştır. Üstübaşı gayet iyi olan bu erkek, genç bir adârıdır, Sırtında Mewvert çizgili bir kostüm vardır. Va- ka bakkında tahkikata devem edil mektedir. Mürüvvet: — Eyvahlar olsun!. diye haykırdı, muhakkak odur... Mutlaka odur... Lâcivert çizgili kostüm ha?.. Öyle ya dün Şakirin üzerinde böyle bir kos tüm vardı. Eyvahlar olsun, eyvahlar olsun... Mürüvvet hemen telefona sarıldı. Gene karşısına Şakirin hizmetçisi çıktı. Genç kadın sordu: — Şakir orada değil mi? Hizmetçi cevâp verdi: — Hayır efendim... Daha gelme- di... — Dün gece evde idi değil mi? — Hayır, dün gece de gelmedi... Yani buraya dün gelip evden çıktık- tan sonra bir daha hiç dönmedi... Mürüvvet heyecan içinde: — Sahi mi? diye bağırdı... Hiç dön- medi ha... Felâket, felâket... Genç kadın gene giyindi. Sokağa fırladı. O günde Şakirin bulunabi- leceği yerleri dolaştı. Fakat onu hiç bir yerde görmedi. Akşam olmuştu. HAJA Şakirden hiç bir haber yoktu... Artık Mürüvvetin” vicdan azabı son raddesine gelmişti. Mutlaka Şakir bir çılgınlık yapmıştı. Buna hiç şüphe etmiyordu. Aklına bir, şey geldi. Şakirin son derecede sami- mi bir arkadaşı vardı: Ramiz... İki ârkadâş çok defa vakitlerini beraber geçirirlerdi. Fakat Ramiz dâima ge celeri eğlence yerlerinde bulunurdu. Bir kadın tekbaşına burslara gide- mezâi, Mürüvvet hemen telefonu açtı. Belki Ramiz daha evinden çıkma mıştı. Nitekim aldanmadığını anladı. Telefona Ramiz çıkmıştı. Mürüvvet heyecan içinde Şakiri sordu. Ramiz: — Vatlahi bilmiyorum... Fakat her dedi. Bundan sonra Ramiz; bir bar ismi söyledi: — İsterseniz birlikte oraya baka. ım. dedi. Yarım saat sonra Müruvvetle Ramiz bardan içeri, giriyorlardı. Bir- | denbire genç kadın hayretler içinde durakladı. Şakir bir masada iki ka- dın arasında oturmuş, kahkahalarla gülüyor, anlatıyordu. Mürüvveti gö- rünce ayağa kalktı. Kekelemeğe baş- Jadı: — «Beni reddedersiniz büyük çıl- gınlıklar yapacağımı dememiş mi idim? İşte çılgınlıklara başladım. Hikmet Feridun Es. İcar mukavelelerinin tasdiki için noterlerde pul yek! İcar ve isticar mukavelelerinin no- terler tarafından tasdik edilmesi lâ zımdir, Eylül ayı İstanbulda mukave- lelerin en çok yapıldığı mevsimdir. Bunun İçin mukaveleleri tasdik ettir. mek Üzere noterlere çok müracaat olur. Bir iki gündenberi bu işiçin müracaat edenler şu cevapla karşıla- şiyorlar: «Pul yok, kunturatınızı bi rakınız, pul alınca tasdik ederiz...» Türkiye Radyodifüzyon Postaları Dalga uzunluğu 1648 m. 183 X6./a 3201. Radyosu TAR, 19.141. 18196 Ke/a SEW. Radyosu T.A.P.3170m. 865 Ke/n10OKG TÜRKİYE SAATİLE san, Cevdet Çağlar, 1- Hüzsam peşrevi, Arif baş - Hüzzam şarkı (Talât eyler mi diye meh suyi Kâtanede), 3 - Mustafa Na- fiz hüsam şarkı (Gönlüm nice biz senden uzak günleri saysın), 4- Sadettin Kaynak- Hüzzam şarkı (Leylâkların hayali), 5- gük- rü - Hüzzam şarkı (Ay öperken), 6- Şükrü- Bümum şarkı (Adanın yeşil çamları), 14 Memleket saat syan, ülüns ve meteoroloji haberleri, 14,10 Müzik (Müzikli gezinti), 1430 Müzik (Dans müziği), 185-1530 Mü- dik (Şen oda müziği - İbrahim Özgür ve Ateşbözekleri), 1830 Program, 1335 Misik (Küçük or- kestra - Şef: Necip Aşkın): 1- Brahms Ma- car dansı No. 1-2, 2- Spero Kochmann Ebe» di arkadaş, 3 - Franz Künigsehofter Ti- Pol Entermezzo, 4- Frederlek Hippmann Seyahat şarkıları (Fantezi), 19,10 Türk müziği (Fasıl heyeti), 20 Memleket aaağ ayarı, 20 Temsil, 20,40 Ajans ve metsoro- loji haberleri, 2i Türk müziği (Saz eserle- ri), Çalanlar; Fahire Fersan, Reşat Erer, Refik Fersan, 1- Refik Fersan - Şetara- ban peşrevi, 2- Acem âşlran saz semmisi, 3- Tanbur taksimi - Refik Fersan, 4- Sul- taniyegâh - Sirto (21,15 - 2140) muhtelif şarkılar: Okuyan: Mefharet Sağnsk 1 - Ruşen Kam - Hicsskâr şarkı (Bir nev- eivandır, aşubu candır), 2 - Leylâ hanım - Hicazkir şarkı (Nerdesin nerde acep), 3 - Ali beyin Karcığar şarkı ÇAldın dili haşadımı), 4 - Kanuni Ralf bey - Eviç şarkı sebeb sevdui aşkın ahuzare, 5 - Sa- dullah ağa - Şevkeizar garı CAçıldı nevbahar bir göncat gül, 6 - Raif bey - Acem aşiran S0z semaisi, 2140 Konuşma (Dış politika hadiseleri), 2158 Neşeli pliklar - R,, 22 Haftalık posta kutum, Lig maçları başlıyor İstanbul lig maçlarının $ teşriniey- velde başlayacağı haber alınmıştır. Futbol ajanı müsabakaların progra- mını hazırlamak için yakında klüp murahhaslarını davet ederek yeni fikstürü tanzim edecektir, Havzada elektrik yanmaktadır. Halk memnuniyet için. dedir. BULMACAMIZ Ac, 8 — Ade, Lâhuti, 7 — Zerrin, Te, 8 — İş, Ot, Ulah, 9 — Sirke, Zati, 10 — İksa, Lâkin. Yukardan ayaz. 1 — Buterarisi, 3 — Amal, Deşik 3 — Buseler, Rs, 4 — Aram, Rak, 6 — Resilte, 6 — Solucan, 7 — Akan, Usa, $ — Bum, — Hakiki, 'Tefrika No. 56 Yazan: İskender Fahreddin Ben sana, Leylâ tekin değildir, derdim de inanmazdın, şimdi gördün mü gözünle ? Kabilenin felâket haberini veren «Meşum davulsu çalıyor ve bütün ka- bile efradı küme küme koşarak reisin bulunduğu meydanda iy zail dılar ve hep birden cevap verdiler: — Haydi, önümüze düş.. hemen ge- bertelim. Leylânın ve reisin birşeyden haberi yoktu. Yerliler bir araya toplanarak Telsin sarayı önünde durdular. Şeyh Mehdi hâlâ kabilesi efradını teskine çalışmak maksadile: — Alnımzı secdeden ayırmayın! Jar bunu da fenaya yordular: — Şeyhin kızını göklere hediye ede- lim.. güneş bizden kurban istiyor. Diye bağrışarak, Mehdinin sarayına saldırdılar, Şeyh Mehdi halkın ne is- tediğini geç anlamıştı. Âmirilerin müs- lüman olmadan önceki devirlerde ol- duğu gibi, her yıl güneşe bir kurban verdikleri malümdu. Fakat, kabile ef- Tadı islâmiyeti kabul ettiği gündtnbe- Tİ bu âdeti terketmiş ve insan yerine her sene koyun, deve kurbanı vermiş- ti. Şeyh Mehdi derhal sarayın kapısını kapattı: — İşte şimdi Allaha isyan ediyorsu- nuz., cezanızı göreceksiniz! Diyerek içeriye çekildi. Ve aradan birkaç dakika bile geç- meden şiddetit yağmurlar yağmağa başladı. Kabile efradı sarayın kapısı- nı kırmağa savaşiyordu. Leylâyi mu- hakkak surette güneşe kurban ver- meğe and İçmişlerdi. Birdenbire öyle müthiş bir gök gür- ledi., gözleri kamaştıran öyle korkunç şimşekler çakmağa başladı ki.. Arap- Jar birden yerlere kapanarak sesleri- ni kestiler, Pelâket bu kadarla kalmadı., orta- lık bir anda göl halini almış, her ta- rafı yağmur suyu kaplamış, ottan ku- Jübeler suların üstünde yüzmeğe baş- Tamiştı. Şeyh Mehdinin sarayından başka emin ve mahfuz bir yer yoktu. Leylâ pencereden dışarıya bakıyor ve: — Allahım, sen. şu zavallı kulları. na merhamet et! Diye yalvarıyordu. İşte bir felâket daha.. Kalabalığın önünde bulunan ve sa- rayın kapısını kırmağa çalışan kırk elli kişinin üstüne müthiş bir yıldırım düşerek hepsini bir et ve kemik yığı- ni halinde biribirine geçirip yere ser- ie le göre ar yün gök essir olan şeyh Mehdi idi. Şeyhin kal- binde ogün garip bir his uyandı: — Leylânın aşkında bir kudsiyet var - diye söylendi - eğer Allah onu ko- | rumak istemeseydi, bugün sarayın ka- pısmı kırmak isteyenler bu felâkete uğramazlardı. Asilerin akibetini gö- zümle gördüm. Bundan sonra Leylâ. | nın yakut kadar temiz kalbine de- kunmıyacağım. Güneş bir saat kadar bulut altında kaldıktan sonra, yavaş yavaş, üstün- deki kızıl örtüden sıyrıldı.. tekrar aydınlatmağa başladı. o Aylar- danberi yağmur yüzü görmiyen kum. lar, ortalığı saran suları içti. Güneş meydana çıktığı zaman kumlar kurg- Şimdi koliibeleri yıkılanlar, çoluk çocuğunu kaybedenler yavaş yavaş aradıklarını buluyorlar ve yeniden ev- lerini kurmak için odun ve ağaç dal- Yarı tedarikine koşuyorlardı. Bu, Âmiriler için küçük bir tufandı, Kabile efradı biribirine girmiş ve yıl dırımın öldürdüğü insanların cesedle- ri taşınırken: — Allaha isyan edenler cezalarını buldular, Bir daha hiç kimsenin işine Diyenler çoğalmağa başlamıştı. Leylâ, kurbanların cesedle- rini görünce ağladı... Şeyh Mehdi, kızının odasına giltiği zaman, saray kapısı önündeki kurban- Marın cesedlerini taşıyorlardı Leylâ, pencereden baktı: — Baba! - dedi - bu adamlar beni güneşe kurban vereceklerdi. Allah ba- na acıdı.. gökten bir yıldırım düşür- dü.. hepsini mahvetti Umarım ki, bun. dan sonra, hiç kimse hayatıma göz dikmiyecek ve benimle meşgul olmı- yacaktır, Mehdi, kınnın saçlarını okşadı: — Hattâ ben bile meşgul olmıyaca- ğım, yavrum! Artık inandım ki, sen, Allahın sevgili kulusun! Rabbin bu mucizesi karşısında, sana el uzatanlar her zaman ayni akibete uğrıyacakları- nı anladılar, e sadece şu sözlerle mukabele — Beni, mesud görmek istersen, 12- tıraplarımla, başbaşa bırak! Ve beni ağlamaktan menetme, baba! Leylâ, pençeresinin önünden geçen eğri görerek ağlamağa başlamış- — Onlar bir kurbanı vermek istedi- ler, beni suya atmağh karar verdiler. Allah, bir yerine elli kurban aldı. Keş- ki ben ölseydim de onlar sağ kalsalar- dı. Onların ölümüne çok acıdım, ba- bal Şeyh Mehdi 6 gün ilk defa kınından çekinmişti. Şeyhin karısı, kocasına! — Ben sana, Leylâ tekin değildir derdim de sen inanmazdın! Şimdi gör- dün mü gözünle?) gibi hâdiseler, acaba, uzun zaman Amirileri Leylânın aleyhinde bulun- maktan menedebilecek miydi? Çünkü, Âmiriler, felâketleri ve ıztı- rapları çabuk unutmağa alışmış bir kavimdi. Leylâ, kabilesinin huylarını ve iti- yadlarını bildiği için, arkadaşı Hati- ceye: — Bugün elli kurban verdiler, di- yordu, fakat ölenlerin çocukları, karı- ları yarın bâna düşman olacaklar. (Kocalarımısın ve babalarımızın ölü- müne o sebep oldu!) epin benden se Onların hepsini aslanların ağzına atıp öldürecek, Hatice, Ömerin üç gündür Zaviyeden uzak bir köyde bulunduğunu biliyor. du. İT