Bütün aboneler Sular ida- resine hava parası veriyor Idarenin verdiği su miktarile abone- lerden aldığı parayı karşılaştırmak aradaki farkı gösterecektir Belediye sular idaresinin su para- Sından başka hava tazyikile işleyen saatlerin gösterdikleri sarfiyattan dolayı hava parası da aldığını geçen gün yazmış ve tanıdığımız iki zatın şikâyetlerini de misal olarak kaydet- miştik. Bu yazımız üzerine sular idaresin- Gen aynen şu mektubu aldık: «Sayın gazetenizin 8 ağustos, 939 tarihli sayısının birinci sahifesinde çıkan «Sular idaresine su parasından başka bir de hava parası veriyoruz» baştıklı yazı bisi çok alâkalandırdı. Bu yanda sözü geçen şikâyetçilerin su tesisatlarını, hesaplarını iyice ted- kik ve muayene edebilmemiz için isim ve muvazzah adreslerinin acele bildi- rilmesini rica eder, saygılarımızı su- parız» Bu cevab, dikkatle tedkik edilecek olursa görülür ki Belediye sular idaresi, şümullü bir mahiyette bulu- nan ve şehrin müşlerek bir derdine temas eden bu hava parasını bir iki Aboneye inhisar eden mevzii bir ha- dise olarak mütalâa etmeğe kalkışı- yor. Halbuki bizim bu yazımız, mah- dud bir kari zümresinin şahsi dileği değildir. Belediye sular İdaresine abone olan. ların, su sarfiyatlarını artlırmadık- ları halde son senelerde verdikleri #u parası taksitlerinin mütemadiyen kabardığını anlattık, ve bunu bir iki misal ile de teyid ettik. Şu takdirde gunun, bunun su tesisatında bozuk- Yuk, hesabatında yanlışık aramak gibi mevzii hadiseler, İstanbul hak kının bu müşterek derdini izah ede- mez, Bu mevzu etrafındaki yazımızın umumi şikâyeti vazih bir şekilde teş- rih ettiğine kani olmakla beraber ge- ne tekrar edelim, bu hava parası mev. zil değil, umumidir. Sular idaresinin bilmediği bir şeyi öğretmiş olmadığı- mıza emin olmakla beraber, bu der. di bir daha anlatalım: Geceleri, muayyen bir (saatten sonra sular kesilmekte ve sabahları saat 5,5 da tekrar akmağa başlamak- tadır, Su akmadığı zamanlar, boru- Jar hava ile doluyor. Sabahları gelen #uyun tazyikile borulara dolmuş olan hava boşalıyor, ve saatler de bu hava boşalırken, mütemadiyen dönerek mevhum sarfiyatı, abonelerin zim- metine kaydediyor. Binacnaleyh va- giyet böyle umumi bir mâhiyelle olunca, idarenin «Bu hangi abone. nin saatine ve tesisatına tealluk edi- Tefrika No. 37 No. 37 SEViLEN KADIN Kapısı hafifçe vuruldu. Genç kadın: — Buyrun! - dedi, Kanad açıldı. Vehbi, sırtında gayet zarif bir rop döşambrle girdi. > — Benim... Sizi rahatsız etmiyorum Sesinde hem rica, hem de istihza — hissediliyordu. Necile gayet sakin bir eda ile başını salladı. Vehbi odaya şöyle bir göz attıktan sonra hayretle: — Hâlâ ayni vaziyette, yol kılığın- - da mm olurüyorsunuz?... Düğün gü. nünde böyle geç yatmak?.. © — Bugünün benim için diğer gün- “lerden farkı yok ki... “ — Yorulmuşsunuzdur sanıyordum. — Yoo... © — Tebrik ederim... Sıhhatinizin pek| * mükemmel olduğuna delildir. Bu ka- “dar davet, ziyafet.. saatlerce arabay- “la yolculuk... — O kadar mühim değil, — Bravo... Oturmaya davet edilmesini bekler yor» diye sorması yersizdir. Biz de idarenin bu sunline: «Geceleri suyu kesilen kaç abone varsa onların saat- leri böyle hava tazyiki ile dönüyor» cevabını veriyoruz. Esasen bizim bu iddiamız, yalnız kendi müşahedelerimize münhasır değildir. Bir çok karilerimiz, mek- tupla, telefonla neşriyatımızı teyid edecek şikâyetlerde bulunuyorlar. Nitekim dün aldığımız bir mektupta dikkate şayan gördüğümüz şu satır- ları naklediyoruz: «Bir müfettiş su idaresinin varidat ve masrafını tedkik ederse idarenin ahaliden haksiz yere ne kadar para aldığını meydana çikarabilir. Mese- 1â idare günde kaç metre mikâbı su vermiş ve kaç metre mikâbı su parası Almış ? Bunu tedkik edince halktan füzuli olarak alman paranın yekünu meydana çıkar» Kariimizin hâkkı vardır. Gölden şehre kadar gelen suyun bir kıs- mı yollarda zayi olsa bile abonelere yapılan tevzlalın mikdarı malüm ol- duğuna ve alınan su parası da gene idarenin hesaplarından çikanılaca. ğına göre halkın su yerine hava pa- rası olarak ne kadar para verdiği meydana çıkar. Karı koca arasında Uzun zamandanberi devam eden kavgalar yaralama ile neticelendi Dün Aksarayda Muradpaşa mahal. lesinde karı koca arasında geçen bir yaralama vakası olmuştur. Bu mahallede; Cerrahkemal soka- ğında oturan arabâcı Mustafa, birkaç senedenberi Suzan isminde bir kadın- la beraber yaşamaktadır. Suzanı nikâhla alacağını vadeden arabacı Mustafa, bir türlü bu sözünü yerine getiremediği için sık sık kav- ga etmektedirler. : Suzanla Mustafa dün gene ayni me- Sele yüzünden kavgaya tutuşmuşlar az zamanda işi büyütmüşlerdir. Bir aralık asabiyete kapılan Mustafa, eli- ne geçirdiği keskin bir cisimle Suza- nın üzerine atılmış, adamakıllı dövüp yaralamıştır. Suzanın feryad ve istimdadına ye- tişen zabıta memurları, Mustafayı ya- Kalamışlar, Suzanı da tedavi altına al dırmışlardır. Nakleden : ( Vâ - Nü gibi ayakta duruyordu. Fakat bu tek- Mfin gelmediğini görünce lâübali bir eda ile yaklaştı. Bir koltuğu çekerek şöminenin yanına kuruldu. Necile iâkayıd nazarlarla kocasının hareketlerini takip ediyordu. Erkeğin, yanına yaklaştığını görünce o koltu- gunu itti, Ve zilin el altıhda bulunup bulunmadığına baktı. Delikanlı bu manevraların farkın- daydı. Biran asabileşti, Bıyıklarının ucunu büktü, dudaklarını ısırdı. Sonra gene kendini yenerek gülüm- sedi: — İlânı harp mu ettin? — Harp mı?... Niçin? — Ben de onu sorüyorum. Genç kadın: — Aramızda konuşacak birşey yok ki... «dedi, « Şeraitimi peşin söyledim. Kabul ettiniz. — Çocukluk! — Öyle mi telâkki ediyorsunuz? — Tabii. Netile, mağrur bir eda ile: — Zannederim, hamusunuz üzerine söz vermiştiniz!.. » dedi. - Sizinle eys Sanatkâr nerede? Genç muharrirlerin değerli yazı, bikâ- ve resimlerile intişara devam eden sanat, edebiyat, sosyoloji mecmuası bu ay çikan nüshasında B. Falih Atay'ın bir makalesini oneşre- İstanbulun İmarında sanatkâra büyük ihtiyacı hatırlatan bu güzel SES'den naklediyoruz: ây İstanbula geldiğimdenberi gozakiksde. ana caddelerde, gebir- suyfiyelerde, bahçelerde ve yapı- larda, Rumelihisarı mezarlığının önün- her tarafta arıyorum. Bahçıvan, mü- hendis, boyacı, kalfa, ustaları ve çırakları ve &letleri ile her adımda karşıma çıkı- yor. Bunlar muazzam ebadda bir çirkin- Mk inşa etmektedirler. Çünkü zevk kül- türünün, inşa ve hayatın bülün teferrü- atına bükim olmak lâzimgelen sanatkâ- rn mürakabesinden mahrumdurlar, Üsküdar yamağlarında bir ahşap evin boya .rengi İstanbul peyzajına tesir eder. Bir kışa badanası, grupun, tulüun, sa- bah ve akşam saatlerinin tadını kaçirr. Bisar mezarlığı lâtif bir köşe idi: Onu tarhip eden şey, yolun genişlemesi değii- dir. Duvarların yeniden tanzimi sanat- kârlar tarafından yapılmamış olmasıdır. Bu duvarlar, bir tablo yapmak kadar ince bir işti. Caddelere renk seçmek gene böyle bir zevk, bele eski kültürün tamamen sukut etmiş olduğu bu buhran devrinde, münaka- gah bir sanat meselesidir. Cepheler böy- le, parklar böyle, ber şey, evlerin için. den gayri her şey böyle! Geçenlerde bir Yugoslav şairi ilk defa olarak İstanbula gelmiş, Türk Abidelerini hiç tanımıyormuş. Süleymaniyenin etra- fındaki eski binülara buyran olmuş. Biz- sat caminin avlusuna girince hayreti büsbütün artmış Sonra etrafina bakın- mış. Kendisini gezdiren 'Türk dostuna de- miş ki; «— İyi ki Istanbulu kaybezmemişsiniz, yoksa bu âbideleri yapmış olanların, şu mahallelerde oturanların cedleri olduğu- na kimse inanmıyacaktı!. İnş ve urbanizm bakımından bir kaj- kınma devrindeyiz. Mesele basittir: Bir Mradan bir milyon İlraya kadar küçük, büyük her masraf şebri mikdarınca ya güzelleştirir; ya çirkinleştirir. Eğer &n küçük iş dahi - bir bahçe parmaklığına kadar - sanatkâr mürakabesinden geçer» se, bir kaç sene sonra yalnız şehir man- sarasının deği, umumi zevkin dahi ge- nişlemeğe başladığını, yeni bir kültür devrine girdiğimizi hissedersiniz. Böyle ol- massa şehir maddeten yapıldığı nisbetie manen bozulmakta devam eder ve kim- bilir nice nesiller için, bir çimento mezar- lığı içine somine; gider. 3 eni ş Belediyenin ik yapacağı şey yeni um- ran işlerini beledi hizmetlerden ayırmak, ve muhtelif mütehassıslarla beraber ve hepsinin başında sanatkârlardan mürek- kep bir imar kontrol bürosu kurmaktır. Prost plânının tatbikatına onlar bakma- hdırlar. Bir güneş nasıl doğdu Mardinde «Ulus Sesi gazetesi muhar- rirlerinden B. İbrahim Necdet Göker, bu isimle küçük bir kitap çıkarmıştır. Eser milli heyecan günlerimizden hatıralardır. Mardinde basılmıştır. Piati 20 kuruştur, Karasinek ve Sıtma Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâleti neşriyatindan Olmak üzere «Karasinek» ve «Bıtmas isimlerini taşıyan iki broşür neşredilmiştir. Halkın bu iki belâdan ko- runması için alınacak sıhhi tedbirleri ih- tiva eden bu broşürler parasız dağıtıl- maktadır. ii MTA Maden tedki yek arama enstitüsü ta- rafından üç ayda bir neşredilen M.T.A, mecmuasınin temmuz sayısı çıkmışlır, İşinde madenciliği alâkadar eden etüdler ve haberler vardır. | ienirken sözünün eri bir ir insana haya- tamı bağladığımı sanmıştım... Vehbi: — Canım, Necile... Böyle-mukave. Jelerin ciddi olacağını nasıl düşünebi- lirsiniz? — Yemin ederim ki... — Bir kere düşünün... Bugün ev- lendik... Resmen zevcinizim... İstiyor. sunuz ki sizin gibi güzel, harikulâde bir karım olsun da karşısında lâkayıd kalayım... Buna imkân var m1?... O şw kilde hareket etmiş olsam, sizi tahkir etmiş sayılırım. Zira bu münasebette sizin şahsınıza değil, servetinize göz atmış sayılırım... — Çok güzel muhakeme ediyorsu- nuz... — Beni dinleyin; bugün benim ka- rım$ınız... İddianızda inad ederek be- ni üzmeyin... Bu ayn yaşayış benim için olduğu kadar belki size de ağır gelecektir. — Benden ayrı yaşamak size pek mi ağır gelecek? Tabii... İnsan buz olmalı ki sizin kadar güzel bir kadının karşısında his. siyatı coşmasın.., — Alay etmeyin. — Alay mu?... Ne münasebet?... Bu- rada geç vakıt, bu odada başbaşayız... Güzelliğinizin, tazeliğinizin rayıhası | karşısında kanım damarlarımda ateş gibi akıyor. Kalbim çarpıyor. Herşey bizi aşka davet ediyor. Haydi Necileci- Iki amcazadenin kavgası Bıçaklarla biribirinin üzerine atılıp feci şekilde yaralanmışlar Kadın yüzünden kâvga ederek bi- çakla, birbirlerini vuran ve ikisi de suçlu sıfatile mahkemeye verilen iki amcazadenin mevkufen muhakeme- lerine asliye birinci ceza mahkeme sinde başlandı. Bunlardan Rizeli Kâ- sım Kasımpaşada oturmakta ve ter viyecilik yapmaktadır. Amcazâdesi Hüseyin de gemi tayfasıdır. Kâzımla Hüseyin Kasımpaşada bir kadın meselesinden kavgaya. tutuş- muşlar, bıçaklarla birbirlerinin üzer- lerine saldırmışlar ve Hüseyin bir ay, Kâzım da bir hafta hastanede yata- cak derecede yaralanmışlardır. İki kavgacı yaralanınea ovücudlarından kanlar akarak sokağa fırlâmışlar, Kâ- sım: — İmdad yetişiniz, Hüseyin beni öldürüyor. Diye haykırmağa başlamış, Hüe- yin de: z — Katil var. Kâzım beni vurdu. Diye feryadı basmış... Sokağı vek veleye veren bü bağırtıları polisler duyup koşuşmuşlar, kavgacıların her ikisini de kan içinde görünce alıp has- taneye kaldırmışlardır. Kâzımla Hüseyin, yaraları teda- vi edilip iyileşince evrâklarile birlikte mahkemeye verilmişlerdir. Dün birinci ceza mahkemesinde muhakemeye başlandı. Kâzım otuz yaşlarında, uzun boylu, esmer bir de- | likânlı, Üzerinde lâcivert teket, açık renk pantalon ve ayaklarında şık, be- | yaz ayakkabıları vardı | Amcazadesi Hüseyin de ayni yaşlarda, fakat kısa boylu ve vücudu fazla yıpranmış gö- rünüyordu. İkisi de jandarma muha- | fazasında mahkeme salonuna girdi Jer, &vrak okunduktan sonra reisin suali üzerine Kâzım vakayı şöyle an- Jattı: — Vaka günü komşuda otüruyor- dum. Bir arahk komşulardan biri ko- şarak geldi: «Amcazaden Hüseyin se- ferden gelmiş. Kendisini bilmiyecek derecede sarhoş. Evde bağırıp çağın- yor, ortalığı altüsi ediyor» dedi. Der- hal koştum. Eve girdiğim zaman Hü- seyinin elinde bir bıçakla sağa sola saldırdığını gördüm. Bir kazaya mey- dan vermemek için yânına sokuldum ve bıçağı elinden almak istedim. Hü- seyin bana da hücum etti ve ikimiz birden yere yuvarandık. Bir müddet de yerde boğuştuk. İşte bu boğuşma esnasında Hüseyinin elindeki bıçakla ikimiz de yaralandık, Bütün kabahat- lar Hüseyindedir. Reis, Hüseyine sordu: — Kâzımın anlattıklarım dinle ğim... Bu bahar kadar taze dudakla. rından bir muvafakat cevabı bekliyo. TüM. Diz çöktü. Kızın bacaklarına sarıldı. Necile, onu iterek, yorgun bir eda ile: — Niçin bu rolleri oynuyorsunuz, beyefendi? Hissiyatınızda samimi ol- saydınız belki de sözünüzde durma- manızi bir dereceye kadar mazur gö- rürdüm. Fakat, bu sözlerinizden hep- sinin sahte, yalan olmadığını iddia ede- bilir misiniz? Erkek bir yılan tarafından ısırılmış gibi yerinden fırladı. — Bana bu muameleyi etmeniz için benden iğrenmeniz lâzım gelir. - Hayır... Nefret etmiyorum... Fa- kat istemediğim bu yoldan yürümek- te devam ederseniz ihtimal tiksinirim Vehbinin rengi öfkeden uçtu. O Necileyi aşkın ifade ettiği mâna İle sevmiyordu. Fakat güzel bir kadın diye arzu ediyordu. Hele bu akşam ka- rısın; kollarına almağı iyice aklına koymuştu. İki adım attı, Kadının ko- lunu asabi parmaklarile yakaladı. Sen benimsin.. Bana aidsin.. Bu garip vadı eldâiye alarak seninle alâ- kadar olmasam, asıl o vakıt benden nefret etmeğe hakkın olurdu... Bu ge- ce, hemen bu gece benim olacaksın... bede, bu zorlamamın mânasını, kıy- din, Vaka hakikaten böyle mi oldu? Sen de anlat bakalım... Hüseyin telâşla yerinden fırladı, rüzgârdan, güneşten yanmış yüzünü buruşturarak başını sailadı: — Yalandır hâkim bey. Tamamile yalan söylüyor. Ben gemi ile sefere çıkmıştım. On beş gün denizde kal- dım. Bu on beş gün içinde Kâzım burada benim aleyhime dolaplar çe- virmiş. Zaten ötedenberi karım İfa- katla Kâzımın münasebetlerinden şüpheleniyordum. Ben seferde iken karımla Kâzım uyuşmuşlar, ikisi bir olarak beni öldürüp beraber yağa- mağa karar vermişler. Seferden gelince bunu haber âidım, doğruca eve gittim, Karım da evde yoktu. Vücudum kirlendiği için ça- maşır değişmek istedim. Ben çama- Şir ararken Kâzım elinde bir biçakla içeriye girdi. Küfür ederek üzerime atıldı. Beni öldürmek istediği vaziye- tinden anlaşılyordu.«Kâzım, ne » Pıyorsun? Ben senin amcâazadenim. Bunu unutuyor musun?» diye ken- disine yalvarıp yakardım. Fakat O söz dinlemiyor, hep bana saldırıyor- du, Kendimi kurtarmak için ben de onun üzerine altıldım ve elindeki bi- çağı almak istedim. Parmaklarım ke- sildi, parça parça oldu. Arlık taka- tam kalmamıştı. Kâzım üzerime Çul. lanarak bıçakla vücudumun on dört yerinden yaraladı. Ben kanlar içinde yere yuvarlanınca o da öldüğümü zannederek bırakıp kaçtı. Kâzım gittikten sonra ben de sik rüne sürüne Kapının önüne çıktım ve bağırmağa başladım. Biraz sonra polisler yetişerek beni hastaneye gö- türdüler. Ben sarhoş değildim. Biça- ğım da yoktu. Kâzımı ben vurmadım, Kabahatlı kendisidir. Cezalandın)- masını istiyorum. Şahitlerin çağırılması için Mmuha- keme başka güne bırakıldı Ev, Apartıman kiralamak için «Akşam»ın KÜÇÜK İLÂNLARI En süratli ve en ucuz vasıtadır. metini anıyatık, gimndi belki kaba bul duğun bu hareketimi mâkul, muvafık bulacaksın... Genç kadını kendine çekmek, belini kollarile sarmak teşebbüsünde bulun- du. Nası) oldu, bilinemez; erkeğin mü- tekallis parmaklarından Necile kendim kurtardı. Sıçrıyordu. Vehbi, yerde, ka- ns ayaktaydı. Kadın zilin yanına gitmişti, — Sizin bu derece alçak olduğunu- zu tahmin etmemiştim! - dedi, ? Şa- yed bir adım atarsanız çıngırağ! çala cağım. Sizinle pek çirkin bir hesaplaş- mada bulunmaktan kaçınıyordum. Akıllı olduğunuzu, beni buna mecbyr etmiyeceğinizi sanıyordum. Mademki zorluyorsunuz? Öğrenin öyleyse... Böyle söylerken, göğsünden #edef kabzah, kadife kınlı bir hançer çikar. dı, Erkek; — Oooo... Pek tedbirli davranmış sınız! - diye acı acı güldü. — Bundan başka kime güvenebilir. dim?,.. Büyükannem ihtimal beni çok seviyor. Fakat asalet kaidelerini, içti. mai mevkii bana tercih ediyor, Her ta- bakada haydudlar ve güzideler oldu- Bunu düşünemiyor. Amma ben onu itham etmiyorum, Düşüncelerine hür. met ediyorum. Bu İzdivacı istemekle iyiliğimi düşündüğünü bildiğim için yp e affediyorum. eler