Sahife 127 Ajaksioda üç çocuğa yıldırm düştü | ve üçünün de elbiselerini soydu, ço- | cukları çırıl çıplak kaldılar, Pariste bir iarlada çalışmakla olan bir kadına isabet eden yıdırım, kadının saçları- ni permanat yapılmış gibi kıvırıverdi. Yıldırım bazan da ilâç yerine geçer. | 1898 de kötürüm bir adam, penos- | resinin önünde otururken “yıdırım düştü. Kötürümü yers yuvarladı. Kendine gelen kötürüm doğruldu, kalktı ve şaşaladı. Ayaklari tutuyor- du, yürüyordu, yürüyebiliyordu. Düşen yıldırım, kırk senedenberi onu kötürüm haline getiren “kuvvetli romatizmaları iyi etmişti... Fakat yıldırım her zaman! insana böyle iyi 1 oynamaz. Yıldırım vü rari Insa ya hemen veya biraz sonra ölürler, Yıldırım insanları ade- tâ bo , teneffüs cihazını tıkar. Yıldırım çarpan insana yapılacak | tedari, denizden çıkarılan insana | Alçakgönüllü Bay Malesherlus, Fransa kralı 16 ıncı Lowis'nin müdafaasını yapan Avu- kattır. İki kere nezarette bulunmuş- tur, Alçak gönüllülüğü iie meşhurdur. Bir kış günü bir köy hanına giren Malesherlus'e ocak başında oturan iki genç yer verdi, Malesherlüs teşek- kür edip oturdu. Gençler bir müddet havadan, Su- dan, ekinden, ağaçtan bahsettiler. Meyva yetiştirmek hususunda yanlış bir fikir yürüttüler. Bunun üzerine hu- kukçu olduğu kadar zirdata meraklı olan Malesherlus gençlerin -yanlışla» rıni düzeltti. Gençler: Siz dediler bu işi anlıyorsunuz; çifçi misiniz? — Hayır, meraklıyım; — Şu söylediklerinizi bize yazınız. Malesherlus yazdı, gençler okuya» madılar Sizin dediler sohbetiniz yazınış- | dan daha iyi, Biz bu kâğıttan birşey anlıyamadık, Maamfih hoş bir adam- sınız, berâber yermek yiyelim. Beraber yemeklerini yedikten son. ra gençler Sözü politikaya döktülr, bi. ri dedi ki: — Mösyö Malesherlus'in nezaret. ten çekilmesi Fransa için felâkettir. Çok doğru, çok namuslu, çok bilgin bir adamdır. Öyle değil mi? Malesherlus boynunu büktü: — Hüsnüniyeli vardır, yapılan tedavidir. Derhal sun'i tenef- füs vermek lâzımdır. Vahşiler, yıldırım çarpan arkadaş- larını bir gölün kenarına götürüp vü- cudunu çamurla örterler ve adamca- gız bu şekilde ölür, Vahşilere göre: — Gök yüzündeki yırtıcı hayvan yer yüzündeki insanlarla savaşmağa başlar ve onlara ateş açar! Vahşiler gök gürlemeğe başlayınca gök yüzüne ok atarlar, Yıldırımdan korunmanın en iyi çaresi paratonerdir, Maamafih bugü- ne kadar mevcut olan paratonerlesin ed ancak mevzii bir korunma âleti ol- dukları anlaşıldı. Bugün bu âletleri daha tekemmül ettirmeğe çalışmak- tadırlar, Bugün büyük bir binaya dört beş paratoner konuyor, eğer te- kemmül ettirmeğe muvaffak olurlar- sa, meselâ Taşkışla gibi büyük bir bina tek paratonerle yıldırımdan ko- rTunabilecektir, büyükadam Genç kızdı: — Hüsnüniyet de söz mü? Eğer der- let işlerine bir nizam vermek lâzım- sa bu nizamı ancak o verebilirdi. — Amma yaptınız, onun yapacağı. | nı çok Kişi yapar. — Haydi efendim. Onun gibi dev- let adamımız yoktur, — Vardır. — Siz Malesherlusi, tenkid mi &di- yorsunuz?... Onu tenkid eden insan, insan değil, ahmak, eşek, hayvandır, Eğer ak saçlı bir adam olmasaydınız sizi burada tepelerdim... Mülesherlus boynunu büktü: — Affedersiniz... Mösyö Malesher. lusi tanıyor musunuz? İki genç birden cevap verdiler: - Hayır. — Ben tanıyorum, kendisile de çok dostum. İki genç sakinleşti: Ş — Nasıl adamdır? Kendi haline bir adam, Orta yaş- lı, şişmanca... İsterseniz size tanıta- yım. İki genç şaşırdılar. Bu üstübaşı pej- mürde adam, Fransanın en büyük ada- mını tanıyordu demek?.., Buna imkân var mıydı? Sordular: — Şimdi Mösyö Malesherlus nerp- de? — Buralarda geziyor. — O halde bize takdim edinizi.. Malesherlus kalktı, kendini takdim etti ve hüviyetini gösterdi. İki genç ALTIN SAAT Adam hâkimin huzurunda süklüm püklüm oturuyordu. Görenler adamın hâline acıyordu. Açınmıyacak gibi de değildi. Öyle masum, öyle bitkin, öyle perişan bir hali vardı ki... Onu böyle görenler, imkânı yok hırsızlık ettiğine, altın bir saat çaldığına inanamaz- lardı. Sordular; — Çaldın mı? Tatlı bir sesle: — Hayır dedi, — Demek altın — Hayır, bi yüzü görmüş adamım... Başka bir saati sen almadın? ömrümde altın saat m. Ben zavallı bir eceğin var mi?,. bekliyorum, muşta, — Şu yüze bakınz dedi, Ahlâksızlık yüzünden akıyor. Bu adam yalnız hır. sz değil, katil de olabilir. Şu serseri haline bakınz, insan uzaktan görün. ce ürperiyor, Cezalandırılmasını iste. rim, Hırsızın avukatı kalktı, Bu henüz ta- hunmâmış, genç bir avukattı. Hırsızlık- Ta ithâm edilen adamin on parası ol- madığı İçin mazunun müdafaasını pa- rasız kabul etmişti. Kalktı: — Şu masum, biçare adamı hırsız- lıkla itham etmek günahtır deği. Şu zavallı haline bakınız. Bu adamın hir- akıyor. Beraetini isterim. Elde delil yoktu, &damı berset ettir- diler, — Teşekkür ederim dedi, sayeniş- de kurtuldum. Avukat gülümsedi; — Birşey değil. Ben vazifemi yap- tam. — Amma ne de olsa buna mukabil size birşey vermeliyim. — Çalışırsın, paran olunca bana borcunu ödersin. Adam biraz durdu; — Hayır dedi, bu uzun sürer, — Ya ne yapacaksın? — Size bir hatıra vereceğim. — Ne hatırası? Adar elini koltuğunun altına attı, bir altın saat çıkardı. — Bu dedi, size bir hatıram ol sun? Avukat saati aldı, Adama gelince: Artık namusile ça- lışıyor. Evlendi, çoluk çocuk sahibi ol- du ve hırsızlığa tövbe etti. mmm bu alçak gönüllü adamın elini öptü- ler, af dilediler. Bay Malesherlus: — Beni tanımadığınız halde bana karşı beslediğiniz muhabbet ve hürme. te teşekkür ederim, Ancak şu söz ku. lağınıza küpe olsun; Kimse hakkında görünüşüne göre hüküm vermeyinis. Aşağıdaki malümat doğru mu yanlış mı? Doğru olanları çizip gönderiniz: 1 — Türkiyenin en yüksek dağı Alemdağıdır 2 — Adana Karadeniz kıyılarında küçük bir kasabadır 3 — 'Tür. kiye cümhuriyetinin merkezi Ankaradır. 4 — Türkiyede kadınlara intihap hakkı verilmemiştir. 5 tahsil mecburidir. 6 — Güneş doğudan çıkar güneyden batar. 7 — Büyük Mlilet Meclisi Ankarada Sünger denizde bulunur kiymetli bir taştır, 9 — Abdülhak Hâmid meşhur bir memleketidir. 2s 150 sene evvel, bügün bir günde gidilen yola on beş günde gidilirdi. Bugün telsiz ve telefon mesafeyi ortadan kaldırdı... Cedlerimiz saatin kaç olduğunu, o da güneş olduğu zaman, güneş saatinden anlarlardı. Havanın nasıl olduğunu öğrenmek isterlerse kırlangıçların uçuşunu veyâ solucanların sürünüşünü gözlerd. Görülecek bir işleri olduğu Yakıt bizzat kendileri giderlerdi. Bugünse havanın nasıl olacağını öğrenmek isterseniz telefonu açıp râ» sadhaneden sorarsınız. Paris rasadhanesinde sesli bir saat yar, Her dakikada bir kere o gün ha- vanın nasıl olacağını söylemektedir. Telefonu açan bir abone her dakikada bir kere saatin sesini duyar. Ayni zamanda her on saniyede bir kere de saat konuşur. Ve telefonu açan Yılanların Arnavutlukta amele yol yapıyordu. Büyük taşları, kayaları parçalıyorlar- di Bir sabah işe başlamak üzere geldi- ler ve hepsi birden haykırdılar; — Aman Allahi... Büyük bir mağaranın içinde, yüz binlerce yılan kaynaşıyordu. Bunlar Poskos denilen zehirli yılanlardı. Ame- le kaçışmağa bir kısmı da mağaraya bomba atmağa başladılar, Biri haykırdı: — Dur yapma!... Satanzi.. Şehre gittiler, sekiz on dinç gençle kazma, kürek ve çuval getirdiler. Baş- ladılar yılanların başını ezmeğe, Bu Pprkunç bir mücadele oldu. Yılanlar szadan oraya atılıyor, gençler kazma kürekle saldırıyordu. Gençlerin gay- retini gören amele de gayrete geldi. Onlar da büyük taşlar atıp yılanların başlarını ezmeğe başladılar. Bütün gün çalıştılar. Yılanlardan kaçabilenler kaçtı, kaçamıyanlar öl. dü, Yüz binlerce yılanı şehre götürdü- ler, evvelâ zehirlerini aldılar ve bu 78- hirleri eczacılara sattılar, sonra yulan- ları güneşe serdiler, kuruttular, Derilerine çok müşteri çıktı. Malüm ya son zamanlarda yılan derisi çan- ta, yılan derisi iskarpin modadır. Gerek amele, gerek köylü hayli kâr. M bir iş görmüş oldular. Şimdi yol amelesi çok daha büyük bir gayretle çalışmaktadıt. Adres..... | 5 — 'Türkiyede ilk toplanır. 8 — kaptandı. 10 — Türkiye ziraat Bilmecemizi doğru hailedenlerden birinciye 10 lira, ikinciye $ lira, $ flneüye zarif bir kotra, dördüncüye bir fo toğraf makinesi, beşinciye bir dolma kalem, ayrıca 75 kariimize muhtelif hediyeler verilecektir. 29 Temmuz 1939 ENR abone saatin kaç olduğunu bizzat sa. atin ağzından dinler. Meselâ saatli öğrenmek isteyen bir abone telefonunu rasadhaneye açınca şu sesi duyar: — Saat dördü bir dakika otuz sa. niye geçiyor... — Bugün havanın yağışlı olması | muhtemeldir... Bundan başka Pariste bir de istih- barat servisi yapılmıştır. Günün her- hangi bir zamanında bu müesseseye telefon edip aklınza geleni birşeyi s0- rabilirsiniz. Meselâ: Filânca sinema | ne filmi gösteriyor? Napolyon Bona- part hangi tarihte öldü? Falânca na“ zırın altı sene evvel filânca yerde söy- leâiği nutuk neydi? Size beş on dakika sonra drehal cevap veriyorlar. Bu müesseseye istediğiniz herhangi birşeyi de riş edebilirsiniz. Bisik- letli memurlar istediğinizi size geti rirler, yaptıkları İşbaşlarında büyük bir boru verdiler, Çünkü o sahada Koskos dedikleri 2€- hirli yılanların çok bol olduğu anla- şıldı, Büyük kayalar parçalanıp mağas ra haline gelince içinden binlerce yi- lan çıkmağa başladı. Açılan bir mağarada yılan görünün- ce işbaşıları derhal boruyu çalıp bü. tün ameleyi çağırıyor, köylüler de iş- tirak edip yılanların başlarını eziyor- lar, kurutuyorlar, zehirlerini çıkarıyor, hem zehiri, hem derileri satıp para ka- zanıyorlar. Yılan zehiri, yılan sokmasına karşi en kuvvetli devâ olduğu için eczâci- lar alıyor. İşte kahır yüzünden lütuf diye bu. na derler, Kızgın güneşin altında kan ter dökerek az bir yevmiye ile yol açan Arnavud amelesi, bu yılan sayesinde rüyalarında bile göremedikleri bir pa- ra kazandılar, O civarda bu cins yılanın pek bol ol. duğunu haber alan sormayedarlar, bu mücadeleyi durdurtmak teşebbüsün- de bulunmuşlardır. Poskos yılanla. rmın derisi sanayide çok işe yaradığı için, mücadelenin bir nizam altına alınmasını ve yılanların neslinin tüko- tilmemesini hükümetten istemişler. dir, Şimdi büyük bir şirket tecessüs et- mek üzeredir,