Hilmi fena helde hiddetlenmişti. Babahtanberi arkadaşı Aliye çatıp du- ruyordu: — Bu ne rezalet? Bu nasl şaka?.. san... Böyle kepazelik olur mu? AH arkadaşının bu sözlerine hep ay» ni cevabı veriyordu: — Ne yapayım kardeşim?.. Bana adile sanile muzip Ali derler. Aklıma ka olsun diye esnin öldüğünü yazıver- dim. Hilmi: — Böyle şaka olur mu canım? Bilir. sin ki, beni fevkalâde seven kimseler wardır, Bunlar benim öldüğümü haber alınca kimbilir ne kadar üzülecekler- dir. Ali ile Hilmi birlikte seyahat edi- yorlardı. Dört sydanberi İstanbuldan uzaklaşmışlardı. Arkadaşları arasın. da muzipltiğ ile meşhur olan Ali, Hil. miye bu garip ve münasebetsiz şaka- yı yapmıştı. Hilmi arkadaşının kendisine yaptı- ğı bu azizliği haber aldıktan sonra iki gün iştihadan kesildi. Geceleri gözüne uyku girmedi, Hep İstanbuldaki sev- gililerini ahbaplarını, arkadaşlarını düşünüyordu. Hele Mehlika kendisinin öldüğünü haber aldığı zaman kimbi- Bir ne derecede müleessir olacak, üzü- lecekli? Ya Mebrure?... Ya Mebru- re? Muhakkak kendisinin ölüm habe- rini işitince bir çılgınlık yapmağa kal- kacaktı, Çünkü Mebrure kendisile ev- lenmek istiyordu. Hilmi bunlar dü- şündükçe çıldıracak raddeye geliyor- du. Nihayet: — En iyisi Mebrüreye, öteki tanı- dıklara, bildiklere birer mektup yaza- yım ve onlara hayatta olduğumu, ar- kadaşım Alinin bir münasebetsizlik yaptığını bildireyim!.. dedi. Oturdu. Kâğım kalem âldı, Evvelâ Maret bir mektup yazmağa baş- > Mebrureciğim. Benim ölüm haberimi aldığın zaman kimbilir ne kadar ağladın? Ne kadar mütessir oldun, Çünkü beni ne kadar sevdiğini gayet iyi bilirim... Hilmi mektubunun burasına gelince Ali he. | yecan içinde odaya girdi: — Bak, dedi, İstanbuldan mühim bir mektup aldım!... İ Böyle söyliyerek elindeki mektubu Bilmiye uzattı. Hilmi evvelâ lâkayıd bir tavırla omuzlarını #ilkti: — İstanbuldan sana gelen mektup- tan bana ne? Niçin bana bu mektubu okutmak istiyorsun? dedi. Lâkin Ali tuhaf tuhaf gülerek: — Oku... Oku... dedi, sana dair çok | mühim satırlar var. Bak ölüm habe- rin seni tanıyanlar üzerinde nasıl bir tesir bırakmış!... Alinin bu sözleri üzerine Hilminin alâkası arttı, Arkadaşının elinden | mektubu âdeta Kaparcasına aldı. Gi mağa başladı: | «Azizim Ali, | Mektubunu aldım. Hilminin vefatı. | m bildiriyorsun. O adam için «yedi canlıdır!» derlerdi. Fakat bu sefer ye- di canlılığı demek para etmemiş. Doğ- rusunu istersen Hilminin ölümü bu- rada pek garip akisler uyandırdı. Meb- rureyi bilirsin, Bu kiz Hilmi ile evlen. | mek istiyordu. Lâkin Hilminin ölü. münü baber alır almaz Mebrure arka- daşlarına: — Aman, demiş, o yılışık adamdan kurtulduğuma ne kadar memnun ol- âum, Eğer ölmemiş olsaydı dünyada benim peşimi bırakmazdı. Artık şim- | di Arifle rahat rahat evlenirim. Hem Arif, Hilmi ile mukayese bile edilmez. Hilminin ne meziyeti vardı ki?... Arif sengin, genç, güzel, iyi konuşur, iyi giyinir, iyi yaşamasını bilir... Zavallı Hilmide bunların hiç biri yoktu. | Yani senin anlıyacağın Mebrure şim- di Arif ismindeki bu delikanlı ile ev. leniyor. Hilminin Mehlika isminde bir sevgilisi daha vardı. Geçen akşam kendisine bir yerde rastgeldim. LAf arasında: — Zavallı Hilmi... dedim, ölmüş. Benim bu sözüm üzerine Mehlika ince kaşlarını çattı: — Hilmiden bana ne? Demez mi? rında geçen maceranın bir dedikodu şeklinde etrafa yayılmasını istemiyor ve yanında Hilmiden bahsolunması- na fena halde kısıyor. Mektubumu bitirmeden evvel sans bir havadis vereyim. Bizim Selimi bi. Hirsin. Hilminin gayet samimi arkada. gdir. Selim Hilminin ölüm haberini igitir işitme doğru onun pansiyonu- na koşmuş. Hilminin pansiyonunda ns kadar iskarpini varsa alıp kendi evi- ne götürmüş... Dün kendisini gördüm. Ayağındaki iskarpini bana göstere rek güldü: — Bak, dedi, mirasa kondum!.. Hilminin ayakkabılarını giyiyorum... Burada Hilminin ölümünden en mü- teessir olan merhumun taksitle elbi- sesini yaplırdığı terzisidir. Tersi: — Vah zavallı Hilmi, diyor, çok va- kıtsız öldü. Çok erken öldü. Hiç değil- se bizim taksitleri verseydi de ondan sonra kalıbı dinlendirseydi. İşte sa- DA epey havadisli bir mektup... Şim- dilik Allaha ısmarladık. Arkadaşın Mehmed Mektubun altında da şü hamiş var- dı: «Kardeşim, Sana bir ricam var. Ölen Hilminin boş kalan yerine benim tayinim için | uğraşmanı istirham edeceğim. Doğ- rusunu istersen oraya Hilmiden ziya- de ben lâyıkım değil mi? Bir kere za- valı Hilmi cahil çocuktu. Zeküsi kıt- tı. Kabiliyeti azdı. Beceriksizdi. Hattâ biraz aptalca idi. Bu işi o yaparsa ar- tık ben ayni vazifeyi parmağımın ucu ile görebilirim. Kuzum bu hususta ta- vassutunu esirgeme...» Hilmi bu satırları okuduktan sonra mektubu bir köşeye fırlattı. Mebrure- ye göndermek maksadile yazmağa baş- Yadığı mektup önünde duruyordu. Onu da yırttı, Sepete attı. Hikmet Feridun Es Akşamın neşriyatı Meşhur Arsen Lüpen Serisi resimli 6 büyük cild her cildin fiatı 80 kuruş Tevzi yeri: Akşam gazetesi Ankara caddesi Acımusluk sokak 13 numara Yüzde yirmi iskonto kuponu: Bu kuponu kesip «Akşam matba- ası kitap servisine> getirir veya gönderirseniz fiatleri üzerinden size yüzde 20 iskonto yapılacaktır. Ev, Apartıman kiralamak Için «Akşam»ın KÜÇÜK İLANLARI En süratli ve en ucuz vasıtadır. AKŞAM MATBAASI Rotatif makinelerinde resimli ve renkli gazete ve mecmuaları, baskı ade- di yüksek risale, kitab ve her nevi matbuaları en temiz #ekilde en ehven şeraitle basar. * Devamlı işler için hususi şeralt tesbit edilir. Fazla tafsilât için matban idaresine müracaat, Telefon: 20497 Anlaşılan genç kadın, Hilmi ile arala. | 1 — İstanbul sokaklarında gök rasla- nan bir kuş. 4 — İstanbul sokaklarında yasak edi- len bir hayvan - Bir erkek ismi, 3 — Cesaret etmek, 4 — Kumanda - Hususi değil, 8 — Buğday lâpası, Düğüm « Mal. 7 — İümad et - KATI. 8 — Başına «FP. gelirse panayır olur. - Başına «Bs gelirse Çanakkalenin bir kazası olur - Nota. 9 — Meylettirme - Furuht et, 10 — Köpeği çağırdı. Yukardan aşağı: 1 — Yarasa 2 — Boğuktan müteessir olmak - Raci, $ — Böğüp sayma. 1- Körler — Örümceğin Kurduğu tuzak — Pamilya. 8 — Geç kalma 1 — İşaret odali, Cibinlik - Şart lihikas, Kötüleme - Torunlar. 10 — Düşünce - İstikbal Geçen bulmacamızın bali Baldan sağa: i — Çarkçıbaşı, 3 — Avare, Azli, 3 — Mekikçi, 4 — Anıt, Üdeba, 5 — Şemiz, Mark, 6 — EK, Seza, 7 — Rüz, Fasih, 8 — Ece, Amma, $ — Aksedef, 10 — Rai, Teşme, Yukardan aşağı: 1 — Çamaşırlar, 7 — Avene, Ka, 3 — Rakımezesi. 4 — Kritik, Ce, 5 — Çek, 6 — Çü, Sa, Bt, 7 — Baidmesafe, yayma 9 — Şi, Brahman, 10 — Nöbetçi eczaneler Beyoğin ciheti: Posta sokağında Ga- rih, İstiklâl cadilesinde Limoociyan, Pangaltıda Halâskârgazi caddesinde Nargileciyan, Okçumusa caddesinde Doğruyol, Necatibey caddesinde Spo- ridis, Sarıyer: Nuri, İstanbul tarafı: Saraçhanede İbra- him Hall, Karagümrük: A yel Eminönü: Balıkpazannda Hüsnü, Bakirköy: o Merkez, Prem Cerahpaşada “Şeref, Fener: Hayim Berk, Kumkapı: Asadoryan, Küçük- pazar: Bensason, Samatya: Yedikule- de Teoflos, Alemdar: Cağaloğlunda Abdülkadir, Şehremini Topkapıda Nâ- am. Kadıköy: Muvakkithane caddesinde Rıfat, Söğütlüçeşmede Hulüsi Osman, Üsküdar: Selimiye, Heybelinda! Halk, Büyükada: Şinasi Rıza. Ortaköy, Arnavutköy, Bebek, Bey- koz, Paşabahçe, Anadoluhisari, Ta- rabya, Yeniköy, Emirgin ve Rumeli- hisarındaki ecganeler ber gece açıktır. AKŞAM Abone ücretleri Türkiye © Ecnebi 1400 kuruş 7700 kuruş 7 , M0 400 150 » BENELİK & AYLIK 8 AYLIK LAYLIK | Posta ittihadına dahli olmıyan ecnebi memleketler: Seneliği 3600, altı aylığı 1900, &ç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pal | göndermek lüzı Jazamdır. Cemariyelâbir EE — Hinr »5 Taşra gazete bayilerinin nazarı dikkatine Bazı taşra bayilerinden aldığı- mız mektuplardan «AKŞAMsı mutlaka şu veya bu mutavassıt- lardan tedarik etmek hususunda kendilerini mecbur addettikleri anlaşılmaktadır. Bu zehab hakikate uygun de- ğildir. Binaenaleyh taşra bayile- rinden arzu edenler her zaman «AKŞAM: idarehanesine müra- caatla doğrudan doğruya mua- meleye girişebilirler. Bu hususta xAKŞAM» idaresine mektup ya- zarak bayi şartlarını öğrenebi. dirler. LEYLÂ iie MECNUN Yazan: İskender Fahreddin Leylâ ile Ömerin mutantan düğünü, belde âdetlerine uygun bir şekilde olmuştu Diye bağrıştılar. Leylânın annesi: — Haydi kızım, diye seslendi, mi- safirlerimiz seni bekliyor, Nikâh kı- yılacak... Babanın elini öpeceksin! Atlılar meydanda toplandılar, Nikâh kıyılırken at koşturacaklar, Leylâ artık konuşmuyordu. Bir heykel gibi cansız, bir taş gibi ssizdi Başını paralarla, mücevherlerle do- nattılar. Yanaklarına siyah benler yaptılar, Kulaklarına Arap halkaları taktılar, Annesi koluna girdi. Leylâ düşme- mek için kendini güç tutuyordu: Yan- daki çadırda birkaç erkek... Ömerin ve Leylânın babaları ve en yakın ak- rabaları bekliyordu. Nikâh bu çadırda kıyıldı. Şeyh Mehdi kızını elle Ömere uzat- tu. — Allah ikinizi de mesud etsin. Dedi ve çadırdan dışarıya kolunu çıkarıp salladı. Atlılar meydanda koş- mağa başladılar, Bunlar kırk bir al atlı binicilerdi, Ni- kâh kıyılırken, kabile âdeti üzere re- İsin çadırı önündeki meydanda kırk bir kere dolaşarak devir yaparlardı. Şeyh Mehdi, kızının, nikâhtan sonra Can beyi çabuk unutacağına kani idi. Dini telkinler ve kabile âdetleri Ley- lânın kalbindeki sevgi çabuk silebilir kanaati vardı. Oysa ki, Leylânın için- de hergün biraz daha büyüyen, geniş- liyen bir yanar dağ vardı. Bu müthiş ateş onu her dakika yakıp tutuşturu- yordu, Leylânın gözü ne Ömeri, ne de kabilesinden herhangi bir genel gör- müyor, göremiyordu. Leylânın kalbinde Can beyin aşkı ve kafasında Can beyin hayali yaşı- yordu. Leylâ: — Nereye baksam, önün gölgesini görüyorum, diyordu. Arkadaşları ona: — Ömer çok yakışıklı bir erkektir... Dedikleri zaman, Leylâ, Ömerin yü- züne bile bakmak istemiyor ve: — Onu gördükçe, karşıma bir ce bhennem zebanisi dikilmiş... Canımı alacak sanıyorum, Diye cevap veriyordu. Düğün günü Leylâdan başka her. kes eğlenmiş ve Leylâ bu baş döndü- rTücü kalabalık içinde kendini kaybet- mişti, Ömer sevincinden çıldırıyordu. | Güzelliği bütün çölde dillere destan olan bu kadar ince, zarlf ve sehhar bir kızla evlenişine bazen kendi bile inanamıyordu. Ömer, bu İzdivacın 80- nunu düşünen bir adam değildi. — Şeyh Mehdiye damad oldum ya, diyordu, artık bundan ötesini düşün- mem, Ve o gün sonsuz bir sevinç ve ne- şe içinde, akşam güneşi batıncaya ka- dar at koşturarak, binicilikteki meha- reb ve cesaretini göstermeğe çalıştı. Şeyh Mehdi bir aralık karisina sor- du: Leylâ bu İzdivaçtan memnun gö- rünüyor mu? — Her kız evlenirken ağlar, hurçınla. şir. Merak etmeyin, yarın o da bu ha- yata alışacak ve kocasını sevecektir, Leylânın babası çok zeki bir aday- dı, Karısının teessürünü sezmekte ge- cikmedi, fakat birşey söylemek isteme. di. Misafirlear çadırların önünde ya- nan meşalelerin kızıl ve ölgün ziya- Tarı altında eğleniyorlardı. O gece Leylânın imdadına küçüklük arkadaşı Hatice yetişmemiş olsaydı, reisin kızı davetlilerin arasında dü- şüp bayılacaktı. Hatice çok anlayışlı bir kızdı; Leylânın Can beyi ne temiz bir aşkla sevdiğini yakından biliyor. du. Leylâ, Haticeyi yanından ayırmak istemyior ve arasıra kulağına eğile rek: — Beni sen teselli ediyorsun, beni sen avutuyorsun, Hatice! Eğer bu. gün sen yanımda olmasaydın, ben da- vetliler yanında rezli olurdum. Görü- yorsün ki, ayakta durmağa mecalim yok. Ömeri karşımda gördükçe, ifrit görmüş gibi sinirleniyorum. Siper gibi, sen önümde dur.., Gez onu. mem, Hatice! O, benim saadetimi ça- lan bir hırsızdır. Babam ona nasıl ii. tilat ediyor? Ve biricik kızını böyle bir haydudun kucağına nasıl atıyor? diye söylenerek inliyordu. Hatice: — Üzülme Leylâcığım! « diye cevap veriyordu; Ömer o kadar fena yürekli bir adam'değildi. Onunla mesud ola- bilirsin! Emin ol ki, o, seni katiyen rahatsız etmiyecektir. Ömer, sen arzu ve temayül göstermezsen, seri öpme. ğe bile cesaret edemez. ..s Yatmak zamanı gelince Meydanda yapılan koşular, yarışlar, güreşltr gebe yarısından iki saat #on- Taya kadardevam etmişti. Kabile âde- tinegöre'bu eğlenceler güneş doğun- caya kadar sürecekti. Gelinle damadın da davetliler arasında beklemesi lâ- . aamdı. Sabahleyin misafirler odağıl- mağa başlayınca, gelinle damadı Oda- larıma kaparlardı, Bundan sonra (2i- faf odasıjmını önünde dualar yapılır, uğur ve öirlikler dilenir, yavaş yavaş el ayak çeker, herkes istirahata çeki- Mirdi, Hatice, Leylâmn annesine yalvar- dı: — Kuzum, sitti! Beni seversen, Ley« lânın yatmasına müsaade et! Babası- na söyle... Leylâ çok rahatsızdır, İsti. rahata muhtaçtır, Şeyhin karısı, Haticenin sözlerini dinlemiş ve Leylânın rahatsızlığını ile- ri sürerek, gelinle damadın (zifaf oda sı)na vaktından önce girmelerine çâ- aşmıştı. Zifaf odası, kabilenin zenginleri ta- rafından hediye edilmiş en kiymetli kumaşlarla süslenmiş... Yerler kaplan ve ceylân postları İle örtülmüş... Du- varlarında zari? kafesler içinde bir- çok kuşlar öten ve ortada konuşan bir papağan görünen, loş ışıklı bir odaydı burası. Ömerle Leyl, odayr girer girmez, kapının dışında dualar yapılmış, ve şerbetler dağılmıştı, Leylâ kabilenin âdetini bozmadı; ko- casının yanına giderek elini öptü. Ömer de karısının elini öptü, Zaten çölde yaşıyan kabileler de birbirleri. nin elini öpmek eski bir âdetti, Odada ayrı ayrı, birbirinden uzak oturmuşlardı. Ömer bir kaplan pos- tunun üstünde bağdaş kurmuştu, Ley lâ, üstü ipekli Hama kumaşlarile örtü- lü bir minderin kenarında oturuyor- * du. Leylâ kocasını çağırmadıkça, Ömer onun yanına gidemezdi. Çöl erkekleri umumiyetle karılarına hâkim bir va- ziyette bulundukları halde, Ömer Ley« lânın yarında. küçüldükçe küçülüyor, büzüldükçe büzülüyor ve karısını kır. mamak için ne işterse yapıyor, nasil isterse öyle hareket ediyordu. Ömer, böyle davranmıyacak olursa, zifaf odasında bir saat bile kalamı yacağını anlamıştı, Ömer, karısınm çok yorgun oldu- gunu görüyordu. Başındaki ağırlıkla- rı kendisinin çıkarması lâzımdı. — Seni soyayım da rahat et, Tey- xa! Diyerek yerinden kımıldadı. Fakat, Leylâ elile işaret ederek: — Sen Yerinde otur, Beri soyunu. rum. Dedi. İlk önce başındaki para ve inci dizilerini, daha sonra mücevher. leri ve kulağındaki büyük halkaları çıkardı. Geniş bir nefes aldı. — Türk kabilelerinde bu âdetler yok. Onların gelinleri ne kadar rahat, ne kadar üzüntüsüzdür, Alnından akan terleri sildi... Şakak. larını uğuşturdu. Kıvırcık uzun saç. larını omuzunun üstüne döktü. Ömer, karısının bu kadar kolaylıkla soyunacağını umuyordu. Halbuki, Leye Jâ sadece üstündeki ağırlıkları atıver. di. Bundan sonra omuzundâki kalm | cebkenlii entarisini çıkardı. Şimdi Bir az daha ferahlamıştı. di Ömer dayanamadı; > Artık O serseriyi ebediyen unü. tacaksın... Yalnız beni seveceksin, d gil mi Leylâ?