Sahife 8 Ehlisalip Istanbulu nasıl aldı? AKŞAM Taarruza uğramadık ne mal kaldı, ne ırz ve namus! Haçlı askerler, imparatorların mukaddes mezarlarını soyuyorlar, aizze lâhidleri üzerinde zar atıp kumar oynuyorlardı Ehlisalibin Haliç surlarından şeh- | re girdiğini, yangın çıkardığını, İni- parator Murzufi'un kaçtığım, yeri- ne o arbedede Teodor Laskaris isimli yeni bir hükümdar seçildiğini, geçen yazımızda anlatmıştık. - Çok geçmeden, Haçlıların tram- peteleri duyuldu. Bu müthiş ses üze r Greklerin bile yürekleri- ni ko; irüdü, Artık Lâtinlerle boy ölçüş yordu hemşel Tük impar: nu dâ kaybederek ta- mamile sahipsiz kaldı, Artık dümensiz bir gemi halini almıştı; ( fırtınadan batı muükadderdi Lâtinlerin tutuşturdukları yangm birçok mahallelere sirayet etti. Bizzat baronların yazdıklarına (nazaran, | Pransadaki ve Almanyadaki en koca | şehirlerden üçünü teşkil edecek mik- tar ev yandı. O gece alev ve duman, Kostantani- sardı. Gün doğmağa 1 sırada, Haçlılar, bu işikların lerinin semeresini top- üzere hazırlandılar, amına geçtiler lamak İhtiyatla erden mürek- toplanmıştı. rına kapandılar namusuna sata müyacaklarına dair reislerinden emir aldılar, Katolik papazları: — Kim bu ahde riayet etmezse lânete uğrıyacaktır! » diyordu, r ve trampeteler çalan Haç- şehrin içinde ilerlemekte devam ettiler. Çok geçmeden, bayrakları, şehrin muhtelif semtleri üzerinde dal- galandı. Marki dö Momferrat, muhafız as- “kerlerin himayesinde zannettiği Bu- Koleon sarayına girdiği vakit, burada, imparator ailesine mensup kadınla- amile himayesiz bir vaziyette arına şahid oldu. krahnin ve İmparator İzak'ın zevcesi Margerit; Fransa kra-“| Yaran kızı ve iki imparatorun ayrı ay- ri tarihlerde zi Agnes (1), ba Tonlaria şövalyelerden merhamet di- lenâiler Başkumandan bu bedbahtlara acr dı ve onlara muhafızlar tayin etti Bonifas de Monferrat, Bukoleon | sarayını zaptededursun, Henri de Hainant da Vlahema'ya giriyordu Baştan aşağı servetlerle dolu olan bu iki saray Haçlılar, zaferlerinin mükâfatını almak için, gözleri 1 an dönmüş bir halde, şeh- ri dolaşmağa, her yeri soymağa koyul- muşlardı. Zenginlerin hususi ikamet- gühları gibi, fakirlerin evleri de ara- nıyor, ne bulunursa alınıyordu. Mallar: soyulan, tahkirlere uğrıyan Grekler, baronlarla alyelerden merhamet diliyorlar; başkumandan marki Monferrat'ya rica için koşuyor- Jardı. Onun bulunduğu binanın etra- fında: — Ey mukaddes kral Marki! Bize acı! - diye bağırışıyorlardı. Bonifas, bunların feryadlarile kal- bi sızlıyarak, Haçlıları insal harcke- te davet ediyordu. Lâk'n ganimetleri gören askerlerin gözü dönüyordu. Zafer sarhoşluğu tamamile frensiz olarak her manlâya çarpıyor, her çarptığını perçalıyotdü. Papazlarm ve şeflerin muhtelif de- falar yasak etmesine rağmen, her şey, seyet (i) Yedinci Filipin zevcesi olan Agnes ön sekiz yaşındayken Aleksi Komnen'e Yarmıştı (1179). Aleksi'nin ölümünden sonra Andronik saltanatı gasbetti, Agner'i aldı. İmparateriçe İstanbulun fethinde duldu. Branas'la evlendi ve Lâtinlere bağlı Ne kadınların tu kaldi, ne ki her gey teva görüldü ve Yızlarıri 117 ve nar liselerin kudsiyeti! ey yaptı mı, yordu. Askerler ve ordu uşakları, ratorların tabutlarını suydular. Biz- zat Jüstinyenin bile bü adam» lann tahripkâr kurtula- madı. Asırlarda len o maddi ve manew de mohvoldu. Haris elle her madene Ayasofya ki nat âbides iy paramparça edildi. Her parçası, panın elinde kaldı. Galipler, eizzenin mermer kabirle- öteki de onu kabri den pırıl uzanıyordu. mabedlerf n bakire mihrabı kö | rini masa haline getirmiş; Üzerinde mabedlerin içine sokulmuştu. Yara» larından kanlar sızarak, vücudların- dan kokular yayılarak or r fahişe kız, kilisede papasların taklidini yaparak şarkılar söyledi ve ortodoks mezhebini tahkir etti. Haç- 1 askerler bu numarayı pek beğen- diler. Grekler ise, bütün bu manzaralara titremeden bakamıyorlardı. Vakanü- vis Nisetas, ve kilisesinin felâketine & Lâtinleri şöyle tasvir z «İşte bize o sırma tavırlı, yüzlü, meğe m burunlu, o dik bakışlı, o acele konu ları!...3 Bizanslı vakanüvis, bu devirdeki en müthiş grek düşmanı olan Türk- lerin bile garpliler tarzında hareket etmediklerini yazar. Salâhaddin mi- selini gösterir: «Kudüsü fethettiği zaman, bakirelerin ve kadınların na- muslarına el sürdürmedi; Kurtari- cınin kabri etrafına cesedleri yığ- mamıştı; İiristiyanları zincirleme. mişti, onlara yangının, açlığın ve çıp- laklığın felâketini ogöstermemişti! der o kan dök idet soluyar kaba fikirli, u insanların yaptık- .. Boğaziçinin köyleri, İstanbul şeh- rinden daha az vahim bir manzara arzetmiyorlardı. (Köyler, kiliseler, zevk evleri tamamile taarruza ve yağmaya maruz kalmıştı. Nereye gi- deceğini, «ne yapacağını bilemiyen bir kalabalık kendini tesadüfün akın- | Manisa münevver kadınlarının hayırlı teşebbüsleri Impa- | Bizans İmparatorluğunun | tısına bırakınış, sağa sola koşuşuyor- du, Hiç kimse hayatından, evinden, ailesinden emin değildi. Korku de bağırıp çağınyorlar, yorgunlu! tan bitkin, ağlıyorlar; ümlidsizlikle çırpmıyorlardı. atorluk ail mensub âyan larını sokacak lerini, ne yapacaklarını bilm surların dışında serseri Sers yordu. Bi mıştı. Asiller gibi en yüksek â ler de dilenci haline gelmiş Muzaffer askerler, mağlüb -ettikle- ri düşmanla iyici etmek için, serpüşlerini hayvanlarına yorlardı. Silâh yerine kalem ve kâğıdla sokakta dolaşıyorlar, Bizans- hların münevverliklerile istihza edi- Grekler vaktile Lâtinlerin ellerini alaya almışlardı. Şimdi de sira onlarındı. Sakin sulh zamz- hinın meşgalelefini birer tezyif ve tahkir mevzuu haline getir Bakır namına ne varsa - miş," €ki devirden kalma € iş, - asla tefrik edi meksizin eritildi, para haline geti- rildi, şöyle diyor: şek kiymette * olarak Ğ aria hepsinden bakır sikke basıldı.» setas'ır. aileyile beraber ne felâket! re uğradığını, İstanbuldan ve esaret- ten kaçmak için ne gibi hilelere baş vurduğunu hikâye edeceği Yürük Çelebi Beyoğlu malmüdürlüğü bina- sının yapılacağı arsa Şişhane yokuşunda Beyoğlu * Mal- müdürlüğü binasının İnşa - edileceği ârsâ hakkında Belediye ile Defterdar- hık arasında ihtilâf çıkmıştı. Bu yüz- den inşaata devam edilememektedir. Belediye, eski bir mezarlık olduğunu ileri sürerek, arsanın kendisine ter- kinde ısrar ediyor. Defterdarlık ta noklai nazarını muhafaza ettiğinden resmi daireler arasında çıkan ihtilâf- ların halli için neşredilen kanuna göre muâmele yapılmak üzere mese le hakeme havale edilecektir, Toplantıya İştirak eden bayanlardan bir grup Manisa (Akşam) — Yeni bir Mem- leket hastanesi yapılması Üzerine €$- ki Memleket hastanesi ufak bir ta- dilâtla Doğum ve Çocuk Bakımevi haline getirilmişti. Bu binanın çok harab olması ve mütemadiyen tamire lüzum göstermesi üzerine Sıhhiye Vekâleti binanın kapatılmasını bil- dirmiştir, Vekâlet makamının bu kararı üze rine Doğumevinin ipkası için şehri- mizdeki münevver kadınlar bir top- lantı yapmışlar ve aralarından İki murahhas seçerek vilâyet makamına müracaat etmişlerdir. Yüzlerce lira sarfüe istifade edilecek bir vaziyete sokulan Doğumevinin yeniden açık ması muhitimizi pek sevindirecektir, Diğer taraftan vilâyetimizin mü- nevver kadınları 23 Nisan Çocuk bay- ramında fakir ve kimsesiz çocukları giydirmek ve sevindirmek için alına- cak tedbirleri görüşmek üzere bir toplantı yapmışlardır. Kızımı sana verdim!. Yazan: NECDET RÜŞTÜ De folur, bir daha bu Otele taşınır bü haftadan tez! Veremeni efendim, veremem Kizi, Nereden yapıştı bu çam sakızı?.. Evimde isetmem böyl Vay gidi tuz ekmek düşmanı Babası otursun Anadoluda, Başımın belâsı olsun oğlu da.. Yok. büna Allah da razı âeğildir!... Git, kadın!.. Fikrimi haylâza bildir: Ben onun amcası değilim gay”! Evimden defolsun, otursun ayrı, Sırma iü kene! kâfir!... Bir kere $ mtimâ pe mesin İsterse seçilsin en büyük hükim, Görmeyim... Adını anarsa her kim, Ağzını yırtarım!... Sustu ihtiyar, Bu sefer başladı bayan Zihniyar, Dedi — Elendi; gel beni dinle, Hasbühal edelim biraz seninle: Bu kadar insafsız olur mu insan, Küçükleri büyüdü bu evde ihsan, Sen baba yarısı demeksin ona!... Bu sene erişti tahsili sona Diploma almaya kaldı iki ay vu da atlatır kola Verdiği emekler gelir mi dile: Sınıfı dönmedi bir sene bile, Didindi, geceyi gündüze kattı, O artık çalışma zevkini tal Görürsün ne büyük adam olâcek, Her yerde itibar, hürmet bulacak!... Üstelik yavrucuk değil haşarı.. O nasıl edilir kapı dışarı? Bu işi yaparsak ayı e beda Her sene avuçla para veriyol O temin ediyor harçlığımızı, Koğulmaz... Gelelim vermeğe kızı: O bize demedi: «Ülkeri verin Ben gördüm münasip, düşündüm derin: Bizimki erişti on sekizine, Bir çapkın düşecek mutlak İzine, Korkarım, Ülker de başlan çıkacak, O zaman felâket bizi yıkacak. Yavruyu vermekten bir haylaz gence İhsana mal etmek evlâdır bence, Ben gütdüm bu fikri bir aydanberi, Onların bu işten yoktur haberil.. Bu makul sözlerle oturdu şapa, Dedi ki ihtiyar: — Bu bahsi kapa; Kız baştan çıkarmış... Bu fikir saçma, Billâhi gülerler, kimseye açma! Sözüne mim koydum, asla unutmam: Bu, senin fikrinmiş... Ben dolma yut. mam, Çoktandır gönlünü verdi Ülkere: Onları başbaşa gördüm kaç kere!... Göz kulak olalım, tahsili bitsin, Rezalet çıkmadan defolup gitsin!,. —— Bir gündü. Nisanın güzel bir günü. Kırlarda başladı bahar düğünü: Çiçekli ağaçlar döndü. geline. Bülbüller sazını aldı eline Baharın tadalım, diye, tadını; Mehtapta dinletti serenadını. Büyüktü, süslüydü bahçesi köşkün; İhtiyar meyvalı ağaca düşkün, Çiçeğe gönülden âşıktı hele, Her sabahı kovayı &lırdı ele, Torbalı (Akşam) — Avcılar klübü, olduğu halde Bahçeyi sulardı, verirdi emek. Yer, geniş dalların altında, yemek; Gölgede, her öğle vakti; uyurdu Bu güzel bahçeydi orun öz yurdu. Bu sabah orada gene gezerken, nü kendinde di, k sezerken, gözüne değdi ansızın, sfiyesi hizmetçi kızım: Bir alev parçasi gibi dudağı, Bahçede güllere eşti yanağı, Kolları sıvalı, açıktı göğsü Kâküller alnının en güzel Kirpikler hilkatır. Bu genç kız bir ıda bu derdde! si ilkbahar hastalığına kışkırtan hisleri duydu, eytana uydu, dı hizi Ağaçlar altında tattı u genç kizi, İsyania silkindi kız birdeni Ahlâksız adamı fırlattı yere, Suratı çürüdü, oldu simsiyah. dil kı şaştı o sabah: Oturmuş yüzünüze kan? Söylendi: — Bahçeye, ağaca bakan, Ayağı kayınca belâyı bulur, Devrilir ve böyle yüzü kan olur; Bir kaza atlattım!... İnandı herkes, Aldı ihtiyar geniş bir nefes. ğin Salonda oturmak herkesi sıktı, Ev halkı mehtapta balkona çıktı. İhtiyar susmuştu: Demiridenberi Hiddetle süzüyor düştüğü yeri, Bahçeden ediyor âdeta nefret, İçinden diyordu: «Hay, densiz meret; «Nasıl da ansızın savurdu çifte, «Yerlere fırlattı.. gidi aşifte!.> O zaman, Ülkere gönlünü veren, Bu yüzden amcadan hakaret”gören, Genç dedi: Ovoht... Hepiniz susunuz biraa, Bir şiir yazdım Ki, eşi bulunmaz; Dinleyin!.. Balkonda sesler eksildi, Ev milen kulak Kesildi. Muhatıp yaparak bütün kümeyi, Genç adam okudu şu mansumeyi: Bay, bahçesinde köşkün Seyretti ilkbaharı, Başma vurdu o gün Çiçeklerin buharı, Tesadüfe bakınız: Bahçede hizmetçi kız Dolaşıyordu yalnız, Göğsü açılmış yarı. İhtiyar biran durdu, Çapkınca plân kurdu: Erkeklerin olurdu Belki en bahtiyarı, Kolunu ona attı, Ve belini kuşattı. Hizmetçi kız fırlattı Yerlere ihtiyarı, İbsanın yazısı bitmiş... Herkes Kahkaha fırlatıp, dediler; — Enfesi.., Genç adam dedi ki: — Bu misraların Meraklı, gülünçlü mabaadı yarın!... İhtiyar, korkudan sapsarı benzi, İçinden söylendi: «Seyretmiş bizi!...s Tehdidi anlayıp, dedi İhsana: — Aferin!... Kızımı verdim ben sanal... başta kaymakam B. Halid Ergene bu hafta Kayaş köyü civarındaki ormanlarda tertib etmiş, 11 domuz telef edilmiştir. Yukarıdaki resimde sürek eden kaymakam, avcılar ve köylüler bir arada görünüyorlar.