..- POLİTİKA Yugoslavyanın yeni vaziyeti Yugoslavya Hariciye Nazırı Markoviç Venedikte İtalya Hariciyo Nazırı ile yaptığı müzakerelerden sonra Berline gitmiş ve burada kendisini kabul pden B. Hitler ve Hariciye Nazırı Ribbentrop ile görüşmüştür. Artık Yu- mihverin iki azasi ile de tamamen , Almanya ile daha anlaşmıştır. ziyade iktısadi mahiyette olan meseleleri halletmiştir. Yugoslavyanın en büyük müşterisi Almanyadır. İhracatının yarısına yakın mıktarı Almanya- ya gidiyor. Yugoslavya ötedenberi Avusturyanm Almanya ile birleşmesine İtalya- »ın arzusu hilâfına şiddetle taraftardı, Dölfussun Viyanada Naziler tarafım- dan öldürülmesi tzerine İtalyanın hazırladığı askeri müdahaleye mani olan Yugoslavyadır. Binaenaleyh Almanya ile siyasi bir meselesi yoktur. Almanyanın bütün istediği Yugoslavyanın İngilterenin kurmak bloka dahil olmamasından ibarettir. istediği Yugoslavya siyasi meselelerini Venedikte halletmiştir. Arnavutluk dev- letinin ortadan kalkması ile Yugoslavya ile İtalya arasında dalmi nizaâ sebebiyet veren bir mesele zail olmuştur. Nitekim Avusturyanın müstakil bir devlet olmaktan çıkması ile Almanya ile İtalya arasında da siyasi bü- yük bir mesele kalmamıştı. Yugoslavya Arnavutluğu feda ederek vaktile Macaristandan aldığı yerleri kurtarmıştır. Macaristan İtalyanın tavassutu ile bu araziden fera. gat etmiştir. Yakında iki devlet arasında ek; retlerin hususiyeti ve huku- ku mahfuz kalmak esası üzerinde bir ademi tecavüz misakı akdolunacaktır, Yugoslavya en büyük harici gâilelerden kurtulduktan sonra bütün gayretini dahili vaziyetini düzeltmeğe hasredecektir. metinin Hırvatların lideri Maçek ile yaptığı müzakereler Yugoslavya hükü- neticelenmiştir. Bu anlaşmaya göre Hırvaistan Dalmaçya ve Slovenya ile Bösna - Hersek müslümanları ayrı ayrı muhtariyeti haiz iki memleket olacaktır. Sırpların yaşadıkları yerler ile beraber üç memleket umumi ve müşterek işlere bak- mak üzere bir hükümet teşkil edeceklerdir. Bu anlaşma Hırvat milli partileri tarafından da tasdik edildiği takdirde Belgradda üç memleketin mümessil- lerinden bir temerküz Kabinesi kurulacaktır. Hatta şimdiki Başvekil Tsvet- koviçin kendi mevkiini Maçeke bırakacağı anlaşılıyor. Yugoslavya büyük komşuları ile anlaşmak sayesinde dahili ahvalini de yoluna koymuş oluyor. AKŞAM ŞU DAKİKADA NELER OLUYOR? Şu dakikada Amerikada on dört | katil tevkif ediliyor. Dünya kâğıd merkezi Kanadada 6.000 kilo kâğıd istihsal ediliyor. Hindistanda dakikada sekiz kişi hummadan ölüyor. Bir dakikada Londrada 900.000 litre su harcanıyor; bu mikdar su tam on sene yüzlerce kişiye kifayet eder. Acısız öl Mademki öldürmek lâzımdır, hiç olmazsa acısız, çabuk öldürelim, Kedi ve köpekleri öldürmek için bir Fransız mühendisi majüskül «Y> biçiminde bir elektrik cihazı icad et- ti, Yukarı iki uçta birer ıslak sünger vardır, Bu süngerler kıskaç gibi hay- vanın boynuna yapışıyor, alttan elek- trik cereyanı veriliyor, hayvan bir sa- niyede ölüyor. Seyyah timsahlar Senegalde Colof civarında 60 san- tim boyunda iki timsah bulundu. O civarda timsahların yaşıyabile- cekleri hiç bir su yoktur. Bu timsah- lar nereden gelmişti? Nihayet buldular. İki kafadar, 110 kilometre yolu yavaş yavaş yürümüş- ler, Giye gölünden kalkıp ağır ağır, açlığa susuzluğa dayanıp Colofa ka- dar gelmişler. manansss. ... Akaretler bej rengine boyanacak Beşiktaşta Akaretlerdeki yaya kal- dırımları çok bozuk olduğundan Be- lediye bunları esaslı surette tamire karar vermiştir. Aynı zamanda Aka- retleri teşkil eden binaların açık bej rengine boyanması Belediye tarafın- dan evkaf idaresine bildirilmiştir. Azapkapi meydanının maketi yapılacak Eminönü meydanında olduğu gibi Azapkapı meydanının da maketinin yapılmasına karar verilmiştir. Bu ma- | ket Belediye imar müdürlüğü tara fından B. Prostun projesine göre ha- sırlanacaktır. Azapkapı meydanı, bu- rada bulunan Sokollu Mehmed paşa camisinin vaziyetine göre tanzim edi- aya makette cami esas olacak- | | l KANSIZLI emel bin yeğin deva kani ih eba tarafından tertip edilmitir. Her dakika Almanya Siegiricd is- tihkâmlarının takviyesi için altı yük cephane gönderiyor. Londradaki, Londra köprüsü gü- | mün her hangi bir dakikasında yıkı- lacak olsa yüz kişi kazaya uğrar. Bu satırları okumağa başladığınız. dan beri Japonlar 15.000 kilo balık tuttular, Dinleyici âlet Yeni bir âlet icad edildi. Adı yok. Yalnız iki baş harfi var: O. M.. Bu âleti odanıza koyunuz ve kim- se duymadan, telefonunuza raptediniz, Meselâ Ahmed telefonu açıyor, Meh- | medle konuşuyor, siz odanızdan ne konuştuklarını duyuyorsunuz, Bakalım bu âlet ne zaman taam- müm edecek? Panik Renyada, Duisburg Belediye Ti- yatrosunda Lohengrin oynanırken eli mızraklı bir figüran düşüp bayıldı, bâyılirken mızrağı bir sanatkâra İliş- ti, o da yere düştü, şarkı söyliyenler sustular, muzikacılar kalkıp ne olu- yor diye sahneye baktılar. Halk ayak- landı ve kapıya doğru kaçışmağa baş- İ Jadı Basit bir hadise ortalığı kolayca velveleye verdi. Orozdibaktan tehditle para almak davası neticelendi Orozdibak müessesesinden tehdid- le 1250 lira almaktan maznun Lütfi hakkında asliye dördüncü ceza mah- kemesinin ikinci defa verdiği beraet kararı da temyiz mahkemesi tarafın- dan nakzedildiğinden yeniden muhâ- kemeye başlanmıştı. Dün yapılan muhakeme neticesin- de asliye dördüncü ceza mahkemesi, maznun Lütfinin suçunu sabit gör düğünden bir ay hapsine ve yirmi lira para cezası ödemesine karar ver- miştir. Ancak, kendisinin sabıkası olmaması göz önünde tutularak bu cezası tecil edilmiştir. Matbuat umum müdürlüğü müşavirliği Matbuat umum müdürlüğü birinci sınıf müşavirliğine Galatasaray lise- si ingilizce muallimi B. Hikmet Ce- mil tayin edilmiştir. Nörasteni, zafiyet ve Chlorose eliniz. SIROP DESCHLENS, PARIS Üç buçuk yıl evvel bu lokantayı gördüm. emsalsiz dekoru içinde olduğu için pek sevdim ve ye- mek yemek çok istedim. Olamadı. Ge- çen hafta çarşıda işim vardı. Bazı dostlarla beraber öğle vakti içeri dal dık, İçerisini de dışarısını da gören bir köşede boş masa bulduk oturduk. Kalabalıktı, fakat bir tek tanıdık sima yoktu. Gine de hiç yadırgamadım, hattâ dün ayrılmışım gibi bu muhit bana aşina geldi. Ve bu yakınlık ne çocukluk hatıralarına karışan cami- den ne de müşterilerin türkçe konuş- masından hâsıl olmuştu. Burada ko- nuşulan dil çince dahi olsa konuşan- larla anlaşacağıma inanıyordum. Çün- kü dünyan her tarafmda üniversite talebesi benim fikir yoldaşımdır, bizi biribirimize bağlıyan müşterek bir fi- kir tecessüsü, zamanla kaybolmıyan manevi bir iştiha vardır Bu genç kalabalık içindeki ağarmış saçlı hocaları da yadırgamadım. Çün- kü üniversite hocası da bir malümat mustahasesi olmamışsa yaşlı bir üni- versite talebesinden başka birşey de- ğildir. İşte bu aşinalık bana, her hangi mi- safir olduğum ve hepsile oturup gün- lerce konuştuğum üniversite sofrasın- dayım hissini verdi. Yalnız hafızamda bu sahnenin uyandırdığı üniversite sofraları ve yuvarlak masalarında ben gelip geçen bir konuktum, burada ken- di evimdeydim. Onun için çalışma sa- atleri arasında sofra başında yahud kahvede gelişi güzel düşünen bir tale. be gibi hülyaya daldım ve biribirile münasebeti pek sikı olmıyan şeyler dü- şündüm. Yemek döner kcbapla başladı. Gur- bet günlerinde çok özlediğim bu ye- mek zihnimi, ananenin hayatımızdaki tesirine götürdü. Kapıdan ökçesiz İs- karpinli, açık bağlı, temiz yüzlü kız talebe giriyor, yukarıya çıkıyor; ma- salarda uyanık yüzlü gençler alçak sesle konuşuyor, bazıları tek başına oturmuş bir taraftan yemek yiyor bir taraftan notlarını gözden geçiriyor. Sükün içinde mütemadi bir fikir faali» yeti ortasındayım. Onun için bizim Beyamd üniversite muhiti bana Fran- siz ve Amerikandan fazla ânanesine bağlı kalmış İngiliz üniversite hava. sını, billMassa Oksford gibi en eskisini hatırlattı. Garip olarak ne zaman Oks. forda gitsem, asırların markası olan muhalled binaları, yeşil çınarları, mor- salkımları, o muhite hâkim ve sahip talebesi bana İstanbulun eski abideler etrafındaki gelmiş geçmiş fikir mer- kezlerini düşündürürdü, Esasen mek- tep ananesiz olmaz, İster iptidai ister âli olsun. Fikir, ne kadar mükemmel bina ne kadar yeni vasıtalara malik müessese- lere konursa konsun, olmak için ken- disine mahsus havaya, yağmura, gü- neşe, zamana ihtiyacı vardır. Fikir, herhangi bir yemiş gibi bir tek mev- simde olmuyor, bir çok mevsimler, tecrübeler ve devirler istiyor. İcad edilmesi mümkün olmıyan bir tek şey varsa o fikir - limonluğudur. O kadar kİ, en zengin ve modern Amerikan Üniversiteleri hars ve fikir sahasında ihtisas yapmak isteyenleri hâlâ Fran. siz ve İngiliz, (yakın zamana kadar) Alman üniversitelerine gönderiyordu. Kebap biter bitmez kendi kendime dedim ki; Bizim bu genç üniversite, bu toplu ve garplı simasını âlalı pek çok zaman olmadı. Neden talebesinde ve profesö- ründe eski bir üniversite mahsulleri. nin havası var? Cevabım şu vadide oldu; Evvelâ arkamızda belli başlı eski bir üniversite ananesi var, Gerçi biz eskilerine medrese derdik, Fakat Oks- ford gibi İngiliz üniversiteleri, hattâ bizce en malüm olan Fransızların meşhur Sorbonu da dahil olduğu hal- de evvelâ medrese olarak başlamış, orta devir ilim müesseselerine hâkim zihniyetle başlamıştır. Fakat başlan- gıçları on üçüncü asrın iptidalarına, hattâ bazıları daha geriye giden bu orta devir üniversiteleri içlerinden şe. kil hâkimiyetine isyan eden, mantık oyununun sakat olduğunu, fikre zincir vurduğunu isbat eden bü- yük simalar yetiştirmiş; bu fikir mer- kezlerini insaniyete mal edecek kadar esaslı, dünyanın her tarafından ilim talebesi getirtecek mertebeye icin tiniversite zihniyeti bir havli kur. Emin efendi lokantasında Yazan: HALİDE EDİB ban, bir hayli şehid vermiştir. Bu üni- yersitelerin bizim Fatih medreselerine rahmet okutacak karanlık, dar düşün- celi ve mütereddi sahneleri olmuş. Fa- kat hiç bir zaman karanlık tamamen galebe çalmamış, hiç bir zaman hayatır. fikir cephesi bu yerlerde tamamen yı- kılmamış, hiç bir zaman yalnız şekil. den ibaret bir üniversite mustahasesi haline girmemiş. Buna mukabil bizim medrese deni- len eski üniversitelerimiz içlerinden ölmüşler, dünyanın medreseden mek- tebe geçtiği devir onların duvarları» nın içinde doğmamıştır. Onun için biz. de medrese ile üniversite arasında uzun bir fasıla, hattâ bir uçurum var. Onun için üniversite, ilim sahasında med rese ile alâkasını tamamen koparmış ferdlerin himmeti ile başlamıştır. Bu ikinci başlangıç ne zamandır? Görün. düğü kadar yeni midir? Bir bakım. dan evet, bir bakımdan hâyır. Neden «evet» onu bırakalım, «Hayır.a gelin- ce: Bizde belki üçüncü Selim binbir kor. ku ve müşkülât içinde Mühendishane- yi kurduğu gün üniversite tohumunu atmış oluyor. Gerçi ondan sorra çöl- de yolunu kaybetmiş topal bir deve gibi yeni fikir ağir ağır sürünmüş, za- man zaman başını kumların içine sok- müş uyumuş kalmış. Fakat bu du. raklara, boşluklara rağmen Tanzimat. tanberi bu Emin efendi lokantasın- daki üniversitelilerin havasını yarat. mak için uğraşan, mücadele eden ferd« ler, mektepler, kısa da olsa devirler ve hamleler var. Onlar ana ordunun yolunu açmak, yürüyüşünü temin et. mek, duraklarını tesbit etmek için öne atılmış, feda edilmiş keşif kolları sayılabilir. Fakat fikir yürüyüşünde dahi keşif kolları çıkmadan yeni ülke zaptetmek imkânı var mıdır? Kahve çok nefisti. Meraklı bir Fran. sızın eski Burgonya şarabını uzun uzun kokladıktan sonra içtiği gibi iç- tim: Zihnim şimdi gene eskiye gitti. Acaba bugünkü Oksfordun on üçüncü asır Oksforduna bağlandığı gibi bu- günkü Beyazıd on beşinci asır Fatihi- ne bağlanabilir mi? Hayır. Çünkü: Ger. çi Fatihle başlıyan ve kısa süren ilim ve felsefe, hiç olmazsa ilim ve felsefe zihniyeti hâkim olan canlı bir devir var, fakat bu devir fazla çabuk geçi- yor, fikir tecessüsünün insanları gö- tülrdüğü ilim ve tecrübe yolunu çabuk bırakıyor, duvarlarının içine kapanı- yor, gözlerini yumuyor, kulaklarını ta- kıyor. Fikir kansızlıktan ölüyor, med rese asırdan Asra ayni şeyi tekrar edi. yor, dünyayı kökünden sarsan cereyan» Jarın ismini bile işitmiyor. İşte bunun için Beyâzıdı bir türlü gönlüm Fatihe bağlamak istemiyor. Acaba Fatih bir gün bu genç ve can- nı Beyazıda girebilir mi? Buna asla de- mek isterim, fakat zihnimdeki istif ham işareti bir burgu gibi kafamı de- liyor, Gerçi Beyazıddaki genç üniver- sitenin ananesinde Yakın Şarka Tür. kün ilk hâkim olduğu günlerdeki ce. saretini, salâbetini, kısa süren fikir tecessüsünü görmek istiyorum. Fakat onu takip eden fikir tereddisini, ehli keyfinki kadar uzun süren gaflet uy- kusunu İstemiyorum. Allah Beyazıdı eski yeni softa zihniyetinden, fikre şincir vuran, dimağın gözlerini kapi- yan, öğrenmek, bilmek arzusunu uyuş- turan her kazadan muhafaza etsin di- ye dua ediyorum. Diyorum ki: Yakın Şark Türkleri dünyanın kudret noktalarından birini kuvvetleri sayesine aldılar, cesaretle. ri ve akla sığmaz fedakârlıkları saye. sinde muhafaza ettiler ve edecekler. Onlar bu şerefli mevkiin daimi sahibi olmak için lâzım gelen teknik kabili. yeti süratle elde ediyor ve edecek. ler. Fakat Emin efendi lokantasındaki gençlik ve hava fikir ve sanat saha- sında da ülke zaptetmek emelini do- guruyor. Ve eğer bu emel bir gün ta- hakkuk edecekse hiç şüphe yok ki, onun temeli «Beyazıd» olacaktır. Belki de torunumun torunu «Beyazıd. denir denmez «Oksforde yahud «Sorbon gibi bir fikir merkezi anlaşılacak bir günde yaşıyacak. Böyle bir hedefe vasıl olan başka üniversiteliler hangi yollardan geç- mişler, hangi tehlikelerle çarpışmış- lar? Bunları bugün düşünmek vakti geçti. Kahvemi içtim, telvesini bile ye- dim. O halde bana genç üniversitelile- re «Yolunuz açık olsun arkadaşlar!» deyip bu kapıdan çıkmak düşüyor, GÜNÜN ANSİKLOPEDİSİ Lohengrin operası Ne zaman yazılmıştır? mevzuu nedir? A Duizburg'da Lohengrin oynanırken üç artist bayılıp eser sekteye uğramış diye gazeteler yazı- yor. Lohengrin, meşhur Alman bestekâ- rı Richard Wagner'in üç perde ve dört tablolu operasıdır. Güfte de, beste de ona aiddir. İlk temsil 1850 senesinde “Weimar büyük dükalığı tiyatrosunda verildi. Müellif, «Kuğulu Şövalye» efsanesinden mülhem olarak bu ese- ri meydana gelirmiştir. Esasen Wağ- ner, Cermen efsanelerini sahneye ge- çirmekle maruftur. Vaka Anverste geçer. İmparator Kuşçu Hanri'nin karşı- sında, kont Frederik Telramund. zevcesi Ortrude tarafından kışkırtı. larak - genç bir kız olan Elsa de Bra- bant'ı biraderi genç dük Gottirled'i öldürmüş olmakla itham eder. İniparator adaletin tahakkukunu ister. Kuğu ile çekilen bir sandala binmiş olarak, bir şövalye, Elsanın imdadı- na gelir; — Senin müdafiin ve kocan olaca» ğım. Lâkin şu şartla ki hiç bir zaman kim olduğumu ve nereden geldiğimi ! -der, Bu şövalye, kont Frederik'i yener fakat ona hayatını bağışlar. Frederik ise, Elsa'nın kalbinde şüphe uyandır. mak için, kendisine galebe çalan adamı sihirbazlıkla itham eder: İsmi- ni söylemesi için onu zorlar, Şövalye, bu teklifi reddeder. İmpa- ratorla Brabanson denen askerler de onun taraflısı olurlar, Lâkin Elsa'nın itimadı sarsilmış- tır. Memnu suali, düğün gecesi ko- sarma gorar, Aynı dakikada, Frede- rik, elinde kılıç odadan içeri dalarsa da, rakibi tarafından öldürülür. i | 8 rik üülişmlşin Üzümleri si Sl