29 Nisan 1939 Sami: — Yeryüzünde öyle g var ki... dedi, üç sene € tren seyahati yapıyordum. Tamaı boş bir komparımana gir şekerleme ke: ordum. Bir aralık gözlerimi açtım. Bir de ne göreyim. Karşımda son derecede güzel, genç bir kadın otur! Hemen toplandım. Bir kenara kaçan kıravatımi düzelttim. Kendi kendime hafiften bir çeki düzen verdim. Karşımdaki kadın herhalde yakın istasyonlardan birinden binmişti. Ben uyurken onun kompartımana girdiği- ni duymamıştım. Genç kadının tatlı bakışları sık sık üzerimde duruyordu. Kendi kendime: «Sami yaşadın...» diyordum. Bir vesile çıksa kompartımandaki güzel kadınla ahbap olmak işten bile di. Lâkin bir aralık tren gene bir a durdu. Bizim kompartıma- yet zayıf, uzun boylu, sivri sa- kalh, gözleri pırıl pırıl yanan garip ta vırlı bir adam girdi. Dikkatli dikkatli bir bana, bir de genç kadına bakıktan sonra bir köşeye oturdu. Sivri sakallı adam âdeta bizi göz hapsine almıştı. Bizim biribirimize ha- fiften hafife gülümsediğimizi, tatlı tatlı bakıştığımızı hiç gözden kaçırmı- yordu. En küçük hareketimizi bil dikkatle takip ediyordu. Genç kadının da, benim gibi bu he- rifin gözlerini bizden ayırmamasına sinirlendiğini anlıyordum. Sivri sakal- hı herif herşeye karşı dehşetli bir me- rak göseriyordu. Meselâ genç kadın bir aralık okumak için bir kitap açmış- t Sivri sakallı herif hemen gözlerini kaldırdı, Genç kadının okuduğu kita- bın ismine baktı. Ben cebimden küçük | bir not defteri çıkarmıştım. Birşeyler not ediyordum.'Bir de ne göreyim? Sivri sakallı herif omuzumun üzerin- den yazdıklarımı okumağa çalışmıyor- mu? Bu at sineği gibi herife ters ters tım, Biraz çekinir gibi oldu. Bir müddet gözlerini bizden ayırdı. Çar- şaf kadar büyük bir gazete çıka; arak iki eli arasında açtı. Biz de bu fırsat- tan istifade ederek gene biribirimize tatlı tatlı bakışmağa, gülüşmeğe bâş- ladık. Kendimizden geçmiş, biribi: dalmıştık. Bir aralık şöyle sivri hı adamın tarafına doğru bir göz at yım dedim. Hayretler kaldır Adam elindeki gazetede bir delik aç- mış, buradan bizi mükemmel surette seyrediyor, her hareketimizi görüyor- du. Sinirimden çıldıracaktım. Bu sırada güzel yol arkadaşım da herifin bizi eş farkına varmıştı, Oda iz İzmir (Akşam) — Mini Hükimiyet ve Çocuk bayramı, İzmir mektepler talebe ve izcilerinin ve halkın iştira- kile çok parlak şekilde kutlanmıştır. Sabahleyin Kültürparkta toplanan çocuklar, orada oyunlar oynamış, nu- maralar yapmış, sonra Çocuk esirgeme Kurumu İzmir şubesi tarafından ken- dilerine dağıtılan kır yemeğini yemiş- lerdir, Öğle üzeri Cümhuriyet meyda- nnda Atatürkün heykeli önüne gi- dilmiş, heykele şükran çelenkleri konmuş, istiklâl marşı dinlenmiş, attık bana bâkmaz oldu. imden gelse bu adamı bir “kaşık suda boğacaktım. Fakel dünyada bö le çök meraklı, aşırı derecede müte- İ cessis adamlar vardır, İşte bu herif İ onlardan biri idi. Bir aralık sivri sakallı adam gözle- rini kapadı. Biraz sonra da hafiften hafife horlamağa başladı. Kendi kendime — oh... Se herif zıbardı... Bun- dın da tekrar ılık bakışlarını benim üzerime çevirmişti. Şu herif büsbü- tün kendisinden geçse onunla kolay- da fransızca bir takım mecmualar duruyordu. Genç kadının gözleri bu- na ilişti. Herhalde benimle bir'konuş- ma vesilesi olsun diye: - Mecmualardan birini eder misiniz? dedi. Hemen — Buyurunuz... muaları üzatlim, müsaade diyerek bütün mee- Gülerek cevap verdi: — Teşekkür ederim... Mecmualardan birini açarken: - Ben bu mecmuayı çok severim... İçindeki yazılar pek güzel!... dedi. Artık onunla uzun uzun konuşabil- mem için yol açılmıştı. Tatlı tatlı mu- habbet elmeğe başladık. Gene bir aralık sivri sakallı adama baktım. Az daha hiddetimden bir kü- für suvuracaktım, Adam güya uyuyor gibi yapıyordu. bizi seyrediyordu. Benim kendisine baktığımı görünce hemen açık gözü- nü yumdu. Artık bu herife fena halde sinirlenmiştim. Bu adamı kompartı- mandan kaçırmak için aklıma şeytan» | ca bir fikir geldi. Hemen not defteri- mi çıkardım. Bir sahifesine iri harf. lerle şunları yazdım: «— Bendeki adam öldürme hasta- lığı gene içimde uyandı. Ayni kompar- tımanda seyahat ettiğim si herifi herhalde öldüreceğim. Ne yapa- yım? Bu bende bir hastalık halinde...» not defterimi açık olarak sivri sa kallı yolcunun yanına bıraktım. Ko- ridora çıktim, Kompartımanın kapısı- »ın penceresinden kendimi gösterme- e bakıyordum. Si kalı ndaki genç kadına ssettirmeden benim defterime yaz- dığım cümleleri okuyordü. Bunları okur okumaz hemen yerinden fırladı. Bavulunu kapınca koridora çıktı. Onun başka bir kompartımana girdi- ğini gördüm. Ben de güzel yol arkada- | şımla yapa yalnız gayet tatlı vakıt ge- çirdim, Hikmet Feridun Es sonra Cümhuriyet Halk partisi adına B. Reşid Gürel ve Çocuk esirgeme ku- rumu adına meslekdaşımız B. Hakkı Ocakoğlu taraflarından birer! hita- bede bulunulmuş, mektepliler tara- fından manzumeler okunmuş, bir ağızdan onuncu Cümhuriyet marşı söylenerek törene son verilmiştir. Akşam üzeri Halkevinde çocuk or- kestrası tarafından çok muvaffaki- yetli bir konser verilmiştir. Yukanda- ki resim İzmir Mili Hâkimiyet ve Çocuk bayramına âid bir intibadır. lıkla ahbap olabilirdim. Benim yanım. ri sakallı | İ haberleri, Halbuki bir gözünü hafifçe aralıklamış| 74” p gat Türkiye Radyodifüzyon Postaları DALGA UZUNLUĞU 1639 m. o 153 Kes 120 Kw. TAG Im 15195 Kes 20 Kw. T.A. P. 3170m. 9465 Kes 20 Kw. ANKARA RADYOSU Cumartesi 29 - 4-939 TÜRKİYE SAATILE : Program, 13,35: - FI), Müzi 14: Memleket sa: haberleri, 14,10 CEğleneeli ayarı, Türk dü ae gözlüme, 5 —Arayki- hicazkâr şarkısı - Artık ne mençe taksimi, 5 - Rakımın - Ki ikâr şarkısı - Demedim ona hiç kimsin 6 - Osman Nihadın - Kürdili i yüreğim sızladı, semaisi, 1440 - (Karışık program - Pİ), 35: Müzik (Dans saati - PL), 1755; Konuşma (Çocuk esir- geme kurumu - Haftanın kapanışı), 18,15: Türk (Halk musikisi Âşık Veysel yanlar: Tah: a 8 Tokay, 19: Konuş eri), 1915; Türk mi ziği, Çalanlar: Vecihe, Reşad Erer, Ru- şen Kam, Cevdet Kozan. Okuyanlar: Nec- mi Rıza Ahıskan, Radife Neydik. 1 - Mahur peşreri, 2 - Abdi efendinin - Rast şarkısı - Senin aşkınla çâk oldum, 3 - Yesari Asımın « Hüzzam şarkısı - Yi ne kalbim taşar ağlar, 4 - Reşad Erer - Keman taksimi, 5 - Refik Persan - Ma- hür şarkısı - Dün yine günümüz geçti, © - Mahur şarkı - Saba tarfı vefadan peyam yok mu, 7 - Mahur saz semaisi, 8 - Şemseddin Ziyanın - Uşşak şarkı - Ol şuhi sef& perveri, $ - Şemseddin Ziya- nın - Uşşak şarkı - Şu salkım söğüdün, 10 - Türkü - Ne zaman görsem onu, 20: Memleket saat ayan, ajans ve meteoroloji 20,15: Temsil (Konuşma sön- rda). Yazan: Ekrem Re- şid, 2115: Esham; tahvilât, kambiyo - Hukud ve ziraat borsam (fiat), 2125: Neşeli plâklar - R., 2130: Müzik (Sonale - Mesud Cemil - Cemal Reşid), 22: Hafta- hk posta kutusu, 2230: Müzik (Küçük orkestra - Şef: Necip Aşkın: 1 - Löhr - Hülya gecesi - Vals, 2 - Brahms - Macar dansı No. 1-2, 3 - Könisehofer - Tirol Entermezo, 4 - Wiliy Richards - İlkba- harda bir çift âşık - Ouvertüre, 23: Mü- zik (Cazband - P1);-2345 - 24: Son ajans haberleri ve yarınki progrs: BULMACAMIZ Soldan gelirse siyah bir ağaç olur. 7 — Tersi parasına oyun oynamaktır - Sonuna «I» gelirse kirece benzer bir madde olur. 8 — Başma «M> gelire idare eden olur - Şekiller. $ — Ceylin - - Bıfat edatı, 10 — Elbise düzelten demir âlet - Yara Yukarıdan aşağı: 1 — Kastamonu da bir kaza 2 — Isirmaktan emir - İadeler. 3 — İşaretler - Sonuna o» damga olur. 4 — Muntazam postaların arasında se fer eden vapur. $ — Üzüm suyu - Yama. e kırmızı olur - gelirse şu — Tersi köşktür 9 — Pasıla - Bir erkek ismi, 10 — Hased. Geçen bulmacamızın balli Soldan sağa: 1 — İstasyon, 2. — Kaim, Emine, 3. — Avkat, Emir, 4 — Massetmek, 5 — Eşiyle, Tel, 6 — Nalça, La, 7 — Yem, Ahşap, 8 — Esfeli, Lâl, 9 — Rika, Zebra, 10 —- İr, KI, Zaaf, Yukarıdan aşağı: 1 — İkametyeri, 2 — Savaş, Esir, $ — Tiksinmek, 4 — Amasya, Pak, 5 — “Tejlâl A TAL Kiralık Apartıman Nişantaşında Eytam sokağında 5 numarada denize nezareti; kalorifer, sıcak su, her türlü kon- foru muhtevi olan altı odalı bir a. ! Sonuna «Ke | İ çemt Sarayda sizden gizli olarak bir | J et. Bu TURA TARİHİ Yazan: İSKENDER FP. SERTELLİ Sahife 11 KINA ROMAN 'Tefrika No, 125 emr Samo atının dizginini çekti ve gözlerini Baykal ın gözüne dikti: - — Aysunun başının burada kesil- diğini kolayca anladınız ya... Artık bundan ötesi çabuk meydana çıkar... dedi. Aysunun komşuları saraydan Çi» kınca, Çutsay imparatoriçe İle baş ba- şa kalmıştı Turakina yarı korku, yarı tereddüd içinde vezirinin yüzüne bakarak: — Bu muammayı beraber hallede- ceğiz, Çutsay! dedi. Ben artık, otur. duğum tahttan da emin değilim. Gü- nün birinde beni de göz görünmiyen bir elin yere devirmiyeceğini kim te- | l — Herşeyden önde Samo hakkında» İki inanışlarınızı değiştirmenizi dilerim, | imparatoriçem! Hemen emir veriniz. | Samoyu aramaktan vaz geçsinler ve halka: «Aysunun katili bulundu. Sâ- monun bu meselede parmağı yok- müş!» diye ilân edilsin. Dedi. Turakina vezirinin dileklerini yaptı. — İstediğin olsun. Fakat, katil meydanda yok. Halka, suçlu olarak ki- mi göstereceğiz? Çutsay, Fatmanın adını vermekte tereddüld ediyordu. Bu işi Fatmanın yaptırdığına emin olmakla beraber, elinde bir delil yoktu. — Suçluyu arıyacağım ve çok ya- kında bulacağım. Müsterih olunuz, im. paratoriçem! Diyerek, Turakinanını yanından çık- tı, * Fatma, bütün bu konuşmalar perde arkasından dinliyordu. Foyası meydana çıkacağını anlayınca, bir şeyden haberi yokmuş gibi davrana- rak, Turakinanın yanına git — Bugün neşesiz görünüyorsunuz, imparatoriçem, bir kederiniz mi var? — Evet. Aysunun entarisini kap- lanlar mahzeninde bulmuşlar. De- | mek ki, zavallı bülbül vahşi hayvan- | larımın ağzında parçalanmış, Enta- risini mahzende bulmuşlar... Ve gözlerini açarak hiddetle ba- gırdı: — Onu öldüren bu gizli eli mutla- ka bulmalıyım, Fatma! Bana yardım - bana sormadan - sarayım- da kim yapabilir? Fatma güldü: — Sizi aldatıyorlar, imparatori. | karıncayı bile öldüremezler. Eğer | b ar mahzeninde-bir entari bulk sa, bu Samonun hazırladığı bir oyundur. Samo, yaplığı cinayeti | örtmek için, entarisini vahşi hayvan- Jar mahzenine atlırmış olabilir. Bü- tün memleket halkı, Aysunun Samo tarafından öldürüldüğünü biliyor. «Eğer imparatoriçenin kudreti varsâ, Samoyu buldurup cezalandırsın!> diyorlar. Eğer onu affederseniz, Cen- giz hanın (yasa) sını ayaklar altına almış olacaksınız! * Bu sırada, Çutsay, Samonun suç- süz olduğuna dair yazıp hazırladığı buyruğu - imzalalmak üzere - Turâ- kinaya getirmişti. Fatma soğukkanlılığını muhafaza ederek, gözünün ücile imparatoriçe- ye bakıyordu. Turakina çarçabuk Fatmanın te- siri altında -kalıvermişti. Çutsayın yazdığı buyruğu eline aldı ve güle- rek avucunun İçinde buruşlurdu. İmzalamadan yere attı. Çutsay dayanamadı: — Biraz önce söz vermiştiniz, im- Paratoriçem! Ne çabuk sözünüzden döndünüz? Diyerek yeşi çekildi. Başka bir şey söylemeden imparâtoriçenin yanın. dan çıktı. Fatma fırsaltan İstifade ederek: — Bu Çinli tilkinin her dediğine" inanılmaz, imparatoriçem! meyus ol- mayınız... Bir «bülbül ün ölümü sizi bu kadar kederlendirirse, yarn karşılaşacağınız daha büyük hadise- ler karşısında ne yapacaksınız? Samo nerede? Samo, o gece eve geç gelmişti. Ay- suyu evde bulamayınca hiddetlendi. Bana biraz su verir misin ? Eekledi... Gece yarısına kadar bek- ledi. Aysu meydanda yoktu. Samoya bir gün eski sihirbazlar- dan biri: «— Kadına inanma! Demişti. Samo bu sözü hatırlıya- rak gece yarısından sonra evden Çi- kıp gitti. Samo, sevgilisinin dolapla o gece Saraya götürüldüğünü nere- den bilsindi? Samo çok meyustu, Teselliye muh- taçlı, Ona bu teselliyi kim verecekti? Atına bindi, şehir kenarına çıktı. Samo, Çinden Karakuruma geldi- ği zaman, buradan geçerken, onu küçük bir kulübeden genç bir kadın selâmlamıştı. Samo buradan geçer- ken, kendisini selâmlıyan o kadını hatırladı. — İşte o kulübe... Bir kadın ba- na buradan selâm Diye söylenerek atının dizginini çekti. Yolun üstünde durdu. Samo başını ; kulübeye doğru çe virdi, Ve bağırdı: — Bana bir bardak su veren yok mu? Samonun. sesi yüksek kayalardan geri döndü, cevab veren yoktu. Dağlar, ağaçlar, kulübeler. her şey uyuyordu. Samo buralarda dola- Şirken, geceyi bile unutmuştu. Başı göklerde, gözünü yıldızlardan ayır- mıyordu. " Bir aralık: — Aysu. -beni bırakıp nereye kaç- tın? Diye bağırdı. Samo, Aysuyu - bil- hassa son günlerde ondan gördüğü yakınlık ve fedakârlıklardan sonra - daha çok sevmişti. Aysu evini .terk edip mişti? Samo bir türlü muhükemesini toplayıp derin derin düşünmek fırsa- tanı bulamıyordu. Bir buçuk yıl evinde kapanıp bek- liyen kadın, Samoyu ele geçirdikten sonra, onu kolayca terk - edebilir miydi? Samo, kulübenin önünde duruyor- du Neden ona cevab vermiyorlardı? Moğollar düşmanlarından bile bir çanak suyu esirgemezlerdi. Acaba kulübede kimse yok muydu? Samo kapıya yaklaştı. ve gür se- sile tekrar haykırdı: — Susuzluktan ölüyorum. Bana biraz su veriniz... Tanrı sizden ram olsun. Bu ses üzerine kulübede bir çıtırtı duyuldu. Kapı açıldı. Bir baş gö- ründü: .— Kimdir 6? Ölen, vurulan mı var burada? Samo: — O: olsa gerek. İşte bir kadın Sesi... Diyerek atlan yere atladı. — Biraz su istiyorum... Kimseye zararı dokunmayan bir yolcuyum. Kadın hemen içeri girdi ve çok geçmeden bir küçük kap içinde ge suyu Samoya uzattı; — Nereden gelip nereye gidiyorsun, yolcu? Samo suyu içti: — Karakurumdan geliyorum... Ve gülerek vâve etti: — Karakuruma gidiyorum... Bu sırada ağaçların arasından yü- zümü gösteren ay ışığı kulübenin önü- nü birdenbire aydınlatmıştı. Suyu veren kadın, yolcuyu tanı- makta spy nereye git- | 14 ii '