TEPE hu de Li ir Pvi ve wee Z Haftanın notları 45 metre taç atan oyuncu - Sporcuların soyadları - Fransız futbulu - Beşiktaşın lik takımı - Şeref stadı - Yaş meselesi 28 sene evvelki Beşiktaşın ilk takımı <Taçtan atılan top, doğrudan doğ- ruya kaleye girerse gol olmaz» Bu kaideyi hemen her futbol meraklısı bilir, Taçtan atılan top hiç kaleye kadar gidip gol olabilir mi? diyeceksiniz. Evet, bizim on metreden fazla topu #avuramıyan yanhaflarımız için bu sual yerinddeir. Fakat, blihassa İn- gilterede kaleye yakın olan taçlar kornerlerden daha tehlikelidir. Çün- kü orada yanhaflar iki elile topu kırk metreye kadar atarlar, Rekor Arsenal klübünder Collette'dedir Bu oyuncu taçları kalenin tam ortasına kadar fırlatebilmektdeir. İngiltedede profes- | yonel futbol oynanan saahların uzun- luğu 120, genişliği 90 metre olduğuna göre bu oyuncu topu 45 metreye ka- dar savuruyor demektir. İklelle birden - çünkü taç bir elle atılmaz - top gibi hafif bir cismi 45 e atmak için çok kuvvetli bir bel hareketi yapmak lâzımdır. Bizde taç atışları çok kısa, tehlike siz ve ehemiyetsizdir. Yanhafları ın antrenemanlarda taç atışına biraz olsun çalışmalar rı lâzımdır. ye soyadlarını Halbuki, küçük ad- y ları tamami. alışmam Meselâ şu takı Tanman - Savman, Bil, ; nsoy, Yeten, Çapa, Unan - Özgan, Ş. Görkey, Bilgiç. Bu bildiğimiz Beşiktaş takımından başka birşey değildir: Mehmed Ali - Hüsnü, Faruk - Rifat, Bedil, Feyzi - Hayati, Rıdvan, Hakkı, Şeref, Eşref. * Fransız fulbolu son seneler içinde dev adımları ile ilerledi. Bundan da- ha bir kaç sene evvel kendi sahasın- da kolayca yenilen, hariçte ise he- men hemen hiç kazanamıyan Fransız milli takımları ancak en büyük ta- kımlar tarafından mağlüp edilebilen mühim bir kuvvet oldu, Üç mevsim- dir, Fransız militimi ancak, iki defa dünya şampiyonluğunu kazan- mış olan İtalya ile, futbol hocası İn- gilizlere mağlüp oldu. Daha geçen hafta Paris muhteliti, gayri resmi Çekoslovakya milli takı- mı olan Prag muhteliti ile (1-1) bera- bere kaldı, Şimali Fransa muhteliti ise hakikatta Macaristan milli timi olan Budapeşte Muhtelitini (2 - 1), yendi, Fransız milli takımının üç mev- simdir elde ettiği neticeler şunlardır: 1937 de: İsviçreye 2 - 1 galip. Hollandaya 3 -2 galip. İtaiya ile 0 - 0 berabere, 1938 de; Belçikaya 5 - 3 galip. Bulgaristana 6 - 1 galip. İngiltereye 4 - 2 mağlüp. ya 3 - 1 galip. a 3 - 1 mağlüp. a 1 - 0 mağlüp, Polonyaya 4 - 0 galip Bundan başka, bu müddet zarfında Fransa B takımı üç, amatör mil ta- kım bir, ordu takımı iki maç yapmiş ve hepsi de galip gelmişlerdir. Fransızların kısa bir zaman içinde bu derece terakki etmelerinin iki se- bebi vardır: 1 — Profesyonelliği kabul etme | leri, 2 — Ecnebi oyunculara takımla- rında yer vermeleri. Birinci sınıf takımlar resmen pro- fesyonel olunca, klüblere takımlarında mahdud miktarda ecnebi oyuncu Oy- natmak hakı verilmiştir. Bu müsaade üzerin Fransız klübleri işsiz veyahut az kazanan Orta Avrupalı futbolcu- ları angaja ettiler. Bu sayede Fransız futbolü muayyen bir sistem elede etti ve bu sayede dev adımlarile ilerledi, * İlk Beşiktaş takımı 1327 senesinde sahaya çıkmıştır. Yani bundan 28 | sene evvel, Siyah beyazlıların ilk takımı şu oyunculardan mürekepti: Resul - Behzad, Ridten - Sabri, Kâzım, Sadi - Fahri, Ali, Şeref, Asım, Mehmed Bu takımdan Sabri ve Mehmed ve All doktor, Resul baytar, Kâzım şair- di. Bugün muhacim hattından biç | dildir, Mehmed, Asım, , Fahri ve Şeref şair Kâzım umum! harpte şehid olmuştur. * Bundan bir kaç sene evvel, şimdi ismini hatırlayamadığım bir zat, ba- na Şeref stadının müstakbel plânı ve plânm tatbikinden sonra alacağı şekli tesbit eden birresmi göstermişti. | Tribünleri, klüp binaları, denizcilik tesisatı ile mükemmel bir stadyom. Beşiktaşın bu müsald yerde böyle mükemmel bir stada kavuşmasını te- menni etmiştik. Fakat, uzun bir tri- bün müstesna, bu plânın tatbiki mümkün olmadı. Son Avrupa gazetelerinden birinde rasgeldiğim Monako stadının fotoğ- rafı bana o plânı ve resmi hatırlattı, Bu mükemmel stadı Monako prensi ayni ismi taşıyan klübe hediye etmiş- tir. “e * Beden terbiyesi mükellefiyeli yaşı- nın âzami haddi 2511630 arasında mevzubahis oluyor, Kadınlar için birşey söylenemez amma, erkekler | Kulelililer güreş şampiyonu oldular Harp okulu güreşçileri ikinci, Maltepe üçüncü, Bursalılar dâ dördüncü oldular Deniz harb okulu ve lisesi, Kuleli, Maltepe, Bursa takımları arasında Maltepe lisesinde yapılan güreş mü- sabakaları dün netilenmiştir. Altı sikletin beşinde birinci olan Kulelililer 16 puanla birinci geldiler, Deniz harb okulu ve lisesi ile Malte- pe sekizer puan aldılar. Fakat Deniz harb okulu güreşçileri 41 kiloda bis rincilik aldıklarından ikinci, Maltepe üçüncü oldular. Bursallar da 4 pu- anla dördüncü geldiler. Muallim Saim; Yusuf Aslun, Küçük Hüseyin ve Refik bu müsabakaları çok güzel idare etmişlerdir. Neticeler güreşçi muallim Saim tarafından şu şekilde ilân edilmiştir: Şampiyon Kuleli a bir arada 58 kilo: 1 ci Küleliden Fehmi Süaip, 2 nci Bursadan Haild Anar, 3 üncü Maltepeden Nejdet Akın, 61 kilo: 1 nci Denizden Sungür En- ünlü, 2 inci Mallepeden Ahmed San- yeli, 3 üncü Kuleliden Esad Pençede- mir, 66 kilo: 1 inci Kuleliden Kemal Çe- tin, 2 mci Denizden Tarık Şahingi- ray, 8 üncü Maitepeden Nezihi, 72 kilo: 1 inci Kuleliden İhsan To- run, 2 inci Denizden Ercümehd Eren, 3 üncü Bursadan Mustafa. 79 kilo: 1 inci Kulediden Hasan Çoşkun; 2 imei Maltepeden Nejdet | Pürkeş, 3 üncü Denizden Necmi Sön- mez. 87 kilo: 1 inci Kuleliden Osman Es- kin, 2 nci Maltepeden Abdurrahman Sertbaş, 3 üncü Bursadan Muslafa Uludağ. Müsabakalardan sonra Maltepeli- lerin verdikleri samimi bir çay ziya. fetinde müdürler ve hocaları arasın- da güreşçiler yekdiğerini tebrik etti- ler. Akba müesseseleri Ankarada her dilden kitap, gazele, mecmua ve kırtasiyeyi ucuz olarak AKBA müesseselerinde bulabilirsiniz. için bu had zaten tayin edilmiştir; 45. Askeri mükellefiyet 45 yaşma ka- dar olduğu için herkes bu yaşa kadar bedeni kabiliyetini en iyi bir şekilde muhafaza etmeli, beden terbiyesi ka- nunu da bu imkâna yardım etmeli- dir. Bu yaşı prensip İtibarile kabul ve tayin ettikten sonra tatbik şeklini düşünmek, bunu senelere ayırmak mevzuubahis olur, Sahife 11 Aşk ve Macera Nuveli Babamın Karısı (Baş tarafı onuricu sahifede) | : pi İ — Niçin bu 'delikenli ile geziyor sunuz? Genç kadın samimi bir hayretle: — Aylanın nişanlısı deği! mi? Erkek aksi aksi — Bu, mazeret olamaz! - dedi. Bedia. — Olur şey değil... - diye gözlerini açtı; fakat sonra kendini tutamıya- Tak, kahkahalarla gülmeğe başladı: - Onu mu kıskandınız?... Kıskançlık sahnesi mi bu?... Allah Allah.. Uzun uzun güldü. Sonra kendini toplıyarak ciddi bir eda ile: — Böyle bir şeye nasıl inanabildin? — Ben şahsen inanmadım. Fakat aleyfinizde pek çok dedikodular dö- nüyor. — Aman yarabbi!.,. kadar fena olabilir mi? Erkeği yeniden endişe sarmıştı. Tekrar ciddi bir sesle sodu: Insanlar bu — Bedia!... Peki amma, demin ni- çin Hayri ile birleştin?... Nereye gide- cektin? Bu sefer, kadın, işin ciddi olduğunu ve kendini müdafaa etmek mecburi- yetinde kaldığını anlıyarak: — Ahmed ustaya... - dedi. —O dane? — Sen de onu tanıyor sun ...Balh- çede bir tenis yeri yaptırmak istiyor- du. —E... — İşte size anlatayım... Bu sır ha- lindeydi. Çocuklarınızın benimle hiç isınmadığını görüyordum... Bilhassa Aylanın... Bursadan dönünce onu memnun edecek bir şeyla karşılaş- masını istedim. Hazır siz yokken bu iş olsun bitsin dedim. Neredeyse Ah- med usta da şimdi buraya gelecek. Erkek mahcubiyetle karısını sardı; — Affet beni güzelim... Biran sen- den şüphe ettiğim için cidden mah- cubum... Hüsnüniyetine mukabil bak ne fena şeyler düşünmüşüm... O sırada usta geldi, Hayri beyle pa- zarlığı İamamlamışlardı. İşe başlıya- caklardı. Karıkoca tekrar yalnız ka- lınca Bedia gülerek: — Seni affedeceğim amma, bir şart- la... - dedi. . Mektubu ver. - Hangi mektubu? — İmzasız mektubu, — Güzelim... Bırak o pislikleri... — Hayır, Kenan... O şartla barışı- Erkek, zarlı uzattı. — Mükemmel... Harfleri ne de gü- zel kesmişler... Hemen cebine soktu. O sırada Kenan bey, çekerek: — Ayladan da hiç haber yok... Şu- na bir mektub yazsam.., — O burada, ayol... Geleli iki gün oluyor. Odasına gizlenmiş, ortaya çıkmıyor. — Bu hareketi sana karşı terbiye- sizlik! — Zarar yok canım... Çocuk o... Altahaşkiına paylama... Kenan bey, kızının odasına gitti, Ayla dadısı sanarak! — Gir! - diye seslendi. Erkek, karısile beraber içeriye gi- rip: — Biz geldik! - dedi, Kız sevinçle yataktan fırladı, Ba- basının boynuna sarılmak istedi, Adam onu itti, Buraya iki gün evvel gelmişsin! - Genç kadın, neşeli bir eda ile; — Bu bahsi kapayalım... Size bir müjdem var... Bundan sonra bahçe- de istediğiniz kadar tenis oyniyabi- İirsiniz. Nişanlınız çok yardımda bu- Yundu. Birlikte dolaştık. Adamlar bul- duk, pazralığını ettik. Bu sözleri söylerken kelimeler üs- tünde ısrar ediyor ve kıza bakıyordu. Sonra gülümsiyerek: — Bu gezintilerimiz köyde epey te- vatürt mucib olmuş... Hattâ imzasız mektup bile gelmiş... İşte... Küğıdı cebinden çıkarttı. — Kimin yolladığını aramıycağım le... Çünkü ehemmiyet vermiyo. rum... Ona ancak böyle bir müamele yapılır! - diyerek yırttı. Ayla, başına bir yumruk yemiş gibi, sersemlemiş; yerinde put gibi duru- yordu. Sonra yavaş sesle: Baba|... - dedi. - Seninle konuş- mak isterim. Bedia bir saniye kızı süzdü. Sonra kapıdan dışarı çıktı. Yalnız kahnea, genç kız, babasınin ayaklarına ka- pPanarak: — Beni afeti... Beni" affet... O mektubu yazan 'bendim!... - dedi — İstersen beni döğ, öldür... Çok kaba- hatliyim... Oda benim yazdığımı biliyor Erkek dehşetle geriledi. — Sen mi? Sen mi bu iğrenç hare- keti yaptın? Kiz, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu, Bo- Zulacak gibiydi. Pencereye doğru yü- rüdü, — Sen?... Sen benim kızım?... le iğrenç birşey yapasın? Birdenbire öfkesi kabard:. Ayla yı kolundan tutarak sarsmağa başladı. — Demir'in bundan haberi var mı? — Hayır, hayır... Onun kabahati yok... Hepsini ben yaptım. O yalnız postaya götürdü; Adam perişan bir haldeydi. Boğuk boğuk söylendi: — Sizi seven bu kadından bu ka- dar mı nefret ediyorsunuz? Bir an sustu. Düşündü. — Bu iş böyle olmıyacık .. Kara- rım şu: Madem ki odande saklanmak istemişsin, beş altı gün daha otur. İzmire, amcanıza mektup zazacağım. Uzun müddet orda kalırsınız. İnşa- allah avdette aklınız başınıza gelir. ... Aradan on bir ay geçmişti. Şimdi iki kardeş İstanbula dönüyorlardı. Hayri araya girmiş, babalarıle ço- cukları barıştırmıştı. Zaten nikâh da kıyılacaktı. Fakat Ayla'nın üvey an- nesine karşı hissi asla değişinemişti. Babasile kendi arasına giren bu ka- dımı bir türlü sevemiyor, benimseye- miyordu. Vapur rıhtıma yana; zaman Hayriden ve bir uşaktan başka ken- dilerini karşılamağa kimsenin gelme- diğini gördü. — Babam hasta mı? — Hayır! — Neye gelmedi? — Bilmem... Evde şaşacağın birşey Fakat sır diye saklamak üzere söz verdim. Köşkten içeri girer girmez, Etvarı- dil kalfa; — Yavaş olun, çocükler! Hanımefendi hasla... cekti, İki kardeş, merdivenlerden çıktılar, Babaları onları karşıladı. Odada, y: tağın içindeki Bediayı göstererek: — Ölümden kurtuldu! - dedi O sırada, yan taraftaki kapı açıldı. Kucağında bir portbebe ile bir dadı içeri girdi. Hasta kadın hafifce başını kaldırarak: — Kardeşin! Ayla'nın kucağına ve- rini - dedi, Birdenbire genç kızın bütün hain- lik damarları yatıştı. Göğsüne büstır- dığı bu-canlı böböğe karşı Kalbinde büyük bir muhabbet duydu. Yavasça kadına yaklaşarak: - Affet beni, fısıldadı, Nakleden: (Hatice Süreyya) ROMATİZMA LUMBAGO SİYATIK ARKA BEL VE BÜTÜN AĞRILARA KARŞI Böy- s dedi, - Az kaldı öle- anneciğim! - diye