5 Şubat 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

5 Şubat 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

kumandanının hayatı Lady Reading kimdir? Lord Reading ile nasıl evlendi ? Beş parası olmadığı için kendisini müdafaa etmek üzere hukuk kitapları okuyan ve İngilterenin en büyük hukukşinası olan hey ray Lord Reading İsak Rufus adında bir musevi idi . lk ” İngiliz kadınlarından mürekkep mustahfız ordusu efradı Bir hârb vukuunda İngilterede milli müdafaa işlerinde kullanılmak için kadınlardan mürekkep bir or- dunun teşkiline karar verilmiştir. İngiliz Harbiye Nazırı Hoar Belisha böyle bir ordunun teşkiline karar vermezden evvel sabık Hindistan va. © isi müteveffa Lord Readingin genç zevcesile, uzun müzakerelerde bulur- müş, sonra Avam kamarasında milli müdafaa hazırlıkları için yapılan bir münakaşa esnasında söz alarak demiştir ki: «-— Harb vukuunda İngilterede $irf kadınlardan mürekkep mustah- fız bir ordunun teşkiline karar ve- rilmiştir. Teşkilât plânları büyük bir dikkat ve itina ile hazırlanan bu kadın ordusunu sabık Hnidistan valisi müteveffa Lord Readingin zev- cesi idare edecektir.» Harbiye Nazırının bu beyanatı, İn- gilterede çok derin bir tesir yapmış- tir. İngiliz askerleri, kadınların da âsker elbisesini giyeceklerini öğre“ nince, bir çok şakalar yapmağa baş- lamışlardır. Bir çok. kimseler bu ka- dın ordusuna Belisha Bells namını vermiş Har » Nazırının Avam kamara sında vukubulan beyanatından bir kaç gün sonra müstakbel İngiliz kadınlar ordusunun başkumandanı lady Reading kendi evinde bir çay ziyafeti vermiş ve bu ziyefete İngilte- rede içtimai ve siyâsi sahada mühim roller oynıyan maruf kadınları da. vet etmiştir. Lady Reading, çaylar sonra söz alarak demiştir ki: «— Kadınların yalnız hastabakıcı- hık vazifesile iktifa edecekleri devir- ler geçmiştir. İngiliz kadınları yarı- rın ha nde faa! bir rol oynamağa, erkekler gibi seferber edilmeğe mec- * burdurlar. Bütün erkekler, cepheye gidebilmek için İngiliz kadınları or- dusu, her noktal nazardan mükem- mel olması icab eder, Kadın ordusu, cephe gerisindeki bütün hizmetleri üzerine alacak, memleket dahilinde nizam ve âsayişi, laşeyi, polis ve fan- darma hizmetlerini temin edecektir. Bu sebebden dolayıdır ki kadın or- dumuzu da, erkek ordusu gibi mü- kemmel bir zapturapt altında bu- Yundurmak lâzımdır; Bu çay ziyafetinde hazır bulunan / Lady Reading ve 20 milyon İngiliz kadınını temsil İ eden davetli kadınlar, Lady Readingin içildikten | bu beyanatını şiddetle alkışlamış- lardır. İngiliz kadınları bu orduya yazıl- mak için o kadar büyük bir tehalük göstermişlerdir ki bu kayıd işini Üüze- rine alan İngiliz kadınları birliği bir kaç gün sonra bir beyanname neş- retmeğe ve şimdilik yalnız bir kaç kadın taburu teşkil edileceği cihetle bütün müracaatları kabule imkân bulunmadığını Hân eylemeğe mecbur kalmıştır. Lady Reading'in hayati Müstakbel İngiliz ordusu başku- mandanı Lady Readingin hayatı, bin bir gece masallarını andırmak- tadır. Bu bin bir gece masalı, 1921 senesinde bir İngiliz gazetesinde in- tişar eden şu Küçük ilânla başlar muşta: «Yüksek bir memur, bir çok dille- re vakıf ve hukuki malümata sahip hususi bir kadın kâtip arıyor. Tahrir müraçaatlar, taliplerin f0- tografileri ve referanslarile beraber gazete idarehanesine gönderilmeli. dir. Senelerce sürecek uzun bir se- yahate katlânamıyacak olanlar mü- racaat etmemelidirler.» İngilterede yerleşmiş bir Fransız Bâzetecisinin hemşiresi Stella Cbar- naud talip olanlar arasında bulunü- yordu. Fransız Kizinin tercih edil mesi çok kuvvetji idi, Çünkü kendisi hukuk fakültesine devam ettiği gibi dört yabancı dili de mükemmelen konuşup Yazıyor ve uzun seyahatlere canatıyordu. Matmazel Stella yirmi dört saat sonra Lord Readingin hu- $usi kalemine başvurmak için bir da- vetname almıştı. O sıralarda Lord Reading, Hindis- tan valii umumiliğine tayin edilmiş- ti. Kendisi ancak elli yaşında bulu- nuyordu. Lordun meraklı bir sergüzeşt ro- manını andıran hayalını kısaca an latahım: Babası, Londradâ Rufus namında küçük bir Musevi taciri idi. İsak na» munda bir oğlu vardı. İsak babasına işinde yardım etmek istemiyordu. Bir gün babası, İsakı yanına alarak bir vapura bindirmiş ve uzun bir seya- hat için onu muçoluğa yazdırmıştı. İsak, üç sene bilâitiraz bu vazifede kaldi ve en ağır işlerde çalıştı, me- şekkatlere ve mahrumiyetlere alıştı. Üç sene sonra bir gün gizlice Riyo dö Janeyro limanına çıkmağa mü vaffak oldu. Cebinde on parası yoktu. Hayatını kazanmak için iptida gaze- te müvezziliği yaptı, sonra büyük mağazalarda çalışmağa başladı. İki sene Riyo dö Janeyroda çalışarak, Hindistana gidecek kadar bir para biriktirmeğe muvaffak oldu. Hindistanda Bombay şehrine çık. tığı zaman ancak on sekiz yaşında vardı. Bir iş adamının yanina girdi. İlk aylığını alır almaz borsada oyna- mağa başladı. Yirmi yaşına bastığı zaman artik zengin bir adam ol muştu. Londrâya dönünce orada küçük bir şanj bürosu açtı, İlk mektubu da babasına yazdı. İsak, babasile, ölüm döşeğinde iken barıştı. (Devamı 11 nci sahifede) 2 eyyah değil uzunca müddet kalacak misafir getirtmeğe çalışmalıyız Bunun için Avrupada neler yapıldığını göz önünde bulundurmak lâzımdır A — Gazetelerde okumuştum: Sey- yahlar gelecekmiş, Bir taraftan der- hal gezilebilecek güzel yerlerimizi söyliyen bir broşür ihzar olunuyor- muş. Diğer taraftan tercümanların adedi ziyadeleştirilmek icab ederse <*apışmamak için» ihtiyatlı hareket olunmakta imiş! Ömrümün yarısından ziyadesi gur- bette ve seyahatte geçtiği için, hem seyyah, hem de misafir gibi birçok memleketlerde dolaştığım ve oturdu- gum için, büyük se apurlarile ve yahut kafilelerle gelip geçenlerin, sonra da bir memlekette haftalarca, aylarca, si Tee oturan! duğunu bilirim, Bunlar mu zannettiğim gibi, s misafirlerden hangileri gileri zararlıdır? Bunu Büyük vapur seyyahlarının vapur- dari çıkıp bir şehri gezmesi, sinema- larda görülen resimler kadar âni ve fânidir, Bu seyyahlar vapurlarda yâ tıp kalktıkları, vapurlarda yeyip iç- tikleri için, ayni zamanda da bu va pürların kilerleri daha kendi memlö- ketlerinde iken dol iiuğu, hariç- ten pek az şey satın alındığı için 1i- manında bulundukları şehrin, kasa- banın mahalli ticaretine karşı tasav- vur ve tehayyül olunan ne, sinemaların verdi arasındaki üç beş dakika şeker, ş la almamıza benzer. Unutmamalıdır ki seyyah vaurlari- le, seyyah kafilelerile dolaşanlar ucuz ve idareli olsun diye ve maktu bir pa- ra mukabilinde ve mahdud bir zaman için seyahat acenteleri tarafından gezdirilen insanlardır, hesabını, kita- bını bilen adamlardır. Verdikleri 82 para ile çok şey görmek isterler. Eks- tra masrafları hemen hemen yok gi- bidir. Biraz evvel söylediğim gibi, va- purda ve yahut acentelerin götürdük- leri yerlerde yerler, içerler; sürüden ayrılmazlar. Gerçi fevkalâde olarak bunların aralarında masraftan kaç- muyanlar da vardır; vardır amma âdedleri sayılıdır, yani pek azdır. Binaenaleyh bize ve İstanbulumu- za gelecek vepur seyyahlarının şehri- miz için çok kârlı bir şey olduğuna kani değilim. Şu halde?... Şu halde seyyahların da teşrifini çok arzu ve temenni etmekle beraber, memleketi- mize seyyahtan ziyade (misafir celbi) eihetini iltizam, ve bunun için çalış- malıyız, kanaatindeyim, Yunanistanın köyleri ve. plâjları yaz mevsiminde İstanbuldan ve civa- rından: Bursadan, Yalovadan elbette daha çok sıcak olduğu halde, birkaç senedenberidir, Mısırdan Yunanista- na yazı geçirmek için, yirmi, yirmi beş bin kişi gitmektedir. Çünkü; Yu- nanistanda yaşamak çok ucuzdur. Yunan vapurları yaz misafirleri için fevkalâde kolaylık göstermektedirler: İki Mecidiyeye kadar güverte bileli vermektedirler ve saire... Turizm işlerile meşgul olanların da malümü olan bu meseleleri hüsnü tanzim sayesindedir ki, İstanbulumu- olduğu» lardan ve han“ ne ol-| za, Yeşil Burşamiza, Yalovamıza ve emsali yerlerimize #cnebi celbi keyfi- yeti temin edilmiş olur, Pasaportu almak için müşkilât gören bir yaban- cıyı, rivayete nazaran bize gelip gi- den bir Mısırlı memurun başına gel diği gibi, avdetinde pasaporlunu vize ettirirken kazanç vergisi ve formali- tesi karşısında kalan ve vapurunu &a- çıran bir misafiri, kendi bütçesine gö- re konforlu bir otel ve bir ev bulamıyan bir ecne camini: hallin resmini taşıyan - bunu atacak bir posta ku buna yapıştıracağı bir pulu, bir hatıra olmak üzere alma ceği bir tesbihi, içeceği bir kad miz suyu hemen oracıkta bula bir seyyahi, memleketine “dön zaman, bizim için medhiyeler söyliyo cektir, zannediyorsak, gaflet olur B — Avrupanın birçok yerlerinde meselâ: Monte Karlo'da, Ni Kan- da, Mavi ıklimin (Lacöte d'Azur) o yeşili ve güzel yerlerinde ecnebileri tutmak, oturtmak için bir sürü mr- todlar tanzim ve harfi harfine tatbik edilmiştir ve edilmektedir. Bu sâye- de de yerliler ve ecnebiler için birçok kolaylıklar temin edilmiştir ve edil mektedir. Musluğu açar açmaz tertemiz su içmek, sebzeleri emniyetle yemek (zi- ra bostanlar daimi mürakabeye tabi- dir), kasaplardan beğendiği eti al- mak, süt yerine su içmemek, yağ diye mağşuş zehirler yememek gibi kolay- lıklara, bütçesine ve tavrına göre otel, apartıman, möbleli apartıman, pansiyon, oda bulmak gibi, nakil vasıs talarındaki ucuzluk ve sürat ve sık- lık gibi; umumi bahçeler, konserler, konferanslar, açık havada sinemalar, umumi kütüphaneler gibi; bu yerler. de halkın neşesi, güzel tuvaletlerin hesapsızlığı gibi; serbes plâjlar gibi; yani istenilen yerde çadırlar kurmak ve günlerce oturmak, deniz hamam- ları almak gibi; abone biletleri saye sinde tiyatrolara çok ucuz bir para ile girebilmek gibi; Vil Dolarda, yanl kaplıcalarda yüzlerce hekim, yüzlerce otel, yüzlerce lokanta, binlerce eğlen- ce ve sühület bulmak gibi; Paris ve Londra gibi şehirlerde bir şehirden zâyade başka bir âlemde yaşarcasına her şeye kavuşmaklığın fevkalâde ko- Jaylıkla elde edilebileceği gibi (ve saire)... C — İşte bu gibi ve emsali şeyler. den dolayıdır ki, o memleketler misa- firlerini kaçırmamağa muvaffak olu- yorlar. Kânunusani ile nisan ayları arasında (Nis) şehrine dört yüz bin kişi gelir, eğlenir gider. Monte Karlo- nun gazinosuna günde binlerce adam girip çıkıyor dersem, . zannediyorum, mübalâğa değildir. D — İstanbulu, Bursayı, Yâlovayı ve emsalini tanzim ve teşhir etmek istiyorsak, evvelâ Avrupada neler gür- düğümüzü, neler yapıldığını hatırda tutmalıyız, hut eşyalı yi, gezdiği Semih Mümtaz $. Burdur (Akşam) — Burdur Halkevi musiki kolu, Halkevimizin faal bir uz. vunu teşkil etmektedir. Verilen konserler, halkın alâkasile karşılanmaktadır. Yukardaki zesimde Burdur Halkevi musiki kolunda faal vazife alan gençlerden mürekkep orkestra görünüyor.

Bu sayıdan diğer sayfalar: