Abdülkarnid Abdülhamid — Bu da Kim? Gene para yetiştirmek mi lâzim olacak? Pertevniyal — Maksudumuz nedir? Bunun yanında paranınslifı mı olur? Muvaffak olursak bunun.sçhin için ne* demek olacağını düşünsen e! Baş vur- madık hiç bir çare kalmamalı. Tanı. dığım bu terzi Cümbüşyan isminde hir Ermenidir. Büyülü gömlekler yapar. Bu gömleği giyene kurtuluş yoktur! Cümbüşyan gömleği yaptı; Abdül. hâmidin elde ettiği bir cariye bu göm- leği sultan Muradın çamaşırları ara- sına kattı, Sultan Murad gömleği giydi! Bugünlerde idi ki sultan Muradın deliliği artmıştı. Abdülhamid kanaat getirmişti ki doktor Lidersdort değil a, dünyanın bütün hekimleri saraya toplansa kar- deşini kurtarmak imkânını bulamıya. caklardı! : Abdülhamidin saltanata geçmesi bir kaç haftalık bir iş oldu! Bu hikâyeye efsane nazarile bakıla» bilir! Fakat altmış beş sene evvel 805- yal hayatımızda büyülere verilen ehemmiyet ve bunların tesirine itika- dın kuvveti düşünülürse ve Abdülha- midin Ebülhüdası da hatırlanırsa bu- nun hayal mahsulü olmıyacağına, sâ- raydan hakiki diye tereşşüh etmiş ma- lümattan bulunduğuna inanmamak için sebep kalmaz! Hazırlık! Büyük kardeşinin sukutunu hazır- Jamak için hal'den bir ay evvel veliahd Abdülhamid efendi ile eniştesi damad Mahmud Celâleddin paşa -Taifte boğ- durulan- sözleşmişlerdi. Mahmud Celâleddin paşa sultan Muradın nasıl olsa hal'edileceğine ka- ni bulunduğu için damad Nuri paşa İle sultan Muradın validesini atlata- rak veliahd efendiye yanaşmağı tercih eylemişti, Abdülhamid cülüs edince o da sultan Muradın cülüsunda Nuri paşa için olduğu gibi mabeyin müşiri nasbedilmeği kuruyordu. Haremi Cemile sultan ile karı, koca fikir ve gayret birliği etmeğe karar vermişlerdi. Cemile sultan sık, sık inerek vellahd dairesine geli. yordu. Abdülhamid elde ettiği vasıta. larla sultan Murad sarayında olüp bi- tenden saati, saatine haber alıyordu. Damad Mahmud paşa 5-17 temmuz- dan itibaren her yana baş vuruyor, Abdülhamidin cülüsu bir zaruret ol. duğuna fikirleri ihzar-etmeğe çalışi- yordu. Abdülhamid eniştesini hasseten vü- kelâya müsallat etmişti, Mabeyinci Emin bey, Lafa Yusuf bey, İngiliz Said paşa, Hariciye teşri- fatçısı Kâmil bey, Muzika feriği Mösyö Necip paşa hep Abdülhamid hesabına çalışıyorlardı. Sultan Mahmudun . ikballerinden Teryal kadının evlâdlığı ve Lâli Yu- suf beyin dostu Hüseyin beyde saray- ca pek muteber olan analığını Abdül- hamide meylettirmek vazifesini deruh- te etmişti, Mabeyinci Emin bey saray halkile, Lalâ Yusuf bey ulema ile, teşrifatçı Kâ- mil bey sefaretlerle temasa gelerek sal- tanat makamında değişiklik lüzumu- nun propagandasını yapıyorlardı, Ne- cip paşa muzikai hümayun ile maj- yeti seniye bölüklerini maksada hiz- met elmeğe meylettirmekle meşgul bulunuyordu. Abdülhamid Kâmil bey delâletile bizzat İngiliz, Rus, Alman elçilerile “ görüştü. “ Bu sırada Fransız güzelelerinden birinde intişar eden bir makalede sul- fan Muradın deliliğinden bahsolunu- — yor, ve fele alâmetleri gösteren bir te. © Jeyyünü dimağiden muztarip olduğu izah ediliyordu. Sultan Muradın tabi- k bi doktor Kapolyone yahud Almanya sefareti tabibi Mülihe atfolunan bu makale Avrupada hayli tesir uyandır. dı. İstanbulda efkârda sultan Muradın. “Ohal'i cihetine meyil görülüyordu. Bir kısım müteassıplar: » — Hilâfet sahih değildir. Cuma na- tahta geçmek için sabırsızlanıyor — Abdülâzizin hali kanunu esasi- nin ilânı maksadile ihtiyar olunmuş- tu. Şimdi bu kanunun neşri tehir edil. mesi sultan Muradın deliliğinden ile- ri geldiği anlaşılıyor. Biz Rüştü paşa- nın müstebidane fikirlerini ve hükü- metini kabul edemeyiz, bize bir padi- şah lâzımdır. Sultan Murad olmasın da sultan Hamid olsun. Gibi sözler deveran ediyordu. Damad Mahmud Celâleddin paşa vükelâ ile Abdülhamid arasında me- kik dokumakta devam ediyordu. Bir gün Abdülhamidin düşüncelerini mü. terim Rüştü paşaya açmıştı. Müter- cim paşa: — Viyanadan celbi tekarrür eden tabip gelmedikçe birşey diyemem, Efendi sabretsin; temkinli davran- sın. Cevabını vermişti. Mithat paşa kanunu esasinin ilânı- ni tesri maksadile Abdülhamidin cülü- kanunu esasi lâyihasını damad Mah- mud Celâleddin paşa vesatetile Abdül- — Ben de memleketimiz için böyle bir kanunun lüzumunu tasdik ediyo- rum; tatbikini arzu ediyorum. demiş- ti. Mahmud Celâleddin paşa Abdülha- midin bu sözlerini Mithat paşaya an- latınış, veliahd efendi Mithat ve Mü- tereim paşalar ile de bizzat görüşüp hüsnüniyeti hakkında onlara pek çok teminat vermişti. Abdülhamid bu arada serasker kây- makamı redif paşa ve sair asker Üme- rası, devlet ricali ile de temaslarda bu- Tunuyordu. İngiliz elçisi Elliot'un israrile hükü- metin Viyanadan getirttiği mütehas- sıs Lidersdorf sultan Muradı bir haf- ta süren tedkik ve müşahededen son- ra hastalığın cinnet olduğuna, fakat iyi ve uzun bir tedavi ile ifakat kesbe. debileceğine dair rapor verdi, (22 ağus. tos.) Mütercim Rüştü paşa bu raporu meydana koymağı muvafık görmedi. Bu rapor Abdülhamid tarafından saltanatı esnasında imha ettirilmemiş ise edbette bir gün hazine evrakı ara- neden bu yolda hareket etmeği ter- cih eylediği belki anlaşılır. Tahta bir an evvel çıkmak için yar- dım istercesine kendilerile münasebet tesis eden Abdülhamidin saltanatın- dan istifadeler uman elçiler kati bir karar ittihazı için hükümeti tazyik ediyorlardı. Bu yardımlar ne bahası. na olacaktı? Burası şimdilik muayyen değildi; bunu istikbal gösterecekti! | Veliahd e e ren Bosna, Hersek tarafındaki karışık» lıkları kendi siyasi emellerine uygun gören Avusturyanın İstanbul elçisi | kont Ziçi olmuştu. Abdülhamid ken- disini tahta çıkaracak teşebbüslerin. de bundan kuvvet almıştı. i Almanya elçisi Baron Werther de sadrazam Rüştü paşaya Almanyanın Osmanlı devleti hakkındaki hüsnüni- yeti baş bir taht karşısında müsmir | olamıyarak inkisara uğrıyacağından, | başsız kalmış bir devletle münasebet idamesi kabil olamıyacağından, ipti- daları buna tahammül gösterilmiş ise de artık sabırlar tükendiğinden bah- sediyordu. (1) Dahilde mürteciane ve zaaf verici larını takviye ediyordu. Fakat aklı ba şında olmıyan bir padişah zamanında kanunu esâsinin neşri İle bu kanuna muhalif olanların ellerine pek kuvvet- | li bir silâh verilmiş olacaktı, İngiliz el- çisi Elliot Mithat paşanın mensupla- rından İsmail Kemal beye Almanya elçisinin Rüştü paşaya söylediği söz- lerin hemen aynini, sultan Muradın hastalığı Osmanlı devletinin diploma. tik hayatına sekte iras eylediğini, hi- lâfette niyabet olamıyacağına hnaza- ran hal'in zaruri göründüğünü öyle- Me ve telkinlerine vakıf bulunan Mithat Türkiye Radyodifözyon Postaları DALGA UZUNLUĞU 1639 m. (183 Kes. T.A O 1974m. 1519 Kes, T.A P. 3i7om. 9465 Kes ANKARA RADYOSU BAATİLE Pazar 5/2/939 1230: Program, 1235: Müzik küçük or- kestrr - Şef: Necip Aşkın, Varyete programı - Tangolar, valsler, çigan ve saire, 13; meteoroloji haberleri, çük ürkestra devamı), 1345: Türk müzi- 8i: Çalanlar: Vecihe, Ruşen Kam, Cev- det Kozan, Okuyan: Necmi Rıza, 1 - Ni- havend peğrevi, 2 - Nuri Halli - Niha- vend şarkı: Bir gönen terdir o, 3 - Hâce Arif - Nihavend. şarkı: Ben buyi vefa bekler, 4 - Hac: Arif - Nihavehd şarkı; Şarap iç gülfeminde, $ - Hacı Arif - Ni- havend şarkı: Saçlarına bağlanalı, 14,15 - 1430: Konuşma (Ev kadını saati), 1730: Program, 1735: Müzik (pazar çayı - PU, 18,15: Konuşma (Çocuk saati), 18,45: Mü- zik Şen oda müziği) İbrahim Özgür ve Ateş böcekleri (Fantezi) , 19,15 Türk mü- 120 Kr. 20 Kw. 2 Kw. 13,10: Müzik (Kü- sani : ME operasının ka fazine (Senfonik parça), 23:. Ana- dolu ajansı (Spor servisi), 22,10: Müzik (Neşeli pidklari, 2245 - 23: Son ajans — Kasatura, 2 — Olianes, Şuh, 3 — taret, Bu, 4 — Ar, Faraza, 5 — Yegâne, 6 — Re, Abus, 7 — AlAt, Ali, 8 — Timar- hane, 9 — İki, Bazim, 10 — Kotra, Al Yukardan aşağı: 4 Ret, 6 — Usare, Ahar, 7 — Fa, A Zenan 7 Yam, lama, ENR paşa mütercim Rüştü paşa İle görüşe- rek onu hal'in vücubüne ikna etmeğe çalıştı; emg eamiras erme a let dört paşanın ellerinde kaldı) de- nilmekte olduğu vükelânın kulakları» na isal edilmişti. Mesele vükelâ meclisinde müzake- reye konuldu. Rüştü paşa doktor Lidersdorfun tav- siyesi veçhile sultan Muradın Viyana. ya gönderilerek orada tedavi edilme. sine taraftardı; fakat vükelâ metlisin- de bu reyde bulunanlar ekalliyette kal- dılar. (Arkası var) (0) Georges Gaulis: La rülüö d'un empire. Memleket saat ayarı, ajans, | TARİHİ Yazan: İSKENDER F. TURAKINA F. SERTELLİ ROMAN Tefrika No 46 — Timuç birdenbire şaşaladı: “Samo dirilmişse, İsanın da gökten inmesi yakındır ! ,, dedi Bu hadise üzerine, kendisine içki getiren kadının Grandük tarafından kendisini öldürmeğe gönderildiğini an- layarak hemen idamını emretmişti, 'Timuç, bu içki hadisesinden ve ka- idamından sonra prensin sara“ yında serbes gezmek salâhiyetini ve prensin itimad ve muhabbetini kâ- zanmağa muvaffak olmuştu. Viâdimir sıkıldığı zaman Timuç'u yanına çağırır, onunla beraber ye- mek yer ve içki içerdi. Timuç çok tatlı konuşur ve prensi bir takım gülünç fıkralar ve hikâye- lerle eğlendirirdi. Vlâdimirin oitimadını kazanmak için dokuz ay az bir zaman değildi. Timuç gerçekten Saray şehrinde bir zabiti öldürmüş müydü? Yoksa bu adam Şi - Ting'in bir casusu olarak mı Vlâdimirin sarayına girmişti? Bunu bilen yoktu. Muhakkak olan bir şey vardı: Prens Vlâdimir kendi adamlarından Timuç, Rus sarayında istediğini yaptırabiliyordu. * «Bir ayağım Asyada, öteki ayağım Avrupada!» Bir akşam Timuç, prensle beraber yemek yiyordu. Vlâdimir, Timuç'a sordu: ş — Öldürdüğün zabit bekâr mıydı? — Evet. bekârdı. Fakat, çok aç gözlüydü. “Herkesin karısına ve kız prensler hakkında neler düşündüğü- nü öğrenmek istedi: — Keyük Karakuruma gittikten sonra (Saray) da bir şey duymadın mu? — Ruslara aid mi?? — Evet... Timuç anlatmağa başladı: —$i-Ting çok ihtiyardır. Son günlerde o kadar bunadı ki.. akşam yediğini sabahleyin unutuyor. Ya- nındaki zabitler de Rusyadan Karı kuruma dönmek için canatıyorlar, Şi - Ting'in Ruslar hakkında neler düşünüdüğünü, kafasının içine gir- miş gibi biliyorum. — Neler düşünüyor..? Söyle ba- kalım... — Rusyada Moğol hâkimiyetine nihayet vermek. Vlâdimirin gözlerinin yordu. Timuç sözüne devam etti: — Çünkü, Rusyada Moğol ordula- içi gülü- İ rını beslemek çok güçleşti. Bu işgal- de Moğolların hem bir kârı yoktur. Sadece kuru bir ünvan! (Moğollar Rusyayı da işgal etti!) desinler diye.. — Moğolların bü işte kârı yok mu dedin? Moğollar Rusyayı soydular, soğana çevirdiler. Bugün bütün Rus hazineleri Moğolların elindedir. Se- nin bir şeyden haberin yok galiba! Ecdadımızdan kalan büyük servet- leri Moğollara verdik te hâlâ göz- leri doymuyor. Prens göğsünü göstererek: — Bak şu pirlantalı kemere. de. di - ne kadar göz kamaşlırıyor, de- ğil mi? Ve gülerek ilâve etti: — Bütün bunlar sahtedir, Timüç! Bunların asılları Moğolların eline geçti. Şuradaki büyük şamdanlara bak. Hepsi gümüş ve altın'değil mi? Hayır, bunlar da takliddir.. Bunla rın altın ve gümüş olanları da Mo- Zolların elindedir. Kadehini ağzına götürürken, kaş- larını çattı: — Ben, Moğol ordularının Rusya- dan çekileceğini sanmıyorum, Timuç! Hattâ, Turakina Moğol tahtına otur- duktan sonra, Moğol imparatorluğu- nun sınırları eskisine nisbetle çok daha genişlemeğe başladı. Silizya, Polonya, Karpatlar, Macaristan:.. Böyle giderse, gârb ordular bütün Merkezi Avrupayı baştanbaşa işgal edecekler. Turakina: «Bir ayâğım Asyada, öbür ayağım Avrupada bü lunacak!» demiş. Bu müthiş kadın, görünüşte dediklerini yapacağa ben- ziyor. Cengizin gelini çök yaman çıktı. ben ondan korkuyorum, Ti muç! “ Timuç'un öldürdüğü zabit mu? Bir gün (Saray) şehrinden gelen bir yolcuyu prensin emrile tevkif ederek saraya götürdüler, Vlâdimir (Saray- şehrinde olup bi- tenleri bu adamdan öğrenmek isti- yordu. Yolcunun kimseden korkusu yok- tu. Rus prensine (Saray) şehrinde görüp Ens birer birer an — Samo'yu mu dediniz? Fakat, ben onu, bareketimden bir gün önce saray kapısından çıkarken gördüm. — Ne dedin. Santo yâşıyor mu? — Evet... Onu (Sarây) da benim — Evet, prensim! Onun için çap- kın derlerse, doğrudur. (Saray) ka- dınları onu çok severler. Samo hak- kında düzülmüş bir çok türküler vardır. — Çok yakışılkı bir adam demele? — Öyle. Bir kadının, onu görüp te gönül vermemesi kabil değil, — (Saray) a kaç kere gittin? — On beş yıldanberi gider geli- rim. — Alışveriş yerinde mi? — Moğollara kürk satarım, dert salarım. Moğollar çok zengindir. — Saraylıları iyi tanırsın, öyle mi? — İyi tanıdığımı iddia edemem. Fakat, şehrin yarı halkı hemen he men benim müşterimdir, — Timuç isminde birini tanır my- sın? Yolcu biraz düşündü: — Hatırlıyamedım. oGörürsem, belki tanırım. —— Onu şimdi göreceksin! Prens, Timuç'u çağırttı. Timuç içeri girer girmez, yoleu- nun yüzüne bakarak: — Hoş geldin deri tüccarı, dedi, Moğolları soyduğun yetmiyormuş gt- bi, şimdi prensimize pahalı ve çürük mal satmağa mı geldin? Deri tüccarı da onu tanımıştı. Adı- nı İyice hatırlıyamamakla beraber, Saray şehrinde kendisile bir kaç kere alışveriş yaptığını biliyordu. Prense dönerek: — Saray şehrinden eski müşte rimdir, prensim! dedi -onu bü yıl ora- da görememiştim. Buraya gelmiş demek?! Prens Vlâdimir, Timuç'a bakarak: — Samo, (Saray) şehrinde dirli- miş, dedi, at üstünde gezlyormuş... Sen ne dersin bu işe? Vlâdimirin içinde garib bir şüphe belirmişti. cunun yüzüne sert bir tavırla baktı: — Ben (Saray) da yirmi yıldanbe- ri oturuyorum. Fakat bu müddet zarfında hiç bir ölünün hortladığı. nı duymadım. Samo dirilmişse, İsa- nın da gökyüzünden yere inmesi , Deri tüccarı, Timuç'un bakışından korktu. -Derha! tavrini ve sözünü de- — Bir kusurum vardır, oprensimi Onu söylemeğe unuttum. Kulunuz uzaktan iyi görmem. Gözlerim çok zayıftır. Bazan insanları birbirine benzetirim. Bu yüzden çok yerde ve çok defa mahçup olmuşumdur. Sa- mo bir Moğol zabitidir. Sarayda do- laşan Moğol zebitlerinin hepsi bir kılıkta gezer ve hepsi birbirine ben- zer. Götdüğüm zabiti de Samo'ya benzetmiş olabilirim. (Arkası var)