EDENE), GRE e Muazzez sate baktı. Tam altı... di kendine: — Selim nerede ise gelir... Dedi. Müuazzezle Selim yeni evlenmişler- di. İkisi de gençtiler. yakışıklı bir erkekti, Saat altıyı beş geçe kapı: çalındı. Muüzzez hizmetçiden evvel koştu. Ka- pıyı açtı. Kocasını karşıladı; Evlendi- gi gündenberi, altı aydir (kocasına kendi elile kapıyı açardı..Belimin pal- tosunu, şapkasını aldıktanısonra ko- casının boynuna sarılırdı; O günü de öyle yaptı..Lâkin koca- sınin boynuna kollarını doladığı 70- man burnuna yabancı bir kolonya ko- kusu geldi. Muüzzez durakladı. Evde böyle bir koku yoktu. Genç kadının içine birdenbire bir kıskançlık hissi düştü. Fakat kocasına bunu hissettir. medi. Yalnız: — Garip şey... dedi, burnuma ya- bancı bir koku geldi. Munzzezin bu sözü üzerine Selim hafifçe kızardı, — Ne gibi koku?.. dedi, Genç kadın omuzlarını kaldırdı; — Bilmem... Tanımadığım bir ko- ku... — Sana öyle geliyor karıcığım... Bir müddet sonra sofraya oturdu- lar. Selim bu akşam dehşetli iştihasız- dı. Tabağına gayet az yemek alıyordu. Lokmalar sanki ağzında büyüyormuş gibi bir hali vardı. Muazzez: — İştihan yok Selim... Sanki bun- dan evvel bir yerde yemek yemiş gi- bisin... dedi. Genç kadın bunu lâf olsun diye söy- Jemişti. Fakat Selim gene kulaklarına kadar kızardı — Başka bir yerde yemek.mi yemi. şim!.. Ne münasebet? Ne.münasebet? diye hafif bir telâş gösterdi. Muazze- zin şüpheleri büsbütün artmıştı. Bu yabancı koku ve bu Iştihasızlık... Halbuki Selim boğazına son derece düşkün bir adamdı. Her akşam sof- rada büyük bir iştiha ile yemek yerdi. Genç kadın o gece fena fena rüya- lar gördü. Sabahleyin her tarafında kırıklıklar olduğu halde, başı ağrılar içinde uyandı. Aradan birkaç gün geçti. Bir akşam Muazzez gene kocasına kapıyı açlığı zaman ayni koku ile karşılaştı. Koca- sının üstüne başına, yüzüne < birkaç gün evvelki kolonya kokusu gine sin mişti, Muazzez bu sefer de öm çıkar- madı. Gene sofraya oturdular. Selim © akşamda çok iştihasızdı, Fakat karı- sına iştihasızlığını belli etmek istemi- yor, zorla yemek yemeğe çalışıyordu. Muazzez: — Gene iştihasızsın.., dedi. Selim bu söz üzerine gene kulakla- rma kadar kızardı: — Ben mi iştihasız? Ben mi? dedi, hiç de değil... Bilâkis iştiham çok ye- rinde..: Böyle söyliyerek tabağındaki yeme- ğe çatal sallamağa başladı. Fakat nâ- file... Bir türlü iştiha ile yemek yiye- miyordu... Bundan sonra ayni hal haftada bir iki kere tekerrür etmeğe başladı. Ko- cası eye ayni kolonya kousu'ile geli- yor, sofrada gayet az yemek yiyordu. Muasze2 günden güne neşesini kay- bediyor, içindeki kıskançlık hisleri gittikçe büyüyordu. Gerç kadın hayalinde neler kurmu. yordu ki... Selim mutlaka bir kadınla sevişiyordu. Bu kadın da hafif leylâk kokan bir kolonya kullanıyordu. Se- Jim bu kadınla bir yerde buluşuyor, hallâ beraber yemek yiyorlardı. Ko- cası eve bunun için iştihasız geliyordu. Muazzez artık herşeyden mâna çi- karan bir polis hafiyesi gibi hareket N ediyordu. mA ANANAAANAESNSNNAAN, ebeni B Muazzez ufak | tefek, güzel bir kadındı. Selim de çok | m Diş, Nezle, Grip, Romatizma Bir gün genç kadının evine arka- daşı Naciye gelmişti. Naciye içeriye girer girmez Muazzez hafif bir leylâk kokusu hissetti. Genç kadının içindeki şüpheler ayaklandı. Naciyenin kokusu, bazen kocasının üze. rinde, ellerinde ve yüzünde hissettiği kolonya kokusunun ayni idi. Birden- bire Muazzezin Naciye ile kocasi ara- sındaki samimiyet gözünün önüne gel- di, Selim, Muazzezin öteki arkadaşla rından hiç hoşlanmadığı halde, Naci- yeye pek iltifat gösterirdi. Genç adam daima Naciyeden bahsederken: — Ne zarif, ne şık, ne ince kadın!.. derdi. Hattâ Selim birkaç kere sokakta Naciyeye ras gelmişti. Muazzez bunu da biliyordu. Acaba kocasının Naciye ile mi bir alâkası vardı. Bir aralık Muazzez Nâciyeye: — Bu ne güzel koku böyle... Genç kadın; — Evet... Fena değil... Leylâk... ce- vabını verdi. Sonra da ilâve etti: — Geçen akşam kocan, Selim de böy le söylüyordu. Bu söz üzerine Muazzez büsbütün çileden çıktı. Kıskançlığı o derece art- mışlı ki artık Naciye ile Selimin ara- sında mutlaka birşey olduğuna kani idi. Nihayet genç kadın karar verdi. Ko- casını adam akıllı, gayet sıkı bir su- rette takip edecekti. Bunun için de iyi bir fikir gelmişti, Kocasının yazıhanesinin yanında, ayni katta kendisinin dayısının ya- zıhanesi vardı, Muazzez bir akşam Üs. tü saat beşe doğru dayısının yazıha. nesine gitti. Burası bir çıkıntı halinde idi. Yan penceresinden kocasının, Se limin yazıhanesi adam akıllı görünü- yordu. Genç kadın baktı, Selim çalışı- yordu, Nihayet saat beş buçuğa doğ- ru kocasının hademesi Selimin önü- ne bir paket getirdi. Selim paketi. aç. tı. Bu paketin içinden ne çıksa beğe- nirsiniz? Pastırma ile ekmek... Selim ekmekle pastırmayı büyük bir iştiha ile yedikten sonra yazıhanesi- nin gözünden bir şişe çıkardı. Bir ko. İonya şişesi... avucunun içine doldur. duğu kolonyayı ağzına dudaklarının etrafına sürmeğe başladı. Muazzez meranun, hattâ mesud ye- rinden fırladı, Kocasının yazıhanesine girdi. Selim önünde pastırma kâğıdile san- ki cürüm üstünde yakalanmış bir suç lu gibi utandı: — Affet karıcığım... diyordu, pas tırmayı ben her yemekten çok seve rim. Fakat kokusu müthiş... Pastır- ma yemek bende bir iptilâ halindedir, Sana da bu iptilâmdan bahsetmeğe utandım. Bazı akşam pastırmayı bu. rada yiyorum. Kokusunu gidersin di. ye ağzuma, dudaklarıma kolonya sü. Tüyorum, Amma yakalandık işte... Hikmet Feridun Es AKŞAM MATBAASI Rotatif makinelerinde resimli ve renkli gazete ve mecmuaları, baskı ade- di yüksek risale, kitab ve her nevi matbualari en temiz şekilde en ehven şeraitle basar. * Devamlı işler için hususi şerait tesbit edilir. Fazla tafsilât için dedi, aklma EVROZİ Navsalii klik va bütüm ağmlarınızi derhal keser. Fra 2ZCICİIYD) Türkiye Radyodifüzyon Postaları DALGA UZUNLUĞU 1839 m. 133 Kes. 120 Kw. TAG 1I94m. 15195 Kes. Kw T.A P 3iT0om. M6 Kes 20 Kw. ANKARA RADYOSU Salı 17/1/939 TÜRKİYE SAATİLK 12,30: Müzik (küçük orkestra - Şef; Necip Aşkin): A. Rubinstein - Kos- tümlü balo süllinden - başlangıç, 2 - A. Rubinsteln - Kostümlü balo sültinden - Napoli balıkçıları, 3 - Rio Gebhardt - Ro- mans - viyolonsel ve orkestra için, 4 - 7. Strauss - Polka, 5 - Hanns Sehmidi - İn- ciler - vals, 13: Saat, ajans, meteoroloji haberleri, 13,10: Müzik küçük orkestri- nın devamın: 6 - Leopold - Yeni dünya- nın eski şârkıları, 7 - FP. Königshofer - Tirol enbermezzosu, 8 - İtalo Aztoni - Me- lodi, 9 - Gerhard Winkler « Kemanın aşk şa , İ0 - Beethoven - Skoçya havala- ri, 1940 < 14 Türk müziği - Pi, 1830: Program, 1835: Türk müsiği (Paml he- Teti - Muhayyer faslı), 19:20; Saat, ajans, meteoroloji haberleri, ziraat borsası (fi- at), 1930: Türk müziği (Muhtelif oyun havaları): 1 - Aç kapi oyun havası, 2 - Bartın oyun havası, 3 - Genç Osman oyun havası, 4 - Anadolu oyun havası, $ - Ödemiş Zeybeği,8 - Balıkesir Zeybeği, 77 - İsmir Kordon Zeybeği, Çalanlar; 8. Yaver Ataman, Vecihe, C. Kozan, C. Çağ- ia, H. Gör, Konuşma (Hukuk ilmi yayma ku 0,15: Türk müziği (şar- kılar): 1 - ni peşrevi, 2 - Hüseyni şarkı - Acep nasende şuhu; 3 - Suphi Ziya - Hüseyni şarkı - Feryad edi- yor bir gül 4 - Rahmi - Muhayyer şar- Ki - Setapa hüsnüansın, $ - Reşad Erer - Keman taksimi, 6 - Mustafa çaruş - Hi- sarpuselik şarkı - Çeşmimden gitmez a$- kın hay 7 “Haci Arif bey - Hicaz türkü - Aman dağlar canim; $ - Halk türküsü - Bülbül taşta ne gezer, 9 - Sa- lâhaddin Pınar - Hicaz türkü - Hilâ ya- şıyor, 10 - Sadeddin Kaynak - Nihavend şarki « Kirpiklerinin, 1i - Eviç türkü — Atladım bekçene girdim, Okuyanlar: Mu- zaffer İlkar, 5. Tokay, Çalanlar: Vecibe, G Kozan, R. Kam, 21: Konuşma (Türkli- ye postası), 21,15: Saat, esham, tahvilât, kambiyo - nukud borsası (flat), 2130: Müzik (rödyo. orkestrası - Şef: Hazan Ferid Alnar): 1 -1. Van Beethoven: 3 üncü Deonare uvertür, 27 -L. Van Betihoven: 6ncı senfoni, Fa majör (Pas- torali; 2230: Müzik konuşmaları (Folk- 1or), 2345 - 24: Son ajans haberleri ve BULMACAMIZ sağa: 1 — Kıhiız kıyafetalz. 2 — Yama - İşçi. 3 — İlbay - Sövyet Tejiminin bânisi. 4 — Müânasız - Mağara - Tembih edatı, 5 — Helezon oyuk - Yuva. 6 — Cerahat - Bağışlama. 7 — Müziç bir haşeri - Yiğit. $ — Amel - Aptesane, 9 — Halefin zıddı - Aksi, 10 — Ece - Kasab salar, Yukarıdan aşağı: | — Edirnenin zeşbur bir şekerlemesi, 2 — Büyükler - Fenalık. 3 — Pislik - Nota. 4 — Sebeb - Bir maden. 5 — Emmekten emir - Faydalanma, 6 — Yarı kaçık, 7 —Bir Rum kadın ismi - Bir nevi çörek. 8 — Almanyada bir nehir - Hayret edatı - Başına E gelirse zeybek olur. 9 — Korkutmak - Nola, 19 — Bir erkek ismi - Alaturka musikide bir makam. Geçen bulmacamızın halli Soldan sağa: 1 — Yarıyarıya, 2 — Asalet Sır, 3 — Musibet, La, 4 — Adak, Şamar, 5 — Bt, Sina, 6 — Had, A5, 7 — Klasik, Ka,8 — Tenis, Dizi, 9 — Ake, Odun, 10 — Re, Enal, Zi. Yukarıdan aşağı: Edison, 8 — Ales Da, az 8 — Is, Miskin, 9 — Yilan, Ararat, İki, Çocuğunuza Dadı Bulmak içın «Akşamın KÜÇÜK İLANLARI En süratli ve en ucuz vasıtadır. Rahmi - | TURAKINA TARİHİ Yazan; İSKENDER F. SERTELLİ ROMAN ; Tetrikm No. 30 Yılda bir kerre bir lokma geyik eti yemiyen insanın O yıl bütün işleri ters gider!.. — Yazdığımız mektuba cevab ge- linceye kadar, seni burada saklama- ğa mecburum, Petro! Söylediklerini düşüneceğim. Ordumuzda yabancı uluslardan bir çok zabitler, komu- tanlar var. Sen de bunlardan biri olabilirsin! Fakat biraz daha bekli- , Keyük birdenbire fikrini değiştir. mişti. Muhafızlara: — Bu adamın kollarını çözünüz. Fakat, gizlice peşini kovalayınız. Diye emir verdi. O gün Petronun kollarını çözdü- ler. Petro, pandı: — Ben tutsak olacak bir adam değilim, dedi, hasımlarımdan İki kralın tacını yere vurdum ve atımı sirtından sürüp geçtim. Beni korur. sanız, siz kazanırsınız! Keyük, Rusyadan cevab gelinceye kadar Petroyu göz hapsine aldırdı ve bekledi. Keyükün ayaklarına ka Petronun kolları çözüldü. Fakat, kalbi bağlandı! Petro, kollarının o çözüldüğü gün- denberi Moğol karargâhında serbes dolaşıyordu. O. peşinde bir çok göz- cülerin kendisini gözetlediğini bili- yordu. Kâçmak aklından bile geçmi- yordu. Bir aralık nöbetçilerden biriy- le uyuşmavı düsündü. Fakat, bir nöbetçi ile uyuşmakla iş bitmiye- cekti, Bütün İmil boylarını Moğol nöbetçileri sarmışlı. Rus sınırlarına yarmak için bir aylık yol gitmesi lâ- zımdı. Petro karısından gelecek ce- vabı bekliyordu. Bu sırada Petronun içine bir ateş düştü. O, bir akşam harem çadırları önün de prensin gözdesi Sunguyu görmüş ve sevmişti. Petro uzun boylu, sert bakışlı ve yakışıklı bir erkekti, Sungu ona uzaktan gülümsemişti. İşte bu gülüş Petroyu Sunguya bağladı. Petro kendi kendine: — Ben dünyada bu kadar güzel kadın görmedim. O da benden hoş- lanmış olacak ki, beni görünce gül- dü. Diyor ve ogündenberi Sungunun hayali gözünün önünden gitmiyordu. Sungüyu sevmek... Bu ne tehlikeli bir işti. Petro, ateşle oynadığını bi- liyordu. Petro çok metin olduğu kadar çok ta ketum bir erkekti. Bu duygusunu bir başkasına değil, kendi gölgesine bile açmaktan korkuyordu. Petronun içine düşen bu ateş - gün- ler geçtikçe - onu yakmağa başla- mıştı. Petro o günden sonra Moğol- lara daha çok ısınmağa başladı. Kendisile derdleşen Moğol nöbetçile- riyle daha candan konuşuyordu. Petröyu Moğollar da sevmeğe baş- lamıştı. Karargâhta hiç bir tutsak onun kadar yardım görmüyordu. Petro; — Bir kere daha görebilsem onu... Diyerek, gece gündüz Sunguyu dü- şünüyor ve için için ağlıyordu. Rus generali kendi kendine: — Kollarımı çözdüler, beni serbes bıraktılar. Fakat, neye yarar bu hüriyet? Şimdi de kalbimi bağladılar. Artık bütün yolları açsalar, onu bir kere daha görmeden bir yere gide- mem, Diyor ve Moğollar arâsında yeni alıştığı kımızla beynini uyuşturup sızıyordu. Pet, çok bekledi. Ve harem ça- dırları önünde çok dolaştı. Fakat, Sunguyu bir deha göremedi. Bir gün, kendisini çok seven Mo. gol nöbetçilerinden biriyle konuşu- yordu: — Prens karılarını çadırdan dışa- rı çikarmaz mı? — Keyük çok kıskanç bir erkek- tir. Gözdesini ayıdan bile kıskandı. Şimdi hepsi kafese kapanmış kuş lar e gibi ği kapandılar. dikta pwinoe Dr — Tuhaf şey! Prensin karılarına kim güzalabilir? Tipisiz, fırtınasıs havalarda İmil kadınları kar üstün- de geziyorlar. Onlara kimse sataşmı yor. Prensin karıları da onlar gibi gezip dol — Moğol âdetince bir kadın yal- niz dışarı çikamaz, Eskiden Sungu çadır önünde dolaşırdı. Çünkü o Moğol kızı değildi. Bazan geceleri yıldızlarla okonuşur, kendi dinince dualar okurdu. Ayı hâdisesinden #on- ra, Keyük onun da dışarı çıkmasını yasak etti, — Sungu, Moğol mek?... - Evet. O Kafkasyalıdır. Ufak- tefektir na, kendinden on kere büyük ayılerdan bile yılmaz. Çok cs- sur ve çok akılı bir kızdır. Keyük onu bütün karılarından çok sever. Yazık. Ben kafeste kapanan kuş” lara çok acırım. Ben de acırım amma, elden ne gelir?... Bakalım bir kaç gün sonra yapılacak şenlikte Keyük ha- rem çadırını açacak mı? Ne şenliği bu?... — Bu ayın dokuzuncu günü «Ge- yik» bayramı var. Bu bayramda hâa- kan .bir geyik vurur. Geyik kızarıp tepsiye konur ve hakanın yanındaki adamlar bu kızarmış geyikten birer lokma alırlar. — Buralarda geyik bulunur mu? — Avetlar iki ay önce geyik avına gitiletr. Bugün yarın döner gelirler. — Moğollar geyik yemeyi günah sayarlar diye duymuştum. Doğrudur. Biz geyik yemeyiz. Fakat, yılda bir kere geyik bayramı yapar ve o gün reisimizin pişireceği geyikten birer lokma. tadarız. Yilda bir kere bir lokma geyik eti yemiyen insanın o yu bütün işleri ters gider. Yuvasına, uğursuzluk çöker,. ve her savaşla mağlüb olur. — Senin geyik eti yemediğin yıl var mı? — Yirmi bir. yaşıma yeni girmiş- tim, O yıl kabilemiz yaylada kışlar mıştı, geyik bulamadık, — Geyik eti yemediniz diye bir uğursuzluk çöktü mü yuvanıza?... — Çöktü ya... O yaz Tangutlar yaylaya baskın yaptılar ve bizi ga- tü avlıyarak yendilre. Koyun sü- rülerimizi, güzel kızlarımızı, erzak ambarlarımızı alıp gittiler. O yıl se- fi, perişan olduk. — Tuhaf şey! Demek bu ayın do- kuzunda geyik eti yiyeceksiniz? — Tanrı kısmet etmişse, o gün kursağıma geyik eti girecek, Ya haremdeki kadınlar?... Onlar da yiyecekler, Petro o günü bekliyordu. Şenlik hazırlıkları başlamıştı. Çadırların et- rafma baştanbaşa meşale kazıkları çakılmıştı. Kadınlar o akşam kar üstünde gezecekler... Petro sevgilisi. ni o gece bir daha görecekti. Keyük, İmil boylarının o gece baş- tanbaşa meşalelerle o donanmasını emretmişti. İmil kıyılarında yapılacak bayramı» çok parlak olacaktı, kızı değil de- egeyik üm az > Olga, Moğol sarayında... Rusyadayız. Moğol komutanı Şi Ting hastadır. Keyükün oturduğu sarayda şimdi Şi - Ting saltanat sürüyor. $i - Ting çok mağrur bir göneral- di. Bütün Rus prensleri - kendisile görüşmeğe geldiği zaman - önünde diz çökerek selâm verirler, komutan elile işaret etmeden yerden kalkmaz- lardı. $i - Ting bir av dönüşünde üşü- müş, yatağa düşmüştü. Yaşı yetmişi bulduğu halde genç bir zabit gibi at koşturur, cirid oynar ve sık sık ava giderdi. Şi - Ting'in hastalığını duyan Ruslar: