POLİTİKA Roma görüşmelerinden Avrupa ne kazandı? Romada dört gündenberi İngiliz ve İtalyan Başvekilleri ve Hariciye Nazırları arasında devam eden müzakereler nihayete ermiştir. İngiliz devlet adamları İtalyadan ayrılmışlardır. Mister Chamberlain ile lord Ha- Tifax Romaya muayyen bir program getirmemişlerdi. Münih konferansında B. Mussolininin yaptığı öavete icabet etmişlerdi. Maahaza Münih konferansında bakılmayan veyahud sonradan çıkan bir çok meselelerin Romada bakılması ve tesviyeleri için zemin hazırlan- ması tabii olduğundan, bütün dünya İtalya payıtahtındaki görüşmeleri ya- kın bir alâka ile takib etmiştir. Görüşmelere her memleket kendi düşüncesine göre bir şekil ve mahi- yet vermektedir. Fransızlara göre netice menfi ve iflâstır. Almanlara göre netice müsbet ve bariz bir muvaffakıyettir. İtalyanlara ve İngilizler de Româ görüşmelerinin neticesini gerek İngiliz (politikası, gerek Avrupa sulhü için bir kazanç saymaktadırlar, Her halde İngilizlerin telâkki ve düşünceleri doğrudur. Almanyanın İngiltere ile, Fransanın da İtalya ile arası iyi olmadığından, Avrupa mese- lelerinin tesviyesi için zemin hazırlamak üzere fikir teatisinde bulunmağa vaziyet ve münasebetleri en müsaid devletler İtalya ile İngiltere olduğun- dan, bunların devlet adamları arasında başbaşa yapılan görüşmeler her halde faydalı olmuştur. Bunun böyle olduğu ahvalin bundan sonraki in- kişafında görülecektir. Roma görüşmelerinden İtalya ile Fransanın arasındaki davanın esa- sından ve tamamile helledileceği zaten beklenmiyordu. Şu kadar yar ki, ne . İtalya neler istediğini, ne de Fransa neler verebileceğini şimdiye kadar açık ve kati olarak beyan etmemişlerdi. Mister 'Chamberiain hiç olmazsa şimdi bunları öğrenmiş oluyor, Bir İngiliz > İtalyan anlaşması gibi bir İtalyan - Fransız muahedesinin o akdine imkân olup olmadığına ve Akdenizde bir harbin önüne geçmek kabil bulunup bulunmadığına hüküm verecek bir vari; Bu da mübhem ve karanlık vaziyete nisbetle Avrupanın âtisi AKŞAM Istanbul barosu dün bütçesini müzakere etti Duhuliye ücretinin ve aidatın indirilmesi teklifi kabul edilmedi İstanbul barosu heyeti umumiyesi | dün öğleden sonra Ağırceza mahke- mesi salonunda baro ikinci reisi B. Mekki Hikmetin riyaseti altında top- lanarak senelik bütçe müzakeresini yapmışlardır. Müzakereye başlanınca | azadan B, Suad söz alarak, baroya kaydolunmak için verilen 25 lira dü- huliye parasının fazla olduğunu, zira baroya giren avukatların ekserisini teşkil eden hâkimlerin memuriyetleri esnasında para arttıramayan, işi çok, parası az kimseler olduklarını ve bu yüzden baroya kaydolunurken 25 lira vermekte müşkilât çektiklerini! söyle- miş ve dühuliye parasının indirilme- sini istemiştir. B, Suad bu hususta bir de takrir vermiştir. Azadan diğer biri de avukatların baroya aidat olarak senede verdikleri 24liranm fazla olduğunu. İleri sür- müş ve bunun 12 liraya indirilmesini Btemiştir. » Dühuliye bedelinin indirilmesini istiyen B. Suada karşı azadan biri itiraz etmiş ve baroyâ girecek hâkim- lerin, kaydolunmadan evvel biraz pa- Taları bulunması daha muvafık ola- cağını, çünkü hiç parası olmıyan bir avukatın binlerce liral'k bir davayı zaruret karşısında pek ucuz bir üc- ret mukabilinde kabul etmek mecbu- riyetinde kalacağını ve bununda meslek itibarını kıracağını iddla et- miştir, Reis B, Mekki Hikmet aidatın indi- rilmesi hakkındaki teklife karşı; — Evvelce bu para 12 liraya indiri. mişti, Fakat neticede tahsilâtın az olması yüzünden varidat masrafı kar- şılayamadı. Esasen aidatın 24 lira ol- ması yeni avukatlar kanununun icab- larındandır. Dedi. Tekdiflerin ikisi de kabul edii- miyerek dühuliye ve aidat mikdarları eski şeklile ipka edildi Bu sırada müzakerenin kâfi oldu- guna dair dört imzalı bir takrir okun- du. Reis takriri heyeti umumiyeye okuduktan sonra: — Takrirden evvel söz İstiyen arka- daşlar vardır. Müsaade ederseniz sözlerini söylesinler; Dedi, Azadan bir kısmı teklifi ka- bul, bir kısmı da reddettiler, Bunun Üzerine âzâdan B. Aynizade Hasan "Tahsin: — Reisin bu hareketi müzakere ni- zamatına uygun değildir. Evvdâbu takrir reye konulmalı ve kabul edilir- se müzakereye nihayet verilmelidir. Dedi, Takrir reye konarak &kseri- yetle kabul edildi. Bu kabul üzerine, evvelce söz ak mış olân âzadan biri ayağa kalktı: — Müzâkerenin kifayetine dair takrir kabul edildikten sonra benim söz söylemem usule muvafık değildir. Fakat sözlerimi gayri resmi olarak söyliyeceğim, Biz, bir çok defalar mahkemelerde hâkimlerin Sözlerimi- zi yarıda bırakmalarından “şikâyet ederiz. Fakat şimdi ben onları haklı buluyorum. . Çünkü biz, aramızdaki: toplantıda biribirimize bile söz söylet- miyoruz. Dedi ve sözleri alkışlandı. Neticede Baronun 939 senesi bütçesi - teklif edildiği şekilde 18982 lira varidat ve 18982 lira masraf olarak kabul ve idare heyeti ibra edilmiştir. Bundan sonra müzakereye de niha- yet verilmiştir. İzmirde bir idam cezası 24 sene hapse çevrildi İzmir (Akşam) — İzmir civarında Narlıdere köyünde kasab Mustafa adında birine pusu kurmak suretile taammüden öldüren Bektaş Hasan oğlu İbrahimin şehrimiz ağırceza mahkemesinde nakz üzerine yapr lan muhakemesine idama bedel 24 sene ağır hapse mahkümiyetine kâr rar verilmiştir. İbrahim hakkında evveler idam kararı verilmiş, bu katar temyiz mah- kemesi heyeti umumiyesince tasdik edilmiş, fakat Büyük Mület Meclisi heyeti umumiyesinden geri gönderil- mişti, Tekrar yapılan muhakemesinde maktul Mustafanm, alacak yüzün- den İbrahimin mallarına haciz koy- durmuş olması İbrahimin cezasını ha- fifletici takdiri sebep addedilmiş, ölüm cezası 24 sene hapse (tahvil olunmuştur. Ankaragücü temsil temsil şubesinin muvaffakıyetleri Bir ay evvel merasimle açılan An- karagücünün temsil şubesi üç hafta danberi temsillerine devam etmekte. dir. Gençler «Mukaddes ateş» ve «Bir facia» isimli piyeslerin temsilinde bik hassa muvaffakıyet göstermişler, se- yirciler tarafından alkışlanmışlardır, Klübün hâmisi general Eyüple, muh- telif şubeleri tam bir disiplin içinde çalıştıran âlbay B. Fikret ve binbaşı B. Saidin direktiflerile çalışan gençler her sahada muvaffakıyete doğru git- mektedirler. Ankaragücü temsil şubesi önümüz- deki haftalarda «Hulle, Mavi yıldırım ' ve Sporcu kardeşler» piyeslerini tem- edecektir. sil Amerikada esrarengiz ei ölüm vakası büyük heyecan uyandırdı Ölenlerden biri Çöl gülü adındaki genç bir kız, diğeri bunun katili olmak töhmetile 15 seneye mahküm edilen biridir. Mahküm hapishanede iken anlaşılamıyan bir şekilde ölmüştür adama hapishanede zehir mi verildi, yoksa mahpus gizli bir hastalığa kur- ban mı gitti? Herhalde ölümile müt- hiş bir faclanın son ipucu da ebedi su- rette elden kaçmış oldu, Albukerk şehrinde oturan Sokorro- lu bir doktor bundan bir iki ay evvel zabıtaya müracaatla biraz evvel ken- disini deli bir adamın ziyâret ettiğini haber vermişti. Bu delinin mütemadi- yen Rose Garcia isminde bir kadır- dan bahsettiğini ve bu kadının başın- dan müthiş bir hâdise geçtiğini söyle- diğini de zabıtaya bildirmişti. Deli adam doktordan çok kuvvetli bir ze- hir istemiş, tabii doktor bu zehiri ver» memiş, bunun üzerine o garip tavırlı adam doktorun evini terkedip gitmiş- ti. Bahsettiği kız Rose Garcia Yeni Meksikonun en güzel kızıydı. 19 ya- şında olan bu kizi herkes «Çöl gülü namı altında tanırdı. Doktor tarafından zabıtaya verilen mâlümatta deli diye tavsif edilen Aâdamın çelik mavisi renginde gözlere malik bulunduğu kaydı da vardı. Za- bita Sokorro zabıtasına müracaat et ti. Oradan gelen haberde güzel Rose Garcia'nın birkaç hüftadanberi ora. da olmadığı bildirildi. Kız oradan ay- rılmadan evvel bubasına Polvadera şehrine gideceğini ve otüda bir iş bul- duğunu söylemişti. Zabıta bunun Üze- rine Polvaderaya müracaat etti. Ora- dan gelen haberde Rose'in birkaç gün kaldıktan sonra ortadan kaybolduğu bildirildi . Güzel kız Polvadera'da genç bir adamla beraber görülmüştü. Bu genç aranılarak bulundu. İfadesi alındığı zaman kızın Sokorro'da bir âdam ta- nıdığını ve o adamın kendisile evlen- mek istediğini söylediğini anlattı. Pa- kat Rose'un o adamdan ve Sokorrodan çok korktuğunu da ilâve ettiğini za- bıtaya haber verdi. Rose Garcia o genç adama saklan. mak üzere bir paket vermişti. Bu pa- ket aşk mektuplarile dolu idi. Mektup- Yarın altında «Vebbi» imzası vardı. Ro- se kendisile evlenmek isteyen adamın çelik mavisi renginde gözlere malik bulunduğunu da söylemişti. Bu suretle bütün tahkikat hepo deli adamın şahsında birleşiyordu. Ma vi gözlü adam Sokorro'da yaşıyordu. İsmi Vilbur olduğu halde herkes ona Vebbi diyordu. Çünkü Vebbi Vilburun kısaltılmış şekliydi. Zabıta, tahkikatı bu safhaya getir- dikten sonra bundan bir netice çıkar- makta güçlük çekmedi. Sokorro'da buharla işliyen bir çamaşırhanenin sa- hibi olan Vibbur Hassati'nin istieva- bina karar verdi. Polisler evine gitti- ler, fakat onu isticvap edilemiyecek kadar baygın bir - halde (buldular. Vilbur aldığı uyuş- türucu maddeler “le'âdeta zehirlen- miş gibiydi. Gün- lerdenberi © öyle kendinden bir halde yatıyordu. Zabıta kendisini uyandırmağa çalıştıysa da muvaffak olamadı. Nihayet öyle baygın bir hal- de hastaneye kaldırılması lâzım geldi, Hastanede doktorlar Vübur'u teda- vi altma aldılar. Vücudüne yayılan zehirleri giderecek şırıngalar yaptılar. Nihayet Vübur ayıldı ve işlediği cina- yetimitiraf ötmek etemedi ve dedi kl: «Ben evli bir adamım ve beş çocuğum. var. Buna rağineh Rose Garcia'yı bir deli gibi seviyorum. Onunla evlenmek için herşeyi yapmağa, karımdan ay- rılmağa razı idim, Fakat kiz evlenme teklifimi reddetti.» Vilbur güzel kızı herhalde Tennesses çölünden geçerken öldürmüştü. Fakat o bu cinayeti inkâr etti, Cinayet ma- hallinde yapılan tahkikata ve tedki- kata Vilbur'un kızı öldürdü ğü kati surette sabit olmadı. Onun için Vilbur mahkeme tarafından 15 sene hapse mahküm edildi. Vilbur hapis. hanede henüz birkaç aydanberi yat- makta iken birdenbire yılbaşından ev. vel öldü. O da sevdiği Rose gibi esrar. engiz ahval ve şerait içinde ebediyen gözlerini yumdu. Ne Rose'un, ne de Vilburun ölümlerinin sebepleri bun- dan sonra artık aydınlatılamıyacak- tır. Bu iki hâdise Amerikada heyecan li Sanayi federasyonu gizle. pacağını okuyan fabrikatöler bir endişeye düşmüşlerdir. Çünkü fab- rikatöler de, ötedenberi bu çeşit mal yapıyorlardı. Şimdi ne pr zım?,.. Malatya fabrikası bu çeşitleri imâl edecek, buradaki fabrikalar da Biz, bu hadise münasebetile, bura daki dokuma fabrikalarının yaptığı- ni Malatya fabrikası yapmamalıdır diye ileriye bir fikir sürecek - değiliz. yalnız bu hadise bize fabrikalarımız arasında bir anlaşma mevcut olma- dığını ifade ediyor, Madem ki çeşitler üzerinde fazla istihsale meydan ver- mek İstemiyoruz, bunu temin için, fabrikatörlerin birbirlerinin yaptığı işlerden haberdar olması lâzımdır. Bunun için sanayi plânlarında Dev- let fabrikalarının ve hususi fabrika- ların hangi çeşit üzerinde mal yapa- cakları tanzim bütün fabrikatörleri bir araya topla- mak için bir teşekkül mevcut olsay- dı, fabrikatörlerin birbirlerile anlaş- maları've toplanmaları kabil olurdu. Pek tabli olarak bu toplantıda veri- lecek umumi kararlar, milli sanayii- mizin ilerleyişine, istihsal sahasında nasil bir tarz takib etmesi lâzım gel- diğine hizmet ederdi. Halbuki mem- leketimizde fabrikatörleri bir araya toplayan bir teşekkül yoktur. İktisad Vekâletinin. henüz projesini yaptığı sanayi federasyonu bu hizmeti ifa Hüseyin Avni GÜNÜN ANSİKLOPEDİS uyandırmıştır. Dede hafız olmuş, hüsnühat öğrenmiş, sa- manının musiki üstadlarından Eyüplü Mehmed beyden musiki dersi almıştır. Bir sene de Dede efendinin talebeliğini et- iştir. Mısırlı Mustafa Fazıl paşaya intisab ederek onunla birlikte bir kaç sene Mi- sırda kalmış, Darüşşafakada musiki mu- allimliği yapmıştır. Eyüpte ölerek Kâşgari dergâhı yakınına gömülmüştür. Raul Yekta, bu zatın talebesiydi. Zekâi Dedeye dair bir risale yazmıştır. Tanın- mış musikişinaslardan Eyüplu Hafiz Ah- med efendi Zekâi Dedenin oğludur, JUPITER yahut ZEUS üpiter yıldızında görülen kırmızı lekeler etrafında dün bir yazı neş- retmiştik, Bu münasebetle İlâh Jüpi- ter'den bahsetmeliyiz: Yunan mitolojisinde em büyük ve en kudretli İlâha Yunanlılar Zeus, Romalılar Jüpiter ismini verirlerdi. Jüpiter insanların ve ilâhların baba- 8ı, kralların hâmisi, nizam ve kanu- nun koruyucusu, suçluların ve söZ- lerinde durmıyanların intikamcısı idi, Elinden saçılan nurla yıldızlara yol gösterir, mevsimleri değiştirir, tabit hâdiseleri idare ederdi. Efsaneye göre Jüpiter babasına ve şebani sürülerine karşı açık mücâde- lede galip gelmek suretile dünyanın idaresini eline aldı, devlerin ve ilâhla- rın sulkastlarma mukavemet ederek göklerin, denizlerin ve Cehennemin hükümdarı oldu. Bütün ilâhlar emri altına girdi, İlâhlar Olimpus dağı üze rindeki sarayına gelerek ondan fikir alır, istişarede bulunurlar, insanların işlerini beraberce orada hallederlerdi. Jüpiter, yahut Zeus'ün karısı Juno göklerin kraliçesi idi. Hâkim ve hükümdar Jüpiter elin- de bir kılıçla bir taht üzerine oturmuş olarak tasvir olunur, Tabiat kanunla- rının kumandanı olarak ta elinde bir kalkanla bir-yıldırım arabasına bin- miş görünür. Fidyas tarafından yapı- lan Zeus heykeli Yunan sanatının en büyük şaheseri olarak gösterilir. Stadyom stanbula bir stadyom yapılması işi uzayıp gider. Yeni Vali yakın- idi. Stadlar ovada yapılırdı. Milâddan önce 4 üncü asırdaki stad- da bu stadyomu yaptıracağını Vâ- | lar birer âbidedir, detti, Istadyomu, İstadyom diye yazıyoruz. Kelimenin aslı Stade — Stad'dır, Lâ- tincesi Stadium, Yunancası Stadion'- dur. İlk stadyom Yunanistanda yapılmış- tır. Eski Yunanistanda atletlerin sü- rat koşu müsabakaları stad'da yapı- lırdı, Dar bir pistti, Pistin sonu değir- mi yapılırdı, Uzunluğu 184 metre 98 Daha sonraları stadların pisti bo- yunca merdiven şeklinde oturacak yer ler yapıldı. Bugünkü modem stadlar eski lardan, ancak gnişiği ve uzunluğu itibarile farklıdır, Kaşular için tahsis edilen sahayı Olempiyadcılar 184 metre 98 den 192 metre 27 ye çıkardılar. üre a 4 j j i