SARAY ve BABIÂLİNİN İÇ YÜZÜ Hatır saymalar, verilen hediyeler - Islanmıyan bakla Diye takdirde bulunur! , Para kaynaklarının böyle takdirler- le kurumaması nasıl kabil olabilirdi! İstanbul hasreti! Fransada bir ara İstanbul büyük el- çiliği Hariciye Nazırlığına basamak olmuştu. Thoüvenel Bü basamaktan Hâriciye Nezaretine 'allamıştı; Marki dö Mouthlers de İstanbul elçiliğinden (1861-1865) Hariciye Nazırlığına da- vet edilmişti. Fakat Marki dö Mouthlers İstan- buldan ayrılırken vaziyetini pek sabit görmüyordu. Kendisinin ancak bir başkasına köprü yerine geçeceğine hükmetmişti. Bunun için o da «Bos- fora avdet» yolunu açık bırakmak istemişti. Beyoğlunda" bir «cazibe nin sihrine. de tutulmuştu; bu sebep- le Fransaya gözleri arkada gitmişti, Yerine gelen Bourröe'nin ; mevkii pek nazikti. O zamana kadar ikinci derecede mevkiler işgal eden bu zat İstanbul gibi büyük bir sefarete nam- zedlerden değildi. Marki dö Mouthlers İstanbulda kendi yerini o bekliyecek, fakat dolduramıyacak birini aramış, onu bulmustu. ” Fakat İstanbuldaki hesap Parise uymadı! Siyasi durüm 'bu plânı boz- du. Bourröe İstanbulda 1870 senesine kadar kaldı, Mouthiers'de İstanbulun ve Beyoğlunda bıraktığı sevgilisinin bir. daha yüzünü göremedi. Eski baknotlarin yazısı Hattat Eyüplü Raşid ve Mustafa İzzet efendilerin yetiştirmesi olan Mehmed Şevket Vahdeti efendi eski Arap harfleri ile yazinin on sekiz ne- vinde üstad addolunacak derecede rü- suh sahibi olmuştu. Divanı hümayun kaleminde men- şurları yazmak kendisine inhisar ey- lemiş gibi idi. Bir defa gene meşhur hattatlardan Şevket paşanın vezaret menşurunu o vakte: kadar yazılan menşurların hiç birine benzemez bir tarzda, her satırını başka renk altın İle yazmış, (Celii dirani) yazısında iktidar ve infiradını göstermişti. Bundan pek metnnün kalan Şevket paşa bir elinde bu menşuru, diğer elis le de Şevket efendiyi tuttuğu halde sadrazam Reşid paşanın huzuruna girmiş, eseri de, müessirini de takdim etmişti. Reşid paşa da & zaman için müstesna bir iltifat olmak üzere Şev- ket efendiyi saniye rütbesi ile taltif ettirmişti, Şevket efendinin - Nallimescid ve Ayasofya camilerindeki yazılarını gö- ren vellahd Abdülâziz efendi de Şev. ket efendiye bir Lop Yermayiş şal, bir sakoluk çuha, yüz Yüzlük kayme ih- san etmisti. Sultan Azizin tahta cülüsu üzerine tuğrasını Şevket efendi vesmetmiş, bu defa da beş yüz altın ihsan almıştı. Güzel sanatların çoğunda mehâre- tile temeyyüz eden Şevket efendiye sultan Aziz gayet büyük bir zümrüd göndererek üstüne bir padişah mühü. Tü hâk eylemesini istemişti, O vakte kadar İstanbulda zümrüd üstüne hâk görülmemişli, Şevket efendi Abdülâzizin namı da dahil olmak üzere sekiz kelimeden ter- kip ettiği hilâl resminin orta yerine bir tuğra dahi ilâve eylemek suretile bu zümrüd üstüne bir mühür hâk et. meğe muvaffak olmuştu. Bu kiymetli sanatkâr hükümetçe posta pullarını banka kaymelerini, es. hamı nakş ve hâk İle bunların basıl- masına nezaret eylemek üzere Lon- drâya, Parise gönderilmişti. Bu eser. ler içinde batiknotların mükemmeli. yeti dikkati celbedecek derecede idi. Şevket etendi bunlarda sanatinin bü- tün ineliğini göstermişti. Beşlik kayme- “ nin yukarisinda, iki f4fafındaki ra. kamların altında mikroskop ile oku. nabilecek surette yirmi defa (beş aded mecidiye yüzlük altım) ibaresini yaz- muştı; banknotların Sağ tarafında da beyzi şekilde divanı Celi yazısile iki defâ yazılı olan ayni ibare mavi 26 min üstünde yirmi defa daha tekrar edilmişti. Bu incelikte 'bir ye görülmemiş. tir. Şevket efendi sikdi inisyallerini yazmakta da son derecede mahirdi, | Pariste iken üçüncü Napolyon ile im- paratoriçe Öjeni için isimlerinin ilk harflerile kol düğmeleri yaparak ken- dilerine takdim etmiş, her ikisinden tahsin ve iltifatlara nail olmuştu. (1) Hatır saymalar! 1 — Mısır valisi Sald paşa Abdülüzi- 76 tazimat arzına İstanbula geldiği va- kit padişahın yanında bir zırhlı res- mi görmüştü. Bu resimde bir zırhlınmn Avrupaya sipariş verildiğini anlaması üzerine Mısıra avdetinde o da parası Mısır hazinesince tediye edilmek üze- re yaptırdığı bir «zırhlı vapuru» hün- kâra takdim eylemişti. (H. 1279). 2 — Sultan Aziz Bebek arkasındaki köşkü Âli paşaya hediye ve ihsan ey- Jemişti. 3 — Sultan Aziz H. 1282 de Beylerbe- yi sarayını yaptırmıştı. Arapkirli Yusuf Kâmll paşa Âli pa- şa ile birlikte bir tebrik arizası yazdık. tan sonra evvelce Pariste imal edilmiş bir çift saatli şamdanı (Kul ve mülkü mevlâsınındır) diye bu sarayın ikmali vesilesile padişaha takdim etmişti. 4 — Mısrlı Mustafa Fazıl paşa da «gezdiği yerlerde gördüğü sanat eser- lerinin bir nümünesi» olmak üzere bir çift şamdan takdim etmiş,- ârizasım Yusuf Kâmil paşaya yazdırmıştı. © - 5 — Arapkirli Yusuf Kâmil paşa sadrazam olunca (15 recep 1279 - 15 zilhicce 1279) mabeyin başkâtibi Mustafa efendiye -netayicilvukuat sa- hibi Mustafa paşa. «Kapı yoldaşça» bir yadigâr, beşinci defa meclisi vAlâ riyasetine tayininde de gene yadigâr olarak «bir miktar meblâğı gönder- mişti, Kâmil paşa hüner erbabını taltiften hâli kalmazdı. Haci Ahmed efendi Mısırlı Kâmil paşa için naziri görül. memiş bir mushaf işlemişti. Kâmil Paşa böyle eserlere kürşt wcaizelerini» hiç diriğ etmezdi. 6 — Yusuf Kâmil paşa bir defa (Taha) vapuru İçin «nakşü nigârı man- Zur» buyurulmak üzere Çin masnus- | tından bazi «tuhafı mergube» takdim etmişti, 7 — Bir defa sultan Aziz Yusuf Kâ- mil paşaya zeyn ile iki at hediye etmiş, ti. Kâmil paşa bunları getirene «Ka- Pı yoldaşca hediye» olarak hayli para vermişti, 8 — H 1282 de Abdülâziz biraz ra- hatsız olmuştu. Yusuf Kâmil paşa hünkâr tedavi eden Marko paşaya kıymetli bir enfiye mahfazası gönder- mişti. 9 — H. 1283 de gene Yusuf Kâmil paşa Çin ressamlarının eserlerinden olmak üzere eline geçen musavver bir kaç kitabı sgürülmemiş nadir şeyler değilse de bir kenarda göze ilişir» diye sultan Azize takdim etmişti. 10 — Sultan Aziz yaptırdığı Çıra. gan sarayına naklettiği vakit hediye. leri makbule geçmek şerefinde en yük. sek dereceyi işgal eden Yusuf Kâmil | paşa Avrupada imal ettirdiği büyük ve musanna bir saati takdim etmişti. Bu saatin her köşesiride yazılmış ve kendisi tarafından nazmedilmiş beyit- lerde sultan Aziz için: Her dakikan satü her saatin yüz sâl ola! Temennisi izhar edilmişti! Arapkirli Yusuf Kâmil paşanın bu dileği yerine gelmedi! Abdülâziz kırk yedi yaşında vefat etti! Islanmıyan bakla! Mithat paşa İle Süruri efendi -paşa- arasında husumetin Tuna vilâyetinde başladığı malümdur, Süruri efendi is- tediği zaman göz yaşı döker, istediği zaman gülerdi; muhatabını da ağlatır ve güldürürdü. Taklidini sahiden farketmek kabil olmazdı. Tuna vilâyetinden İstanbula gel dikten sonra Mithat paşayı Kıbrıslı Mehmed paşadan başka ciddi surette iltizam eden olmadığını anlamıştı. Mithat paşa bu istinadgâhtan mah- rum kalırsa iskatı ümidleri de kuyvet- lenecekti! Süruri efendi Kıbrıslı ile münasebe. ti olanlarla düşüp kalkmağa başlar. Bu zümreden olan Şeyh Fazlı efendi ağzında bakla islanmamakla maruf. tu. (Arkası var) (1) Habib: Hat ve Hattatan, Türkiye DALGA pm 1639 m. TAR. Wim. 18198 Kes, T.A P. 3170 m. 9485 Kes ANKARA RADYOSU Pazar 15/1/9039 TÜRKİYE BAATİLE 1280; Müzik (hafif müzik - PO, Saat, üjans ve 13,10: Türk kılar) - Ok fik Fersan, Basri Ürler, 14: Konuşma (Ev kadını saati), 1415 - 1430: Müzik (hafif müzik - PU, 1730: Program, 1735: Mü- sik (danslı pa çayı), 1830: Saat, ajans haberleri nateoroloji, 18.40: Ko- nuşma (Çocuk 1. 18,55: Türk müzi- Şi; Peşrev, şarkı, semai ve taksim: £ - Emin ağa - Sutinak peşrevi, 2 - Hası Arif » Susinak şarkı - Çekme elem ve, 3 - Rahmi - Suzinak'şarkı - Bir sihri ta- rab, Nağmri sazındaki tesir, 4 - Cevdet Çağla - Viyola taksimi, 5 - Kâzim - Küör- Gil hicazkâr şarkı, - Bir görüşte çeşmi mwestinle esir, 4 - Osman Nihad - Hicaz- kâr şarkı - Ellere uzektan, 7 - Kemal Emin ahur şarkı - İki gözüm seni, $ - Mahur halk türküsü - Giyer fistanı, 9 - Nikolaki - Mahur saz semaisi, 10 — Rahmi - Müslear şarkı - Gel ey saki şa- rabı, il - Mustafa Nafiz - Hüzam şar- kı - Göynüm nice bir sen, İZ - Hüzam halk türküsü - Afa binesim, 13 - Cevdet Kozan - Taksim, 14 - Zeki Arif - Dükeşi haveran. Şarkı - Açıldı bahçede güller, 15 « Lemi « Hüseyni şarkı - Zaman olup, 16 - Halk türküsü - By serenler serenler, Ti - Andon - Hüseyni saz semsisi,, Oku- yucular: Mustafa Çağlar, Müzeyyen Se- nar, Çalanlar: Verihe, Cevdet Çağla, Ruşen Kam, Cevdet Kozan, Kemal Niya- zi Seyhun, 29: Spor - Anadolu ajansı spor servisi, 20,10: Türk müziği Cincesaz - Ferahnâk faslı), 21: Saat, ajans haber- Yeri, 2110: Müzik (Riyaseticümhur ban- dosu: Şef İhsan Künçer): 1 - Bryk Al - Türk zafer - Marş, 3 - Weber - Röclt et Polonsise - Klarinetler konseri, $ - 7. Birkuss - La Chauve souris - uvertür, 4 - 3. 1. Mayan - Fötes exotigues No.2- Che? les Baynderes - Dans, $ - Liszt - Symphonisehe Dlehtung No. 3, Prelüd, 2155: Müzik (küçük orkestra: Şef - Ne- cip Aşkını: 1 - Rio Gebhardi - Maske- rade - Konser valsi, 2 - Wili Koester - Hint ninnisi, 3 - Bemhard Kutech - İz- panyol Kaprisi, 4 - De Micheli - Memle- ket hasleri - serenad, 5 - Bernhard Kutsch - Çigan Fantezisi, 6 - Wili Lan- tensehlager - Primavera - Arjantin sere- Dadı, 7 - Hens Malnzer - Viyana polkası, 8 - Rio Gehardi - Noktürmo - Ninni, 9 Bembard Kutseh - Macar Marşı, 2245 - 25: Son ajans haberleri ve yarınki prog- - Şark eiheti. 2 — Çok deği - halka, 3 —“Tersi cerrah bıçağı olur - İçinek. 4 — Göstermek - Babanın yarısı - Ba- şına K gelirse esas olur. 5 — Bir nevi dans, 6 — Gümüş - Vermek - Tersi isim oluğ, 7 — Zer eden - Muvakkat dikiş, B — Zarf edati - Sınıf. 9 — Keder - Büyük. 10 — Suni boğaz - Beyan edati, Yukarıdan aşağı: 1 — Gariblik hissetmek. 2 — Tütsü yapılan bir nevi ol - Nota. 3 — Yemek yiyen. 4 — Yatak - Büyümek. 5 — Sonuna R. gelirse bir sayı olur. 6 — Karakol gemisi - Sahib. 7 — Hububat tozu - Türkiyenin ük Cümhurreisi, B — Neşeli - Sorgu edatı. - Büylk rehber. Gözjaşı - Aşikâr. Gemilerdeki demir 1 — İpekböceği, 2 —Sade, Ziyan, Bm Trak, Ev, Ra, 4 — İp, Rulet, 5 — Raket, Lak, 6 — Çevik, 7 — Nazikâne, 8 — Yat- km, Ras, 9 — Ban, Hadiye, 10 — Irk, Raşel. Yukarıdan aşağı: KÜÇÜK İLAN okuyucularımız arasında EN SERİ, EN EMİN EN UCUZ vasıtadır. Alım satım, kira işlerin. de iş ve işçi bulmak için istifade ediniz! * TURA KINA TARİHİ ROMAN Yazan: İSKENDER F, SERTELLİ Tefrika No, 28 Sungu Ayının pençesine nasıl düştüğünü anlatıyordu. Vaktile Göktay'ın kızını da bir Ayı dağa kaçırmıştı! — Evet. Bu gözlerimle gördüm. Hatlâ bir gece: «Ben onun sevgisin- den öleceğim. Onu çok seviyorum...» diye uykusunda söylendi. — Bunu da kulağınla duydun de- mek? | , Kulağımla. duydum. Sungunun | bir erkek tavşan sevdiğine inanınız. Yalanım meydana Çikârsa, cezama razıyım. Keyük tavşan meselesini parmağı- na dolamışta. Sungu meydana çık- mayınca, kürkünü giydi. Yanma mu- hafızlarını alarak çadırdan dışarı çıktı, Keyük, İmil boylamda hem Sun- guyu, hemde büyük tavşanı ar- yordu. Moğol generallerinden biri, Keyüke sordu: — İmil boylarında ne arıyorsunuz? — Bir erkek tavşan... General birdenbire şaşırdı. retle prensin yüzüne baktı: — Buralarda tavşan yoktur. Fa- kat, biraz ileride bir çok ayı inleri var, — Ben iri boylu bir tavşan arıyo- rum. — İmil boylarında tavşan yaşa- maz. Sakın aradığınız boz bir ayı ol masın? — Hayır, hayır... Sunguyu iri bir tavşan kaçırmış. Haydi onları bul bana! — Bu iklimde tavşan yoklur. Bo- Şuna aramıyalım... — Sunguyu mutlaka bulmalıyız, Keyük irmak boylarında dolaşa- rak ordu karargâhından hayli uzak- Hay- Moğol nöbelçileri söylendiler; — Şuradaki kayaya doğru giden ayak izleri görüyoruz kar üstünde, Keyük yerlere bakınca kar üzerin- deki âyak izlerini gördü. Yavaş ya- vaş izleri takib ederek ilerlediler. İçi oyuk bir kayanın yanına var- dılar. Buralarda tavşan değil, ayılardan başka hiç bir mahlük dolaşmıyordu. Zabitlerden biri: — İşte, dedi, karların üstünde ayı İzleri de var. Keyük gülerek başını salladı: — Oizler tavşan ayağıdır. Siz ayı ile tavşanı ayırd etmiyorsunuz ga- liba?! Moğol zabitleri gülmemek için kendilerini güç tuttular. Önden gi- den nöbetçiler kayanın önüne varın- ca bağrışmağa başladılar; © - — İşte bir beyaz ayı... Eşile birbi. rine sarılmış yatıyorlar. Moğol generali; — Ayıların üzerine gitmiyelim, Diye söyleniyordu. Keyük generale sordu: — Ayıdan korkuyor musun? — Hayır. Fakat. eşine sarılmış er- kek ayıyı öldürmeğe kalkarsak, bu gece bütün ormanın ayıları karargâ- hımıza hücum eder, — Ayılar birbirine bu derece bağ- lımıdırlar? — Evet prensim! İmil ayıları da yerliler gibi birbirlerini çok tutarlar. — O halde ayılardan örnek alalım. Bunu anlamak için, haydi bir ok atın bakalım. Okçular yaylarını gerdiler, Ve kayanın içine nişan aldılar. Keyük seslendi: — Dişi ayıyı vuran olursa, ben de onun alnına nişan alacağım; Sakın onu öldürmeğe kalkışmayın. Nişancılar ayı ininin on metre ge- risinde duruyorlardı. Keyükün sözü- nü işitince yaylarını gevşettiler. — Birbirine sarılmış iki ayıdan birini vurmağa savaşırken, ötekinin yaralanmaması kabil değil. Bir &yi için boynumuzu vurdurmak niye. tinde değiliz. Bizden usta nişancı varsa çksın meydana... Keyük: — Ben mavi tavşanımı kurtarmak değil, cariyem Sunguyu meydana Ççı- karmak istiyorum, dedi, içimde bir | şüphe var: Acaba Sunguyu bu ayı kaçırmış olmasın?! Keyükün sözü boş ve mânasiz de- gildi. O bu ihtimali çadırda iken dü şünmüştü. Keyük ok almaktan vazgeçti. Şimdi ayıyı ininden çıkarmak için kar üstünde çöp çalıp aleş yakmak- tan başka çare yoktu. Keyük emir verdi. meydanda ateş yaktılar. ve zabitler prensle beraber geri çekik diler, Moğol prensinin gözdesini ayı mı kaçırmış?! Kayanın içindeki oyukla eşine sa- nhp yatan ayı, kayatın önündeki ateşi görünce kollarım çözdü. Ho- murdanarak inden dışarıya çıktı. Nişancılar hep birden tekrar yay- larını gerdiler. Ve ayıya nişan al dılar. Bu sırada uzun saçlarını toplıya- rak inin ağzından başını uzatan Sunguyu da görmüşlerdi Keyük gözdesini uzaktan tanıdı. ve sevinçle okçulara seslendi; — Haydi. çabuk devirin yere şu küstah hayvanı. Okçular yaylarını boşalttılar. Ayı bir kaç yerinden yaralanarak koca gövdesiyle yere yuvarlandı, Ve prensin gözdesi sevinçle koşa- rak Keyükün ayâklarına atıldı: — Beni burada nasıl buldunuz? Ümidimi kesmşitim artık Bu ayı beni çılgınca seviyordu. Keyük hayretle sordu: — Bu ayı seni seviyor muydu? Sungu başından geçenleri kısaca anlatmak istedi: — Bir gece çadırın önüne çıkmiış- tim. Karların üstünde beyaz bir göl- ge gördüm. O kapının önünde bek- liyordu. Birdenbire bağırmak İsle- dim... Ortalığı ayaklandırmamak için sustum. Yavaşça içeriye girdim; yat- tım. Kimseye bir şey söylemedim. — Nöbetçiler yok muydu orada? — Onlar otağın önünde dolaşıyor- lardı. Seslenemedim. Fakat ertesi akşam gene çıktım. «Ak yıldız» a ba- kıp dua ediyordum. Birdenbire ar- kamdan iki kuvvetli elin belime sa- rıldığını gördüm. başımı çevirdim... O, gözlerini gözüme dikmiş bana ba- kıyordu.. ve yalvarır gibi homurda- narak beni sürüklemeğe başladı. Ge- ne ses çıkaramadım. Çünkü biraz önce nöbetçilerden biri sizin - henüz uyuduğunuzu söylemişti. Eğer kor- kup bağırmış. olsaydım. sizi sıcak ya- tağınızdan dışarı çıkartmış ve rahat- sız etmiş olacaktım. Bu sırada bir pençesini entarime takarak ayı beni incitmeden çekiyordu. -Belime sarılı kollarını yavaşça çözmüş, beni inine doğru götürmeğe başlamış, İmil ormanındaki ayıların İnsana zarar vermediğini duymamış olsaydım, ba- ğırmakta tereddüd eder miydim? Keyük bir ağaca dayanmış glü- yordu. Sungu sözüne devam etti: — Ayı beni bu ağaç kovuğuna ka- dar çekerek getirdi. Bir kaç kere kaçmak istedimse de, o benden di- Dha gözü açık ve benden daha atikti. Elile arkama vurarak canımı yak- mak istemiyordu. Kaçmak teşebbü- sünün tehlikeli olduğunu anlayınca ine girdim. Bir köşeye siridim. Gök- yüzündeki yıldızlar beyaz “Karla ör- tülmüş yamaçları aydınlatıyordu. İnsan oğlu ile arkadaşlık yapmasını bilen bu hayvandan bir fenalık gel miyeceğini anlaymea, sırtını ok$a- mağa başladım. Hayvan bu ya. bir dişi mahlükun kendisini okşamasın- dan çok hoşlanmış öalcak ki, birden- bire kollarmı boynuma dolâyarak beni tıpkı kanı kabarmış bir Tangut atlısı gibi sevineğe başlamıştı, Dik yöktu.. fakat, bakışları ve homurda- nışlariyle âdeta benimle konuşuyor gibiydi. Onu uyutup kaçmağa karar vermiştim. Siz yetiştiniz. (Arkası var)