Avrupada kış devam ediyor, Yukardaki resim Londrada karlar altında kalan bir meydanı ve meydanda yiyecek arıyan güvercinleri gösteriyor İtalyanın istekleri minasebetile Cibutide yerli halk tarafından yapılan tezahürat İngiltereye avdet edip etmiyecekleri henüz anlaşılamıyan Dük ve Düşes de Vindsor | Acaba padişah kendisinin kulağında sezi iein 1072/999 SARAY ve BABIÂLİNİN İÇ YÜZÜ Yazan: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM — Twrcüme, iktibas hakkı mahfuzdur Tetrika No. 267 İstanbulda adam başına 23 altın sarfile verilen ziyafet Sultan Aziz Paris seyahatinde im- | paratoriçe Öjeni ile görüşürken Öje- ni haremi hümayun kadınlarının na- sıl olduğunu Sultan Azizden sual eder, O da hepsinin pek güzel olduklarını, ancak Hayranıdil kadının fevkalâde bir hüsne malik bulunduğunu söy- ler, Öjeni — İstanbula gelince onu ba- na gösterir misiniz? Sultan Aziz — Gösteririm. Öjeni İstanbula ilk defa 13 teşrini- evvel 1869 da (7 recep 1286) geldi. Pa- dişah, vükelâ ve rical kendisini Mar- marada istikbal ettiler, İmparatoriçe- ye Beylerbeyi sarayı tahsis olundu; mihmandarlığına ferik -sonra müşür. Rauf paşa tayin edildi. Üç gün sonra pad ile imparatoriçe vapurlarla Beykoza gittiler. Orada asker tarafın- dân parlak bir geçld resmi yapıldı. O göce Boğaz sahilleri donandı. Hava fişeklerle, tertip olunan sallarda yakı- lafi mehtaplarla şenlik yapıldı. Abdülâziz vadini unutimamıştı. Hay- ranıdil kadına hazırlanmasını söyledi, Mesele duyuldu. Pertevniyal valide sul- İ tan buna razi olmadı. — Öteki kadınların - canı yok mu? imparatoriçenin haremde benden baş- | kasile görüşmesi münasip değildir. Diye itiraz etti. Sultan Aziz valide. sinin sözünü kırmıyacak gibi davran- dı. Öjeni, Beşiktaş sarayında bir ak- şam haremde valide sultan ile görüş- tü. Pertevniyal sultan dairesine çekil. dikten sonra sultan Aziz, Öjeniyi Hay- ranıdil kadının dairesine götürdü. Hayranıdil pek mükemmel giyin. miş, kuşanmıştı. Uzun boyu, mütena- sip endamile, teninin letafetile, altın renginde saçlarile hakikaten bir dün- ya güzeli idi. Uzun, kıvrık kirpikleri arasından gözleri harikulâde bir cazi. be arzediyordu. Başının bükleli - o zaman buklelere sarayda (dilberlik) denirdi. tuvaleti de kendisine pek yaraşmıştı. Öjeni elmaslar içinde pırıldıyan bu güzelliğe hayran kaldı. Abdülâzizden kadını bir defa öpmeğe müsaade iste- di, Ancak bir defaya karmadı; Hayra- nıdilin kollarını da birçok defa okşa- yıp öptü. Hayramdili tanıyanlar güzellikleri saltanat hanedanı &rasında maruf olan torunlarının bile büyük annele- rinden pek az nasip almış olduklarını söylerlerdi! Kulağa küpe! Abdülüziz İngiliz kraliçesi Viktor- yaya üstünde büyük iki elmas bulu- nan bir enfiye kutusu hediye etmişti. Viktorya pek beğendiği bu iki elma- sı kutudan çıkartarak kendisine küpe yaptırmıştı. Abdülâziz Londraya geldiği vakit verilen resmi ziyafette Viktorya bu küpeleri takmıştı. Abdülâziz elmastan iyi anlamakla maruf idi, Kraliçe endişeye düştü. duran elmasları tanıyacak mı idi? Ni- hayet Viktorya yaptığını açıkça söyle- meği tercih etti. İşi Fuad paşaya açtı ve padişaha söylemee'ni de istedi. Fuad paşa kraliçenin arzusunu yerine ge- tirdi. Abdülâziz türkçe birkaç kelime ne söylediyse söyledi. Fuad paşa bu sözleri kraliçeye şöyle tercüme etti: -— Haşmetpenah! Zatı şahane ken- dilerinden ne gelirse hepsinin zatı haşmetpenahilerinin kulaklarına var- masından son derecede memnun ve bahtiyar olacaklarını temin ediyor. Jar! İngiliz kral hanedanile karabet! Sultan Azizin Parisi ziyareti Fran. sız ve Osmanlı hanedanları arasında bir karabet bulunduğu rivayetini can- Jandırmıştı. Padişahın Londrayı ziyaretinde İn- giliz haneğanile de sıhrig bir karabet husulü arzusu uyandığı rivayeti orta- ya çıkmıştır. Londrada veliahd Murad efendiye hususi surette muhabbet ve samimiyet göslerdiyordu. o Prensler, prensesler ona karşi ayrı bir teveccüh besliyorlardı. Nihayet kraliçe Viktoryanın kızla. rından birisinin Murad efendiye tezviç €dileceği yolunda bir şayla deveran etti, Bunu prens dö Ga! arzu ve iltizam ediyör deniliyordu. Bu hususta güya Fuad paşadan gay. Ti resmi suretle bir istimzaç bile vaki olmuştu. Abdülhamid pişebilecek aş soğuk su kattı: Büyük kardeşinin br mazhariyetini kıskandı ve hır di: racak, şüpheler celbedecek $ nu mâhremanâa amcası Abd tiştirdi; (1) Müra di damad olursa elbette İngili seslerinin biran evvel Osı ratoriçesi olmasını arzu Fuad paşa da bu müsaheretin akdi- ne vasıta olmak istiyordu. Sultan Aziz küplere bindi! Sözün de arkası kesildi! Ne kadar idareli! Hariciye Nazırı da olmuş olan Ha. lil Şerif paşarın eecp 1289 « 12 muharrem -1240) Pariste elçiiken (ilk defası H. 1293 de; ikincisi 1294 de) bir piket partisinde 600,000 (allı yüz bin) frank kaybettiği; iki defada ye di ay süren sefaretinde Paris kaldırım- larını 12 milyon frank-ile suladığı rivayet olunur. Abdülmecid ve Abdülâziz zamanla rında miras vöya sair süretle ellerine geçeni böyle israf edenler âz değildir. Babasından kalan büyük serveti bitiren meşhur Mısırlı Mustafa Fazıl paşa İstanbulda Çemberlitaş civarm- da Asım paşa konağında 1870 Gi. 1287) de bütüm tefriş masrafını kese- sinden ödemek Üzere ilk klübü açmış- tı. Buraya vükelâ, vüzera ile ricalden mütemayiz rütbesine kadar memur. lar kabul edilirdi. Burada açık kumar oynanırdı. Klüp Ali paşanın hayatında bir sene faali- yette bulunmuş, onun vefatı üzerine himaye görmemiş, Mahmud Nedim paşa sadaretinde kumar yüzünden çı- kan dedikodular neticesinde N miştir. Bu müessese ii ipt (klüp) gibi ecnebi bi ime kuk Janılmak muvafik görülmemiş ve bu- na «Encümeni ülfet) denilmişti! Bu (Encümeni ülfetin) mükellef bir kileri, mutfağı, Rum Dimitro isminde sanatinde olduğu nisbet » ahı yüksek göstermekte mahir bir sofracı- başısı yardı. Andon Alik efendi klübün müdüriyetini ifa ederdi. Abdürrahman Şeref bey üstadımız. dan dinlemiştim: Bir defa Mustafa Fazıl paşa ecnebi elçilerden biri şerefine klüpte bir ziya- fet vermişti. Sofraya on beş yemek çi- karılmıştı. Bu yemekler nefasetleriie beraber o kadar sanâtle pişirilmiş ki yenilirken et mi, sebze mi, balık mi ol- duğu belli olmamış! Andon Alik efendi: — Belki paşa hesap sorar Diye bu ziyafetin kaça çıktığı! mitrodan öğrenmek ister, sofracıba- şıdan — 35,000 kuruş! Cevabını alır. O zamânın ucuzluğu karşısında adam başına yirmi üç altından fazla! Müdür efendi: — Bu nasıl şey! Diye hayretten dona kalır. Sofracı- başı hiç tetiği bozmaz: — Ne diyorsun? Efendi. Ve çorba horos hayasındari yapı | serve olarak Avrupadan gelir. Her tü- bü on franktır. Sade bu konserveden on beş tüp gitti! Der. Yalnız bir çorbanın bir tek har. cı için yüz elli frank gidince artık otuz beş bin kuruşu doldurmak işten de- gildi! Müdür efendi hesaba olurulsa mas» raf belki otuz beş bin kuruşu da aşa. cak diye daha ziyade araştırmağa lü. zum görmez, Mustafa Faml paş da ziyafet masra- fına bu defa her nasılsa merak etmiş. Hesabı sofracıbaşıdan alınmasını müs düre söyler. Andon efendi biraz çeki. ne, çekine — Sordum efendimiz! Otuz beş bin kuruş diyor! Cevabını verir, Mustafa Fazıl paşa? — Şu bizim Dimitro, Allah için; çok idareli adamdır! (Arkası var) (1) Ebuzziya: Yeni Osmanlılar.