HER AKŞAM BİR HİKÂYE Huyu huyuma, tabiatı tablatıma ın kimseyi bulamıyorum da on- , Ferhad evlenmek niye- t onun evlenmek hu- susun £ etiği şey de bu idi. Kendi huyunda, kendi tabia- tında bir kız arıyordu, Ne güzelliğe, ne gençliğe, ne şıklığa ehemmiyet bile verdiği yoktu. Ferhad bir bankada orta maaşlı bir memurdu. Senelerdenberi, her gün öğle üzerleri ayni lokantada ye- mek yerdi O günü de saat yarımda.bankadan çıktı, Yemek yediği lokantaya girdi. Her zaman olurduğu masaya yer- leşti. Bu lokantanın bir çok gedikli müşterileri vardı, Çoğu birbirini uzaktan tanıyordu. Gedikli müşteri- ler birbirlerinin göz âşınası olmuşlar- dı. Ferhad masasının başında yemek listesine şöyle bir göz gezdirirken içeriye uzun boylu, kumral bir genç kız girdi. Bu da lokantanın daimi müşterilerinden bi di, Genç kız her zaman olduğu gibi geçti, Ferhadın biraz ilerisindeki masaya oturdu. Ya- nında da iki arkadaşı daha vardı, Ferhad garsonu çağırdı. Evvelâ mer- cimek çorbası ısmarladı. Genç adam mercimek çorbasını pek severdi, He- men hemen her yen ercimek çorbasile başlardı. al kız da görsonu çağırdı. r mercimek çrbası!... dedi. Bundan sonra genç kız arkadaşla rine dönerek: — Ben mercimek çorbasına bayılı- rm, Her yemeğe mercimek çorbasile başlarım... Ferhad kızın bu sözlerine hiç şaş- madı, Çünkü aylardanberi bu kum- ral kizla lokantada hemen hemen ay- ni yemekleri yiyorlardı, Adetâ zevk- leri birbi: in aynı idi. Ferhad mercimek çorbasından son- ra garsona bir tavu! Garson istenilen tirdikten sonra, öteki m. as, Kumral kız da garsona: — Bir tavuk sögüşü!... Aynı yemeği karşılıklı, ayrı masada yediler Ferhad tekrar yanına dikilen gar- sona: — Bir pilâv. tes varsa yemeü domatese taha Garson: — Efendim, bügün pllâv ma domatesli,.. deği, Ferhad Öyleyse pilâv istemez. Sen bana bir elma kmpostosü getir. Garson uzaklaştı. Kompostoyu ge- Bira a kumral kız gar- tinde idi Ku da ge uğradı. dedi fakat ayrı . Fakat içinde doma- Bilirsin y da nmü! bile edemem... leset — Domatesli efendim! ... — İstemez öyleyse... Bana bir ek ma kompostosu Kompstosunu yerken Ferhadı adetâ bir düşünce almıştı. Bu kumra) kızla mide meselesinde zevkleri o derece birdi ki Aylardanberi dikkat ei- mişti. Yemek hususunda, en küçük teferrüatta bile - pilâvın domatesine kadar - tabiatları birbirinin aynı idi, Meselâ tabiat bu ya... Ferhad katiyen kabak tatlısı sevmezdi. Hamur tatlı- larına da pek rağbet etmezdi. Halbu- ki bir gün lokantada kompostolar bitmiş, hamurişi tatlılardan ve ka- bak tatlısından başka birşey kalma- mıştı, O günü Ferhad yemekte tatlı yememişti, Kumral genç kız da aynı suretle hareket etmiş, garsona: — Hamur tatlılarından, kabaklan başka birşey yok mu? Öyleyse isle- gapapısa Man FEY | mem. LOKANTADA Tatlı yemiyeceği kalkmışt 1... diyerek sofradan Ferhad bunları düşünürken için- den: “ «Ah bu mide zevki gibi öteki zevklerimizde, tabiatlerimizde (bir olsa... diyordu. Başka bir gün ikanta o Ki Ki labalıktı ki kumral Kızla arkadasları geldiler, tâ Ferhadın yanıbaşına « ıecbur oldu kızlar bir vvel gördü filimden &düfen Ferhad da sti, Bir çokları bu ilmi pek beğenmişlerdi. Lâkin Fe: had bu «Aşktan kaçan kadın; fik minden biç hoşlanmamıştı, Bütün artistlerin hareketleri, mevzu, hersey herşey ona gayritabii ve saçma gel- mişti. Şimdi daşlarına: Aman ne saçma filim... Maama- fih ben eğlendim. Artistlerin o gayri- tabii hallerini seyredip güldüm bile Diyordu. Ferhad büyük bir dikkatle Kumral kızı dinliyordu, Kendisi de aynı filmi seyrederken oynayanların gayritabii hareketleri karşısında eğ- filmin saçmaliğına gülmüştü maği gür kumral kiz & lenmiş, Genç ada — Tuh çok tabiatlarımız benziyor. Lokantanın sahibi fazla müşteri toplamak maksadile olacak, büyük bir radyo satın almıştı, Garsonlardan biri radyoyu açtı. Fe n hiç sev- mediği yeni şarkılardan biri lokanta- nm içinde çin çin ötmeğe başladı Kumral kız arakadaşlarına — Bu şarkıyı hiç sevmem!... du, Fer? sonsuz Tadı dedi, bu kızla b ne kadar birbi: diyor- bundan sonra kumral kıza bir alâka ile bakmağa baş- Ylardanberi o aynı lokantada onun bu tabiatlarına dikkat etmişti. Bütün zevkleri, arzuları, tabiatları birbirine o kadar uyuyordu ki... İşte Ferhadın senelerdenberi aradığı genç kız bu idi. teklif Ancak tabitaları birbirierine an insanlar gayet İyi ge- genç kızla ahbab Ii gecikmedi. Müşterek bir dostları ikisini birbir takdim etli. Fakat Ferhad ilk fırsatta genç kıza kalbini açmağa düşünü n bü- yük bir hayal sukutuna uğradı. Genç Kız bir senedenberi nişanlı idi. Hattâ 1 nişanlısından bahsederken: — Tuhaf, dedi, zevklerimiz, di, atlarımız hiç birbi rine Uy; ben pilâvda domat tahammül) edemem. O domatessiz pilâv yiyemez. Ben kabak tatlısından nefret edrim. O bu tatlıya bayılır. Ben mercimek çorbasını çok severim, O çorbayı ağ- zına koymaz, Bir ilime gider, Meselâ geçen gün gördüğümüz «Aşktan ka- çan kadın filmi gibi... O, bu filimden pek hoşlanır, ben filmin saçmalığ gülerim. Her meselede tabiatlarımız böyledir. Fakat buna rağmen o kadar iyi geçiniriz, o kadar iyi geçiniriz ki... «Evlenmek için ilk şart tabiat uygun- luğudur> derler amma... Bu tame mile lâftan ibaret... Ferhad derin bir di ceye daldı, Hikmet Feridun Es İZMİR ve mülhakatı için AKŞAM gaze- tesinin tevzi yeri münhasıran İz- mirde İkinci Beyler sokak 52 nü- marada Hamdi Bekir Gürsoylar mağazasıdır. * aralık nişanlımla mide NEVROZIN Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. Banı SAA İcabında günde 3 kaşe alınabilir. Şayan ŞAŞAy Türkiye Radyodifüzyon Postaları DALGA UZUNLUĞU 1639 m. 120 Kw. 20 Ew. 20 Kw. 163 Koz 19/4 m. 15195 Kes. 3170 m. 9465 Kes. ANKARA RADYOSU Cumartesi 141/939 A.Ç. ME, (dans tika hadi- 1840: Türk im faslı - Tahsin Ka- Eşref. Kadri, H. Nedim gecesi: Reşid, Ruşen küme kolu iş- I müzik, Ekrem Ferid, Mesud Cemil, (Türk okuyucuları, radyofonik tem trak edece 21: Saat, esham, tahvilât, kambiyo - nukud borsası (fiat), 2116: Müzik (oda müziği) Piyano: Cemal Re- #id » Keman: Necib Aşi lonsel Edib Sezen, 2 nel tertib sibemoi majör (Mozart) o Allegro, Larghetto, Allegterro, 2145: Konuşma (haftalık posta kutusu), 23: Müzik (küçük orkestra) 1 - Orman- da aşk istich) 2 - Küpidon ve Psişe - 5 kısımlık aşk hikâyesi (Cİ, Sch) -1- Yaklaşma -2- Aşk valsi -3- Başbaşa -4- Gezinti -$- Kargacıık ve barışma, 3 - Barbele - folku (EH. Munkel), 4 - Ve- nedik hatırası - serenad - (H, Munkel), $ - Die Hydropathen - vals (7. Gung') Op. MB, 6 - Aşk baberi - balet müz! iL mera) T Pol K. ter, 8 - Ninni (A re İspanyol dansları, 23: Müzik (eğlen- celi plâkı, 2345 - 24: Son ajans haber- leri ve yarınki program. Avrupa istasyonları: Saat 20 de Berlin 20 plâk — Breslav Deutschi 8. 20,15 salon w 2030 plâk Leipzig 20 salon muzik; konser — Budap. 1930 damberi ae çalgısı — Drojtviç 20,45 orkestra — Kov 2030 hafif murika — Londra 20 askeri muzika — M. Ceneri.20 hafif muzika — Mantpelller 20,40 salon muzikası — Nis 19 danberi konser — Oslo 20,25 akordeon — Prag 20,25 askeri muzika — Stokbolm 2030 eski dans muzikası — Varşova 20,15 karışık müzika opereti — utschl, S, — Ham- dg 10 askeri muzika — Leipzig 2110 karışık mujika bur ve Frankft, 21 semburg 21.30 hi Oslo 21,05 orkes- tra ri arışık muzika Rad. Toul Eres öperete Alman istasyonları eyvelki progrsm devam — Belgrad 22 orkes — Grenoble 223 Lüksemg. Madam Butterfiy 22 karışık Saat 23 de 2830 -1 karışık muzika nları Münihdes Belgrad 23,15 dans — Brüksel 23 konseri — Budap: 23 di iç 2340 hafif muzika — Kopenhag 1 dans — Kovno 23 dans dans — Lüksemburg 23, Milâno 23,20 hafif mu: ka — 3 hafif muzika — Oslo 2345 Roma 23 operaya devam Stokholm 23,15 dans — Rad. Toulouse 2330 karışık muzika, Saat ?4 den sonra Alman istasyonları 1 e kadar evvelki programlarına devam — Budap. 2410 or- kestra — Drojtviç 1 dans — Hüvers. 1 2440 hafif muzika — Kopenhag 1-2 dans — Londra 2430 - 180 dans — Mi- Mino 2445 dans — Rad. Pari$ 1 - 230 hafif muzika — Stokholm 24 - 1 dans Rad. Toulouse 2445 hafif muzika — Ştuttg. ve Frankft. 1 «3 gece kanseri — Münih, Hambg., Kolonya, Saarbr, 1 - 4 k M1) BİR OTOMOBİL YMY Mekki La e VU KUÇÜK İLÂN ETİN LIK Tela 0 Ye TURA TARİHİ Yazan: İSKENDER F. SERTELLİ KINA Tefrika: No, 77 — Keyük kıskanç bir erkekti. Sarayında otuz gözdesi, dört karısı ve yüze yakın cariyesi vardı — Sen ne dersin bu sözlere? Petro- ya mı inanalım... Şi - Ting'e mi?... — Şi « Ting şüphesiz ki bilerek ya- lan söylemez. Belki onu da aldat mışlardır. Çünkü Vasilofu dinlediği- miz gece, Petronun sözlerinden onun ihtilâlci bir kadın olmadığını, fakat, Moğol sarayında enirika çevirmeğe müsaid zekâsı olan hilekâr bir kadın olduğunu anlamıştım. — Sarayda entrikalar çevirebile- cek bir kadın, ihtilâl çıkaramaz mı? — Hayır. Bu, bambaşka bir iştir. Olga Rusyada işvebazlığı, fıkırdaklı- ğı, neşe ve kahkahasile meşhur bir kadındır. İhtilâl çıkarabilmek için, her şeyden önce bir insanın ciddi, âzimkâr, sarsılmaz bir irade sahibi olması lâzımdır, — Sen Olgayı tanır mısın — Çok iyi tanırım.. — Dediğin gibi, gerçekten dak bir kadın mıdır? — Evet. Bir erkeği avlayabilmek için, onun koynuna kadar girebilir. Hem içer, hem içirir. Gözlerinin içi şehvet kaynağına benzer. O, hasım- larmı gözlerlile yenmek kudretini ta- şıyan bir sihirbazdır. Silân kullan. masını ve bir kalabalığın başına ge- çip onları kışkırtmasını bilmez. Onun yürüdüğü yollar, prenslerin, generallerin kalblerine dayanır. O, kaleleri değil kalbleri #ethedebilir, Keyük bu sözleri dikkatle âinli- yordu. Moğol generali sözüne devam etti; — Olgayı belki bir ordu yenemez. Fakat, onu bir Moğol çocuğu yere vu- rabilir, — Bir Moğol çocuğu mu? — Evet. O yetkin çocuklardan çok hoşlanır. Onlarla n zevk duyar. Kendi vinde bile hizmet | eden uşaklardan bi nun yaşları on sekizden yukarı Bu çocuklar yaşında mı kalırlar? — Yaşlananları laştırır. . Onların yerine alır. Ve onun dairesi klar girip çıkabilirler. — Biz orada olsaydık, bu çocuk- lardan birini elde edebilirdik, Fakat, şimdi onun nerede olduğunu bili yoruz. ö insanı düşündür Kk idir. Olga acaba Şi - Tingin & başka bir adla mı girdi? — Ber halde bu şekilde girmiş ol- sa gerek. Ve ben, » Ting'in ma inde bulunan zebitlerden bi rinde durmak istiyorum. — Kimdir 0? — Kır atlı Samo, — Hatırladım. yakışıklı bir genç. — Samo çok çapkın bir yiğittir. Cesurdur, atılgandır, nişancıdır. Fa- kat, kadınlara çok düşkündür. Ben orada iken Samo'nun prenses Olgu- nın peşinde koştuğunu haber vermiş- lerdi banâ — O saman neden bunu bana söy- lemedin? — Gençtir, varsın koşsun diyerek bu dedikodulara kulak vermemiştim. Samo'nun biraz kadın düşkünü ol- maktan başka bir kusuru yoklu. Lâkin Olganın zekâsı Samo'yu yen miş olabilir. — Samo, Şi - 'Ting'in yanında mı yatıp kalkıyordu? — Evet. İşte bundan şüphelendim ben de. Olga, Samo'yu kandırarak başka bir adia Moğol sarayına gir- meğe muvaffak olmuşsa... Keyük, Moğol generalinin sözi kesti: — Peki amma, Volgada ihtilâl çı- karan kadın kimdir? — Ben Şutka'dan rum... — Bu da kim? Moğol generali, ihtilâlci kadın hak- kında prens Keyük'e şu meraklı ma- lümatı verdi: — Vaktile Volga kıyılarında meş hur bir haydud vardı. Bu haydudu bir Kazan çocuğu vurmuştu. Haydud ölürken, karısma; <Beni vuran ço- fıkır- on sekiz şüpheleniyo- cüktan ve © oyundan intikam- als demiş. Arad haydudun karısı taraftar toplıyarak, baydudluğa başla- lâ iken başkaldıramı- yordu. Şutka çok cesur ve ölümden yılmaz bir kadınmış. Şutkayı herkes erkek gibi tanir ve ondan çekinirler miş. Bir gün bana Rusyada bu ka- dından bahsettikleri zaman: «Böyle bir kadına yeryüzünde el uzatacak kimse yoktur!s demişlerdi. Ben o zaman: «Bu kadını yakalayıp getire- ne beş yüz baliş vermeyi vadettim Fakat hiç kimse yanaşmadı bu fik Time. «Biz ondan korkarız! dediler, Şimdi orada başgösteren bu dın a gerektir. Bu ihtilâli Olga yapa- maz. Onlar sarayda büyümüş, di gibi korkak kadınlardır — Pek âlâ. Şimdi de inandım ki, bu işi Olga yapamaz. Fakat, Ok ga nerede ? — Petronun mektubu Rusya; rmca Olganu da nerede bulundu- gunu anlarız. Şi - Ting onu bulımak- ta güçlük çekmez. — O halde zepadanı cevab ceye kadar burada tula- cağız. mı almayı kendine ben gelin- Tavşanla sevişen kadın!... Keyük kıskanç bir erkekti. Rus- yadaki sarayında otuzdan fazla g desi ve dört karısı, bunlardan başka Ga yüze yakın cariyesi vardı Keyük, Rusyada bastalandıktan sonra, İmile gelirken, karılarından bi- Tini, gözlerinden ikisini ve cariye lerinden beşini yanına almiş, öteki kadınlarını Rusyada bırakmıştı Keyükün gözdelerinden Rusyada bir kere Key armıştı. Ki ğı unutmaz Ö yaptığı fedakâr onu çok seviyoj Sungu, pre kardı. Ve kend yakındı. Keyük öz“ ü ölümden ği ve fenalı- miştik. O, Sung'un ğı hâlâ unutmuyor; hizmetine ba- ine karısından daha yatmadan Sungu nek yemeden o d gu sabahları Keyükten önce kali ve prensin ko- sardı, hizmetine hem de çok bazan - bik aid işlerde - şunun da fikrini sorardı. Bir sabah Keyük uyandığı Sunguyu Karşısında göremedi ğuttı Sunguyü aradılar, hiddetlendi: bile cesedi uçmadı , arayın onu! Diye bağırdı Sunguyu tekrar aradılar Prensin gözdesi meydanda yoktu. Cariyelerden biri: “Sungu bu gebe güneş doğmadan uyandı, endi ve tavşan- la Sun- zaman Ça bulamadılar. ölse Keyük bunu duyunca şaşırdı Bir kadının tavşanla sevişmesi de ne demekti? Moğol prensi: — Bu tavşan erkek midir? Diye sordu. Sungunun nereye gittiğini bu haberi veren yeden başka kimse bilmiyordu Prensin cariyesi — O, mavi bir tavşandır, fakat boyu ayı kadar büyüktür. Keyük sordu: — Sen gördün mü onun seviş! tavşanı? - Evet. Uzaklan gördüm. K ları da uzun ve kısıktı. — Bızlı koşuyor muydu? — Evet, yıldırım gibi — Sakın bu gördüğ eşeği olmasın?... - Hayır. O, kocaman bir tavş dı. Ve çok sevimli bir hayvandı. — Bu güzlerinle gördün demek onu sen? dedi, ı bir yaban (Arkası var)