A e İŞ e Sahife 12 Mısırlı Zeyneb hanımla Yusuf Kâmll paşanın evlenmesi ve yeniden nikâhları| Reşid paşanın, dostunü Babıfli- den bu ib'adı bir lütuf şeklinde te- celli etti, Numan Mahir bey Evkaf Nazırlığına tayin edildi Ancak o bu lütfu bir kahır olarak telâkki etti. Babığlidenuzaklaştın!- | masından pek ziyade müteessir ve | mükedder oldu ve bu İnfiali ölünce- ye kadar sürdü. İkinci sultan Mahmudun türbesi Numan Mahir beyin pezareti esna- sında itmam edilmişÜr.. Bu türbe- nin inşasına 4,554,825--kuruş, mme- murların maaşlarına 180,800 ve tür- be mefrüşatına 61,372 kuruş ki ceman 4,996,997 - takriben elli bin altın - sarfolunmuştur; Reşid paşanın Avrupâda bulundu- ğu bir sırada, bir cuma selâmlığında Abdülmecid. taassubunu bildiği Nu. man Mahir beye lâtife olârak: — Acaba bugün Avrupada Reşid paşa cuma namazını nasıl eda eder? diys sordu. Oda: — Burada iken kilmâzdı ki orud& kılsın! Cevabını verdi. Bu söz Avrupada # Reşid paşaya yetiştirildi, Reşid paşa kalben incindi ise de eski dostuna karşı muhalesetkârane muamelesini hiç değiştirmedi. «Âzası nahif, kuvvel. basarlyesi 2a- yi» olan Numan Mahir bey İzzet Mehmed paşa sadaretinde ve Reşid paşa iş başında bulunmadığı bir si rada Evkaf Nezaretinden azlolundu. İnfisaline şu sebeb gösterildi: (Nu- man Mahir bey afif ve dirayetli ben- degândandır; memuriyetini ifaya itina ve gayret te etmektedir. Ancak bu nezaret devletin büyük maslahatla- rındandır; kendisi ise bu hizmete vücudee mütehammil olmadığı için azli lâzımgelir,) Numan Mahir bey infisalinden bir kaç ay sonra vefat etti. (1) Yeniden nikâh! (Mir'atı mektebi harbiye) eserinde verilen malümata görü Mısır valisi Mehmed Ali paşa Sultan Mahmud ile bozuşmadan evvel Babiâliden kalem işlerine ve devletin usul ve muamelâ- tına vakıf birkaç memurun Mısra gönderilmesini iltimas etmiş, bunun üzerine divan kalemi hülefasından Selim Satı (2) ve Arapkirli Yusuf Kâ- mil beylerle diğer müstaid bazı kâtip- ler Mısıra gönderilmiştir. Bay Mahmud Kemal (Kâmil paşa- nın sadareti) risalesinde Mehmed Ali paşnın bu talebinden bahsetmiyor. Yu- suf Kâmil beyin gördüğü bir rüyadan son'a H 1249 senesinde bir yelken ge- misi ile Mısıra savuştuğunu zikredi. yor. Bu iki rivayet Arapkirli Yusuf Kâ» mil beyden maâada zevatın ondan da- ha evvelce Mısıra ii olmalarile telif olunabilir. Yusuf Kâmil beyin ikbsle nail ola- cağına Deşaret saydığı rüyası şu idi; (Mehmed Ali paşa bir çimenlikte dturuyordu. Kâmil bey paşaya buta- da mülâki olmuştu, Mehmed Ali paşa enfiye kutusunu unularak kalkıp git- tikten sonra Kâmll bey bu kutuyu bul. müş ve götürüp paşaya takdim eyle- miş paşa da memnun Kalarak kendisi- ne ihsan vermişti.) Kâmil bey bu rüyayı tabir ettirmiş, burun üzerine Mısıra gitmişti. Yusuf Kâmil bey Mısırda umduğuna nail ol- muş, Mehmed Ali paşanın üçüncü kı- Zi Zeynep hanımefendi ile evlenmiş» ti. Fakat Misir hanedanı azasından bu İzdivaca muarız olanlar vardı. Bu mü- halifler arasında bulunan Mehmed Ali paşazade Tosun paşanm oğlu Abbas paşa (3) Mısıra vali olitnca Zeynep ha. ramı cebren Yusuf Kâmil paşadan ayırttı; Kâmil paşayı da nefyetti, Abbas Paşanın İltifat ve ikramları- ha nail olmuş olan Kıbrıslı Kâmil pa- şa (Tarihi siyasisinde) diyor ki: (Abbas Hilmi paşa büyük pederi Melimed Ali paşanın Fransızlara al. danarak ne gibi felâketlere duçar ol- duğu, muharebelerde kazandığı mu- gafferiyetlerin nasıl fena neticeler ver. diği zihninde menkuş olmasile Mısırda Fransız politikasına nihayet vermeği a SARAY ve BABIÂLİNİN İÇ YÜZÜ Yazan: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM —Turcüme, iktibas hakkı mahfuzdur Telrika No. 257 tasmim eylemişti. Bunun için Fransız politikasile mwluf olan mülkiye rica linden Yusul Kâmil paşa ve Sami pa- şa ile Suphi ve Kâmil beyleri bunlar da İstanbula geldikten sonra paşa olmuş- lardır » birer suretle Mısırdan çıkart. miştir.) Bay Mahmud Kemali (Yusuf Kâmil pâşnın sadaröti) risalesinde Yusuf Kâ. mil paşanın İstanbula gelmesine s€- bep Zeynep hanımın kocası olması bulunduğunu gösteriyor. Yusuf Kâmil paşa menfasında üç ay çile doldürdu. : Zeynep hanım arada bir çare bulup bir haremağası ile eski kocasına ha- berler isâl ettirirdi. Yusuf Kâmil paşa çocukluğundan. beri tanıdığı sadrazamı Mustafa Reşid paşaya müessir bir ârıza yazarak ken- disinin maruz olduğu ıztıraplardan kurtarılmasını rica etti, Reşid paşa meseleyi padişaha arzet- ti, Yusuf Kâmil paşanın İstanbula gön- derilmesi hakkında sadır olan irade Abbas paşayâ tebliğ olundu. Yusuf Kâmil paşa İstanbula geldi. Diğer taraftan Zeynep hanımda durmayıp feryadnameler göndererek kendisinin Mısırdan kurtarılmasını aşırı derecede niyaz eylemekle idi, Bu maddenin serasker paşa ile Top- hane müşiri Fethi paşa arasında mü- zakere edilmesine irade sadır oldu. Bu müzakereler ve Reşid püşa tarafından sultan Mecide vaki olan maruzat Üze- rine Zeynep hanım da İstanbula celbe- dildi. Zeynep hanım vapurdan çıkar, çıkmaz saraya giderek huzura kabul olunup «Hâkipayi hümayuna yüz sür- dü.u İtifatlara mazhar oldu. Sonra Reşid paşanm Baltalimanındaki yar lısma gitti. Reşid paşa Yusuf Kâmil paşaya, şeyhislâm Arif Hikmet bey Zeynep hanıma vekil oldular, Nikâh tecdid edildi, İki mütehassir karı, ko- ca biribirine kavuştu. Hattâ ölümle- rinde bile biribirlerinden ayrümak istemediler, İkisi de Üsküdarda Nuh- kuyusunda yaptırdıkları yüz yataklı Gureba hastanesi mahçesindeki tür- belerine defnedildiler, Anahtarsız mabeyinci! Fuad efendi Çar ikinci Aleksandr zamnında fevkalâde sefaretle Peters- burgda bulunduğu sırada idi. Bir gün Çareviç Aleksandr « üçüncü Aleksandr- babasına: — Bir hadım nedir? Diye sorar. İkinci Aleksandr da: — Bunu git de Osmanlı elçisinden sor! 'Tavsiyesinde bulunur. Çareviç Fu. ad efendiye mülâki olduğu bir gün ba- basının kendisine verdiği cevaptan bâ- his ile izahat ister, Fuad efendi de şu cevabı verir: — Dites â sa Majest& gue les eum- güues sont des chambellans sand elâs| (Haşmetpenaha söyleyiniz ki hadım- ağalar anahtarsız mabeyincilerdir!) Sefaretlerde Lord Stradford dö Redeliffe dünya yı idare etmek istiyen İngiliz oligar- şisine mensuptu. Avrupalı telâkkisine göre, kibar ve mümtaz bir adamdı: Uzun bir boy, soğukkanlı bir duruş, sertlik derecesine varan bir ciddiyeti zarafetle mezceden bir tuvalet, müte- kebbir bir tavır! Bir prens gibi yaşardı. Huzuruna kabul ettiği adamın rütbesine ve ehemmiyetine göre uysal, yahut müş- külpesend, hattâ haşin davranırdı İnce fikirli idi. Sırasında çok söz de söylerdi, Her hangi dava ve mesele olursa olsun, hepsinde mantık kay- nakları bulur ve diplomatlıktaki alış- kınlığı, derin mümaresesi ile kendisi. nin hakkından emin olduğu kanaati- ni muhatabına telkin eylemeğe uğra- şırdı. Onun bu hali karşısındakilerde hiç ümid bırakmazdı. £ (Arkası var) (1) Evkaf Nezaretinin tarihçel teşki- Mt (2) Mir'atı Mektebi Harbiye: Selim Sati paşa, Mısırda Mehmed Ali paşanın ziyade takdirine nali olmuş ve uhdesine mirli- valık tevcih edilmiş idi Ancak Mehmed Ali paşanın devlete isyanı kendisine ağığ geldiğinden Nesip muhafebesinde Os- manlı ordusuna firar ve iltica eylemişti, (3) Mısırlılar bu zat Için (birinci Abbas Hilmi paşa) derler, AK Sivasta feci bir cinayet Karisini âşiğile yakaliyan köylü ikisini de öldürdü Karısını ve Aşığını öldüren Mehmeğ AH Sivas (Akşam) — Sivasa bağlı Za“ ranm Kiziltepe köyünden Mehmed Ali, fena bir vaziyette yakaladığı ka- rsile âşığını mavzer kurşunlarile öl. dürmek suretile feci bir cinayet İşle. miştir. Mehmed Ali henüz genç denecek bir çağdadır. Mürüvvet adında yakışıklı bir kadınla evlidir. Mürüvveti ayni köyden Zeynel isminde bir adam $6Y- mekte ve onunla buluşmak için çıkan fırsatları kaçırmamaktadır. Kadın da bu sevgiye lâkayıt kalmamıştır. Bundan haberi olmayan Mehmed Ali hâdisenin vuku bulduğu gün ahı- ra girip hayvanlarını tımar etmekte iken Zeynel eve gelmiş ve Mürüvvet tarafından arka kapıdan içeri alın. mıştır, Mehmed Ali ahırda çalışırken bir ara- lık sönen lâmbayı yakmak için eve girmiş, bu sırada odasında bazı se$- ler geldiğini hayretle duymuştur. Bunun üzerine lâmbayı bir tarafa bi- rakmış, içeriye kulak vermiş, karısı- nın yabancı bir erkekle beraber ol- duğunu anlayarak: — Vay kadın, bana bunu mu ya pacaklın! diye söylenerek ahıra koşmuş, mavzer tüfeğini alıp tekrar eve dönmüş ve kapıyı tekme ile açtı- ğı zaman içerde karısile Zeyneli suç üstünde görünce üzerlerine bir el boşaltmıştır. Derhal tabancasına sarılan Zeynel de tabancasını Mehmed Aliye doğru çevirmişse de kurşunlardan yalnız bir tanesi ateş almış, bu da boşa git- miştir. Bunun üzerine Mehmed Ali evvelâ Zeyneli, müteakip kurşunlar. la karısı Mürüvveti yere sermiştir. , Adliye tahkikâta el koymuş, Meh- med All tevkif edilmiştir. memleketler; Seheliği 3600, altı aylığı" 1900, üç aylığı 1000 kuruştur, RK. 1262 238 729 949 1200 Va, 537 7231214 1434 1846 10,25 tesinin tevzi yeri münhasıran İz- mirde İkinci Beyler sokak 52 nu- marada Hamdi Bekir Gürsoylar mağazasıdır. TARİHİ TURAKINA Yazan: İSKENDER P. SERTELLİ ROMAN Tetrika No. 9 Yeşil cüce, ne yapıp yapacak, vezirin oturduğu minde « Hassa zabiti bütün hakikati söy- Ipmek zamanı geldiğini anladı: — O şehir dışındaki orman ağzın Ba bir çoban kulübesinde oturuyor, Akayi Bana kalırsa tekrar İrana gi- Deceğini söylemişti. Fakat, henüz yo- la çıkmamış olsa gerek. — Bir çobanın kulübesinde bügü- Me kadar saklanmak kabil mi? — Saklanmağa mecburdur, Çünkü pücudünü dinlendirmek lâzımdır. Dizleri tutmuyordu. Çarçabuk yola çıkamazdı. »— Zavallı amcacığım. demek O kadar bitkin bir halde idi, öyle mi? — Evet. Zindandan çıkardığım za- man ölü gibi hareketsizdi. Yalmz kalbi çarpıyordu. — Onu kurtardığına ne kadar s8- vinmiştim bilsen. Ve şimdi de ayni sevinci duyuyorum, Subo! Ona ei al- tından biraz yardım edemez miyim? — Bunu yapmak mümkündür. Kendisini oraya götüren askerlerim- den iki kulağı da harbde kesilmiş bir yiğit vardır. Onu bul... O, sana yar- dım eder. Ketum, fedakâr bir erdir. — Bir avuç baliş verirsem, — Hayır. O, bu yardımı parasız da yapar. Benim, sana yardım etme sini emrettiğimi söyle, Ötesine ka- rışma! Ve ona vereceğin balişleri ç0- bana gönder. Çünkü, Gürgüz hanı himaye eden çoban çok fakirdir. — Teşekkür ederim. Bunu yapa- cağım. Sen bir şey istemiyormusun? Subo ağlıyarak cevab verdi: — Sana, ne istediğimi biraz önce söylemiştim, Akay! Benim senden başka bir şeye ihtiyacım yok. Bu da- kikada Moğol tahtını bana verseler, eğer o tahtı sana tercih edersem, Gök 'Tanrı gözlerimi söndürsün, Sen- den başka bir düşüncem, senden baş- ka bir emelim yok. Bu karanlık oda- da her dakika seninle, senin haya- inle konuşuyorum. Eğer kalbimde sen yaşamamış olsaydın, ben bu mahpese sığmazdım. Başımı taşlara vurarak, kendimi öldürürdüm. — Demek şimdi benim için yaşı- yorsun, öyle mi? — Bana inan ki, senin için yaşıyo- rum, Akayl Karımı deşmek için Fatma bana bir küçük bıçak gön- dermiş. Fakat, onu kınından çıka. rırken, gene sen gözümün önüne gel din. Bileklerimi ellerinle tuttun. Sen, ergeç benim olacaksın, Akay! Ve sen de beni seveceksin! Akay, Fatmanın adını duyunca si- nirlendi: — Sana neden bıçak göndermiş... İmparatoriçeden bir «özgenlik fer. manı» alıp gönderemez miydi? — Buna da teşebbüs etmiş, fakat muvaffak olamamış. Benim ona çok iyiliklerim vardır. Bu iyiliklerime karşılık olarak, burada bana yardım edeceği şüphesizdir. — Sana bıçak göndermesi yardım mıdır? — Bir tutsağa mahpeslte en çok lâzım ölan şey, bıçaktır. Bununla ölüm mahkümu Kırgızlar karınları. nı deşip kurtulurlar. Fatmanın bu- nu bana göndermesinden de anlaşılı- yor ki, imparatoriçenin beni affet meğe niyeti yoktur. Şimdi ağlamak sırası Akaya gel miştiz — Subo! Ümidini kesme sakın. 'Turakina bu derece gaddar bir ka- dın değildir. Sana fenalık yapanı ben meydana çıkaracağım. Ve seni çok yakında kurtaracağım. Subo, Akayın hıçkırıklarını duydu: — Ya sen niçin ağlıyorsun, Akay- cığım? Bana fenalık yapanı tanıyor. müsün? — Tanıyorum... İnci tacirini kış- kırtıp seni buraya attıran Fatmadır, Ondan sakınmalısın! Bu sırada cücenin öksürüğü İşi. tildi. Ayak tıkırtıları var. Diyerek kapıdan çekildi... Karşıki duvarın dibinde sindi, rin altında duran anahtarı çalmağa çalışacaktı | Cellâdlardan biri, omuzunda bak tasile buradan geçiyordu. Cüce de, kendisini saklamağa mecbur Ol” muştu. Saray cellâdı, gece yarısından so0- ra, deri elbisesini giyerek, omuzun- da parldıyan baltasile nereye gidi- yordu? Gürgüz han kaçmış mı? Akay ertesi günü hassa slayındaki kulaksız askeri buldurdu. Ona Subo- nun sözlerini söyledi. Kulaksız asker: — Emrediniz, dedi, cehenneme gönderseniz giderim. Akay, askeri çobanın kulübesine gönderdi. Asker o akşam saraya dönünce Akayı buldu. — Gürgüz han iyileşince kulübede oturamamış. İrana kaçmış. Yola çi- karken sıhhati iyi imiş. Dedi. Akay bu haberi alınca hem sevinmiş, hem de meyus olmuştu. Kulaksız asker, Akayın çoban& gönderdiği parayı da iade etmşiti Akay, öldüğünü sandığı Gürgüzün kurtulup kaçtığına seviniyordu. Onü giderken göremediğine de acınıyordu. Akay, Gürgüzden ümidini kesince, Suboyu düşünmeğe başladı. — Sonbahar geçtiyse, önümde ilk- bahar var. Dedi. Şimdi Suboyu taş odalardan kurtarmak lâzımdı. Akay, bu genç zabitin kendisini çok sevdiğini anla mıştı. Hapse düşen bir insan her şey» den önce bu felâketten halâsını dü- şünürken, Subo kendini hiç tedü- şünmemiş, Akaya: — Yalnız seni seviyorum, yalrız s8 nin için yaşıyorum. Demişti. Böyle bir erkeğe elbette yararlık göstermeliydi. Akay, Suboyu kurtarmak çareleri- ni ararken, onu intihara teşvik eden Fatmadan öç almayı da düşünüyor- du. Gürgüzün firarından kimsenin ha“ beri yoktu. Turakina, eski İran valisini öldü sanıyordu. Gürgüz, İrana gitmeğe muvaffak olursa, Argunun buşına muhakkak ki bir çorap örekti. Gerçi ilk seferinde Argun, Gürgüzü kolayca ele geçirip Karakuruma getirmişti. Fakat, o za- man Gürgüz kendi kabilesine iltica etmek ve diğer kabilelerden yardım istemek fırsatını bulamamıştı. Gürgüz bu sefer yola çıkınca, hiç kimseye hüviyetini bildirmeden İra- na giderse, doğruca kendi kabilesine iltica edeceğinde şüphe yoktu. Bu hesapça bir kaçay sonra Ar- gunun İrandaki vaziyeti birdenbire güçleşecek, iki cambaz İranda bir ip- tz oynamağa m a Anahtarı kim çaldı? Subonun daha fazla beklemeğe ta» hammülü yoktu. Akayla ilk ve son görüştüğü gece nin üzerinden beş gün geçmişti, Genç zabit hâlâ mahpeste yatıyor ve Akay dan bir haber alamıyordu. Subo güneşsizlikten ve havasızlıktan bu nalmıştı. Kapının önünde bir tıkırta duydukça, hemen kulağını kapıya verir: — Acaba o mu geldi? diye dinlerdi, Akay onu bu kadar çok bekletme. 1 miydi? Suboya bütün saray halkı acıyordu. Cariyeler: — Bu aslanı kim kurtaracak? Muhafızlar da; — Subo hapsedilecek bir zabit de- ğildir. Diye söylenmeğe başlamışılardı. Subonun yattığı odanın anahta. rı - imparâtoriçenin emrile « vezir Çutsaya teslim edilmişti. Taş odanın kapısı üstünde ufak bir kapak var- dı oZabitin yemeğini ve suyunu bu kapaktan verirler, kapağı tekrar sür. melerlerdi, Akay, Subo ile görüştüğü geceden. beri onu nasıl kurtaracağını düşünü- yordu. (Arkası var)