AŞK VE MACERA NUVELİI pini ooeth adam biçare profilini gördüm. a en az değişen yanda görünüştür. Hemen hatırladım: © 4— Sınıf « Sultaninin küçük sınıflarında yanyana oturu- yorduk...» t Kolunu tuttum: Polis tarafından nmış bir cani gibi irkildi. İri gözlerinde avcı gölgesinden enem bir ceylân korkusu sezdim. — Ne istiyorsunuz benden?... . Be- nim kabahatim yok.--Bir şey yap- madımi diye, belki de ne dediği- nin farkına varmıyarak; kekeledi. O anda, mektebde ceza aldığımız zamanki halimiz gözümün önüne gel- di. Bir suç işlerken yakalandığımız zaman: — Bir şey yapmadım ki hoca efen- di! - derdik. Şimdi onun da vaziyeti buna benziyordu. Belli ki, pek asabi bir hali vardı. Bir vehim, hayal içinde yaşıyordu da ben kendisini o karanlık gayyalar- dan çekip çıkarmıştım sanki... - diy& düşündüm. - Beni görünce aklına mekteb geldi de sayıklaması o türlü oldu.» Fakat eski arkadaşım beni taniyd- marıştı: — Tevkif mi ediyorsunuz? - diyo sordu. - Bir delil gösteremezsiniz... Müzekkere kesildi mi?... — Ne münasebet, Rıdvan?... - de dim. - Ben polis miyim yahu?... Hem sen cani değilsin Kİ... Ne mü- nasebet tevkif olunacaksın?... Nen var7... Hasta musın?... Hezeyandan ilkin... Ben senin sınıf arkadaşın Rüstem değil miyim”... İyi baksana.., O gamlı, korkak hali dağılıverdi. Bulutlar arasmda görülen güneş se bi tebessümü belirdi: — Sahi... - dedi, - Sahi... Nasılsın kardeşim... Hani yanyana oturur. duk, değil mi?... Sonra, kırlan bir billür gibi, tannan başlayıp âkordu bozulan bir kahkaha attı. -— Meslek icabı, hayal içinde yaşı- yordum... Piyesimdeki şahsiyetlerin hayatlarını kendi nefsimde tecessüm etliriyordum... Şu anda hayalen bir cani idim... Kolumdan birdenbire yakalaman üzerine... . Anlıyorsun ya... Kendimi toplıyamadım... Bizim meslek insanda sağlam sinir bırak- maz. — Sen demek?... - diye yüzüne dikkatle baktım. — «Ami Keremoğlus müstearile piyesler yazarım... Daha doğrusu ya- zardım... - diyerek içini çekti. Birdenbire hayretle haykırdım: — Tuhaf şey... Sen, Ayni Kerem- oğlu... Öyle mi?... Sahi, sahi... Onun resimlerini mecmunlarda görürdüm... <Tanıyacağım!» derdim; zihnimi yo- Tar, bulamazdım... Sana da benze- tirdim... Daha doğrusu eski haline... Ayol, pek değişmişsin... Ne oldu sa- na?... ; İçini çekti: — Düşmez kalkmaz bir Allah... Eski püskü, havı dökülmüş elbi- selerini gösterdi. .. « dedimi ve kestim, ağzımdan alıp benim söylemek istediğimi o.tamamladı: — Halbuki, İstanbulun en zarif, en sevilen, en fazla kazanan bir mu- sikişinası ve piyes muharriri diye ta- nınmıştım, değil mi?... Güzel erkek- ler arasında da sayılırdım. Öyleydim, böyle oldum... Şimdi artık bir esar çıkarmıyor musun? — Hayır... — Sebeb? — Morfin... — Ya... Vah vah... Fakat demin... Zihninde bir şeyler terkib ile meşgul olduğunu söylemiştin de... Acı acı güldü: — Sözlerim de birbirini tutmuyor, değil mi?... Beni, böyle olduğum gibi kabul etmezsen... Ayrı ayrı yolları elile işaret etti. Omüuzuna dostça vurdum: — Haydi canım aldırma... Aldır. ma... Gönlünü ferah tut... Gel baka- Yakın kahvehanelerden birine gir- dik. Etrafına bakındı. Usulla cebin- den bir enjeksiyön âleti çıkararak, pantalon üzerinden bâldırına mor- fin şiringası yaptı. — Neden böyle oldun? - dedim. — Huy!... Huy!... - diye haykır. dı. - Huy canın sltındaymı$... Can çıkmayınca çikmaz.., — Canım, Rıdvan... - diyerek tes- Kine çalıştım. - Sen mektebdeyken ne normaldin... Âdeta birincimizdin... Seni model diye gösterirlerdi... Son- Ta hayatta da birdenbire parladın... Şimdi bu düşüşün... İpini koparan adam halin var... Bir kaç kere tekrarladı: — İpini koparan adam... İpini ko- paran adam... İyi buldun... İpini ko- paran adam... Hem bu, koparış, bi- rinci seler değil... Benim hayatımda ipimi koparmam o medhettiğin tale- Değme başlar <... Bir gün bile vazifelerimi aksab- muıyordum, biliyorsun... Bir tek izin. siz değil, tevkif bile almamıştım. Ay- Hani Naci diye cılız ve hastalıklı bir çocuk vardı ya. Bir akşam mutalâa- hanede: «— Çalışamıyorum, başım ağrıyor, aklım almıyor. Yarın gene izinsizi alacağım! - dedi. - Vazifeni ver de kopye edeyim! * Haline acıdım, verdim. 5 « İşte ilk felâketim o gün b$aladı: Naci vazifemi kaybetmiş. «Hoca, meram anlamadı, İnsafsız- ca, bana bir izinsiz yazdı Ve artık ben de o günden itibaren #mfn en kötü talebesi oldum. Ne vazife, ne di- siplin, ne kitab açmak. Her hafta izinsiz kaldım... O sene döndüm, er- tesi sene mektepten kovuldum... «Diyeceksin ki: «— Kihçbalığı mısın, mübarek?... O mahlükun süngüsüne dokunulur- s3 küsermiş,.. Artık mücadele kabili- yetini kaybedermiş... Sen de ona ben- ziyorsun... «Belki ruhum evvelce kılıçbalığın- daydı da sonra bana tenasüh etti... Mümkündür... <Mektepten kovulduktan sonra, babam bir tokat patlattı. «Derhal, iskemleye davrandım. Ağa- beyim elimden tutmasaydı kafasına indirecektim, «Beni yanındaki odaya aldılar, «— Deli misin? İhtiyarın yüreğine indirecektin... - dediler, - Bizim alle- mizde ne kadar esaslı bir eski terbiye vardır. Sen de o terbiyenin timsaliy- «Ne dedilerse kâr elmedi. Gene ok yayından fırlamıştı. Artık dünyanın en kötü, en ahlğksız evlâdı ben ol- muştum. Ailem ki, evlâdlarını kuluç- kanm civcivi barındırması kabilin- den himaye eder; büyük ağabeyimin bir ihtilâsını kapatmak üzere bir ha- nımızı satmağa mecbur olmuştuk da ortalığa su sızdırmamıştık; beni pa- las pandıras, gece yarısı, kemali re- zaletle sokağa atmak mecburiyetin- de kaldılar. «Bunu, cidden hakketmiştim. «Sesim güzeldi, Saz kumpanyala- rında şarkıcılık etmeğe başladım. Ga- yet yüksek para alıyordum. Halk be- ni alkışlıyordu. Param gittikçe artı- yordu. Fakat bir gün, en hassas bir şarkıyı söylediğim sırada, sarhoşun biri yanındakile kavgaya girişti. «Sustum, Ve dehşetle; «— Demek benim sanatım dinlen- miyor?... - dedim. «Artık, içime müthiş bir şüphe gir- mişti, Ne zaman başlasam, aklım mü- sikiden ziyade etrafın alâkasandaydı. Görüyorum ki masaların dörtte birinde bir beni dinlemiyorlar. lım... Şurada oturup bir çay içelim...! ni zamanda da gayet iyi arkadaştım... YAZAN: (Vâ-Nü) mn gradosu düştü. Neticede de, mu- hitteki alâkasızlık nisbeti arttı: Dört- te bir yarı yarıya, dörtte üçe çıktı... «Gene kılıçbalığı meselesi: Küs- «Tecrübeli bir muganniye vardı, Piyasanın en tanmmış sanatkâr ka- dınlarındandı, Benim bu halime dik- kat etmiş: «— Yüksek bir sanat kabiliyetin - dedi, - Sarhoşların karşısında sanatını teşhir edecek kadar küçüle- mediğin bundandır. «Derhal minnetle bu kadının yü- züne baktım, Beni nasıl anlamıştı! Ve onu birdenbire çok da güzel bul- dum, Hani biran içinde kaynaşıver- meler olur; işte aramızda böyle bir rabıta hasıl oluyermişti. «Bana dedi ki; «— Besteleiğin bir iki şarkıyı bi- liyorum... Sen söz söylerken dikkat de ederim: Öyle tatlı bir anlatışın var- dır ki... Bir şarkılı piyes yapsana... «İşte demin bahsettiğin şölireti- min iptidası budur. Fakat o derece ürktüm ki, o mahvolmuş halimde bi- ie ismimi kullanmıyarak, müstear adımla ortaya çıktım... Mektepte bil- diğin o muvaffakıyete, bu seler Sö nat vadisinde eriştim... vi & Karımla mesuddum; her cihetçe anlaşıyordum... «Kâdın cihetinde de... «Bana meslek sahasında hayat ve- ron karım, aşk sahasında da saadet verdi. ... Birdenbire, asabi parmaklarını ya- kasma soktu. Bir çekişte gömleğinin düğmesini kopardı: — Of... Burası çok kalabalık... Gi- delim... Başka bir yere... Tenha bir yere... Tenha... Kalabalıktan nefret — Ne oluyorsun, canım... kalk... Eve gidelim. Haydi bir otomobile bindirdim. Eve götürdüm: — İşte burada kalabalık yok... İs- tediğin gibi tenha... -— Ne mesudsun... - diye gözleri- min içine baktı - Tenha bir evi ol mak!,., Oh... Başını dinlemek... Evi- nin hâkimi olmak... Bir sanatkâr buna ne kadar muhtaçtır... Çünkü bütün doğurmalar, gizli köşelerde olur... Dikkat et, hayvanlar bile, giz- diyi, tenhayı ararlar... Ben de öyle... Halbuki karım... Gürültülü bir hayata alışmıştı. Onun şubesi, bir eser meydana golirmek değil... Şarkı Bu sebeple, yalnızlık ih- Bilâkis, eski- söylemek... tiyacını duymıyordu... denberi dost olduğu, tanıştığı ne ka- dar biçare artistler varsa, hepsini her gün, her gece başına toplıyor... Evin içi harran gürra... «Piyasanın, şarkıların dedikodusu- nu yapıyorlar, gülüyorlar, sofralar kurup kaldırıyorlar, oyun Oyniyor- Bazen, dalgalı ruhuma, bu, elveri. yordu. Fakat bazen de çıldırıyordum... Sabahleyin erkenden, yahud gece geç vakit evimize gelen, bizi seven, bizim muhitimizi bir nevi klüb, bir nevi ba- ba evi telâkki eden bu insanları belki ben de teker teker, yahud ikişer üçer, daha doğrusu, ruhi ahvalim uygun olduğu sıralarda seviyordum. Fekat, değil bir sanatkârın hattâ alelâde bir adamın da tam sükün, tam süküt iş- tediği bir an yok mudur?.. İşte karı- mın hareketli ruhu bunu anlamıyor. du. Anlasa bile, bu eski manevi alâ kalarile öyle bağlıydı ki... «Bir gün, gene böyle, kalabalık, gü- rültülü bir toplantı halindeydiler. Bense, içerde, yatak odamla yazı oda- mın arasında bir musiki parçası 26- rinde dimağen çalışıyordum. Doğur- ma sancıları geçiriyordum. Birdenbire, içlerinden biri, kendisini evin adamı farzederek, bilmem ne almak üzere, eşikte göründü. «Belki de alelâde bir görüşle pek masumana, olan bu hareket, benim te- lâkkime göre, en samimi hârimime dalmak gibi, ondan da fena bir hare- ketti, «Çıldırmışcasına; «— Defol... - diye haykırdım. - Def. «Onu omuzun- dan iterek herke- sin ortasına dal dım. «— Hepiniz de- folun... o Evimde yalnız kalmak is tiyorum... <«— Ne yapıyor. sun, Rıdvan?... üdırdın mı? «— Ya ben... Ya onlar... Seç bakalım... «Şaşkın, bir hal- de gitmeğe kalk- tılar «Karım mâni oldu. Kendini ba- na siper edeceği. ne onlara etti. Ben ki onu mutlaka be nimle birlikte gör- mek istiyordum; hattâ (nezaket hattâ terbiye kay- gusile bile olsa ba- na karşı cephe al- masına razı ola «Ve o günden itibaren, yalnız aşkım değil, mesleğim de, yalnız - mesleğim değil bütün mevcudiyetim de beraber mizda evvelâ bir inadlaşma oldu. Ben onu, o da beni tarziye verelim diye bekledik... O zahiren haklıydı; fakat ben, beni anlıyan bir gözle bakılacak olursa batınen ondan çok daha hak- Jıydım. «Kuş bile yuva yaptı, kuş kadar ola. madım! diye bir şarkı vardır. Onun gibi... Bu şarkıyı söyliyen adam kâ- dar feci vaziyetleydim.., Kadınımı ve mesleğimi biribirine bağlı görüyordum. Bunların dışında alışmıştım; ben ki! «Kapıyı vurup çıktım. benim için hayat olabileceğini sanm yordum. Halbuki, evimden ilk fırlayı- şımdan itibaren ne tenha köşelerle, ne çılgın kalabalıklar arasında benim zevkime, benim irademe tâbi bir med- dücezir olabilecğini gördüm... Fakat bu meddücezir içinde de işte böyle parçalandım... mev Gömleğini yırtmağa başladı: — Artık bittim, mahvoldum... İn- sanlıktan çıktım... - diye kendi kendi- ni yiyordu. - Hırsız oldum... Polislik oldum... Teskin için, bin türlü dil döküyor- dum: — Ben ipini koparan adamım!,. İyi bildin! diyordu. « Bam telime doku- nulmasına. müsaade edemem... Doku- nuldu mu işte böyle olurum... Kılığ balığı gibi... Küserim... Peleğin ağla- nna yakalandım... Hakikaten de, morfinin tesiri geç- mişti. Birdenbire bütün asabında bir gevşeme oldu. Küsmüş gibiydi. Bir enjeksion daha yaptı. Artık bahsi değiştirdim. Güzel bir Koleksiyonum vardı. Her asra mahsus ayrı ayrı satranç taşları... Oyalansın diye bunları gösterdim: — Sen de böylesin işte... - diye lâti- fe ettim. - Her şeyin tamam olmasını istiyorsun... Dört başın ille mamur ol- malı... Bu koleksiyondan bir taş ek- sik olsa kıymeti nazarımda birden- bire belki sıfıra ineri,.. Sen de hayat- ta öyle istemişsin olmamış... Feleğe is yan etmişsin... Fena adam olmuşsun.. — İyi bildin... - diye güldü. - İyi bil- din... Fena adam! Ve kalktı, acele acele veda ederek korkak hareketlerile gitti. Koleksiyonumu toplarken bir taşın eksik olduğunu gördüm. İpini koparan adam, - gazup, her yeri kanlanmış, hurdahaş bir boğa gibi - bana da çarpıp geçmişti. (VâNü) 24/12/1938 Esham ve tahvilâtta muamele olma- mıştır. PARA ve ÇEKLER (Kapanış flatleri) Londra 1 Sterlin 581 New-York 100 Dolar 125 80025 Paris 100 Frank 3319 Müâno 100 Liret 66115 Cenevre 100 İsviçre Pr. Oo 28405 Amsterdam (o 100 Florin 89 Berlin 109 Raylışmark o 504075 Brüksel 100 Belga 21.025 Atina 100 Drahmi 107 Sofya 100 Leva 145 Prg 100 Çekoslovak Kr. 4315 Madrid 100 Pezeta 581 Varşova 100 Zioti 3788 Budapeşte 100 Pengo 249025 Bükreş 100 Ley 090 i Belgrad 100 Dinar 20006: © Yokohama 100 Yen “m Stokholm 100 İsveç Kr. 302715 Moskova 100 Ruble 233135 MATBAASI Rotatif makinelerinde resimli ve renkli gazete ve mecmuaları, baskı ade- di yüksek risale, kitab ve her nevi matbuaları en temiz şekilde en ehven şeraitle basar. * Devamlı işler için hususi şeralt tesbit edilir. Fazla tafsilât için matbaa idaresine müracaat, Telefon: 20497 yıkıldı. «Niçin mi dönmedim?... Çünkü ara. Baş, Diş, Nezle, Grip Komatizma Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser, leman İcabında günde 3 kaşe almabilir. Agiyiy tga