, Sahife 7 Çekoslovakya ve Atatürk Türkiyesi Türk dostu ve Atatürk hayranı bir Çek gazetecinin şayanı dikkat eseri Tarihe geçen büyük aşklar Öjenia ile > Üçüncü Napolyon Arabacının Kırbacı atların omur- gasında şakladı; uzun yol yorgunluğu ile köpüren beygirlerin dördü birden sarsıla çıkıyordu. İri taşlara hızla sür- çen at mallarından kıvılcımlar fışkırı- yor, kırbaç yaylım ateş açmış mitral- yöz gibi çatırdıyor, dilijansın karosö- risi gıcırdıyor, yolcular omuz omuza, diz dize, dirsek dirseğe geliyordu. , Mavi ceketi sarı düğmeli, gümüşi pantalonlu bir Fransız, yanında otu» ran beli kuşaklı, başı mendili bir gözü bağlı, pos bıyık bir İspanyola biraz sert çarpınca: — Affedersiniz dedi, rahatsız ediyo. Tüm amma kabahat benim değil, İspanyol gülümsedi: — Bu bozuk yolda hayvanları bu kadar sürmese bizde bu kadar sarsık mıyacağız. Kiminle tanışıyorum? — Prosper Merime, — Ben Sipriano, 1814 de Fransız or. dusunda Napolyonun malyetinde çar lıştım. Kolonel Porto-Karrero diye ta- nırlardı beni, 1814 de Kişi müdafaa- smda bulundum. Grönada'dan Madride yol uzundu. Fransa ordusunda hizmet etmiş olan Don Sipriano ile İspanyada seyahat eden Fransız muharriri Prosper Meri- me ahbap oldu. Dilijans Madrid kapısından girince Sipriano, Merimeyi davet etti: — Buyurunuz bize gidelim, Lal Napolyon Bonapart İspanyol savaşlarında bir gözünü kaybeden Don Sipriano biraz topaldı, bir koluna da felç gelmişti; fakat tek gözünün sert, vakur bakışı, iri cüsse- sinin heykel biçimi, evza ve etvarının asaleti kahraman ve dürüst bir insan olduğuna şehadet eder gibi idi. Evde karısını takdim etti; — Donna Manüela. Yaşını başını almış, kırışmış, por- sumuş bir kadındı. Yüzüne bol pudra sürmüştü. Güzel fransızca biliyardu. Bayan Stasi ile Şatobrlana hayrandı. Bu iki muharririn eserlerini okumuş- tu. Asaleti ile öğünmesini severdi, Ecdadı daha hıristiyanlık teessüs et. meden önce vardı. Söze: «Dedem İsa doğmadan önce...» diye başlardı. Fa- kat bâbâsının Amerika tabiiyetine geç- tiğini, Malagada şarap ve yemiş sattı- ğını söylemezdi. Mücime Teba kontu idi. Büyük ve meşhur cengâverler yetiştirmiş olan Guzman ailesine mensuptu. Ailenin şiarı: «Önce kral sonra can»dı. Karı koca Merimeye fevkalâde bir misafirperverlik gösterdi. Fevkalâde izaz ve ikram ettiler. Merime kadının zekâsını takdir etti. Manüela edebiyat. tan, siyasiyattan bahsediyor, Madrid sosyetesinden, saray hayatından konu- şuyor: — Tinci Ferdinand'dan nefret ediyorum, bu istibdad bizi öldürecek! diyordu. Bu sözleri duyan Merime hayretle etrafına baktı: Bulundukları yer yük- sek tavanlı büyük, geniş bir salon; yerlerde goblen halıları, duvarlarda Goya'nın, Vâlaskezin resimleri... Dö- gemeler güzül ve ağır, fakat hepsi de Yıpranmış, üzülmüş... Yazan: İ Mielir Selim Sedes ği Merime önüne baktı. Ayaklarının ucunda iki çocuk oynuyordu. Çocuk- lar önce misafiri yadırgadılar, sonra alıştılar, sokuldular. Birinin adı Pa- ka, ötekinin Öjenia idi. Paka kendi Âleminde idi, Öjenia arada sırada ba- şını kaldırıyor, konuşanlara kulak ka- bartıyordu. Sipriano çocuğu kucağına aldı: — Bu da benim kadar Napolyonu sever dedi. Ona masal gibi bütün ha- tıralarını, Napolyonun menkâbelerini anlatırım. Manüela, Öjenia'nın dünya- ya nasıl geldiğini anlatsana... 5 mayıs 1826 da Grönada sarsıldı, Manüela evden kaçtı, bahçede bir ça- dır kurdular. Öjenia « Mari « İnyas Ougüstin çadırda dünyaya geldi... Fransız muharriri Prosper Merime 1830 martında Öjenla ile böyle tanış- tü. > , 1834 de Siprlano'nun ağabeysi öldü: Siprianoya hürmetlice bir servet bi- raktı. Siprlano aileşile Anjel meyda- nında ölenin konağına yerleştiler. 'Madridde hemen hergün bir ihtilâl çıkıyor, sokaklarda muharebeler olu» yordu. 7 inci Ferdinandın yerine 2 inci İzabel kral olmuştu. Çocuktu. Dahili ihtiras ve kaynaşmaları idare edebile- cek halde değildi. Temmuz 1834 de kolera baş göster. di. Dona Manüela iki kızını alıp Fran- saya gitti. Pariste onları Merime kar. gıladı. Öjenin Dilijanstan iner inmez Merimenin boynuna sarıldı. Manüela üç odalı mütevazi bir apar- tımana yerleşti. Kisa zamanda salo- nu meşhur oldu. Prosper Merime, Dö- Takruayı, Standalı tanıttı. Paris polis müdürile ahbap oldular Marime Öjeni- a'ya fransızon ders veriyordu. Manuela kocasından para gelince ya Londra. ya veya sahil şehirlerden birine gidi. yordu. Öçenia dansediyor, ata biniyor. du. 24 şubat 1839 da Sipriano hastalan- dı, Manuela hemen Madride gitti, 17 mart 1839 da Sipriano öldü. #.. Mayıs 1839... Madrid civarında Ka- rabanşelde güzel bir evin büyük bah. çesinde iki genç kız oynuyor. Genç kızlardan biri iri gözlü, parlak dişli esmer, Öteki kızıl sarı saçlı, mayi gözlü, küçük ayaklı. Oynarlarken biri düştü. İhtiyar bir cingene karısı koştu, kızı yerden kal. dırdı. Güzel kızın güzel bembeyaz eli, çingenin kara nasırlı elindeydi. Na- sırlı el pamuk eli çevirdi, avucuna baktı: «Çok yükseleceksin dedi, yüz sene yaşıyacaksın, fakat ömrünün son demlerinde herkes seni unutacak.» Bahçede oynuyan genç kızların biri Paka öteki Öjenin idi. Çingene karısı Öjenlanın, müstakbel Fransa kraliçe. sinin el falına bakmıştı... .. Madridle diğer büyük şehirlerde ge- ne arada bir sokaklarda tüfek patlıyor- du. Karabanşel sakindi. Bu sükün içinde Manüela kızlarını evlendirme. ği tasarlıyordu. Kızların ikisi de gü- zeldi doğrusu; görenler ikisine de hay- ran oluyor, esmeri mi, sarışını mı? Hangisini tercih edeceklerini şaşımı- yorlardı. Atles ünvanına sahip Alb dükası İs- panyanın en zengin erkeklerindendi. Öjenla'nın aşkile yanıp tutuşuyordu. Nihayet evlenmeğe karar verdi, Öje- nia razı olacağı zaman Paka'nın dü- kaya âşık olduğunu anladı ve Alb dü- kasına emretti: — Benimle değil, kardeşimle evlen- meniz lâzım! 14 şubat 1844 de Paka düka ile ey- lendi... Donna Manüecla sevincinden uçuyordu. Büyük kızı hiç beklenme- dik bir izdivaç yapmış, düğünden bir ay sonra da Prosper Merime Fransız akademisine aza olmuştu. Kısa zamanda Öjeniaya talibler çık- mağa başladı; İspanya dükalarından Ossüna, Paris polis müdürünün oğ- lu Edura Döleser, zengin bir bangerin oğlu Agado Vikantu... Öjenia hepsini, birer bahane ile reddediyordu... 1848 deyiz. Fransada cümhuriyet ilân edilmiş. Kahir bir ekseriyetle Lul Napolyon Bonapart cümhurreisi ol. MUŞ... Donna Manüela ile Öjenla Pariste | Vandom meydanında oturuyor... Bir gece yemekten sonra Öjenia an- nesine; — Haydi prenses Matilde gidelim de- O gece Lul Napolyon Bonapart ku- zini Matildde yemeğe kalmıştı. Açık mavi elbiseli genç kız odaya girer gir- mez cümhurreisi sözün tam mânasile vuruldu. Luinin hissiyatı prenses Ma- tildden kaçmadı. Ana ile kızı Lüiyo takdim ettikten sonra Öjenia'ya cüm- hürreisinin yanında yer verdi, Ertesi günü reisicümhur ana kızı Elize sarayına davet etti. Artık Don- na Manüela ile Öjenla relstctümhurun hiç bir davetinde hiç bir xiyafetinde eksik olmamağa başladılar. Lui Napolyon Bonapartın maksa- dı kızı elde etmek, gönül eğlendirmek- ti. Öjenin ise hiç o taraflı olmuyordu. Relsicümhurun gözdeleri arasına ka- tılmamağa karar vermişti. Bir gün Lui sordu: — Sizin kalbinize girebilmek için nereden geçmek lâzım? Öjenin çekingisiz cevap verdi; — Nikâh töreni yapılan kiliseden!.. Lui Napolyonu bu engel küplert bindiriyordu; kızda Luinin heran artan, büyüyen arzusunu gördükçe kendini biraz daha ağır satıyordu. Bir gün ana kız bir davetname al. dı, Sen-Kluya gideceklerdi. Yemekte kimseler yoktu: Lui Napolyon, Eliza Bonapartın kocası Feliks Başloki, Manüela ile Öjenin... Yemeği şatoda vemediler, Konblöval'da, orman için. deki paviyonda sofra kurulmuştu. Yemekten sonra Lui: — Ormanda biraz gezelim dedi, Genç kıza kolunu uzattı. Öjenin biraz geriledi: — Bu şeref annemin hakladır! Böyle başlıyan aşk macerasının de» vamını gelecek yazımızda anlatacağız, Genç bir Türk dostu ve Âtatürk hayranı olan Çek gazeteci J. D.'To- seviç ile Atatür. kün cenazesini Ankaraya götü- ren trende tanış. * mıştık. Hafızam- dan ölünceye ka- dar silinmiyecek olan o geceyi her hatırlayışım- da Atatürk için ağlıyan milletle rin sembolü ola. . D. rak karşıma daima yaşlı gözlerile To- seviç çıkacaktır. Kanadı kırık bir va- tanperver olan bu genç adam, meşa- leler ve feryadlar arasında Ankaraya doğru koşan trenin penceresinden Sâ- baha kadar ayrılmamış, sükünetle ağl lamışlı. Ç. 'T. K. ajansının ve Pragtaki bir- kaç güzelenin Yakın Şark muhabiri olan Toseviç samimi bir Türk dostu. dur. Müteaddid defalar memleketimi. zi ziyaret ederek inkılâbımızı yakın- dan tedkik etmiş, hayran olmuş, ve Çek lisanında yazdığı «modern Tür- kiye» adlı büyük eserle memleketimi. zi Çeklere tanıtmaya çalışmıştır. Türk. Jeri Çeklere tanıtan 'Toseviç bundan sonra Çekleri de Türklere tanıtmayı vazife bilip türkçe olarak dünkü ve bugünkü Çekoslovakya isimli bir ki. tap vücude getirmiştir. Şimdi de «Ata- türk ve Kemalizm». mevzulu bir esere « hazırlanıyor. Çekoslovakya hakkında ilk türkçe eser olan «Dünkü ve bu- günkü Çekoslovakyasda muharrir Çe- koslovakyanın doğuşundan başlıyarak kaydettiği terakki ve inkişaf hareket- lerile mukadderatından bahsetmekte. dir. İfadesinde Çekoslovakyanın aki- betinden içi sızladığı daima sezilen muharrir kitabını şu makale ile biti- riyor; Çekoslovakya ve Atatürk Türkiyesi «Çekoslovak milleti memleket sınır. larını kurtamağa çalışırken dışardan birçok kimseler, acaba istifade edebi- Ur miyiz, düşüncesine kapıldılar, Hat- tâ Çeklerle hiç münasebeti olmıyan- Jar bile «Çekoslovakya haritadan si- linmelidir» diye bağrıştılar. İşte bu ıztırablı ve acı günlerde bir millet bü- tün Çeklerin nazarı dikkatini celbet- ti ve ona hakiki sempati duygularile bağlanıp inandılar. Bu, Atatürkün kurmuş olduğu genç ve dinç Türkiye Cümhuriyeti idi. Her taraftan, Çekoslovakya parça- lanmalıdır, sesleri yükselirken yalnız Türk milleti bütün hâdisata seyirci kaldı. Bu hareketile Çeklere enerji aşıladı, bütün Çekler Türkiyenin bu hareketi karşısında «Atatürk "Türki. yesi gibi olalım, az konuşalım, çok iş başaralım» ilhamını aldılar. Avrupa siyasetinin en karıştığı bir sırada, Balkanlara Balkan misakile tatlı bir ahenk ve barış havası geti ren Türkiye bütün haksızlıkları yal. nız gözlerile takip etti ve Çek toprak» larında da bir ahenk ve bir barış ha- vâsını görmeği arzuladığını isbat et- ti. Cereyan eden son hâdiseler Çeklere büyük bir ders oldu, bütün Çekler Bal. kanlarda istiklâline hakkile sahip ve onu şiddetle kıskanan milletin Türk milleti olduğunu gördüler. Bu acıklı anlarda her Çek, yuvasında tarihlerin «Şeflerin Şefi. diye anacağı Atatürk gibi bir yol gösterici, bir önder için yalvardı. Her Çek Türk milletini ve onun Ulu Önderinin hayalini gözlerin. de canlandırarak manevi bir kuvvet elde etti, 10 ikinciteşrinde hayata gözlerini müsterih yuman Atatürkün dehasile kurulan ve bugüne kadar olgun mey- valârı lezzetle yenilen Balkan Antan- ta hiç şüphe yok ki, Balkan devletleri için bir saadet kaynağı olmuştur. Bu- na mukabili Tuna hükümetlerinin aralarında yaptıkları Küçük Anlaş. madan ise, istenilen müsmir netice alınamadı ve bu bir hayalden ibaret oldu. İnsanlığın nadir yaradılışların- dan biri olan Atatürk dehasile kuru- lan Balkan Antanlı bugün değil yal niz Çekoslovakyaya, fakat bütün Tu- na hükümetlerine bir örnek olması, sömürgeci devletlerin tehdidi altında bulunan Çekoslovakya ve küçük dev- letlerde Büyük Şefin kurduğu barış çatısına iltihak etmelidirler. Milli bir irade ve şuura malik olup kuvvetlere karşı koyabilmek için ar- kasından bütün dünyanın ağladığı ve 19 milyon Türkün göz yaşı döktüğü Büyük Atatürkün barış ideolojisini ta- hakkuk ettirmek lâzımdır. Atatlirk için ağlamıyan millet kal- madı. Niçin? Çünkü o değil Balkan- ların, bütün cihan sulhünün sembo- lü idi. Atatürk bir gün toprak olaca- gini hatırlıyarak «Necip Türk mille. tine ve nesli âÂtiye tavsiyem şudur ki sinesinde yetiştirerek başının üstüne çıkaracağı adamların kanında ve Yic- danındaki cevheri asliyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin» demişti. Nitekim necip Türk milleti büyük Atasının dediğini yaptı. Onun modem Türkiyeyi yaratırken yanıbaşında bü- tün sadakatile çalışan İsmet İnönünü Cümhurreisi ilân etti, yeni Reisicüm. hur da Atatürkün eserini vasiyet etti. ği mertebeye yükseltmek için çalışa- caktır. Çeklerin son derece sevdikleri İsmet, İnönü de bütün Türk dünyasını yıllardanberi idare etmiş bir baştır. Bunun içindir ki, Balkanlar ve Tuna devletleri hiç tereddüd etmeden n& sillerini Atatürk ideolojisile - besliye- rek İsmet İnönü gibi değerli bir ku- mandanın etrafına toplanabilirler. Büyük Şef Atatürkün büyük eseri karşılarında duruyor. O büyük Türki- ye, hem de düveli muüzzama sırasına ruh taşıyan Türkiye» —$. H.R. Tayyare modelcilik kursu Manisa (Akşam) — Manisa merkezindeki ilkokullar öğretmenleri için açı lan tayyare modelcilik kursunda dersler sona ermiş, kursta muvaffak olan talebeye ehliyet vesikaları verilmiştir. Kurstan 18 öğretmen çıkmış ve kendi okullarında talebelerine tayyare mödeleiliği dersleri göstermeğe başlamışlardır. Yukarıdaki resimde öğretmenler kursta son derslerde görünüyorlar,