H | Kânun evvel 1938 O AKŞAM Sahife 33» Ankaraya avdet eden Reisicümhur parlak surette karşılandı. (Baş tarafı 1 inci sahifede) — 30 dönüm arazim var, 10 dönü- münü su basar, — Sizin köyde hiç arazisi var mı? olmıyan efendim Bunlardan birile muhakkak gö- rTüşmek isterim. Bana bu topraksız va- tandaşlardan birini bul, gönder, olur mu? Hayvanların var mı? — 60 koyunum, 20 ineğim, bir çift | öküzüm , bir de atım var. Niçin atla ziraat yapmıyorsun; © daha iyi değil mi? — Yapacağım, pulluğum yok. — Yani atla ziraate heves ediyor- sun... Tohum temizlemek için bir âle- | tüniz var mı? Niçin tohumları temiz- Jemiyorsunuz; yoksa bu hususta bil- giniz mi var? dik değil, âletsizlik; âlet İ temizliyeceğiz, — Köyünüzden çalışmak için gur- bete gideniniz var mı? — Vaf — Bari bunlar köye paralı mı dönü- yorlar, döndükleri zaman sıhhatleri nası — Biraz paralı dönüy! r; sıhhat ı köyde kadınlar ne gibi iş- lerle uğraşırlar? Tiftik ipliğinden güzel kuşaklar yaparlar; burada satarlar, kilim do- kurlar, — Kilim para ediyor mu? — Etmiyor, — Kadınlar çamaşırlık bez doku- yorlar mı? Hayır. Baksanıza, Kastamonuda doku- yorlar. Sizde niçin dokumazlar? — Bilgisizlikten paşam. — Ester yetiştirmeğe (omerakınız kes ester yetiş- hattâ burada çok €s- r varmış; Halepten, İnönü, bu oldular, bu mebus kendilerine di ki; — Bu panayır milâddan evvelce ku- rulmağa başlanmış çok büyük ve şü- mullü bir panayırmış, Hindistandan, Fastan, dünyanın her tarafından bu- raya glirlermiş, katır panayın Bü arada av hayvanları de! vi güderi de satarlarmış, İnönü, kendisine verilen izhati en küçük teferruatına kadar büyük bir dikkatle dinledikten sonra seyahatin başlangıcındanberi olduğu gibi not alıyor. Relsitümhur bir sordu : — Söyle bakalım benden ne ister- sin. ki panayırla alâkadar yi iyi tanıyan bir izahat verdi, de aralık köylüye Köylü evvlâ, vektile sahibi yokken l 60 sene sonra tapu senedi çıkarılan ve başkasının malı olan bir araziden bahsetti, dedi — Bu yerin sahibi 60 sene sonra oranın kendisine aid olduğunu isbat etti. Halbuki bu ara- | zide biz yaylaya çıkıyorduk. Sonra İsmail, İnönünden istedikle- | rini birer birer saydı, Şehirde iktisa- di hayatın canlanması için bir fab- rika, bir büyük mektep, bir de askeri bir alayın getirilmesini istiyordu. Bundan başka da: — Burada odun çok aphalı... di- yordu. Odunun yükü 80 kuruşa, köylü bundan çok sıkıntı çekiyor... İnönü bu köylünün bütün dilekle- rini tesbit ediyordu. İsmail giderken Reisicümhur: — Çok teşekkür ederim. Köyüne benden çok selâm götür, dedi. Bana | da şimdi sizin köyden topraksız bir köylü gönder. İkinci köylü olarak Cümhurrcisinin .hu- Orta mahiyesinden Yusuf n girdi. İsmet İnönü yarında general Ke- mal Gökçe olduğu halde önündeki gayet mufassal haritada her gelenin köyünü O buluyorlardı. Reisleümhur bir aralık Dursuna sordu. — Köyde mektep var mı? — Var anıma yetişmiyor. — Kadmlar me iş yapıyor sizin 22. öl İkinci bir kadınmış, | — Kilim, hah. Bir kadın bir kilimden ne kadar kazanır? — İşine göre, bazan bir kadın İki, Üç, bazısı da bir kilim dokur. — Niçin? — Çünkü kadmlar rençberlik te ederler. Vakıt buldukça kilim yapar- lar, — Meselâ bir kadın bir kilimden ne kazanır? — Beş lira, Kadınlar erkek eşyası dokurlar mı? — Kara yünden şalvarlık, abalık dokurlar, bazan bunları da satarlar. İplik bükerler, bir okkasından elli kuruş alırlar, — Aferin. Sizin kadınlar çifçiler- den çok para kazanıyorlar. Siz kaç nüfuzsunuz? 37 nüfustuk. İki sene evvel ay- rıldık. Beş kardeşin aileleri bir arada yaşıyorduk. Ev, ev üstüne olmuyor, böyle daha iyi. — 37 kişi bir arada yaşamak tabii çok müskül olur. Nasıl yemek yenir, kim kumanda eder değil mi? Peynir, yağ yapar mısınız? « Kadınlarımız da satarız — Hep kadınlar... Sizin köyün ka- dınları çok çalışıyorlar. — Çalışırlar paşam. — Benden ne istersin bakalım? — Köyümüzün tam teşkilâtı bir e olmasını isterim. Sonra bizim yapar. Pazarda köyün civarmda orman yok. Halbuki | orman kanununa göre köylüye uzak ormanlardan odun vermiyorlar. Bir köylü ancak köyüne iki saat yakın | olan ormandan odun alabilir. Halbu- | Ki bizim köyün yakınında orman yok. Elinde orman ruhsatiyesi olan köy- lerden odun, kereste satım. alıyoruz. Şahsi tezkeremiz yok diye bizi mah- kemeye veriyorlar. Bir defasında or- mancılarla muhafaza memurları elli zi bu yüzden haczettiler. valisine sordu: — Bunlar nereden alacaklar mah- rukstı? Nerede orman müdürü, he men çağırınız Orman müdürü geldi. Reisicümhur sordu: 4 Bu köylü Orta nahiyesinden... Odun alamıyormuş. Siz Ortâ nahiye- sini biliyor musunuz? — Hayır efendim. — Yerini bilmeden bu meseleyi t«lkik omüşkülleşiyor; ne dersiniz buna? Orman müdürü köylünün vaziyeti | hakkında izahat verdi. İsmet İnönü orman müdürünün izahatile köylü- nün cevablarını biribirlerile Karşılaş- tırıyordu. Köylü: Bize en yakın orman altı saat ötede. Biz de tezek yakıyoruz, diyordu. İnönü; — Babandan, büyük babandan sordun mu, köyün civarında eskiden bir orman yok mu imiş? — Varmış. Üç saat ölede imiş, şimdi altı saat ötede bir orman var, — Gördün mü? Üç saatlık orman altı saat öleye gitmiş. Böyle, böyle orman 20 saat öteye de gidebilir. Asıl derd burada. Peki, siz öteki vilâyet- lerde yapılan odun münakasalarına iştirak edebilirmişsiniz? — Yakalıyorlar, odunlarla köyü- müze dönerken yakalayıp mallarımı- zı müsadere ediyorlar, elli çift ökü- zümüzü böyle aldılar, Kanuni mu&- meleyi bize kanunsuz gösterdiler, İnönü, Iki tarafı da, gerek köylüyü, gerek Orman müdürünü uzun uzadı- ya dinledi, sonra bu mesele hakkında Yusuf Dursuna izahat verdi. İsmet İnönü: — Benden başka ne istersin? «— Pulluk, tohum temizleme meki- nesi, — Şimdiye kadar.bu mi mak isiediniz mi? — Her zaman. Çankırı valisi — Bizim elimizde mâ» kinelerimiz var, satamadık. İnönü — O halde bunlara * niçin eri vermiyorsunuz? Ziraat mü- neyi ak Ziraat müdürü geldi. İsmet İnönü sordular: Niçin bunlara bu makineyi ver- | satın diyor; hattâ uzun © — Sebeb? Verebilirdin? Ziraat müdürü — Kullanamıyorlar, | kırıyorlar, harap oluyor makine, İsmet İnönü (köylüye) — makineyi kullanmasını bilmiyor sunuz. — Bilirim, çok iyi kullanırım. — O halde niçin bu makineyi al- madın? — Bomk. ; Ziraat memuru — Hayır, tamir et- | tirdik, Bir kere almışlar ve bozulmuş. | Köylü — Hayır, bu makine bize hiç | gelmedi paşam, müracaat ettik, istida | verdik, cevap çıkmadı. Biz bunu $â&- hıs namına değil, nahiye merkezi na- | mına istiyorduk. Cevap çıkmayınca da bir daha istemedik. Ziraat memuru — Ambarımızda üç makine var. Köylüler bu makineleri kullanmasını bilmiyorlar. Makinele- Tin yanına bir de mâkinist lâzım. İnönü (valiye) — Ambarda üç ma- kine duruyor, Ziraat Vekâleti bunları taksitle de verebilirsiniz. Sonra köylü makinesiz. Ziraat müdürü — Bunlar selektör denilen makineleri istiyorlar, İnönü — Selektör makineleri olsa da gene öteki makineler gibi ambarda durduktan sonra ne işe yarar? Sonra vaziyeti anlamıyorum, Selektör ma- kineleri daha çok iş görebilirler. Nihayet bu eski makineler de iş göre- bilir. Köylü makine istiyor, ambarda makine var, fakat alamıyor. Cümhurreisi bu meseleyi dikkatle not ettikten sonra: Ziraat işlerinin başlıcaları bun- lardır. Tohum temizlenecek, tohum- Yuk için köylüye yardım edilecek. Bun- Jar yapılmayınca bir ziraat memle- ketinde hiçbir şey yapılmamıştır, de- mektir, buyurdular. İsmet İnönünün bu seyahati esna- sında yaptıklârı büyük memleket an- ketinde en küçükten en büyük mem- leket işlerinde bile ne kadar titiz ol- duğu derhal göze çarpıyordu. Kızılırmak boyunda pamuk ziraatı Bundan sonra içeri giren, Kızılır- mak nahiyesinin Karanlık köyünden Osman, Reisicümhurun suallerine ce- vap verirken şayanı dikkat bir nokta- ya işaret etti, Deği ki; - Kızılırmak boyunda pamuk 2i- raatini tecrübe ettik. Çok iyi yetişiyor, fakat ırmaktan istifade edemiyoruz. Sudan istifade etsek buralarda çok iyi pamuk yetişecek. Pamuktan dokuma yapamıyoruz. Birçok köyler bunu gi- yorlar. Çok iyi; çok iyi, Çankırı mebuslarından biri — Evet bu mıntaka, ikinci bir Adana olabi- lir, Bilhassa burada karpuz, kavun, üzüm, sebze, patlıcan çok iyi yetişir; burada bir pamuk istasyonu çok iyi neticeler verebilir. Cümhurreisi bunu ehemmiyetle na- zarı itibara aldı. Topraksız köylü Nihayet içeri ilk köylünün gönder- diği topraksız vatandaş girdi: Hüse- yin Dikmecioğlu. Reisicümhur sordu: * — Evlâdım, sen ne ile geçiniyor- | sun? — Amelelikle, Karabüke giderim, Kırıkkaleye giderim, Ankaraya gide- rim, Şimdi Kırıkkaleden, işten gel- dim. Köyüme, evime dönüyorum. | — Çok iyi, bu üstündeki senin iş elbisen mi? — Her zaman giydiğim elbise. — Elhisen fena değil, lâkin palton harap. Aldığın para ile geçinebiliyor musun, çocuklarını mektepte okuta- biliyor musun? — Evet, çocuklarım mektepte; se- nede sekiz ay çalışıyorum. 80 kuruş yevmiye alıyorum. — Bu 80 kuruş yevmiyenin ne ka” | kadarını yersin, ne kadarını birikti- rip köye getirirsin? — 80 kuruşun 30 unu gönderirim. — Nasıl masraf edersin? — Beş kuruş yemek parası veririr her gün bir 65 luk cigara içerim. Günde bir kilo ekmek yerim, yani 18,5 kuruş boğazıma gider. — Bu kazançla reriçberlerden iyi sayılırsın. Kazancından memnun mu» sun? — Ancak. geçiniyorum, lâkin üç senelik yol vergisini veremedim. — Yetişmedi paşam. — İşin daimi mi? — Haş ki aylık iş bulurum, çâ- Tışırım, O biter, bâşka iş çıkar, Senede 8, 9 ay çalışırım. Yalnız Karabükün hâvası bana yarâmıyor. Oraya gidin- ce hastalanıyorum. Sonra birâz top- rağım olsa boş zamanlarımda onda çalışırdım. — Benden ne istersin? - Burada bir fabrika, sonra seni köyüme davet ediyorum, Çoluk çocuk seni görmeği çok istiyorlar. — Teşekkür ederim, bir fırsat dü- şerse size uğrarım. Şehirde çalışanlar Hüseyin Dikmeci çıktı. Bundan sonrâ Çankırıda şehirde çalışanları dinlenmeğe başladı. İçeriye İsmail Çubukçu girdi. Kendisi neba- ti yağ, asit yağı, haşhaş yağı çıkarı- yordu. İnönünden dilekleri arasında Çankırıya bir jandarma mektebi, bir de fabrika yapılması vardı, Onun arkasından içeriye giren dâ- bag Nuri, İsmet İnönünün suallerine şöyle cevab verdi; Burada dabağlık sanayli çok ileri gitmiştir. Ankara, İstanbul, İzmire deri satıyoruz. Lâkin deri bo- yası çok pahalı, sonra deri için dolâ- bımız yok. Bu dolab ölsa çok iyi iş çıkaracağız. Bütün bunlar için de 800 liralık bir masraf kâfidir. Bu bü tün dabag esnafının yüzünü güldü- recektir. — Evet bütün bunları tes lâzım. Bele; reisine dönerek: — Bunlara bir çare bulamaz mı sınız? Belediye reisi bu hususta izahat verdi. Bundan sonra demirci Ahmed, saraç Mustafa, 70 yaşmda kalaycı Derviş dinlenildi. Bunu müteakib içe- riye dokumacı Mehmed Nalıncıoğ'u girdi. Reisicümhur: Burada dok ellik nasi? — On, on beş sene evvel 400 tez; vardı burada. Şimdi 25, 30 tezgi kaldı, İnönü büyük bir alâka ile doku- macıya ve valiye: Niçin tezgâhlar azaldı? Veli — Kastamonu bu hususta da- ha ileride, Dokumacı — Sonra fabrikalar ip- liği doğrudan doğruya bize vermiyor, kendi adamlarına veriyor, iplik elden ele geçiyor, fabrikadan ipliği 490 ku- ruşa alan tüccarlar bize bunu altı liraya satıyorlar. Arada beş, altı el var. Fabrikadan doğrudan doğruya istiyoruz. Çok defa da iplik yok diyor- Jar. İplik bulamıyoruz, sıkıntı çeki- yoruz. İplik olsa daha çok mal çıka rTacağız, daha çok kazanacağız, fab- rikadan doğrudan doğruya iplik al- mak için kalktım, gittim, vermediler, Reisicümhur B. Nurullah Esada: — Ne üersiniz, fabrikada 750 bin kilo stok iplik olduğu Söyleniyordu. — Evet 150 bin kilo stokunmuz var efendm. Her halde bizim fabrikalara böyle bir müracaat olsaydı derhal isaf edilirdi. Her halde iplik istemek teşebbüsünde bir yanlışlık olasa ge- rek. Dokumacı — Ben çabil bir adam değilim Ki... İnönü ile 20 sene bera- ber harbettim. Malı nasıl alacağımı bilirim. İnönü (valiye) — Siz böyle bir ip- lik meselesinden haberdar değil mi- siniz? Vali — madı. İnönü: — Böyle bir mesels olduğunu bil- mek için Cümhurreisinin buraya gel- mesine ne Jüzum var? Bu kadar be- sit bir mesele benimi buraya gelmeme lüzum gösterir miidi? 750 bin kilo iplik stokumuz var. Fakat dokumacı iplik alamıyormuş, bu neğir? Benim için bundan daha mühim şey olamaz. Vatandaş refahını yükseltecek, bunun için imkân arıyor, kendisine bu im- kânı vermeliyiz; buyurdular. İsmet İnönü bu hususta lâzımgelen bütün tedbirleri dinledi, not etti. Bir aralık dokumacı Mehmed, Reisicüm- hura: — Ben seninle her cephede bulun- etmek Bize böyle bir müracaat ol- | dum, Cenup e eee. nalülü yağcı | olduğumu isbat edemedim, Benden ger istediler, raporum yoktu, bu iş- le sizin uğraşmanızı istiyorum, İsmet İnönü — Ben de söylesem gös ne ayni cevabi alacağım; bana da hani rapor diyecekler; fakat eğer kü- nuni bir hakkın varsa, muamelen ta- mam değilse, istidanı ben takip ede- rim, dedi, İsmet İnönü, Ahmed isminde bir ip- lik tüccarın çağırttı, Ahmed, İplik bu- lamadığından şikâyet etti. Bu esnada Ticaret odası relsi de çağırıldı, onun da fikri alındı. Ticaret odası reisi, bu dokumacıların ve iplik tüccarının da- ima iplik almak için müracaatte bu- lunduklarını söyledi. İplik tüccarı ip- liksizlikten şikâyet ederken, B, Nurul lah Esad kendisinin adresini aldı: — Hemen size yarım ton iplik gön- derteyim, alır mısınız? dedi İplik tüccarı — Altı ayda: ticaretile meşgul değili verdi. ri iplik cevabını Ankara yolunda Bunları tamamile tesbit ed hurreisi, en son olarak Beled ni dinledi. Halkın arkası hiç kesilmi- yen alkışları arasında He'lkevinden Çi- karak trene geldiler; Ankaraya doğru hareket ettik. Yolda Güney köyünde tren durdu, Köylüler İnönüyü gör- e gelmişlerdi. Trenden indi. Köy- lülerden birer birer hi ordu, Kale- cik istasyonunda Reisi nini Başvekil B, Celâl Bayar, Dahiliye Vekili B. Refik Saydam, Ar si B, Nevzad Tandoğan karşılai Ankaralılar daha Kay. dan tren yoluna toplanmı İa İnönü bütün devlet fından istikbal edildi. arasında mareşal Fevzi bulunuyordu. nı Cü: Çakmak ta Hikmet Feridun Es Reisicümhurun Ankara istasyonunda istikbali Ankara 1 wrelsi İ İsmet İnö; Zonguldâk tetkik dönmi miş ve garda başla B. M. M. Reisi Ab- dülhalik Renda; genel kurmay başka» nı Mareşal 'Fevzi Çakmak, vekiller, mebuslar, Mili Müdafaa ve genel kurmay erkânı ile vekâletler ve deva» ir rüesası tarafından selâmlanmıştır. Başvekil Celâl Bayar, Dahiliye Ve. kili ve parti genci sekreteri Dr. Refik Saydam ile Ankara veli ve belediye reisi Nevzad Tandoğan, Kalecik islas- yönunda Reiâilcümhüre mülâki ol. muşlardır. İsmet İnönü renden iner inmez doğruca Istasyoridaki kabul sa“ lonunu teşrif etmişler ve burada ken- dilerini karşılamaya gelinlerin elle- rini sıkarak iltifatta bulunmuşlardır, Büyük Şef, istasyondan doğruca köşk» lerine teşrif buyurmuşlardır. Reisicüümhuru Küçükyoz- gatta karşılayanlar Ankara 13 (A.A.) — Istihbaratımız za nazaran, Ankara mebusları Falih Rıfkı Atay, Muammer Eriş, Muhtar ile diyanet işleri reisi Rifat Börekçi Reisicümhur İsmet Inönüyü, Küçük © yozgatta selâmlamışlar ve refakatle. rinde Ankaraya gelmişlerdir. U İnönünün Kastamonuya selâmları i Kastamonu 13(Hususi) — Reisicüm- hurumuz milli Şef İnönünün İnebolu- , i dan rafakatine aldtkları valimiz B. Ays ni Doğati Amasra ,Bartın, Zonguldak Karabük Çerkeşe İnönünün yanların. dâ gitmiş, Çankırıda kendilerine ve- da ederek Kastamonuya dönmüştür. İnönü Çankırıda kendilerinden &vr- Jan valimize Kastamonuda gördüğü tezahürat ve sevgiden mütehassis ol. duğunu beyan etmiş, teşekkür ve se Jâmlarınin Kastamonu halkına iblâğım | hı valimizden rica etmiştir. Meyit yokuşu ve perşembe pazarı caddesi Beyoğlundan gelecek nakliye vasi- talarının geçeceği Meyit yokuşunun parke, Penşembe pazarı yolunun 8$- falt olarak inşa edileceğini yazmışs tık, Bu husustaki plân çabuk hazır- Janacaktır. Bu yol üzerindeki su te- sisatına aid proje de dün tedkik edik