— Balonoun en güzel kadını kim? —ivet... — Hangisi 0? — Şurada, dört kişilik bir kadın grupu var ya... Orâya bak.. Hani, sarı saçlı, yeşil gözlü... Ne tüy gibi maklük!... — Evet.. Cidden hârika.. Kimin nesi? — Direktör Artürün metresi! — İnsanda para olmalı... Bahtiyar herifi... — E... Kimbilir... Böyle kadınlara güven olmaz... Çünkü bu İvet mace- Ta perest bir şey... Eskiden manikür- müş... Bu herife iltifatı tabii parası için... Hem, direktöre de Allah para vermiş, güzel metres vermiş, boy bos da yerinde... Gel gelelim sıhhat yok... — Hasta m? — Her halde bir bozukluğu Olir cak... Doktorlar onu yeme, bunu iç- me diye bir takım pehrizler vermiş- ler... İvet de, sevgilisinin dadısı. Üzerine titriyor. — Tabit... Ölürse berbat... Banker büsbütün abayı yaksın da nikâhla. Tı kıyılsın diye dört gözle bekler.. — Ona da imkân yok... Çünkü adamın karısı ve çocukları var, Da- madları: «Sen annemizi boşarsan biz de kızlarını boşarız!? diye tehdid ediyorlar... Aralarında ittifak etmiş- ler. Sarı saçlı genç kadın, üç ahbabile, bir sütunun yanında durmuş, âyak- üstü moda dedikodusu © yapıyordu. Biraz evvel numaralar bitmişti. Şiindi kotiyonlar dağılıyordu. (Neredeyse bir dans havası başlardı. Sağdan s0i- dan gençler gelir; bu dört kadını se- limlartar, her biri, başka bir erkek tarafından alınır; balolarda dâima olduğu gibi bu insan grupu bozulur, başka bir grup, başka gruplar kuru- Turdu. Ansızın kulağının dibinde bir fisık Tanıdığı bir ses... Hem de nasıl ta- nidığı!... Senelerce onu heyecanlan- dıran, sevindiren, korkutan, aşktan çıldırtan ve nefretten kudurtan ses... Dönüp baktı, Şüph deki heyecanı farkediyorlardı; fakat bereket ki tam o esnada caz başla- bulunuyordu. Hepsinin etrafını Sarı saçlı, yeşil gözlü kadın, rüya gördüğünü sanıyor, * Pedikür Alfred... Ta kendisi... Kısı ksesle mırıldandı: — Ne diye geldin buralara?... — Evleninceye kadar senin karşi- na çıkacağım... demiştim yâ... Sahi: bu sözü kaç defa söylemişti. Fakat b uakşam daha şiddetle, daha delice konuşuyor... — Allahını seversen... Öyle yuva- sından uğramış gözlerle yüzüme bak- ma... Ve o da kaç kere, nerelerde ve kaç şekilde söylediği bir sözü tekrarladı; — Boyunbağın yana kaymış... Saç- larını düzelt... Kendine çeki düzen ver... Bu munis sözler, pedikürü yumu- şattı. Eski tatlı günlerin hatıraları beynine üşüşmüş olacak. Bir an, genç kadını, mazideki gibi, gene kendinin sandı: — İvetçiğim benim... İvet.. — Yapma Allah aşkına... Yanım- dan çekil... Mahvolacağım... tekrar asabileşti: — Neden? Kimmiş seni mahvede- cek?... İstihfafla gülerek: — Ha... Anladım. Lüks hayatın tehlikeye girecek... & Kaloriförli ev... Frrrt... Otomebil... Bu beyaz kürk. Şu pullu elbise... Ha?.. Bir hamlede elbisesini dekoltesin- den yakaladı. Genç kadın, omuzba- şında bir şeridin tazyikini duydu; bir kopma hissetti. Bir çekişte bütün el- bisesi sökülecek miydi? Bütün balo huzurunda rezil mi olacaktı, Bir pelmiyeyi siper ederek erkeği bileğinden yakaladı. Sivri tımakları- nı bütün kuvvetile batırdı ve cte ları İvetin halin- | AŞK ve MACERA NUVELİ Mezardaki vasiyetname gömdü. Ayni zamanda, yalvarırcası- na: — Beni seviyorsan... Halâ seviyor- san... yapma, dur, sakinleş! - deği, Bileğinde duyduğu acı değil, ku- laklarında hissettiği tatlı (o okşayış, pedikürün hareketini Kötürümleştir. di. Bunun üzerine İvet, kanlanmiış parmakları titreyerek, göğsündeki yakut plakmı sentorundan çıkardı; bununla omuzunun kopuğunu İliş tirdi. — Yapılır şey mi bu?... Çılğın!.. Konuşmadan, anlaşmadan... Alfred: — Benim aşkımı bunlara feda et tin... Bu paçavralara... Bu taşlara... - diye inliyordu. - Halbuki vefa ye minlerin?.. Hani benimle olmak için bir kuru ekmeğe razı olduğunu söy- lerdin?.. İvet, birdenbire samimileşerek: — Seni hâlâ da bütün erkeklerden fazla severim... - dedi, - Fakat ben limonluk çiçeği gibiyim... Dayana- miyorum... O hayat beni öldürüyor- du... Sobasız odada donduğum gün- leri düşündükçe... Unuttun mu?... Bağlayım... , Açtığı yarayı sardı Sarı saçlı, mayl göslü kadınla aşık evlerine döndüler — Seninle uzun uzadıya konuş- mak istiyorum... Behemebal... İvet... Anlıyor musun?... — Burada fazla konuşmakla israr etme,,. Şimdi derhal git, Alfred... — Peki, Nerede?... Nerede ko- nuşacağız?... — Ah, bilmiyorsun... Artür beni ne kadar kıskanıyor... Biran yanın- dan ayırmak istemez... Gündüzleri bile eve emanetim.. Adeta harem hayatı yaşıyorum... Bakma baloda dolaşmama... Nasılsa bu gece oldu... Neredeyse beni arar... — Öyleyse... Evine geleceğim... Dalma pencerenin önünde bekle rim... Ne zaman işaret verirsen O Zâ- man içeri girerim,.. Kırk sekiz saat, j uyumadan, yemek yemeden orada duracağım... Eğer bu müddet Zzar- fmda senden bir haber gelmezse O zaman... — Alfred! — Anlıyorsun ya: O zaman... Ar- türün karşısına, bütün mektupların» la, bütün vesikalarımla çıkacağım... Ne salırların var, biliyorsun ya... EZ ber okuyayım, istersen: «Sırf para için bunu yapıyorum... Sırf para için seni tepiyorum... Halbuki o herifş... İ Devam edeyim mi?... — Sus... Bildikler şıyor. — Hah hah... Bildiklerden bile korkuyorsun... Demek, banker bizzat civarda yakla- Genç kadın, karşıda görüyordu: Banker iki üç arkadaşile oturmuş... Başını çevirse kendisini görecek... Esasen dans edenlere bakıyor... Onu güzlerile bulmak istediği beli, Helecenla: — Peki... - dedi. - Bir çaresine bü- Penceremin önüne git... Bekle,.. Fakat şimdi buradan çekil... Allahaşkına,.. Yoksa kalb çarpıntı. | sından öleceğim... * Erkekler aralarında ciddi elddi ko- nüşurlarken İvet onlara usulla yak- | Jaştı . Banker: İ — Demek vasiyetnamemi iyi bul- dunuz Üstad... - diye beyaz sakallı, | tek gözlüklü bir ihtiyara sordu. — Uzun ömürler dilerim... e Jah hacet kalmaz... Fakat mükem- mel... — Başka bir muameleye ihtiyaç yok ya?... — Eer şeyi etrafile düşünmüşsü- nüz. — Öyleyse... Şerefinize... Viski bardağını kaldırdı. Arkadan hemen, İvet atıldı: — vallahi bırakmam... İçki mi içeceksin?,.. Hani bana söz vermiş- tn?... Direktör Artür, takma — dişlerini göstererek güldü: — Görüyor mu- sunuz kadınımı!... Siyanet perisi gi- bi etrafımda do- laşıyormuş! * Beyaz sakallı, İveti. “biraz sa- | bik bovarda, bi- raz dâ büyük ba- ba hissile süzdü: * — Böyle bir me- Jek tarafından ba- kılırsanız, o cebi- nizdeki kâğıda cid- den lüzüm kalmı- yacak! - dedi .. — İvet... Nen var, asabisin, yav- rum... «Gidelimi; dedin; işte hemen balodan çıktık... İçki içtim diye si- nirleniyordun gü Mba... Fakat seni düşündüm de onun — Beni mi dü- şündün?... Beni düşünseydin... Direktör, met- resine iğildi. Şo- förün işitmiyece- ği bir şekilde, kulağına: — Tabii seni düşündüm... - diye mırıldandı. - Karımla ve çocuklarım- la vaziyeti biliyorsun, Senin de, be- nim de ömrümüz uzun olsun inşal- Jah... Fâkat, olur a, bir gün, Allah vermesin gözlerimi kaparsam sen ne İ olacaksın?... Değil mi?... İşte bum- ları düşünerek servelimin yarısını da, bizim üstad Bertiniye vasiyetna- memi okudum... İyi buldu... Tam bu teşebbüsümün şerefine içmek Üz8- reydim ki, karşıma çıktın ... Genç kadın, demin pediküre batır- dığı penöesinin şimdi artık narin- leşen parmaklarını bu sefer, okşayı- cı bir şeklide, zengin âşığının dudak- larında gezdirdi: — Sus Allahaşkına sus... Allah ba- na 6 günleri göstermesin... Senin mirasın bana nasib olmasın ... Otomobil villânm önünde durdu. | Direklörle metresi muhteşem mermer merdivenlerden çıktılar. ... basının altında bir gölge dolaşıyordu. Sırtında kimono, usulle balkona çıktı, Dışardaki gölge kımıldadı. Par- maklığı aştı. Sarmaşıkların altına kadar geldi. Ve oradan yukarı tır. manması güç olmadı. Âşıklar, bu gi- bi şeyleri ne iyi bilirler. Fakat kıskanç ihtiyarlar da gözet- leme usullerini daha iyi bilir... Direktör, esen rüzgürdan hile s8 zerdi, O da meğer, o sırada bahçeye bakıyormuş. Evvelâ hırsız sanmış ola- cak. Fakat birinin sarmaşıklardan sevgilisine doğru tırmandığını görme si kâfi gelmiş... Pedikürle sabık manikür, tam bal kön kapısından içrel girdiler ki tuva- let odasının kapısında müthiş bir hi. rıltı işitildi. Bir yumruklama oldu. Dona kaldılur;. Direktör, boğulur İ gibi: - Aç, aç!... - diye inledi. Sonra, ağır bir cismin yere yuvar Janmasını duydular, İvet, ne yaptığını farketmeksizin, kiliti çevirdi. Banka müdürünün, oracıkta Upuzun yerde yattığını gör- dü. — Eyvah... Pedikür iğildi. Kalbini dinledi, — Ölmüş... — Aman, buradan kaç.. Çabuk... | Biz farkına varmaksızın sebeb olduk... Fakat istiyerek yaptık sanacaklar... — Artık benim olacaksın, İvet... s— Bu lâfların sırası mı şimdi... Ça buk... Kaç... ve. Aradan bir ay geçti. Pedikür, hâlâ: — Benim olacaksın, İvet! « diyor. Kadın, mağmum, düşünceli... — Gördün mü, bak... Zengin adam diye peşinden koştun... Halbuki sana ne biraktı?... Bir broş bir plâk, bir kaç kürk ve beş on boncuklu elbise... Baadet para n e İvet, içini çekti: — Nasib olmayınca... — Vasiyetname de masaldan iba- ret olduğunu anladın... Bütün ser. vete tabii varisler konuyor... Sana beş para yok... — Halbuki yazmıştı... — Gördün mü ki bu kadar ısrar ediyorsun?... — Üstad Bertini görmüş... Kendi- sine geçen gün yine sordum... Tafsi- lâtımda anlatıyor... Şu esnada mil- yoner olacakti Milyoner olacak- tık... Halbuki... Ele geçiremedik va- siyetnameyi... Aramadığım, ne kasa- Jar kaldı, ne dolablar! fında nasıl yok etli acaba!. cebinden çıkararak ne yaptı dersin? — Elbiselerine iyi baktın mı? — Birer birer... Bütün ceblerini aradım... Fakat... A... Kadın, deli gibi yerinden fırlıyarak bir feryad kopardı: — Şimdi anladım. — Nedir anladığın? — Cesedine frakını giydirmiştik ya... Vasiyetname onun cebinde gös müldü. aş Pedikür: — İstemiyorum ben böyle serveti... Yerin dibine batsın! - diyordu. — Ah, korkak! — Ben mi, — Senin cesaretin ancak, olur ols maz yerlerde insanın karşısına çik- maktadır... Halbuki yerin iki metre altında koskoca bir define yatıyor... Mevkii malüm... Kazmaktan, almak- tan çekiniyorsun... Benim için... Bi- zim saadetimiz için bunu yapmalı. sın... Elbisemi balo ortasında yırtma» sını biliyordun amma... Haydı sen de kuru gürültücü!... Şövalye ruhlu bir âşık, maşükasi için neler yapmaz!... Kafdağındaki yebahilerin yuvasına bile girer, çıkar, isteneni getirir... di Ertesi sabah, polisler, bankanın önünde bir deli yakaladılar. Çamur- Jara bulanmış; yaka paça bir tarafa gitmiş... Haykırıp duruyor: — İşte vasiyetname... Mezarlara girdim... Herifin elinden zorla kopar. dım... Verin milyonları... Evvelâ bündan bireşy anlamadılar. Pedikür param parça bir kâğıdı avu- cunda sımsıkı tutuyordu. Bu, yarısı başka bir yerde kalmış bir pullu mü- hürlü kâğıddı. Ayni gün zatlında, mezar bekçileri de bir yeni kabrin geceleyin açıldığı. nı hayretle görmüşler. Tam orada bir kazma kalmıştı, bir de şapka vardı. Ve en şayanı hayreti, tabutu kımlan ölü, yatırıldığı vaziyette dümdüz yat. muiyor... Bir elile göğsünü parçalamış; ve ağzı açılmış, gözleri çeşimhanelerin- den dışarı uğramış. Diğer avucunda frakının bir parçasile bir tutam kâ- ğıd tutuyor. Tıbbı adli şöyle tesbit etti: Öldü sanarak gömülmüş... Vasiyet. nameyi almak üzere mezarı açan de. likanlı da o halde onu görünce çıldır. miş... Deli ile cesed arasında uzun bir mücadeleden sonra, vasiyetnamenin yarısı birinde yansı ötekinde kal miş... Tek gözlüklü, beyaz sakallı avukat cidden mahir ve âlicenabmış. Hiç bir para ücret almaksızın bu müşkül da- vayı genç kadının lehine halletti. Şimdi İvet, o tüy gibi kadın, © sarı saçlı, yeşil gözlü melek, şimdi etrafın. da bin birâşık, şen suh, servetini Monte Karloda yemekle meşguldür. (Vâ - Nü) AKŞAM MATBAASI Rotatif makinelerinde resimli ve renkli gazete ve mecmuaları, baskı ade- di yüksek risale, kitab ve her nevi matbuaları en temiz şekilde en ehven şeraitle basar. * Devamlı işler için hususi şerait tesbit edilir, Fazla tafsilât için matbaa idaresine müracaat, Telefon: 20497 i sa eği Adana (Akşam) — Şehrimizde bir sene evvel teşekkül etmiş bulunan Avcılık ve Atıcılık gpor klübü bariz bir faaliyet göstermektedir. Klübde âza bulunan faal yüzlerce genç hemen her hafta av partileri yapmaktadır, Gönder. İvet, perdeyi araladı... Sokak lâm- | diğim resim avcılarımızla atıcılarımızın bu hafta yaptıkları toplantıyı göster- mektedir. Avcılar önümüzdeki kış için sürek avları programı hazırlamaktadır. Avci- lar klübü yakında şehrimizin güzel bir yerinde bir gardenparti verecektir.