30 Haziran 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

30 Haziran 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Mp pe -.—Jwuum ui . . vr Mt © Sıvasın meşhur hamamında... — Şimdi de, size evimi gezdireyim kardeşim... Bakınız, işte burası yatak odam... Modem eşyadan hoşlanmam... Onun için stil aldım... Sultan Hamid zamanında Pariste ataşemiliterlik yap- mış (***) beyin imiş.. Versayın bir Odasını Fransadaki en yüksek fabrika- Yardan birine kopya ettirmiş... Bir mü- zayede de düşürdym... Burası da ban- yom... Reşide, bir kapı açtı, Aralıktan ne Zarif bir hamam dairesi görünüyordu. — Byurun, buyurun... Girseniz e... Misafiri Zehranın halinde ansızın bir | başkalık oldu. Alnında iri ter damla- Jarı belirdi. Başı önüne düştü, Gözleri karardı. Şayed Reşide onun yüzüne baksaydı, renginin de sarardığını far- kederdi — Girseniz e... Bakın... Hamamı da bilâkis modern severim... En yeni ter- tibat vardır. Birdenbire güldü: — Sivasın meşhur hamamına benzi. yor mu? Tatlı bir kahkaha attı. Ev sahibinin bu hali misafiri büsbü- $ün üzdü. Kirpiklerinde iri bir damla belirmişti. Dudaklarını ısırdı. Ağlama- sına ramak kalmıştı. İçindeki fırtınayı belli etmemek için: — Reşide hanımefendiciğim... - diye kekeledi. - Şey... Affedersiniz... Buraya kadar gelmişken... Elimi yüzümü yıka- mak istiyordum zaten... — A. Peki peki... İşte musluk... sı- cak ve soğuk sular şöyle ayarlanıyor... Havlunuz da burada... Ben dışarı çıkı- yorum... Zehra, yalnız kalınca, sırtını kapıys dayadı, Ellerini yüzüne kapadı. Biran hıçkırdı, hıçkırdı: «— Ah, ne demeğe, ne demeğe bu Re- gideye bunca sene sonra rasladım?.. Ne demeğe israrlarına dayanamıyarak sü- Tüklendim, evine kadar geldim?... Hal- buki, o, Sivastaki mahud hâdiseden sonra, bütün korkulu rüyalarıma hâ- kim olmuştu... Benim için bir kâbustu, tayftı, vicdan azabıydı... Ve işte bugün, en ummadığım bir dakikada, en bek- lemediğim bir sokakta gülümsiyerek, melek gibi, karşıma çıktı... Bana gös- terdiği dostlukta sahi mi?... Yoksa evi- ne beni bir maksadla mı getirdi?.. Anlı. yamıyorum... Fakat anlaşılmıyacak gi- bi de değil... Sırf Sivastaki hamam mev. zuunu açmak için, beni bu banyo dai- resine soktu... Yarabbi!.. Yarabbi!..» Başı dönüyordu, Kabil olsa, şu küçük pencereden ken- dini atacaktı. Ölürse ölecek, sağ kalır- sa kaçıp gidecekti... Tek şu Reşideyle tekrar yüzyüze gelmemek için... Birdenbire silkindi: «— Adam sen de... Deli miyim?. İra- deme hâkim olmalıyım... Ne münase- bet?.. Benimki herhalde tevehhüm.. Reşide hiç birşeyin farkında olmasa gerek... Nereden bir ip ucu ele geçire- bilir zaten?.. Beni o eski güzel ve sa- mimi hatiralarımızı canlandırmak üze- re buraya çağırmıştır belki...» Davrandı: «— Burada yıllanmak olmaz... Dışar- da beni bekliyor... Yüzüme birkaç avuç su çırpayım, serinliyeyim...» Musluğa yaklaştı. Küldür'küldür akan bol ve soğuk suyu kandıra kan- dıra derisine çarptı... Sonra, yüzünü kuruladı... Aynada kendi kendini mua- yene etti «— Oh... Hiç bir gayri yok!..» diye mırıldandı. Bu telkin hamlesile iradesi kuvvet- Jenerek banyo dairesinden çıktı. Reşide, hizmetçisinin yardımile bir çay masası hazırlıyordu. Arkadaşını görünce, daima mütebessim çehresine bir kat daha sevimli bir ifade vererek: — Gelin İsterseniz, öteki kısımlara da bakalım... Sonra, karşılıklı oturur, eski zamanları yadederek birer fincan birşey içeriz... Bir tevehhüm buhranile Zehranın gene maneviyatı bozuldu: «... Eski zamanları yadederek...» İşte bu, işine gelmiyordu. Maamafih, ev sahibesinin arkasına düştü, Evin muhlelif kısımlarını onun- Ja beraber gezdi. Verdiği izahatından birşey anlamıyarak «Evet! 7 gibi kısa kelimelerle cevap verdi, durdu. Birdenbire Reşide — Neniz var?.. Halinizde bir durgun- tabiiliğim AŞK VE MACERA NUVEL AŞK VE MACERA NUVELIİ Juk hissediyorum... - dedi, - Doğrusu pek değişmişsiniz... Eskiden ne kadar neşeliydiniz... Katıltırdınız bizi gül düre güldüre... Hele kocamı... Şey... Es- ki kocamı yani... Aman şimdiki duy- masın... Ondan bahsedilmesini hiç is- temez... Ne taklidler yapardınız... .Siz gelesiniz diye dört gözle beklerdik... Hey gidi günler hey... İşte burası da hizmetçilerin hamam dairesi... Nasıl beğendiniz mi?.. Bu bile Sivasın mahud hamamından şirince değil mi?.. Neniz Yar?... Kuzum fenalık mı hissediyor- sunuz?.. Zehra, büyük bir gayret sarfederek kendini topladı: — Biçi. - dedi, » Vallahi hiç... Fakat şey... Bahçeyi sonra gezeriz... Azıcık oturalım... — Peki, peki... Çay da hazır zaten, soğutmıyalım... Ha, ne diyordum... Si- vasın mahud hamami... — Siz gitmiş miydiniz? — Gitmemiş miydiniz? — Gitmemiştim efendim... —A... Pek garip... Zehra: «— Nasıl hep ayni mevzuda İsrar ediyor! Mutlaka bir bildiği var!..» diye kuruntusunda devam etti. —... Pek garip. Demek gitmemiş- tiniz?.. Halbuki, emin olun, Sıvas- tan üzerimde ka- Jan en tuhaf inti- ba o hamamdır.. —ı — Bilmiyorsu- nuz demek? —Bi,.. mi... rum vallahi... — Anlatayım öyleyse ... — İlâhi Reşide hanımefendi... Ko- nuşacak başka şey mi yok?. - diye, Zehra, kati suret- te bu melün bah- si kapatmak iste- di. Fakat ev sahi- bininki de ne aca“ Yip israr!,. — Yok yok, öyle demeyin.. Sivasa gidip de o hamamın hikâyesini bilme- mek... Şaşılacak şey, kardeşim... «— Eyvah... Beni davetteki maksa- dı anlaşılıyor... Herşeyi yüzüme vura- cak!..» — Dinleyin, bakın... Bu hamam kırk kurnahdır... Bilmem şimdiki va- ziyet nasıl; fakat bizim zamanımızda öyleydi işte: Hiç bir yabandı, kendili- inden elini kolunu sallıya sallıya gi- demezdi... Zira, her kurnasının her gü- Dü yerli ailelerden birine itti... hanımları arasında yabancıya en yük ikram: «Efendim, emir buyurun, size, kurnamızı verelim, bu hafta bizim yerimize gidin!» demekti... Şirin kahkahalarından birini daha attı: — Avrupa şehirlerinin tiyatro loca- ları gibi yani... Pek makbul... Zehranın boğazı tıkanıyordu. Şayed tıkanmasa, şüphesiz şöyle haykıracak- ta: «— Allah aşkına devam etmeyin. Bu sizin yaptığınız işkencedir... Be- nimle böyle oynamayın... Lâfı nereye getireceğinizi biliyorum...» — İşte, efendim, böylece davet edile- rek bir hafta ben de o hamama git- tim... Fakat siz... O tarihte siz de Si- vastaydınız, niçin gitmediniz? Zehra, birdenbire, âdeta mecnunane bir hareketle, minimini yumruğunu masaya vurdu. Bir çay fincanını devir- di, kırdı, — İlle söyletmek mi istiyorsunuz?.. Söyliyeyim öyleyse?.. Çünkü kocanızla sözleşmiştik... Sizin evde bulunmama- nızdan istifade ederek fing atacaktık.., «Buyrun, yüzünüzü yıkayın kardeşim!» dedi. Çünkü sizin bana gösterdiğiniz itima- da, arkadaşlığa, tesahübe ihanet edi- yordum... Çünkü evinize kadar soku- İup yuvanızı içinden yıkmak kasdın- 'daydım... Beni sizin üzerinize ortak al- sın diye erkeğinizi kışkırtıyordum... Ni- yetim de bu zengin adama sizi boşat- tırmak, sizin kıskandığım servet ve sa- adetinize konmaktı... Bana bunu mu söyletmek istiyorsunuz?.. İşte, itiraf- larımı dinleyin ağzımdan... Reşidenin yuvarlak ve saf yüzünde o kadar derin ve samimi bir hayret ifa- desi okunuyordu ki... — Neler diyorsunuz Allahaşkına?.. - diye arkadaşının elini tuttu. - sözleri- nizden hiç birşey anlamıyorum... Zehra, istihfafla, parmaklarını çek- ti: — Haydi, haydi... Komedi oynama- yın... Pekâlâ her işin farkındasınız. Esasen beni evinize bu maksadla ça- Hardınız... Ayıbımı yüzüme vurmak ni- yetilel Ev sahibesinin çehresinde endişe, mahcubiyet, telâş, merak, hülâsa bin bir his karma karışık bir halde oku- nuyordu. Ancak bunlar arasında «Hi- lekârlık», «Tuzağa düşürmüş olmaktan doğma memnuniyet» gibi Zehranın en beklediği ifadeler yoktu. Misafir de bu- nu farkederek tereddüde düştü — Yoksa cidden bir tesadüf mü ol- du?... Ben kendi kendime vehimlere mi kapıldım da bu sözleri size itiraf et- tim?.. Reşide: — Emin olun.. Hiç birşeyden haber- babı muhaffefe serdedeyim., Siz de söy- lediniz: Şen, şuh, delişmen bir kadın- dım... Bu halim kocanızın hoşuna git- miş olacak... Vallahi beni baştan çıka- ran o oldu... Münasebetimiz ilerledik- ten sonra, nikâh kıymasını da ben İs- tedim doğru... Çünkü o zaman iki, üç karısı olanlar çoktu... Hattâ, kendi ken- dime: «Üçümüz bir evde gene şimdiki gibi, fakat yalansız hudasız yaşarız!» diyordum. Fakat vakta ki fikrimi ken- disine açtım; ne dedi, biliyor musunuz: | «Sana güven olmaz... Bugün nasıl be- | nimle yatıp kalktınsa, yarın da belki başkasile!..n demez mi?.. — Vah, kardeşim... Ah, bu erkek- | ler... i Zehra, iri siyah gözlerini minnettar lıkla Reşidenin yüzüne kaldırdı: — Demek affettikten başka acıyor- suunz bile halime?... Ev sahibesi, bu suale tatlı ve tasvib- kâr bir gülüşle cevap verdi. — İşte, kocanızdan aldığım bu ce- vap üzerine içimden müthiş bir öfke kabardı... İzzeti nefsim baltalanmıştı... Ben ki bu günahı safiyetle işlemiştim.. Bir takım vâhi hayallere kapılmıştım: Hattâ bunu belki sizinle ebediyeri bir evde bulunmak emelile yapmıştım... Şimdi hor görülüyordum; aşağı telâk- ki ediliyor, istenmiyordum.. Yalnız ko- canıza değil, onun parçası telâkki etti. Elm size karşı da müthiş bir gayz duy- dum... Evinizi barkımızı yıkmağa, sa- adetinizin harabesi üzerine kendim kurulmağa delice karar verdim... Plâ- nım... şuydu: Sizi kendimden aşağı göstermek... Bunun için de, Sivasın dar değildim... İstemiyerek bir kinaye- de, bir telmihde bulunmuş olmalıyım... Bunun üzerine, Zehranın gözlerin- den oluk oluk yaşlar boşandı. İskemle-| sinden kalktı. Reşidenin ayakları dibin-| de duran pufa oturup onun dizlerine | başını dayadı. Bütün vücudü sarsıla | sarsıla hıçkırarak: — Oh... İsabet, isabet... Daha iyi ol- du... Talihime şükrediyorum ki, size bugün rasladım.., Vicdanımı ezen bü- yük bir yükün altından kurtuldum... Yemin ederim ki, senelerdenberi hep sizin hayaliniz tarafından takip edil- mekteydim... Kocanızdan boşanmanı- za sebeiyet verdiğim için, sizi seril şe- fil kalmış tahayyül ediyordum... Mu- tekid bir kadınım! «Ahrelte beş parmağı yakamda olacaktır!» diyor- dum... Demek ki siz... Reşide, ancak kadınlara, kadınların da ihtirassız kısmına has bir şefkat- le, eski arkadaşının derdii başını okşu- yordu: — Katiyyen böyle birşey varid de- gildi... Size karşı ancak dostluk hisle- ri duyardım... Çünkü birşeyden habe- rim yoktu... Şimdi bile, öğrendikten sonra, kendimi dinliyorum... Kin filân hissettiğim yok... Eski duygularım de- ğişmedi... Müsterih olunuz... Fakat sa- dece şunu merak ettiğimi mulerifim; Kuzum nasıl oldu bu 1ş?.. Artık fırtına geçmiş gibiydi... Zehra- nın deminki coşkun hali kalmamıştı... Misafl dın, eski rakibesinin elini bir kaç kere öptükten sonra, başını önüne eğdi. Reşidenin bacaklarını sıvazlıya- rak anlattı — Size karşı olan fena fikirlerimin ancak sonradan zihnimi işgale başla» mahud hamamı bana fırsat vermişti.» — Garip şey... — Şimdi hamam mevzuu üzerinde heyecanlanmamı anlıyorsunuz ya... O gün, yerlier cidden beni de kurnaları- na çağırmışlardı. Fakat ben, dadımı göndermiştim... Sizin halvetteymiş... Beldenin âdeti üzere, limonatalar iç- DENİZBANK İstanbul Şubesi Müdürlüğünden: Mübayaa edilecek keresteler Mübayaa edileceği evvelce gazetelerle ilân edilmiş olan kerestelerin pa- zarlığı 5 temmuz salı günü saat 15 te yapılacaktır, Satın alınacak malların vasıflarına aid şartnamede bazı tadilât yeni şartnameyi almalar; ve ona göre hazırlanmaları lâzımdır. dığını da söyleyip kendi hakkımda es- | miş, yıkanmış; gene İimonatalar içmiş, habire yıkanmışsınız... «Elverir, oldu!» diyormuşsunuz! Lâkin ikramın ta- mam olması için natırlardan biri bıra» kıp öteki sizi sabunluyormuş.. Dadım da ayni halde iken, bir aralık fırsatı bu- lup, yüzü gözü köpükler içinde oldu- ğu halde, gözlerini açmış... Halbuki, siz, onun bu halinden istifade edip ve her- kes kendi işile meşgul sanıp, peştemalı- mızı fazlaca açmışsınız... Kadıncağız, eve dönüp de güzelliğinizi tarif eder- ken: «Şuracığında bir ben var!» diye, kanınızın oldukça mahrem bir kenarı- nı gösterdi... Ve ansızın aklıma o müt- biş habislik geldi. Reşide bir feryad kopardı: — Ah, anladım. Şimdi anladım... Bo- şanmamıza sebebiyet veren erkek İm- zalı mektup... «Senin benini nereden biliyorlar?» diye tuturduydu... Delir- di, çıldırdıydı... Derhal boşadı, İstan- — Beni affedin. Allahaşkına... İyice affettiniz mi?.. Reşide, gene mutad sakin hâline döndü: — Canım görüyorsunuz ya... İkinci kocamla ne kadar mesudum... Elbet- te affettim... Bir gençlik çılgınlığı imiş tarumar etti... Ah şu erkekler!.. He- Je o eski zaman kafalı erkekler... Ken- dileri ber ne yapsalar caizdi. kadınla- rının ise en ufak bir leke ihtimaline dayanamazlardı.. Neyse, çok üzül müşsünüz... Bunları unutalım... Ev- velki gibi arkadaş oluruz... Sık sık görüşürüz... Ben sizi cidden severim... Şey... Bu gece bizde kalın... Yeni ko- camı beğenecek misiniz bakalım... Ne- redeyse gelir... — Fakat... — Yok vallahi birakmam... Kala- caksınız... Ne demekmiş?... Öyle şey mi olur?... Elbette kalacaksınız... (Vâ - Nü) yapılmış olduğundan alâkadarların P.T.T. umum müdürlüğünden: 150 lira ücretli fen memurluğu ve ressamlık münhaldir. Aşağıdaki şartla- TI haiz taliplerin Nafıa vekâleti yapı işleri umum müdürlüğünde imtihanları yapılmak üzere mektep diplomasi ve çalıştıkları yerlerden aldıkları vesikala- rile birlikte 11/Temmuz/938 pazartesi gününe kadar Ankarada P. TT mua- melât müdürli e müracaatları, A — Taliplerin 20 yaşından aşağı ve 30 yaşından yukarı olmaması, s B — Sağlık raporu alması «Hey'eti C — Askerlikle ilişiği olmaması, shhiyeden alınacak» D — En az fen mektebinden mezun ve resme aşina bulunması ve iyi hal ashâbından olması lâzımdır. 42005) (3870) —————————— Mm «mm Kırıkkale Askeri sanat lisesine ücretle tabip ve eczacı alınacak Kırıkkale sanat lisesine 165 ilra aylık ücretle bir tabip ve 108 lira aylık ücretle bir eczacı alınacaktır. Mecburi hizmeti olmıyan ve askerlik vazifesini yapmış bulunanlardan istekli olanların muvazzah adresleri yazılmış dilekçele- rile birlikte diploma, nüfus tezkeresi tasdikli suretlerile fotoğraflı hâl tercü- melerini Ankarada Askeri Liseler Müfettişliğine gündermeleri lâzımdır. Duru- mu uygun görülerek seçilecek olanlardan ayrıca lüzumlu evrak istenecektir. (28) (3725) Nafıa Vekâletinden: Eksiltmeye konulan iş. 1 — Tokatta Kaz ovasının sulanması için yapılacak gömenek Regülâtörü ile sulama kanalı inşaat ve sınal imalâtı, keşif bedeli «1 225 000» liradır. 2 — Eksiltme 7/7/938 tarihine rastlayan perşembe günü saat 15 de Naha vekâ-leti sular umum müdürlüğü su eksiltme komisyonu odasında kapalı zarf usulile yapılacaktır. 3 — İstekliler eksiltme şartnamesi, mukavele projesi, bayındırlık işleri genel şartnamesi, fenni şartname ve projeler «50» lira mukabilinde sular umum mü- dürlüğünden alabilirler, 4 — Eksiltmeye girebilmek isteklilerin «50 500, lirahk muvakkat teminat vermesi ve «400 bin liralık Nafın su işlerini veya buna muadil Nafıa işlerini taahhüt edip muyaffakıyetle bitirdiğine ve bu kabil naa işlerini başarmakta fenni kabiliyeti olduğuna dair nafa vekâletinden alınmış müteahhitlik vesikası ibraz etmesi, İsteklilerin teklif mektuplarını ikinci maddede yazılı saallan bir saat evveline kadar sular umunı müdürlüğüne makbuz mukabilinde vermeleri lâzımdır. Postada olan gecikmeler kabul edilmez, (3657) iy me

Bu sayıdan diğer sayfalar: