23 Haziran 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12

23 Haziran 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

PPM SEPANDOPESAE EN i; i het BESİ Tefrika SARAY ve BABIÂLİNİN İÇ YÜZÜ Yazan: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM — Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur No. 159 7 Meclisten Abdülhamid'e çekilen telgraflar, affın ilânı — Vatanın selâmeti buna mütevak- kıftar! Diyordu. Ankara mebusu Talât bey: — Şimdi haber aldığıma göre kabi- ne İstifasını vermek için mabeyine gitmiş. Ekalliyette olan heyetimiz ka- bineye ademi ilimad beyanına salâ- . hiyettar değildir, acele etmiyetim. Tavsiyesinde bulundu. Lütfi bey: — Ayasofyada | topluntin “askerin metalibini kabineye tebliğ ederek isti- fa lüzumunu teklif ile İktifa edelim. dedi. 'Tembih ve ricalar hilâfina meclise giren askerler: 5 — Harbiye nezaretinde arkadaşla- rTımızdan bir kaç kişi telef oldu. Kan döküldü. Bu tarafa hücüm edilirse kan dökülecek! Karar veriniz. Sonra ya ha! gibi tehdidlere baş- e süvari askerlerini isya- na teşvik ederken Ip sonra tahliye edilen mülâzimieyvel Tasan Ea da meclise gelerek'yüksek sesle: — Biz mektebli zabitan istemeyiz. Onlar dinsizdirler. Bügün Harbiye nezaretinde mektebli: zâbitler beni tuttular. Elimdeki kuranikerimi yere Atıp çiğnediler ve beni hapsettiler, Diye bağırdı. Tevkifi sahih idise de kuranikerimin çiğnendiği iftira idil (1) Nihayet mecliste hazır bulunan mebuslar askerlerin ilmiye heyetince de münasib görülen taleblerini kabul- den başka çare bulamadılar. Kabine- ye istifa lüzumunun tebliği teklifi ka- bul edildi. Bu karara yalnız mebuslar- dan Babanzade İsmail Hakkı, Habib, Vastl, Ali Osman beylerle Vartakis ve * Hallacyan efendiler muhalif kaldılar. Şeyhislâm İle İsmail Kemal bey ve bir kaç mebus bu kararı padişaha ar- Zetmeğe memur edildi. Heyet yola çık- | tı. Beyoğlundan meclise gelmekte olan Lâzkiye mebusu Emin Aslan bey de yolda bu heyete iltihak etti. Ancak asker heyetin bindiği-arabaları çevir- diler. Şeyhislâm ile mebusları meclise iade ettiler. Yalnız heyet âzasından Yusuf Kemal ve Müfid beyler fürce bulup yollarına devam eylediler. As- kerler Hüseyin Cahid bey zannile Emin a e eleyii dövmeğe başla- yaklaşınca can a va DA rel 9 Mi Ötekiler silâha davrandılar: evvelâ bir kurşun patladı. Bunu bir yaylım Ateş takib etti. Emin Aslan mebusan a e Ge len gü: Emin Aslan beyin itlâfından sonra Manyasizade Refik beyin yerine ge- çen Adliye nazırı Nâzımye bahriye nazırı Rıza paşalar Babıâliden Yıldı- za giderken asker tarafından yakala. narâk meclise getiriliyordü. Rıza pa- şa Ayasofya meydarında askerlere karşı atıp tutmağa başlamış, hattâ ro- velvere davranmış olmasile askerler de silâha davranarak #ttıkları kur- şunlardan Nâzım paşa vurulup öldü; s PE paşa arabasında yaralanıp kal- di Nâzım paşanın cesedi'ile Rıza pa- v çğa meclis binasına getirildi. Rıza pa- $a yaralı halile elân askerlere söğüp saymakta devam ediyordu. Bir mebusun katli, meclis binasına *, doğru kurşunlar atılma, bir nazırın itlâfı, diğer bir nazırın cerhi hâdise- leri görülüp duyulduktan sonra mec- EM m hüküm sürmeğe başladı, Meclise gitmiş olan askerler de mebuslara asker arasında zablu raptın ellerinde olduğunu iddia eder- ken bir mebus ile iki nazırın bu akı- betleri Üzerine telâşa düştiiler, Kabine meselesi hakkında telgraf makinesi başında mabeyinle muhabere eden , ve bu vakaları mabeyine bildiren me- * busları kendi haklarında padişahtan umumi af istihsali için tazyik etmeğe başladılar, Meclisten mabeyine çekilen telgraf- ları şeyhislâm İle İsmali Kemal bey imza etmekte idiler. Mabeyinin ce- vabları ise yalnız şeyhislâm namına geliyordu. Mebuslar ile mabeyin ara- sında telgrafla muhabereler devam ederken Âsiler padişahın da meclise gelmesini istediler; hattâ Abdülha- midin bu talebe muvafakat ederek meclise geleceği de şayi olmasile oda- cılar hünkâr locasını temizlediler. Ayasofya meydanında selâm havası bile çalındı. Askerler selâm vaziyeti aldılar, Abdülhamid ise sarayından dışarı- ya adım atmamıştı, O böyle bir he- vese kapılacak kadar düşüncesiz ve ihtiyatsız değildi. Bu sırada meclis telgrafhanesinden salona giren mebüslar hükümeti is- kat meselesinin kendi'kendine halle- dildiğini, kabinenin istifa eylemiş ol- duğunu bildirdiler, Bunun üzerine mebuslar dağılıp gitmek istediler. Fa- kat askerler: — Serasker kapısındaki askerler dağılmadıkça gidemezsiniz! diye mâni oldular. Asker arâsında Mahmud Muhtar paşa tarafından mitralyöz bölüğünün celbedildiği, süvarilere kendileri üzerine hücum emri veril diği gibi haberler şayi olmakta idi. Bunları duydukça âsiler mebuslara ellerinden kurtulamıyacakları yolun- da tehdidler savuruyorlardı. Hükü- metin kan dökmemek siyaseti belki meclisteki mebusların (hayatlarını korumağa yaramıştı! Hüseyin Hilmi paşa Abdülhamidin takdirine mazhar idi. Paşanın bizzat Abdürrahman Şe- Tel beye anlattığına göre: 31 mart hâdisesinden bir kaç gün evvel huzurda kendisi de, Abdülha- mid de ortalığın çarpık gidişinden biribirine şikâyetle hasbihal ederler- ken Abdülhamid şu manidar sözleri sarfetmişti: — Bu şamatalı hay ve huydan bir fenalık zuhuru melhuzdur, Fakat merak etme! Ben sana kıymam! 31 mart vakası zuhur edince Hüse- yin Hilmi paşa padişahın bu sözlerini tahattur ile ihtilâl tertibatına büyük ellerin - en büyük elin! - karışmama- sına (2) ihtimal vermiş, o gün ehli kıyama karşı ilk saatlerde cebir ve şiddet istimalini belki bu ihtimal ve şüphe üzerine tecviz etmemişti. Âsi askerler İttihad ve Terakkiye muhalif olduklarını bildikleri İsmail Kemal beye akıllarına gelen her şeyde baş vuruyor ve: > Baba! Şöyle oldu, baba! Böyle oldu! Diye derd yanıyorlardı. O da halin kendisince icabına göre cevablar ve- riyordu. Kabinenin istifası haberini Mah- mud Muhtar paşanın da çekildiği ha- beri takib etsi, Mabeyinden de af ira- desi çıktığı bildirildi. Artık askerlerin bütün istedikleri tervic ve kabul olunmuştu. Yalnız âf iradesi şifahi idi. Âsiler emin olmak için ellerine vesika istiyorlardı. Mec- lis matbaasında hemen af için irade sadır olduğunu bildiren varakalar bastırıldı. Âsiler bu varakaların altı- nı mecliste hazır bulunan mebuslara imzelattırdılar. Askerler harbiye nezaretine kimin getirildiğini anlamadan mebusların yakalarını birakmıyorlardı. Nihayet İsmail Kemal bey Amasya mebusu İs- mail Hakkı paşaya paşa üniformasını giydirerek onun nazır olduğunu ilân etmek gibi garib bir çare buldu! Hat- tâ ünitormanın İsmail Hakkı paşanın Vefa semtindeki evinden celbine bile tevessül edildi! Fakat buna mahal kalmadı. Askerler bu arada ordu erkâ- mından kimleri istemediklerini söylü- yorlar, mebuslar da ses bu isimleri kaydediyorlardı! (Arkası var) (1) Divanı harb tahkikatı, (2) El kadar burun sokulduğunu dü- günmek te doğru olabilirdi 1 0) 23 Haziran 938 Perşembe İstanbul — Öğle neşriyatı; 120: Plâkia Türk musikisi 12.50: Havadis, 1505: Plâk- la Türk musikisi, 1390; Muhtelif plâk maşriyata, 14: SON. Akşam reşriyatı: 1930: Plâkla dans musikisi, 19,15: Spot müsahabeleri: Eşref etik, 1055: Borsa haberleri, 20: Saat Ayarı; Grinviç rasathanesinden naklen, 20,04: Sadi Hoşses ve arkadaşları tarafın- dan 'Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,45: Hava raporu, 2048: Ömer Rıza Doğrul tarafından araben söyler, 21: Müzeyyen ve arkadaşları tarafından Türk muüsikisi ve halk : 2145: ORKESTRA: 1 - Bellini! Norma fanteri, 2 - Siede: Flittervohen, 3 - Çay- Kovsky: Süvit lirik, 22.15: Ajans haberleri, 3230: Plâkla sololar, opera ve operet par- saları, 22,50: haberler ve ertesi gü- nün programi, 23: SON. Ankara — Öğle neşriyatı; 1230: Karı- mik piâk neşriyatı, 1250: Plak: Türk mu- ölkisi ve halk şarkıları, 13,15: Dahili ve harlel haberler. Akşam heşriyatı: 1930: Piâkla dans musikisi, 10,15: Türk musikisi ve halk şarkıları (stanbul radyosu — okuyucula- rından Semahat ve arkadaşları), 20: Saat ayarı ve arabca hâşriyal, 20,15: Radyo- “fonik temsil (Gençler grupu), 21: Hava- cılık hakkında konuşma (Şakir Hazım Ergökmen!, 21,15: Stüdyo salon orkestra- sı: 1 - Beethovehir A wne amle, İ - Mussorgaky: Gopak, 3 » Tsehaikoweky- Chanaon Trisle, 4 - Döhari Eva, 22: Ajans haberleri, 22,15: Yarınki program ve istiklâl mari, Avrupa istasyonları Saat 20 de Berlin 20,10 eğlenceli muzika — Breslar 30,10 piyano — Deutschi 8. 20,10 plâk neşriyatı — Hambgr. 20,10 köylü muzika- #1 — Kolonya 20,10 orkestra — Königebi. 20,26 maruf artistler — Leipzig 20,10 s9- Wistler — Münih 2010 aMeistersingen Vağter operası — Slütig. 2010 plâk ati — Viyana 2025 «Bayazzo. Uooncarallo operas" — Atğlone 20 kon- ser — Bükreş 2045 keman — Droltviç 40,26 eğlenceli muzika — Midland ve Londra 2045 konser — Prg 2049 salon musika — Scottish Reg. 20 akördesn — Sofya 20 flüt — Rad. Toulçuse 20,15 ope- rek şarkıları. Saat 21 de Breslav 31 konser — Ptankft, Stutte. ve Berlin 11 konser — Hamburg ve Saarbr. 21 dans — Kolonya 21.15 konser — Kö- niga. 21 konser — Münih 22 operaya de- vam — Viyana 21 operaya devam, 2120 dans — Athlone 2040 viyolonsel — Buri 2115 Yunanca neğriyat — Belgrad 21 konser — Brüksel 21 hafif musika — Budap. 21 gitara gecesi — Bükreş 2130 konser — Kopehhaz 21 orkestra — Kovno 21.30 konser — Limoges 21.50 - 2320 kon- ser — Midland 2140 Dngiliz muzlkası — Montpelliler 2130 - 2530 «Wertbere Mas- senet» operası — Rad. Paris 21,30 - 2830 orkestra — Rennes 2110-2330 Otfenbah'ın operetlerinden — Riga 21,15 orkestra — Scottish Rez. 21,10 orkestra — Sofya 2115 konser — Sirasbg. ve Nis 2140 - 1330 or- kesiru ve opera komik — Rad. Toulouse 31 konser ve varyeteye devam — Paris - Eyfel ve Lyon 2130 - 2330 operet. orkestra vers. 1 22,40 - 2410 konser — Hilvers. 1 32,10 kanser — Lille 22,15 - 2330 konser — Lüksembgz. 2230 senfon. konser — Prag 4220 piyano — Roma 22 «Pencere Yolus Adami operası — Bofya 22 muzika — Stokholm 2230 eski danslar — Sirasbg. ve Nis 2245 konser. Saat 23 de Kolonya ve Hambg. 2340 orkestra — Münih 23 operaya devam — Stutig. tan naklen Berlin, Breslav, Leipzig Saarbr. 1330 halk ve eğlence muzikası — Brüksel 23,10 cazband — Rudap. 21,20 piyano ve keman — Drviiviç 23,20 keman ve piya- no —, 23,55 dans — Kovno 23 hafif mu- sika — londra 2325 dans — Riga 23 dans — Bottens 23 orkestra— Stokholm 3005 dans — Varşova 23 salon muzikas. Saat 24 den itibaren Alman istasyonların 1 Sante evvelki programlarına İ c kadar devam — Florans 24 dans — Hilvers, II 24 çigan muzikası — Roma 24 dans — Rad. Tou- low 2 marşlar, salon muzikasi ve dans — Praakft. ve ondan naklen bütün Alman istasyonları 1 - 4 gece konseri Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Kurtuluş caddesinde Necdet Yazan: İskender F. Sertelli DİŞİ KORSAN Tarihi Deniz Romanı 'Tefrika No. 34 Bir Mogol askeri: “ Bu gece rüyamda bir kurbağa gördüm, dedi, İçimizden biri mutlaka ölecek.!,, Aykutun vaziyetinden fazla şüp- heye düşen zabit fikrinde ısrar etti: — Sen ne dersen de! Ben Aykutu gönlünden muzlarib görüyorum. — Ne dedin. gönlünden mi? — Öyle Ya... Sahible her saat burun buruna kalışı. ondan başka- sile görüşmemesi.. ve bize gelince rahatsızlığından bahsetmesi, > bende bu şüpheyi uyandırdı. “Sen benim gibi düşünmüyor musun? — Bu dakikaya kadar düşünmü- yordum. Fakat şimdi içime bir şüp- he soktun! Aykut han sakın Haceri sevmiş olmasın?... Arkadaşı kahkahayla güldü: — Ha şunu bileydin..! İşte benim dö şüphelerim ayni noktada -topla- nıyor. “Halbuki, Aykut, Macaristan. dan ayrilirken Göktây'a söz vermiş- ti:-<Ben ve arkâdaşlarım, -Arabistan- dan güneş kadar temiz ve lekesiz döneceğiz!» demişti. — Haceri sevmekle çarçabuk kir- lenmiyecek ya. Sende çok insaf- sızca düşünüyorsun! — Neden insafsızlık olsun..? Ben hakikati görüyorum. Aykut han gön- lünü “bu Arab kızına kaptırdıysa, Bi- zans muhassarası suya düşer, ğ — Neden? Bizans muhasarasının bu işle ne ilişiği var? — Sen benim kadar uzağı görmü- yorsun! Aykut, - Haceri severse ve gönlünü tamamile ona kaptırırsa, İş göremez. Hacer onu parmağında oy- natmağa başlar. Biz de buraya ka- dar boşuna gelmiş oluruz. İki erkadaş konuşuyorlardı. Bir Moğol uskeri telâşla zabitlerin yanına geldi: — Bu gece çok korkulu bir rüya gördüm, dedi, içimizden birisinin ba- şında ecel dolaşıyor. haberiniz ol- sun! Zabitler hayretle askerin yüzüne baktılar: — Ne diyorsun, başımızda ölüm mü dolaşıyor? — Evet. Bu gece rüyamda bir kur- bağa gördüm. Yanıma sokuldu. Vü- cudüme atladı ve sağ kolumu bir $u aygırı gibi kemirmeğe başladı. Zabitler hep birden gülüştüler. — Kurbağa gördün demek rüyan- da!.... Asker hiddetlendi: — Niçin alay ediyorsunuz benim- le? Ben ne zaman rüyamda kurba- ğa görsem, ertesi gün bir felâketle karşılaşırım. Eğer bu kurbağa ba- şıma çıksaydı, gelecek felâket doğru- dan doğruya bana âid kalacaktı. Fa- kat, böyle olmadı, kurbağa kolumu kemirmeğe başladı. Bunun mânası şudur: Sağ kolum kadar değerli olan zabitlerimden birinin başına bir fe- lâket gelecek... x Zabitler sordular: — Bu felâketi sen neden kabul et- miyorsun da bizim başımıza yükle- mek istiyorsun? — Çok yalvarırım. size: Benimle alay etmeyin! . Ben, rüyamın beni Aldatmadığına eminim. Ve bir ağım geriye çekilerek: — Tanrı sizinle beraber olsun... Dedi; çadırdan çıkıp gitti, Zabitlerden birisi rüyaya inanmi- yordu: — Bırakın şu gevezenin sözlerini. Diye bağırdı. Arkadaşı atıldı: —bBen bir gece rüyamda öküz görmüştüm. Ertesi günü çok zengin oldum. O zamandanberi öküz be nim için çok mukaddes bir hayvan- dır. Bu adam da görülüyor ki rüya- larını denemiştir. Bırakalım onu kendi haline, * Bir rüya.. ve bir fırtina!.. Moğol askerinin rüyasını söylediği günün akşamıydı. Moğol zabitleri Aykut hanı gördüler; — Sizi neşesiz gördükçe üzülüyo- ruz. Bize neden izlırabınızı söylemi- yorsunuz? Dediler. Aykut bir gün daha isti- rahat ettikten sonra işe başlıyacağı- nı söyliyerek, arkadaşlarının candan alâkalarına teşekkür etti; — Bir kaç güne kadar Saydaviler kabilesine gideceğiz. İki kabileyi birleştirmeden bir yere dönmek iste- miyorum, Dedi, Aykutun sözlerinde arkadaşlarınız ilimadını çekecek bir kudret ve s&- mimiyet yoktu. Bununla beraber 78- bitler Aykut hanı rencide etmekten çekinerek bir kaç gün daha bekleme-. ğe karar verdiler, r Ortalık yeni kararıyordu. Gökyüzünde bir tek yıldız yoktu. | Havada dolaşan kara bulutlar süratle büyüyor, batıdan çakan şım- şekler Arabları korkutuyordu. Herkes çadırına kapanmıştı. Herkesin ağzında şu; iki kelime dolaşıyordu: — Frlına ver... Acaba Mğol askerinin - rüyası mi çıkacaktı? Askerin rüyada gördüğü kurbağa kimbilir kimin başını yiyecekti? Moğol askerinin . rüyasını gülünç bulan iki Moğol zabiti çadıra kapan- mış yemek yiyorlar ve konuşuyor- Tardı: — Aykut bir iki gün daha istirahat ettikten Sonra Saydavilerle bu kabi- leyi birleşlirmeğe (teşebbüs edecek- miş. Sen ne dersin bu işe? — Hele iki gün geçsin de, sonra tekrar görüşürüz. — İnanmıyorsun demek onun bu işi yapacağına?... Birdenbire gök gürlemeğe başladı. “Uzun boylu Moğol zabiti; — Arabistanda böyle gök gürültü- süne ilk defa raslıyorum. Dedi. Orta boylu zabit gülümsedi! — Yağmuru çok kuvvetlidir burâ- nın. Seyrek yağar, fakat yağdığı 2 man ortalığı sel götürür. — İşte — Çadırın direkleri sağlam, değil mi? — Merak etme! Arablar işini bilir- ler, Bu direkler kimbilir kaç fırlına- ya göğüs germiştir. — Sel basarsa ne yapacağız? — Kum, süngere benzer... Deniz- ler yağmur olup gökten dökülse, içer kurutur. Biraz sonra güneş açınca yağmur yağmamış gibi, ortalık der- hal eski kuraklığına döner, — Garib bir memleket burası. gök gürültüsü azgın boğalar ağ ses veriyor. O ne?.. yor. Eirafa yıldırımlar düşüyor ga Nba! Çadırın kapısından bakmak istedi- ler. Yüzlerini iri taneli yağmurla kamçıladı. Gülüştüler. — İhtiyar falcının dedikleri çıkı- yor... — Vallahi mucize bu. Maçaristan- daki (Hermüs) ten daha marifetli bir adammış. — Hermüs bu kerameti gösterme- mişti, — Unuttun mu? O da askerimizin bozguna uğrıyacağını söylemişti, Er- tesi günü Bohemlerle çarpıştık, ağ” Jüb olduk. — Adam sen de. Ona mağlübiyet denir mi? Yedi telefat verdikten son ra yardımcı kuvvetlerimiz yetişti. Hepsini kılıçtan geçirdik. Fakat, Arab falcısı öyle atıp tutmadı. Olup bitecekleri tane tane ve açıkça söy- ledi. Fırtına, tufan ve bunların ar- kasından kimbilir daha nelere şahid olacağız!... Yağmurun şiddetinden çadırın içinde oturulamıyordu. Fırtınanın kolları varmış ta çadırı yerinden sö- kecekmiş gibi, müthiş bir sarsınti içinde gittikçe artan bu korkunç sü- ğanak bütün şiddetile devam edi- yordu. Uzun boylu zabit gözlerini açarak mırıldandı: — Gerolan irmağında da seninle böyle bir boraya tutulmuştuk... Har tarıyor musun? (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: