lâ BötaTTiR AŞK VE CINAYET NUVELİ Korkunç bir telkin.. eşad, genç kıza: — Seninle evlenmesini ne ka- | dar isterdim, Güzin... -dedi- Fakat bilmezsin; babam pek aksidir... Ba- na diyor ki: Behemehel bizim serveti- | mizle mütenasip zenginlikteki birile evlenmeli imişim... Kız, uzun zamandır seviştiği bu ya- kışıklı ve sporcu delikanlıya hazin ha- xin baktı — Benim babam ancak kendi maa- şile geçinen bir müstantik... -dedi- Biz zengin değiliz... Ve sonra, acı bir tetmihte bulundu: — Mademki sana zengin kiz lâzım- mış, kuzinimle flörtü kesmeseydin ya... Sesine büsbütün haşin bir ifade ver- di: — ... Başlamıştın, neye deyam et- medin?.. Reşad, sahteliği asla belli olmıyan bir coşkunlukle — Seni tercih ettim... Seni seviyo- Tum! - dedi. Gi , ellerini saran bu erkek avuç- larından bütün vücudüne tatlı bir gevşeklik geçtiğini hissediyordu; ha- zin bir sesle: — Reşad! Sana rasladığım günden beri hayatımın yegâne tesellisini bul- dum. Daha evvel kendimi öyle bedbaht hissediyordum ki... Kuzinim Şükran- Ja kendimi mukayese ederdim: Pilha- kika herkes bana da güzel der... Lâ- kin tecrübelerim neticesi, güzelliğin, ev kadınlığının hayatta pek o kadar ehemmiyeti olmadığını gördüm: Bü tün iltifatlar, bütün şimartmalar hep Şükranaydı! Onun serveti var; daha da olacak... Üstelik, intihap ettiği er- kekle de sevişiyorlardı... Delikanlı kaşlarını çatarak: — O kokoz Selim, değil mi?.. Sizleri tanıdığım ilk gündenberi meseleyi an- lamıştım zaten... Kuzinin pek am- bale!... Gözü kimseleri görmüyor!.. Neye evlenmiyorlar? — Şükran annesi ve babâsı öldüğün-| denberi büyük annesile büyük baba- | sın yanında oturuyor, biliyorsun... Herhalde onlar da, senin babanın fik- Tindeler: Evlâdlarının iyi bir parti yapmasını isterler. Selim bunu bildiği için iyi bir mevkie geçdikten sonra sevgilisine talip olacakmış! Kız âni bir inkisarle: — O, erkek!... Böyle yapabil Benimse hiç bir ümidim yok... Tay: yare piyangosunun vurmasını mı bek- Miyeyim?.. Reşad, piposunu, spor ayakkabları- nın kalın köselesine pat pat vurarak: — Hayat belli olmaz ki, güzelim... İnsanın karşısında ne fırsat kapıları Bilhassa senin gibi akrabası 1 olan gençler için... Güzin, bu sözlerden birşey anlama- , bakıyordu. Reşad, dolambaçlı yollardan izah etti: — Şey... Meselâ... Teyzen var ya... Zengin kadın... Filhakika, henüz genç... fakat, çocuğu yok, dul... Bir gün gözlerini kapıyabilir... İşte o za- man sana havadan bir para düşer... Kız, yüzünü ekşiterek: — Öz teyzem değildir ki... Şükran ona benden çok yakın... Bu paraya da gene o konacak! — Peki, bütün bu servetlere Şükran tevarüs edip de ölse, para ne oluyor? O zaman, tabiatile miras bana İntikal eder... Fakat, bu, öyle bir ha- yal ki... «Halam erkek doğsaydı am- cam olurdu!» kabilinden... — E... Hayat!... Hayat bu... Belli olmaz... Bir de bakarsın... En umma- dık şeyler, hakikat halini ahverir... Akıllı olan her fırsatı gözetir... — Akıllı olan mı?.. Her fırsatı mı?.. » diye Güzin gözlerini hayretle açtı. Delikanlı, yerinden kalktı; elleri ce- binde, iri adımlarla odayı arşınladı. Sonra, birdenbire durarak — Canım, Bu bahsi bırakalım... Ha mi sana Mısırdaki seyahatim esnasın- da Afrikada başımdan geçenleri anla- tacaktim... Uzun uzadıya av hikâyeleri açtı... Ve neticede, dolabından bir şişe çıka- Tarak, kıza gösterdi: — Bak, işte: Bu su, zehir, « Hem l de ne müthiş... Âni öldürür... İzi de Nakleden: (Vâ-Nü) belli olmüyor!, Afrikada biribirine düş- man olan kabile reislerinin en yaman silâhı!... Bir damlası bile kâfi... Ve lâkayıd bir oda ile, şişeyi masa- nın üstüne bıraktıktan sonra, birden- bire: — Az daha unutuyordum! - dedi. - Mühim bir işim var... Mutlaka gitme- liyim... Burası senin-evin sayılır, ci- cim... İstersen beni bekle, bir saate kadar gelirim... İstersen de, yarın ge- ne burada buluşuruz... Kızı göğsüne bastırarak, uzun uzun öpdükten sonra, paltosunu aldı; çık- ta gitti... Güzin yalnız kalınca kendini âdeta sarhoş hissetti Reşadı ne kadar sevi- yordu!... Hayatta yegâne emeli, gaye- si o gençti... Eğer parasızlık yüzün- den bu erkeği kaybederse yaşıyamıya- cağını sanıyordu. Bütün mazi, gözlerinin önünde can- landı: Çocukluktanberi, bu servet farkının acısını çekmişti?.. En güzel oyuncak- Jar daima Şükrana!... Genç kızken, en şık tuvaletler gene ona... Ve hayatta mesud olmak, sevdiğile evlenmek im- kânı da onun, hep onun... Hep... Kalbinde, senelerce beslenmiş o acı kin tekrar kabardı. Kuzininin kendi- sine gösterdiği bütün muhabbete rağ- men, Şükranı sevemiyor; sevmek de- gil, affedemiyordu! '... D oktor Emin bey, ayaklarının ucu- na basarak, hastanın odasından dışarı çıktı. Kapının önünde dadı kalfalar, ba- cı kalfalar, hacı kalfalar, sütnineler ve konakta sığıntı oturan birkaç ha- nım, sıralanmış, ağlıyordu. Doktor, için için: «— Bu göz yaşı dökenlerin lâakal biri müthiş bir sahtekâr!» diye düşün- dü. Kadınlar, Emin beyin etrafını ala- rak; — Nasıl, efendim? Ümid yok mu?- diye sordular. Hayır, hayır... Kurtuldu Elham- ilâh... Fakat beyler nerede?. — Yazı odasındalar... Doktor o tarafa doğru yürüdü. Ka- pıyı açtığı zaman, Güzinin babası Asaf beyle Şükranın nişanlısı Selimin başbaşa vermiş konuştuklarını gördü. İki erkek, doktora, istifhamkâr bir na zarla baktılar. Emin bey, onlara da: — Merak-etmeyin... Gitgide iyileşi- yor! - dedi, - Selim, düşünceli düşünceli: , Garip şey... Nasıl olabilir?... Ne sebepten olabilir? - diyordu. Asaf bey ise, doktora sitemli, sitem- İ Mi bakarak: — Nasılmış, Emin bey... Ben $ize söylediğim zaman, siz zavallı Şükran- cığın günahına giriyordunuz! Emin bey mahcup bir eda ile: — Öyle... - dedi, - Fakat hak ve- rin... Birdenbire büyük annesi Vedia hanımefendi vefat ediyor... Sektelkalb deniyor... Sonradan öğreniyorum ki, Şükran hanım, sizde misafirken ken- disine bir kutu çikolata yollamış... Onu yedikten sonra kadıncağız fena- laşmış... Esasen ben bilmez miyim, Vedia hanımefendinin kalbinde birşey yoktu... Bununla şüphem müphem kaldı; zira çikolatanın öteki kısmını hizmetçiler yedikleri halde birşey ol- mamışlar... Bir ay sonra da teyzesi Kerime hanımefendi ayni şekilde ölü- yor... Gene tedkikatım neticesi öğre- niyorum ki, Şükran hanım kendisine çilek yollamış... Selim, yerinden fırlıyarak: — Evetl . dedi. - Çilekleri ben ge- tirdim. — Sizden de şüphelendim ya... çün- kü, bu ölümlerden kim istifade ede- cekti?... Yalnız ve yalnız Şükran ve dolayısile de siz... Maamafih, bu se- lp te izdivacınıza muhalif olan Ra- miz paşa da ayni üâkıbete uğrayınca, dosdoğru Asaf bey biraderimize gidip şüphelerden bahsettim... Asaf, yerinden kalkarak : — Ettin, azizim amma, ben bizim ailede böyle bir cinayetin olamıyaca- ğını katiyetle bildirdim, Zaten çilek- ler iki sepetti ve Selim önce bize ge- tirmişti... Hangi sepeti seçeceğimizi biliyor muydu ki, ötekine zehir koy- sunlar?... Çilek sepeti Kerime ha- nımefendiye bizden gitti... Doktor, başını sallıyarak: — Doğrul... Bunların hepsi güzel amma, benim de şüphelerimin hakli olduğu meydana çıktı... Ramiz paşa sizde misafirken, âni şekilde vefat et- ti... Ben artık bu işi incelemeğe vlc- daneri mecburdum... Ne olursa otopsi yaptırdım... Ve kalbin müthiş suret- te büyümüş olduğunu gördüm... Pa- şanın asystolie'den öldüğü anlaşılıyor- du... Fakat emindim ki bu, aconitine neticesiydi... Paşanın bütün hayatını avucumun içi gibi bildiğim için, kal- bindeki bu değişiklik gençlikteki sui- istimeller sebebile olmadığını anlamış- tım... Artık katiye yakın bir şekilde sizlerden şüphe ediyordum, Selim bey... Nişanlınızı da, sizi de cani sayı- yordum... İkinizin telâşı, ve göze çar- pan safiyetiniz karşısında: «Aman ya- rabbi! insanlar ne iki yüzlü! Zavahir nasıl aldatıyor! diye düşünüyor- dum. Fakat işi resmiyete koymama vakit kalmadan Şükran hanım da hastalandı... Ben kendisini tedaviye gelmedim. Asaf beylede darılmış- tak... Yerime çağırılan doktor, çok fer de çileklerin alt kısmını uşaklar yeyip bir şey olmadıkları için şaşır- dım, kaldım... Sıra büyük babaya ge- çıkmasın! Şükran hanımı yapyalnız bırakmalı! - dedi, Gece, herkes çekildikten sonra üç erkek, yavaşça genç kızın odasına gir- diler. Doktorla Asaf bey, tuvalet oda- sını siper eden paravananın arkasın- daki iskemlelere oturup saklandılar. Selim, yatağın başucunda, elektrik düğmesine yakın bir vaziyette gizlen- di. Tabldönüinin üstünde minimini bir veyyöz yanıyordu. Işığı o kadar azdı ki, oda âdeta karanlıklar içinde kal- mış, yalnız hastanın yastıkları ve yü- zü görülüyordu. Halecan içinde, bir müddet böyle beklediler, Nihayet hafif bir ayak çı- tırdısı işitildi. Biri geliyordu! Üç erkek, sinirleri gergin, âdeta soğuk terler döküyorlardı. Sofaya açılan kapı aralandı ve ha- yal usullacık içeriye kaydı. Kadın mı, erkek mi? Belli olmuyor- du... Selim, nefesini tutarak, gözlerini faltaşı gibi açmış, bu geleni görmeğe çabalıyordu. Kalbi öyle atıyordu ki, patırdısını işitecekler diye âdeta korkuyordu. Hayal yaklaştı. Yatağın başucuna gelince bunun bir kadın olduğunu de- likanlı farketti, Beyaz bir el uzandı; ve masanın üzerinde duran limonata bardağının içine bir şey akıttı. 'Tam o esnada, Selim, elile elektrik düğmesini çevirdi. Diğerile de kadı- nın şişe tutan elini sımsıkı yakaladı, — İmdadi - diye bağırdı. Nasıl kıskanmasın ki, Şükran fevkalâde zengin bir kızdı... Herşey, her ihtişam onun... şükür ki, hastalık icabı verdiği ilâçlarda aconitine kullanmış; bu su- retle vücud o müthiş zehire nisbeten alışmış... Zaten böyle olmasaydı, sui- kasta maruz kalan Şükrancığı kurta- ramazdık... Doktor, Selimin omuzuna elini koy- du: — Böylelikle, delikanlı, seninde üzerinden şüphe kalkıyor... Öyle ya: Diğerlerini ortadan yok edip nişanlı- nı zenginleşlirdikten sonra, niçin onunla evlenmeden ölümüne sebebi- yet verecek ve mirasından mahrum kalacaktın?.. İşte şimdi yepyeni bir | muamma karşısındayız!... Zehir bu | evin içinde biri tarafından verilmiş- tir. Veseminim ki Şükrana kasdi olan, diğerlerinin de katilidir.. Ko- naksa kalabalık! Kalfalar, dadılar, hizmetçiler... Bunların içinde biri çıl- dırdı mı, yoksa bu aileye karşı müt- hiş bir kini mi var?. Bulmalıyiz.. Bulmak için de bakın, ne düşündüm... Ve uzun uzun izahat verdi... #“#* pe hastaya gizlice kuvvetli bir uyku şırıngası yapmıştı. Has- tabakıcı savuldu ve Şükranın odasına 0 gece kimsenin girmemesi lâzım gel- diği bütün ev halkına tamim eğildi. | Doktor, herkesin işitebileceği bir şe- kilde: — Bu akşam gayet rahat ve sakin uyursa hastalığına iyi gelecektir. Çıt Paravananın arkasından iki erkek fırlamıştı. Fakat odayı ışık kaplayın- ca, delikanlı, dehşet içinde kaldı. tuttuğu kadın Asaf beyin kızıydı, — Güzin! - diye bağırdı. Doktor Emin beyin gözleri hayretle yerinden fırlamıştı, Şükran ise başucunda cereyan eden hâdiseden bihaber mışıl mışıl uyuyor- du. İki erkek birden, gayrlihti Miyen babaya baktılar. Bu öyle feci bir andı ki... Müstantiğin beli benzi limon gibi sararmış, dehşetle açılan gözlerinden iri yaş damlaları akıyor... Sendeliye- rek kızına yaklaştı ve boğuk bir ses- le: — Bütün bu cinayetleri sen nil yap- tın? - dedi. Güzin biran bayılacak gibi olduk- tan sonra kendini topladı. Artık inkâr etmekte mâna yoktu. Babasından alacağı hükmün değişmi- yeceğini gayet iyi anlamıştı. Zaten inkâra kalkıp kendini müdafaa ede- mezdi, Cürmü meşhud halinde yaka- lanmıştı. Nasıl kurtulacaktı?.. Katillere mahsus son bir kafa tut- mayle, başını kaldırdı ve kesik bir sesle: — Evet!.. Hepsini!.. Hepsini ben yaptım... — Nasıl? Ne şayanı hayret soğuk kanlılıkla 4 anlatıyordu: — Vedia hanımefendinin vişneli ve | Mkörlü çikolataları çok sevdiğini bi- Mirdim, Kutunun en üstünde bir tane- sine zehir koydum. İlk evvel onu yi- yeceği gayet tabiiydi. Çileklere gelin- ce, Selim bey, sepeti bize bırakmıştı. Üstündeki en irilerden bir kaçına aynı zehiri koydum. Paşanın da, bizde mi- safir olmasından istifade ederek ge- celeyin içtiği ihlimura bir kaç damla damlatmak pek kolay oldu. Zavallı müstantik, kulaklarına ima- namıyordü: — Peki, bu cinayetler niçin? — Şükran mirasa konsun diye... ve o ölünce bütün servet, tabiatile bana geliyordu. — Bu lânetleme paraya ne ihtiyaç vardı, kız?.., Bü suali sorarken, zavallı Asaf be- yin şakaklarındaki bütün damarlar parmak gibi kabarmıştı. Alnmdan s0 guk terler dökülüyordu. : Kiz, sinik bir soğuk kanlılıkla? — Sevgilime, Reşada ancak bu Sü- retle varabilecektim... Baba acı ve korkunç bir kahkaha salıvererek: — Reşada:mı?.. Hay ahmak kız". Biliyor musun ki o meşhur beynelmi- Jel katillerden biriymiş... Dün akşam tevkif edildi. Güzin, bu sözleri işitince, bifan sen- deledi ve sonra, Selimin dalgınlıkla koyuverdiği #lindeki şişeyi ağzına gö- türdü. Bu, o kadar âni oldu ki, etrafında kimse mâni olmağa vakit bulamadı. Asaf bey, hâlâ kahkahalarla gülü- — Zavam adam, çıldırdı... - dedi. Fakat isâbet... Iztırabını duymaz! 'Nakleden: (Vâ — Nü) BULMACAMIZ Soldan sağa : 1 — Ortaoyununa verilen bir isim. 2 — İlâmira - Terek, 3 — Fransanın muhteşem bir müzesi « Doğruluk. 4 — Çam ağacının meyvası - Beyaz. $ — Derhatır edilmek. 6 — Köpek - Yara iltihabı, 7 — # kareli oyun - Topal. 8 — Basamak - Kasabın sattığı, 9 — Benzer - Çember. 10 — Operasyon. Yukardan aşağı: 1 — Arabi aylardan biri. 2 — Açıklan açığa - Masset, 3 — Bir nehrin yalak ve etrafı - Odunu iyi olan ağaç. 4 — Mamuriyet - Yemek, 5 — Güzel sanalın tersi - Başına A konursa abdal olur - Bir sayı. 6 — Sokmak - Deniz müesseselerimiz- den. 7 — Cereyân etmek — Tersi sallandır. 8 — Bir nevi çalgı - Bir Fransız içkisi, 9 — Nota - Alışveriş. 10 — Küçük - Yama - Beyan edatı. Geçen bulmacamızın balli; Boldan sağa: 1 — Primadonna, 2 — Sinaya, 3 — Re, Sıra, At, 4 — İse, Ta, Ayı, 5 — Mala, Ayıp, 6 — Atik, Hala, 7 Ar, Zade, N.M, ladik. Yukarıdan aşağı: : 1 — Perimasalı, 2 — Esatir, 3 — İs, Elim, İm, 4 — Mis, Ak, Zha, 5 — Am, Katr, 6 — Dara, Adil, 7 — Oya, Ah, Eda, 8 — Na, Ayaz, Ad, yağ 9 —A tıparmak.