7 Haziran 1938 .. AKŞAM Ni kralları arasında Türkiyeli Museviler var Colombia şirketinin müdürü B. Levi Izmirli bir hahamın oğludur B. Levi: “Dünyada seni bırakmam, dedi. Evinde mükemmel bir çilingir sofrası hazırlatdı. Öteki hemşerilere de haber verdi. Museviler asırlardan sonra meşhur «Babil esaretis nin acısını çıkarıyor- Yar, Taribde çektikleri esirliğin inti. kamını yirminci asırda alıyorlar. Bu- gün yeryüzünde, tarihteki «Babil esa- retin nin yerine Museviler tarafından kurulmuş bir «Hollivut esaretie var, Hollivutta, üç sinema şirketini bir ta- rafa bırakınız, başka hangi stüdyoya gidecek olursanız olunuz, bütün ser- mayenin, bütün işlerin Museviler elin- de bulunduğunu görürsünüz. Bugün Hollivut, büyük sinema stüdyoları hep Musevilerindir. Meşhur Metr Golâvinden tutunuz da «Artistler itti- hadı» na kadar en büyük kumpanya- lar İsrail evlâdlarının elindedir. Büyük direktörler Musevidir. Reji- sörler Musevi, gençleri sinemaya ka- bul edenler gene Musevi... Hollivutta- ki büyük sinema şirketlerinden biri- nin müdürü de özbeöz İzmirli bir Türk Musevisidir. Hollivutta aşağı yukarı bir sinema kralı addedilen bu İzmirli hemşeri ile gayet gârib bir tarzda tanıştım. Meşhur bir yıldızla görüşmek Üze- re Colombia stüdyolanna gitmiştim. Filim çevrilen yerde oturuyoruz. Re- jisör muavinliği yapan genç bir ka- dın: — Size, bugün bir sürprizimiz var... dedi. — Ne gibi?.. diye sordum. — Müdürümüz şimdi buraya gele- cek... Sizi mütlaka görmek istiyor. — Buraya zahmet etmesin; biz onun odasına gidelim... dedim. Genç kadın: — Hayır, hayır... Biz kendisine siğ- den bahsettik, Muhakkak sizinle gö- rüşmek istiyor, şimdi buraya gele cek... Türkçe konuşan müdür O sözünü bitirmeden stüdyoya orta yaşlı, fakat yaşından çok genç görü- nen, sevimli bir adam girdi. Çok şen- di. Amerikan artistlerine benziyordu. Bana doğru ilerledi. Ve türkçe: — Hoş geldiniz efendim... 27 sene sonra ilk defa türkçe konuşuyorum. Yanlış yaparsam affedersiniz. Demez mi? Beklediğimiz müdürün böyle türkçe konuşması beni hayrete düşürmüştü. Hollivut stüdyolarında türkçe konuşan müdür... Hayretimi görünce izahat verdi: “— Özbeöz İzmirliyim. İzmirde Ka- rataşta otururduk. Hahambaşının oğ- Tuyum... 27 sene evvel Amerikaya gel- dim. Ama 27 sene içinde 27 santim de- gişmedim. Para kazandım, Mevki yap- tam. Falan... Fakat ben hâlâ İzmirli Leviyim... Halbuki stüdyoda «Levi» isminden herkes korkardi. Sinema krallarından olan müdürden herkes çekinirdi. Bi- zim onunla pek samimi konuştuğu- muzu görenler arasında, çevireceği filim için hazırlanan meşhur yıldız Dolores Del Riyo da vardı, Güzel ka- dın yanımıza yaklaşarak sordu: — Nece konuşuyorsunuz? Benden evvel müdür cevab verdi: — "Türkçe, türkçe... Benim kendi -dilim... Stüdyolarda «açık sahne» denilen bir şey vardır. Samimi aşk sahneleri çewilirken stüdyoya kimse giremez. «Açık sahne» çevrilmeğe başlandığı samar stüdyonun bütün kapiları ka- panır, İçeride yalnız rejisör, sahnede rolü olan artistler, fotoğrafçı ve bir tek elektrikçi kalır. O esnada gene bir açık sahne çevriliyordu. Ben dışarıya çıkmağa hazırlandım. Fakat Türki- yeli müdür: -»—— Ne münasebet? dedi, sen benim Sedef kakmalı ud meydana çıktı. ii | B, Leri hemşerimsin.. Senin burası kendi evin... Yerinden kımıldama... Oturduk. İzmir Hahambaşısının Oğlunun karşısında o Dolores del Rio- yü bir görmeli... Mum mu? Mum... Dünyada bırakmam Filim bittikten sonra Türkiyeli si- nema müdürü beni dünyada bırak- Bir aralık sordu: — Senin memleket yemeklerini gö- receğin gelmiştir değil mi?.. Belki ca- nın pastırma bile ister... Kaşar peyni- rini göreceğin geldi mi? Türk kahvesi burnunda tütüyor... Hele tahan hel- Gülümsedim: — Alay mı ediyorsunuz bay Levi... Burada bunları nerede bulacağım k!?. — Benimle yürü.. Artık seni dün- yada bırakmam, Stüdyodan çıktık. Kapıda zırhlı gi- bi bir otomobil duruyordu. Hizmetçi- ler koşup otomobilin kapısını açtılar, Bindik, Biraz sonra artiştler mahalle- sinde bir kâşanenin önünde durduk... Saray gibi bir ev... Bay Levi: — Bizim ev... dedi, İçeri girdik... Karısına beni türkçe takdim etti, Oda İzmirli imiş. Levi: — Biz zaten burada evlenmeyiz ki... Hep memleketten gelen kızlarla evle- niriz. O şık salonun duvarında ilk gözü- me ilişen şey sedef kakmalı, nadide bir ut oldu. Levi bizmetçilerine: — Gelsin rakılar... dedi, Yirmi da- kika sonra önümüzde pastırmasından, cacığına kadar her şeyl tamam bir çilingir sofrası kurulmuştu, Öyle bir 2 ÖİV İLİĞİ İLİĞİ A dd BİLİ İİİ İDİM İD Yİ İİİ Mİ 2 çilingir sofrası ki bunun yanında Ba- ıkpazarında koltuk meyhanelerinde- ki çilingir sofraları pek sönük kâalır- dı, Levi: — Rakımı Türkiyeden getirtirim... Halis «Klüb rakısı» dır... En sevdiğim meze de tahan helvasile caciktır. Aklıma Ahmed Rasimin en. sevdiği mezerlerden birinin tahan helvası ol- duğu geldi. Bay Levi: Öteki hemşeriler — Aman, dedi, öteki Türkiyeli hem- şerileri de çağırayım... Telefona sarıldı. Bir kaç yere tele- fon etti. Bir müddet sonra kapının önünde otomobil gürültüleri. Misafir- ler gelmişlerdi... İçlerinde kimler yok? Manisada kendi parasile bir hastane yaptıran madam Eskinazinin kardeşi, eski gazeteci Darid Freskonun kızı madam Fresko, cocukluğunda Ameri- kaya gelip burada evlenen ve bizim sevimli doktorumuz, saylav B. Abra- vayanın kız kardeşi bayan Abravaya... Hepsi de âdeta heyecan içinde oda- ya girdiler: — Türkiyeden mi geldiniz? diye et- rafımı sardılar. Bayan Abravaya kar- deşi doktor Abravayayı gençlik zama- nındanberi görmemiş. Mütemadiyen goruyor: — HÂJA eskisi kadar genç mi? Kadıköy aşıkı Bayan PFresko Kadıköyün âşıkı.. Sual sual üstüne: (Devamı 10 uncu sahifede) Hikmet Feridun Es Hollivudda yerleşmiş sinema | İstanbulun en büyük su EZE Sahife 9 membaı: Terkos gölü Göl kenarındaki fabrika nasıl çalışıyor ? Fabrikada yapılan yeni fesisat İstanbul belediyesi, Terkos su tesi- salını ele aldığı zaman, başlıca iki mühim noksanla karşılaştı: Şehre akı- talan suyun azlığı ve bunun içilebile- cek halde olmaması. l Şirket, su mikdarını arttırmak için uzun senelerdenberi hiç bir şey yap- mamış, bilânçosunu yüksek kârlarla kapatmak emelile mümkün olduğu kadar masraf etmekten çekinmişti. Yalnız Nafıa Vekâletile Belediyenin teşebbüs ve ısrarları üzerine, Kâğıd- hane sırtlarında ilk tasfiye havuzları- ni İnşa etmeğe mecbur olmuş ve suyu burada klor mahlülile, kısmen olsun, tasfiye etmeğe başlamıştı. Fakat ya- pılan bü tesisat küçük ve kifayetsizdi: Bu havuzlarda süzülmesine rağmen suyun tamamile temizlendiğini iddia etmek mümkün değildi. Aradan şirket çekilip te Belediye Sular İdaresi, işe başladığı zaman, çoğu çürümüş, dar boru ve kanallar. dan mürekkeb bir şebeke, kuruldu- ZBundanberi küçük bir kismi bile de- Bişmemiş, yarım asırlık makinelerle mücehhez bir fabrika, ve bu bözuk, noksan tertibatla karşılaşılmıştı, Belediye Sular İdaresi, suyun mik- darını çoğaltmak, tazyikini arttırmak ve nihayet mikroblardan temizliyecek şekilde tasfiye etmek için geniş mik- yasda bir proje ile işe başladı. Aradan geçen bu beş sene içinde «resmi! tahlil raporlarına, bitaraf, mü- tehassıs bakteriyoloğ ve hekimlerin teminatına göre - Terkos süyu İstan- bulun en temiz, en emin suyu vaziye- tlne gelmiştir. Ayni zamanda şehir içinde yapılan yeni tesisat ile suyun mikdarı sene- den seneye fazlalaşmıştır. Bu sayede bugün Terkos şebekesi şehre 24 saat- te 13300 metre mikâbı su veriyor. Fakat kinelerin tazyiki altında kaları su 600 milimetre genişliğindeki fiç boru va- sıtasile fabrikaya 3250 metre mesafe- de ve 1200 melite mikâbı büyüklüğün- de bulunan Cekopınar mevkiindeki kabul havuzufla dolar ve bu havuz- dan da mekahik'bir tazyike maruz kalmadan kendi tabi! akışile Kâğıd- hanedeki süzme havuzlarına akar, Göl yanındaki' fabrika ile bu süzme havuzları arasindaki mesafe 40 kilo- metredir, Terkos gölü'şehre nazaran alçak seviyede olduğundan suyu gölden alp akıtmak için Vüyük bir fabrika tesi- sine lüzüm görülmüştür. Fabrikada her biri buharla müteharrik 8 tane büyük mâakine'vardır. 1885 senesinde imal edilen.bü makineler, ancak Bo- lediyeye geçtikten sonra kısmen ıslah edilmişlerdir. Her mâkine 24 saat müddetle mütemâdiyen çalışmakta- dır. Yalnız bu müddet içinde makine- lerden üçü münavebe ile bir müddet dinlenmektedirler. Her makine beher dönüşünde 200 metre mikâbı su bas- maktadır. 'Bu suretle fabrika 24 saatte 37,500 metre mikâbı suyu şehre vermekte muvaffak oluyor. Fakat Sular İdare- si, bu mikdari şehrin su ihtiyacı için kâfi görmediğinden İngiltereye 24 saatle 24 bin metre mikâbı su verecek bir makine sipariş etmiştir. İkinci bir yazımda yeni makine münasebetile yapılan tesisat, fabrika- nın idaresi, gölün bugünkü vaziyet ve istikbali ve Evkaf idaresinin göl yö- zünden açtığı dava hakkında tafsilât vereceğim. Mustafa Ragıb ii hamiyet vatandaş bu aded de İstanbulun bugünkü | ve yarınki fhtiyacını tamamile karşıla» |“ maktan uzaktır: Her şeyden evvel su- yun mikdarını ve tazyikini arttırmak lâzımdır. Bu ihtiyacı gözönüne alan Bular İdaresi, şehirdeki şebekede ol- duğu gibi, Terkos gölündeki fabrika- |: da da esaslı ıslahat ve Hâveler yapıl masını garurt görmüş ve bu sahada |' da derhal işe başlamıştır. Suyu Terkos gölünden alarak şehre akıtan fabrika nasıl çalışıyor? Burada yapılan yeni inşaat ve ıslahat neden ibarettir? Belediyenin muhtelif sahalardaki faaliyet ve mesaisini yakından takib etmekle beraber, gölü ve fabrikayı görmemek - gâzetecilik bakımından - cidden büyük bir noksandı.. Sular İdaresinin kıymetli müdürü B. Ziya Erdenin pek nazik daveti ile bu nok- sanlığı da gidermek fırsatını elde et- tim. B. Ziya Erden, Terkosun şirketten satın alınması hususunda Vali ve Be- lediye reisi B, Muhiddin Üstündağın gösterdiği müstemir - faaliyet ve te- şebbüslerinde fen işleri müdürü sıfa- file kıymetli bir yardımcısı olduğu gi- bi, şimdi de idarenin başında ıslahat plânının tatbikine, müesseseyi mo- dem bir tarzda Idare etmeğe çalış- maktadır. Geçen cuma günü Belediye reis mu- avini B, Ekrem Sevencanın reisliği altındaki dalmi encümen âzasile bir- likte İstanbuldan Terkosa gittik. Top- kapıdan Terkosdaki fabraika arasin- daki mesafe 89 kilometredir. Bu Yo- Tun bir kısmı, Topkapı - Lüleburgaz asfalt şosesini teşkil ediyor. Hadım- köyünden sonra Terkosa kadar bozuk bir yoldan geçmeğe mecbur olduk. Maamafih yemyeşil bir tabiatin güzel- liği bu Arızaları hissettirmiyor, Bir vadinin ortasında bulunan Ter- kos su fabrikası, Terkos gölüne 1200 metre mesafededir. Şehre akılılacak $u, gölün iki muhtelif yerinden ve 600 milimetre kutrunda iki boru vası- tasile alınıyor. Su, gölden çıktıktan sonra tabii meyli akişile ilkönce 1200 metre mikâbı hacminde bulunan ka- bul havuzuna gelmektedir. Bu baru za gelmek için mekanik bir tazyike ihtiyac yoktur. Bundan sonra su, fab- rYikada mevcud makinelerden her bi- rinin kuyularına taksim edilir. Ma- ei B, İdris B. Şerife Türk hava kurumu İstanbul şube- sinden: Pendikte Arabacı sokağında oturan bahçıvan bay İdris Hava kuru- muna yüz lira teberrü etmiş ve eşi bas yan Şerife de yatılarına sahip olduğu bir evle bahçe vejbir bakkal dükkânile 10 parça tarlayı Hava kurumuna terk ve teberrü etmiş ve tapularını şubemize göndermiştir. Zelzele felâketzedelerine yardım Akşehir (Akşam) — Kırşehir felâ- ketzedelerine toplanan iane bin beş yüz lirayı bulmuştur. Teberrüata de- vam edilmektedir. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pol gi rmek lâzımdır. Rebiülâhir $ & İsak Lüneş Uğin İkindi Akşan Yal E. 632 850 435 835 1209 201 va. 210 4287 16,13 19,38 21,39 İdurehane: Babı Acımasluk So. No. 1?