Güzel bir filim: Çifte evlenme Myrna Loy ile William Powell 'in Hollüvudda çevrilen bir filim Av- rTüpa #inemalarında gösterilmeğe başlanmıştır. Pilimin adı «Çifte Ev- lenmeş dir, Başlıca artistleri Myra Loy ile William Powelldir. Bu filim de iki ar- tistin son zamanlarda çevirdikleri diğer filimler gibi neşeli ve eğlence- lidir. Filimin meyzüu şudur: Margit (Myma Loy) bir moda ma- gazasının müdürüdür. Çok sevimli ve zeki bir kızdır. Fakat ayni zaman- da otoriterdir. Bir şeye karar verdi mi onu derhal yapmak ister. Margit'in İrene adında bir kız kardeşi vardır. Bir gün kız Kardeşini çağırarak kati bir tavırla şu sözleri söylüyor: — Bana bak İrene, artık evlen- mek zamanın geldi. Evlenmekliğim o kadar lüzum- lu bir şey mi? Evet, çok lüzumlu. Peki kiminle evleneceğim. Ren her şeyi düşündüm, Valdo Viverl'e evlenec ni — Fena fikir değil — Ben daima iyi düşünürüm. Dü- ğün ne zaman olacak? « Canım aceleye lüzum var mı? Evet, lüzum var. Bir tarih ka- rarlaştır. — Bırak bir defa Valdo ile görüşe- yim. Valdo, İrene'in çocukluk oarka- daşı idi. Genç kız bu eski arkndaşı- mi çok beğeniyordu. İrene kız karde- şile görüştüklerini kendisine anla- tınca, Valdo heyecana kapıldı. O da genç kıza karşı lâkayd değildi. Fe- kat ne ile geçineceklerdi? Genç kız sinema artisti olmak emelini besli- yördu. Artistlikte muvaffak olmak için bir defa gidip Charlie Lodges (Poweli) ile görüşerek onun fikrini almağı muvafık gördüler Charlie Lodges ressamdı. Tam bir Bohem hayatı yaşardı. İrene vazi: yeli anlatınca ressam kendisine ders vermeğe başladı. Nasil kalkacak, na «Il yürüyecek, aşk sahneleri nasıl *lacak, bunları gösteriyordu. Aldığı derslerdem sonra İrene'de bir deği- giklik başladı ve — genç kız Margi'e çevirdikleri filim çok beğenildi Pilimden iyi bir sahne giderek: —bBen Valdoile evlenmiyeceğim, artık onu sevmiyorum... dedi. — Delirdin mi? Niçin Valde ile er- lenmiyeceksin? — Başkasını seviyorum, onunla evleneceğim. — Kimmiş bu sevdiğin? — Charlie. — Sen delirdin mi? — Belki... Fakat vaziyet budur. — Charlie ile asla eslenmiyecek- sin! — Evleneceğim! Kavga burada durdu. Margit der- hal gidip Charlle'yi buldu. Şu muha- vere cereyan etti: - Bonjur Charlie, — Bonjur Margit... Bugün her za” mandan güzelsiniz. — Siz de bugün pek abdalsmız. — Canım biraz mübalâğa ediyor- sunuz. — Son zamanlarda kız kardeşime kur yapmağa başlamışsınız. — Hayır, öyle yapmadım. Kendisi- ne sadece ders verdim. — Onu rahat birakın. — Evet, amma bir şartla... — Ne şartile? — Resminizi yapmama izin vere ceksiniz, Kısa bir münakaşadan sonra Mar- git şartı kabul ediyor. Filim şöyle bitiyor: Esasen bir. birlerini gizlice seven Margit İle Charile, İrene İle de Valdo evleniyor- lar. Çifte izdivaç yapılıyor. Jan Kiepura, Martha Eggerih Romada filim çevirecekler Meşhur tenor ve filim artisti Jean Kicpura, karısı Martha Eggert ile birlikte geçen hafta Amerikadan Pa- rise gelmiştir. Artist kendisile görü- şen bir gazeteciye şu Sözleri söye- miştir. «— Üç ay Amerikada kaldım, Nev- yorkun Metropolitan operasında oy- nadım. Caruzo gibi bir çok büyük tenorların senelerce alkışlandıkları bu sahneye çıkınca heyecana kapıl- maktan kendimi menedemedim. Bu defa yanlız Carmen operasını fran- sızca oynadım. Kışın tekrar Ameri- kaya gideceğim. Bu defa diğer fran- sız operalarını oynıycağım. Fransada bir hafta dinlendikten sonra Romaya gideceğim. Karımla birlikte bir filim çevireceğiz. Sonra tekrar Fransaya geleceğiz. Pariste de bir filim çevirmemiz muhtemeldir.» Kiepura mikrofon önünde bir şar- kı söylemesi teklifine şu cevabı ver- miştir: Ben şimdi tatil yapıyorum. Ta» $ile çıktığım zaman sesimi evde bir kasaya kilitlerim, # i Perşembe müsahabeleri Mekteplerde disiplin Geçenlerde hu terbiye ryan Sum Tarcan nevver muhitte hayli alâka uyandır- dı, Muallimler, doktorlar, mekteb müdürleri, terbiyeciler, ruhiyatçılar. | Yazdılar, söylediler, konuştular, mü- nakaşa ettiler. İçlerinde disiplinin sevgiye İstinad etmesini ileri süren- ler olduğu gibi korkunun da inzibat- ta yeri bulunduğunu iddla edenler eksik değildi. Bazıları terbiye esasında ceza ve mükâfat tezini müdafaa et- ler, Bazıları da cezasız ve mükâ- fatsız çocukların adam olabileceğini öne sürdüler. Hülâsa bazı terbiyeci- ler dayak insana yakışmaz, ceza kor- kusile elde edilen saygıda sevgi ol- mazi dediler. Bazıları da dayağın cennetten çıktığını isbata çalıştılar. Bu gibi münakaşalar bir neticeye bağlanmasa da meselenin ortaya konması, çocukların talim ve terbi- yesinde herkeste alâka uyandırması hakikaten doğru bir adım atıldığını gösterir. Geçen gün Pariste çıkan (Mirolr du monde) mecmuasının 27 nisan 1938 nüshasında bu mesele hakkın- da (Jean Marchand) Jan Marşanın güzel bir yazısını okudum, Bakınız bu terbiyeci neler söylüyor: «Çok zamanlar talim ve terbiye davasının halli kolay bir mesele ol- duğu zannedildi ve tuhaftır üç bin senedenberi çocukları okutan hoca lar var! Gençleri yetiştirmekle mü- kellet insanlar var! diyebilirim ki tatbik edilmekte olan tedris usulün- de bugüne kadar pek az değişiklikler olmuştur. On dokuzuncu asrın nihayetinden- beri çocuk terbiyesini kendilerine meslek edinen mütehassıslar bu mü- him davayı etraflı bir suretle tedkik ettiler, Tecrübeler. yaptılar ve bize neticeyi bildirdiler. Anglo - Sakson psikolojisi: İngilizler mükemmel at ve köpek yetiştirmesini bilirler, Fakat doğru- su, bu adamların insan yetiştirmek- te de çok mahir olduklarını gördük. Bakınız meseleyi nasıl ele aldılar? Acaba daimi ve sıkı bir nezaret al- tında olan çocuklar kendilerine ve- rilen dersleri daha çabuk ve daha iyi mi öreniyorlar? Yoksa tamamile kendi hallerine bırakılan çocuklar mı daha iyi yetişiyorlar? Bu mesele ortaya atılınca terbiye- ciler arasında iki cereyan belirdi. Lâ» tin terbiyecileri: Cezasız olmaz, ceza lâzımdır. Hattâ icabında dayak! dediler. Anglo - Sakson terbiyecileri ise; — Ne ceza, ne dayak | © Acaba hangileri haklı? Meseleyi halletmek için bunu bir tecrübeye tâbi kılmak lâzım geliyor- du, 1918 yılında İngilterede Londra civarında bir büyük kolejde bunu yaptılar, Aynı yaşta şehir çocuklarından altmış tanesini iki gruba ayırdılar, Otuz kişilik birinci grubu bütün ha- Yeketlerinde serbes bıraktılar, ders zamanları haricinde, müzakerelerde nezaret etmediler. Çalışıp oçalışma- mak, vazife hazırlamak hususunda tamamile serbes bıraktılar. Ne not kırmak, ne tenbih, ne tescil, ne tek- tir, cezaların hepsini hazfettiler, Ikinci grupta İse eski inzibat usu- lünü muhafaza ettiler, Hattâ İngil- terede anane olan muâyyen uzun- Tukta değnekle ele vurmayı bile mu- | bah gördüler, Bir sene sonunda her iki grubu da imtihan ettiler ve bu bir bakalorya imtihanı idi; Netice aldılar bilir misiniz? Kendi keyiflerine bırakılan ikinci grup çocukların yüzde altmışı İmti- handa muvaffak oldu. Daimi bir kon- rol ve nezaret altında bulunanların ancak yüzde yirmi yedisi sınıfı geçe- bildi. İngiltere ve Amerika mekteplerin- de talebelerin hürriyetten nasıl isti- fade ettiklerine dalr biz Fransızlar haberdar değiliz. Onların takib et- tikleri yolun nasıl hayat adamı ha- zırladığını da bilmiyoruz veya bil mek istemiyoruz, Şimdi cenubi Ame- rika bile bu hürriyet prensibine isti- nad eden «Liberty Schools» PEMLİ ni kabul etti, Japonya da bu yolda mektepler açmağa başladı. Rusya da mektepleri bu şekle sokmağa çalışi- yor. Yalnız merkezi memleketler bu serbestiye kaldılar, Başımdan geçen bir tecrübeyi an- latayım, harb senelerini müteakib Ame. rikaya gitmiştim; Üç ay Amerikada bri kolejde misafir olmak fırsatını buldum ve orada"bizim Lâtin terbi- yesile Anglo - Sakson terbiye sistemi arasındaki farkı daha yakından gör- düm Tatil bitmiş mekteb henüz açıl- mıştı. Hatırlarımı Pariste kolejde ta- lebe iken tatil sonunda mektebe dön- mek bana çok güç gelirdi. Çünkü muallimlerin, muldlerin sert çehresi, cezalar, İzinsizlikler gözümün önüne gelirdi. Tatilin serbesti: bedel bu- rada sıki bir inzibat bize göz açtır mazdı Ametikada çocuklar vatanına ka vuşmuş bir seyyah gibi mektebe can atıyorlar. Talebe ile muallim arasın- da samimi bir rabıta göze çarpıyordu. Henüz mekt&be'yeni gelen bir sını- fa muallim girdi. Ben de bu ilk te- masta bulundüm. Muallim: — Çocuklar! Sizleri bug fa tanıyorum. Fakat nız, bakışlarınız #izl men olduğunuza dei Aynen şöyle:söylemi, «Jau are suppose Artık dersini bilmiş hazırlamıyan, tam vaktinde mektebe gelmiş talebelere en ağır muallimin sen bir centilmen sin! Sözü oluyordu. Müzakerede sınıflara nezaret eden ne mualiim, ne de muiddir. Talebe- nin bizzat kendisidir. Her talebe si- rasile bü vazife ile mükellef oluyor. Her biri bir gün nöbet alıyor, Sınıfın inlizamını, sükün temizliğini her şeyini o temin ediyor. Bizde bu vazifeyi bazan muallim, bazan muidler görüyor. Talebe on- ları izaç için bin şeytanlık düşünü- yor. Halbuki İngiliz ve Amerika mek- teplerinde buna imkân yok, arkada- şını kimse izaç etmek İstemez, çün- kü 6 vazife yarin kendisinin olacak- tır, Bu son senelerde mekteplerde disiplin meselesi Fransada olduğu gibi İtalya- da da büyük: alâka uyandırmıştır. Hattâ Roma üniversitesi bu yeni sis- temin tatbik şeklini okararlaştırmış- tir, Biz Fransızlar neden bu kadar mus hafazakârız? Bu kendi kendilerini idare şekline muarız olan kimlerdir? Muallimler mi? Hayır! Mekteb müdür- leri mi? Hayır! Tülebeler mi? Hayır! Terbiye nezareti mi? Hayır! O halde eski inzibat. sistemini değiştirmek için ne bekliyoruz?» Selim Sırrı Tarcan Avrupada Lâtin muhalif iilkde , tavrı ente ceza değil- Türkiye o Ecnebi 1400 kuruş 2700 kuruş 1 » 140 » 40 » w >» 180 » — > SENELİK # AYLIK $ AYLIK 1 AYLIK Posta i#ttihadına dahli olmuyan ecnebi memleketler: Beneliği 1600, alta aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pvi göndermek Jhrımdır. Rebiülülir 3 — Ruzuluzır 28 A İmeak Cüzeş Üğün İkindi Akşam Yalin E. 643 855 438 837 1200 159 Va. 2.17 4291212 1612 1935 2124 Satılık köşk Yeşilköyde ağaçlı, çiçek | bah- çeli, havuzları, elektrikli motörlü kuyusu mevcud konforlu büyük bir köşk satılıktır. İstasyon civa- rında Cami sokağında 29 No. ya mürâcaat edilmesi. Telef, ı