Motörün kaptanı geçirdikleri korkunç macerayı anlatıyor Fırtınadan kimsede kımıldıyacak hal kalmamıştı. Makine bozulmuştu. Direk, yelken parçalanmıştı... Selâmet motörünü ve içindekileri kurtaran Tirebolu relslerinden dokuzu Giresun. (Akşam) — Bışın Terme- den Vonaya gitmekte olan Yusuf re- isin idaresindeki Selâmet motörü yol- da şiddetli fırtınaya tutulmuştu. Fir- tınadan motörün makinesi bozulmuş, ön öireği ve yelkenleri parçalanmıştı. Motör üç gün üç gece denizde çalka- lanmış, içindekiler ölümle pençeleş- mişlerdi, Bunu haber alan 19 fedakâr gemi- ci yardima koşmuş ve motörü içinde- kilerle beraber kurtarmıştı Hükümet bu deniz kahramanlarına 1009 lirs mükâfat ve birer takdirname vermiş- tir. Mükâfat ve takdirnameler vali ta- rafından kendilerine verilmiştir. Bu kahraman denizcileri gördüm. Hepsi vazifelerini yaptıklarını söyle diler ve büyüklerimizin İtifatların- dan çok memnun olduklarını ilâve ettiler. Tesadüfen limanımızda bulunan Selâmet motörü kaptanı Yusuf rels- le görüştüm, Başından geçen felâketi Şu suretle anlattı: — Termeden Vonaya gelmek üzere yola çıkmıştım. Rüzgâr yavaş yavaş bindiriyordu. Bir an geldi ki rüzgü | rın şiddetinden güğerlede durmak kabil olamıyordu. Bir taraftan da dal- galar olanca uzile dağ gibi yükleni- | yordu. Vona önlerine gelmiştim, tayfalara yeleken çevirmeleri için seslendim. Hiç- bir tayfadan haber alamıyordum. Her- kes fırtınanın şiddetinden pestil gi- bi yatmış. Bu çevirme işini kendim yapmak istedim, buna mahal Kalma- dan rüzgâr yelkeni kopardı.'Peşinden ön direk kırıldı, hepsi denize döküldü. Pervaneye takılmasın diye makine- yi stop ettirmeğe gidiyordum; iplerin ve yelkenlerin takılmasile kendiliğin- den stop etti. Artık ümid kalmamıştı. Motörü rüzgârın seyrine bıraktık, vir taraftan tipi, bir taraftan kar... Artık ölümle pençeleşiyorduk. On kahraman Selâmet motörünü ve içindekileri kurtaranlar j da Zefre açıklarına gelmiştik. O kar dar imdad istememize rağmen kendi» mizi güsteremiyorduk. O sırada Cüm- huriyet vapuruna da rasladık, bizi göremeden geçti. Vakit epey geçmiş- ti. Rüzgâr bizi Tirebolunun Gelincik kayalarına alıyordu. Artık ölüm kar- şımızda görünüyordu. Sen bir çare «larak yırtılan arka yelkeni #içıp, ken- hatlaştık. Bizim bu vaziyetimizi uzak- tan gören kalk faaliyete geçmiş, bir de baktık ki uzaktan bir motör bize doğ- ru yaklaşıyor. Hepimiz yeniden dün- yaya gelmiş gibi olduk. Tirebolulular bizi dışarı çıkardılar, motörümüzü tamir ettiler, bir İki gün misafir ettiler. Tirebolulardan gördüğümüz bu in- saniyeti, bu iyiliği hiçbir zaman unu- tamıyarğız, Ölünceye kadr Tirebolu- Tuları hürmetle anacağız. Vali Feyyaz Bosudun hakkımızda güsterdiği insaniyete nasıl teşekkür edeceğimizi bilmiyorum > Bu akşam Nöbetçi eczaneler gi: Kurtuluş caddesinde Necdet : Nizameddin, Türk - Ingiliz anlaşması Zora gazetesinin Londra muhabirinin bir mektubu Solyada çıkan Zora gazetesinin Londra muhabiri «Türk - İngiliz dost- luğu kuvvetleniyor». başlığı . altında gazetesine hir mektup göndermiştir. Muhabir mektupta son Türk - İngiliz ticaret anlaşmasından bahisle diyor Xi: vaziyetin çok ağır ve karışık olduğu bir zamanda elde edi- len bu muvaffakıyet, elbette mühim- | dir ve bu itibarla hususi bir manayı haiz bulunmaktadır. Beynelmilel alan- da nizamsızlıkların ve itimatsızlıkların hüküm sürdüğü zamanlarda ekseriya bankerler de keselerinin ağızlarını ka- faatlerinin müsbet ve müsmir metice- ler vereceği hakkında tam bir itimad mevcud olamaz. Fakat Türkiyenin işgal ettiği coğra- fi mevki çok mühimdir. Türkiye, As- ya ile Avrupanın birleşliği noktaya hâ- kimdir. Bu itibarla 'Türkiyo devleti herhangi bir beynelmilel kriz karşısın- da barış veya savaş âmili olacak bir durumdadır, İngütere hükümetinin şark devletleriyle ölan menfaati iso çok büyüktür. Bu istikrazın politik neticelerini an- lamak güç birşey değildir. Çünkü; kuvvetli ve terakkiperver bir Türkiye, İngiltere için kıymetli bir dosttur, İn- giltere hükümetinin Türk toprakla- rında hiç bir emeli yoktur. Buna müu- kabil İngiliz dostluğu Türkiyenin sü- kün içinde ilerlemesine yardım ede- bilir, Gerek İngiliz pfkârı umumiyesi ve gerek İngiliz basını elde edilen bu anlaşmadan çok memnundur. «Times» gazetesi, bu müzâkerelerin Türk-İngiliz münasebetlerini kuvvetlendireceğini tebarüz ettirmektedir. Gazeteye gö- re Türkiye hükümeti bugün silâhlan- makla beraber Anadolu topraklarında bir iskân ve kalkınma siyaseti takip etmektedir. İngiltere hükümeti de başlı başına barı; âmil! olan ve 1922 dirilişindenberi gerek Balkanlarda ve | gtrek Yakın Şarkta politik istikrarı te- min eden bir milletin bu büyük kak kınma ve ilerleme hamlelerinde bir yardımcı ve cesaret verici rolü oyna dığından dolayı müftehir bulunmak- tadır. Deyli Skeç gazetesi diyor ki: «Ak- deniz, İngiltere için hayati bir önemi haiz bulunduğundan İngilizlerin Tür- kiye ile olan münasebetleri bu ibarla da çok mühimdir. Türkiye bugün, bil- hassa Yunanistanla olan bütün mu- allâk meselelerin hallinden sonra, Ak- deniz barışının anahtarlarmı elinde tutarı bir devlettir. Gazete: «Atatürk Yakın Şarkta bizim en iyi dostumuz- dur» demektedir.» Sunday Taymis imzalanan anlaşmayı alkışlıyor Sunday 'Taymis gazelesi <Türki- ye ile ticaret» serlevhası altında neş- rettiği başmakalede diyor ki: İngiltere - Türkiye ticaret anlaş- mast her suretle, gerek iktisadi gerek siyasi noktadan memnuniyetle telâk- kiye şayandır, Umumi harpden sonra Türkiye İngiltere eitiası için harpten evvel- ki Türkiye kadar hiç bir zaman ge- niş bir piyasa teşkil etmemişti. Ma- haza 1930 senesine kadar şimdikine nazaran daha müsaid bir piyasa idi, Yeni anlaşma ile Türkiye iki buçuk sene içinde 10,000,000 İngiliz lira- Talık İngiliz malı sipariş edecektir. Aynı zamanda Türkiye Kredi esa- si Üzere İngiltereye harp gemileri ve diğer harp levazımı sipariş edecektir. Bu hususta İngiltere hükümeti par- Jâmentodan alacağı hususi selâhiyet üzere teminat verecektir. Bu sipa rişlerin nihayet nasıl tediye edileceği suali varid olabilir. Bunun geniş cevabı Şudur; Türkiyenin terakki ve inkişafının artması karşılığı temine kâfi ge- Tecektir. Türkiye uzun zamandan beri geri kalmış bir memleket idi, Madenleri ve diğer tabi servetleri şimdi açılma ğa başlamıştır. İngüterenin yeni mu- kavele ile vereceği maden işletmeğe NANEMOLLA 'Tefrika No. 78 — Yelamez, bunlarla yalancı dolma Pişmez!.. Ciğer, barbunye tavalarının unia- rını kazıyıp kuzıyıp: — Bu kadardan börek, baklava çık- maz. Medreselere fodla yapın!. diye- rek Molla beyi memnuniyetten mes- tetik O sırada, kanepenin altından, kâ- tib ağzile bir ses: — Nimeti Molla beyefendinin tevec- cühlerine karşı ilelebed minnettarım. 'Teşekküratı binimayatımı ara Ile kes- bi sürür ve mübahat eylerim... — Kim bu kalem başmümeyyizi?. diye bakışan Bajtışana. Yosmalar şaşi- ra kalmışlar, kanepenin altını arayıp | duruyorlar, Biraz sonra konsoluh arkasından bir kocakarı sesi; — Allah gençliğini, dilberliğini, şanını şöhretini bağışlasın; yıllarca yaşa, pir ol Eşref beyefendi eylâdim. yakında padişah damadı olacaksın, sultan alacaksın işellah!, Konsolun arkasına koşarlarken, ge- ne kanepenin altında bir zübbe bey: — Ma Tarandil, mabel, ebedi servi- törünüz olayım, bana bir kaç milig- râm komplimanı deriğ etmeyin. Eks- traordineröman muztaribim. Povr kal- bim palpitasyonlar içinde... Bu olur mu ya maşer? Kahkahalar koparak, gene kanepö- nin altında Razzaki zadeyi arıyan aris yana... Saraylı ortalığı yatıştırdı: — Boşuna yorulmayın kızlar, Oseb efendi karından konuşuyor!.. Pembeten sedirin üstünde, göbekli- nin dizinin dibinde, Bir mucize çıksa tebessüm edecek, fakat o yok. Âdeta surat asıyor, ağzından keli. me çıkmıyor. Sanki bir şeye öfkelen- miş te burulmuş. Neredeyse daha da babası tutacak; evden fırlıyacak, Bunların hepsi de yapıtıştı, nazdı; Mollaya karşı numara... Sırası gelmişken burada söyliyelim. Eşrefin bunca debdebesi, tantanası, Rus kadanalı pırıltılı faytonu, elmas kıravat iğneleri, kol düğmeleri, yüzük- leri, altın tabakası, bastonu, düzüne- lerle elbiseleri, ipek çamaşırları, cüz- danındaki sarı sarı liralar yalnız ma- beyineilik aylığından, arada aldığı ih- sanlardan gelmiyor. Çoğu göbeklinin kesesinden çıkıyor. Maamafih, Pembedeki surat asık- lık pek de boş değildi. Nişancadaki bu evin kaç zamanlık müdavimi, Kumrular, güvercinler, papaganlar, ceylânlar eski küllüçörek- ler. Yahudi mi bu, boyuna eski defter- leri yoklıyacak? Eskiye rağbet olsa Bitpazarına nur yağar. Yenilerden kimler var bakalım? Nimeti Molla, Pembetenin keyif ka- çıklığını farketmişti. Ortalığa biraz şenlik, curcuna katıştırmak lâzım, Seslendi: — Saraylım, segâh faslı geçilmede, Elhak pek lâtif ve cazib şekil üzere çalınıp söyleniyor, Kemali huşu ve huzuz İle dinliyelim, fakat kurenayı cenabı cihanbaniden Eşref beyfendi muhlisimiz, demi şebabının en ateş- nâk avanında bulunuyorlar şimdi. Müşarünileyhi böyle salhurdegin harcı kelâlaver ehviye ile teyis etmektense şen, şakrak nağmat ile tefrih ve ten- şit eylemekliğimiz evlâdır. Binaena- lâzalik (ateşbaz) havasına intizarda- yız. Tarandil hanım, derhal: — Baş üstüne Molla beyciğim!.. di- yerek ateşbaz havasını tutturdu. Göbekli, sarığı, cübbeyi çoktan at- mış, mestlerini de fırlatmış. Bir Bilâl gömlek ve şalvar üzere, Gömleğin kol- Tarı sıvalı, göğsü açık. Tombul kolları, arşaklanmış memeleri meydanda, Kar- nı da daha büyümüş, dokuz aylık ge- be, Minderde bu halde yayılı iken ileri hamle etti, ortaya çıktı: Doğda bir Koşt Sivridir kıçı , Küfirin piçi A canım bunda bir iş var Ateşbaz oyununu ne oynayış, ne oy- mahsus makineler ve demiryolu tec- hizatı bu membaların inkişafına yar- dım edecektir, Bu kesin cevap itminan verecek mahiyettedir. Aynı zamanda Türki- yenin İngiltereye ihracatınm tevsik ve teshili için kati gayret gösterile- cektir, nâyış, Tam erânile, telümmatile. İncir dibine destursuz su dökmüş te taş ölçerim çarpılmışlar gibi kollar rı, elleri arkaya çarpık, bacakları çen- gel, ayakları tersine dönük, gözlerini, ağzını açıp kapıya kapıya; kaşlarını, suratını oynata oynata... Usta Kanar. ya ile yardağı Portakal oğlu da bu kadar oynar, Yosmaların sazendeleri sazlarını alabildiğine çalarak, diğerleri avuçlar rile, ayaklarile tempo tutarak curcu- mayı basıyorlar, Molla bey terter tepi- niyordu, Pembetenin dudaklarında yukarı doğru hafif bir çekilme, tebessüme benzer bir neşe alâmeti. Yüzükler dolu ellerini yavaştan yö» vaşa o da biribirine vurmada; sivri uçlu, uzun ökçeli, akçıl sarı iskarpin» Jerini de tıkırdatmada, Sadrı Rumeli payeli bir veli nimet gönülsüzlük edip ortaya çıksın da eşek gibi oturup bak. Ayıb, ayıb da de- ğil, günahı kebair, Fetvahane maaşatı ilmiye kâtibi İbrahim Sinan efendi de oyuna kalk- muştu, Göbekli bağırıp durmada; — Felekten bir leylei vahide daha sirkat ehliyoruz. Nuru didemiz karini muhteremin huzurile ve şerefine sü- Tur ve neşala müstağrakız. e yahu, sizler de oynayın! Kurban, Asalı, Arab boy gösterdi- ler ortaya... 'Tesadüfe bakın, Eşrefin ablası Atlı- hasas Hasibe de o gece orada, Akşam- dan uğramış. Mutfakta kuzu dolma» larını, tavuk kızartmalarımı, balık pis Jâkilerini, puf böreklerini, sarığıbur- maları, çilek kompöstolarını görüp ağzının suyu akmış... Ya içki sofrasının levazımı. Kayık düzü, Sakız mastikası, Sisam, Kıbrıs şarabı binlikleri... Bu derece fevkalâde bir alemi âbı kaçırır ml... Kalmış... Evin yabancısı değli, devamlılarından; Arasıra ken- disine de pay çıkanlardan, Şurasını söyliyelim, O akşam gele- çeklerin kimler olduğunu bilmiyor, yalnız pek yüksek zevat olduğuna emin. Saraylının, misafirleri ondan sak- Tamasının sebebi belki şuydu: Hasibenin sik sık eve düşmesinden bizardı. Herkes onu tanıyor, (bırak şu Maliye eskisi mahalle karısını! ) diyor, Yüzüne bakarlar binde bir. Taşralı parahlardan Rumelili celeb, İzmirli özüm veya incir taciri, Kara denizli fındık toptancısı, Şamlı ku- maşçı gelecek te hoşur mmoşur diye beğenecek... Yoksa İstanbullulardan hiç kısmet arama. 'Tarandil, Athhasasın evden ayağı» nin kesilmesini istiyordu. Kardeşi onu görsün, bir rezalet kopsun, saç saça baş başa gelsinler... Pembeten soysuz, elbilliyetsizin büyüğü; ablasının hare- ketlerine de göz yumuyor; fakat ken- di bulunduğu bir mecliste, gözünün önünde, zamparalarla haşır neşir olu- şuna da gelemez. Herkese karşı bü ka» darına susaniaz artık, Hasibe gelenlerin arasında Eşrefi görünce merdiven başına kaçmış, or. taya çıkamamıştı. Kapı aralıkların- dan içeriyi seyrediyor, meclisten mah» rum kaldığı için kan kusuyordu. Ateşbaz havası bir kaç kere tekrar Demek lâf, Öyle kolay kolay ne beyi ni kan bürüyor, ne de şişkoların kalbi, yağlı ve pamuk ipliğile bağlı... O kan- lı canlı, duba gibi Molla bey, herkes sa» © par sapır döküldüklen sonra, en. arka Kirbali Oseb, Arab Tayfur başına üşüştüler: Saraylı — Korkmayın kızlar, Kur- ban efendi, Tayfur ağabeyi. Bir şey yok, geçer şimdi... Sinan efendi — Ey cemaat, hiç me- raklanmayın. Mülâhham oldukların- dan naşi biraz şiştiler. Zaman olup Pl ği bile şişiyor!.. (Arkası var)