« İki el bir baş içindir; yeryüzünde bundan kötü bir söz olamaz. Bir insan yeryüzünde ancak ken- dini düşünürse o Insana sözün tam mânasile insan demek caiz olamax. İnsanlar birbirlerine yardım etmek için yaradılmışlardır. . Unutmıyalım ki «Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz içiniz» Yeryüzünde insanın en büyük zev- ki yardım etmektir. Acizin yardımına koşmak, yoksula yardım etmek, düşenin elinden tut- mak, bunlar ne büyük zevktir, İnsa- niyet birbirine yardım etmekle kaim- dir. Hemcinsine yardım etmiyen, yar- dım etmekten zevk duymıyanlar ha- yatın en büyük zevkinden mahrum kalmışlardır . «Benimle kimse meşgul olmasın, ben kimsenin yardımına muhtaç de- gilim, kimseye de yardım etmem; di- yenler ahmak ve budaladır, İnsan insana daima ve her yerde muhtaçtır. Birbirimizin yardımcısı olalım . Dü nya dönüyor bır sene 365 gündür... Yani küre miz bir senede 365 kere kendi mih- veri üstünde döner, Halbuki hesab yanlıştır, Bir sene 365 gündür am- ma, küremiz bir senede 366 defa ken- di mihveri üstünde döner - — Ne olur bana mesud isanların hi- kâyesini anlatsana, — Sana Ayşeyle Fatmanın hikâ- yesini anlatayım. Ayşenin anasile ba- bası rahat bir ömür sürüyorlardı. Ay- ge senede dört beş kat yeni elbise dik- tirirdi, yeni pabuç alırdı, Kesesinde her zaman parası vardı. Fatmanın anasile babasi fakirdi. Ancak ekmek parası kazanabiliyorlardı. Fatma ken- di elbisesini kendisi dikerdi. Pabuçla- rı yamalıydı... Ama Fatma mesuddu, Ayşe ise her zaman hayatından şikâ- yet ederdi... Çocuk sözü kesti; — Yanlış söyledin dedi, Ayşe me- suddu, Fatma değildi, — Hayır, doğru söyledim, Hayatın- dan şikâyet eden Ayşeydi, Fatma me- suddu. — Evet ama sen dedin ki Ayşenin... — Parası vardı. Her istediğini yapi- yordu. Gelgelelim olduğu kadarına razı olmuyor, daha fazlasını istiyordu. Hollandalı bir genç, pullardan bir at resmi yapıyor. Bir gün biri resme bakıyor: — Beş lira vereyim mi? diyor. Adam satıyor. Meğer pulların ara- sında 15 bin lira kıymetinde nadir bir pul varmışi.. Uzak yıldızar Kg Güneşin ışığı bize sekiz dakikada gelir, Bize en yakın yıldız Alfa yıldızın Işığı ise 4 senede gelir. Kutup yıldı- zının ışığı İso 40 senede gelir. Pul zamkları © Pulları yapıştırmak için sakın dilinizle yalamayı- niz, pulların ozamkları p mikrop yuvasıdır. Hem siz pulların altın- daki zamka ehemmiyet vermezsiniz. Biliyor musunuz. Amerikada 1937 senesinde pulların altlarına kaç kilo zamk sürüldü: 2000 kilo!., Inanılmaz hız Meksikalı bilginler Mek- sikada bir nevi kanadlı küçük sinek vardır, saatte 1,300 kilometre hızla uçar diyorlar . Buna inanmak biraz güç, çünkü hava tazyiki bu sürate mânidir, hem de birçok Meksikalının kazaya uğra- ması gerektir. Otomobil ile giderken yüzünüze bir sinek çarpınca çok acır değil mi?.. Çok yaşayanlar Çok akıllı insanların çok yaşamadıkları zanne- dilir. Bu zan tamamile yanlıştır. Lafonten yet- miş dört, Bualo yetmiş beş, Bossue yetmiş yedi, Korney yet- miş sekiz Lamartin seksen Viktor Hügo seksen üç, Volter seksen dört Fontönel yüz sene yaşadılar. MES'UD ha beyaz olsun... Kadife elbise diktiri- yor, ipek istiyor, ipek diktiriyor, kadi- fe istiyordu... Bunun için ağlıyordu... Bir gün babası kızının mercan ger- danlığı yerine pırlanta gerdanlık aldı, Ayşe gene ağladı, zümrüd gerdanlık istedi. — Sonra? — Sonrası bu... Ayşeye ne verseler, ne alsalar doymuyordu... Evlenme çağına geldi. Kısmeti çıktı... Köyün en yakışıklı, en dürüst delikanlısı idi Fakat Ayşe memnun olmadı. İN liyor. — Noterden mektup aldı, Köşke alı- cı çıkmış. — Ne iyi, başka yere taşınacağız... Komşular başka yere taşındıkları 7a- man çok sevindiler, ir İL yağ ir NK — Onlar fena yerden iyi yere gitti. | ler, Halbuki burası bizim. Biz yuvamı- zı sâtıyoruz. — Sokakta kalacak değiliz ya. — Tabii, Fakat bahçemiz olmıya- cak. — Fena... — Haydi sen gidip oyna. Küçüğün ablası, hazin hazin boy- nunu büküp alıcıyı beklemeğe başla- dı... Anneleri üç çocukla dul kalmıştı. Çocuklarının en küçüğü ölmüştü. Pa- rasızlık başgöstermişti. : Köşkü sat- maktan başka çaresi kalmamıştı. Uzaktan kızının ağlar gibi olduğu- nu gören kadın seslendi: — Orada durma, bahçeye çıkta kardeşinle oyna, Biraz sonra bahiçe kapısından yaşlı bir zat girdi: — Bayan Ferdiyenin köşkü burası mı? — Evet... Ne çabuk geldiniz. — Çabuk mu? — Evet... Belki yarın gelirsiniz di- 1,8, 6, um «makbul bir ağaç» 7, 5, 1 inciye: 10 lira 2 nciye: 5 lira. ler verilecektir. Satılık — Köşk w yordun,. — Yarın gelseydim ne olurdu? — Annem ağlıyor... Köşkü satmak istemiyorum... Hem annem hasta.. Köş- kü size ben gezdireyim. — Olur... Yaşlı zat içeri girdi. Misafir odası- na baktı. Masalardan birinin üzerin- de bir resim gördü. İrkildi, — Bu akrabanız mı? — Evet, annemin akrabası, kardeş | gibi severmiş... Uzak bir yere gitmiş. | Haber alamıyoruz. Küçük bir odaya girdiler. Kız: — Babamın odasi dedi, Masanın üs- | tündeki çiçekleri, her gün ben koya- | rım. Babam çiçekleri çok severdi... Yukarı kata çıktılar. Yaşlı zat etra- | fa şöyle bir göz gezdiriyor... Nihayet: — Beğendim, dedi. — Alacak misnız? — Tabit. — Eğer yalnızsanız size büyük gelir. — Hayır, yalnız oturamıyacağım... — Ben kendimi değil, kardeşimle annemi düşünüyorum. Köşk babamın yadigârıydı, kardeşim de bahçösiz kalacak. Bahçeye inmişlerdi. Köşkün bir penceresi açıldı, bir ses duyuldu. — Perihan kiminle konuşuyorsun? — Şey anne... Evi salın almağa ge- len bayla.. — içeri al, iniyorum. — Biz evl gezdik... — Neye bana haber vermedin... Kadın aşağı indi, özür diledi, Alıcı gülümseyerek iki elini uzattı; — Beni tanımadınız mı?., — Ahmed sen misin? Senelerdenberi biribirlerinden uzak kalmış olan iki kardeş biribirlerine sa» rıldılar, Çocuklar da dayılarını kucakladılar. Artık köşkün satılmasına hacet kal- mamıştı. Dayı uzun seneler onları habersiz bırakmıştı ama, çok zengin olmuştu, Artık rahat rahat ömür sü- rebilirlerdi, Yıkılan evin temeli yeniden yapıl- mışta, 4 üm «kafa», 6, 2, 1, im «müsabakâ> 6,8, 3, 4, üm sasker havasiıdır. .. 3 üncüye: 3 lira, 4 üncüye 2lira, 5inciye:Ilira, 15 karilmize de kolonya, kravat, mendil, top, perger takımı, defter, kurşunkalem, kitap gibi muhtelif hediye- Resim ve soyadlarını unutmayın Bilmecelerimizi halleden karilerimizsoyadlarını yazmıyorlar, Soyadlarını yazmıyan karilerimize hediye vermiye- Bir gün Ayşe ile Fatma ayni araba ile yola çıktılar. Ayşenin yanında bir sepet dolusu tabak vardı. Fatma da şehre yumurta satmağa gidiyordu... Yolda araba devrildi... Ayşeye bir şey olmamıştı ama, haykırıyor, bağırıyor, küfür ediyordu. Fatmanın kolu inein- mişti ama, ses çıkarmıyor, bir yeri kı- rılmadığı için şükrediyordu. Ayşe söyleniyordu: — ELİ tabaktan altısı kırdı. Bu yerme hep benim başıma ge- Fatma gülüyordu: — On dokuz yumurtam sağlam du- ruyor, gene talihim varmış. Ayşe evine ağlıyarak döndü, sanki serveti mahvolmuştu. Fatma evine mesud döndü. Kırılan yumurtaların yerine tavukları yenisini yumurtlıya- caklardı. — Anliyorsun ya evlâdım, yeryüzü Ayşe ve Fatmalarla doludur... İnsan | Çinde birçok köyler toprak üstünde değil, su üstündedir. Çinin büyük nehirlerinin bir kenarına kazıklar kakarak kulubeler yaparlar ve böyle su üstünde oturub kalkarlar, Uzun yaşayanlar Irlandalı bayan Anna Faralo İngil- tere kraliçesi hediyeler verdi . Bu kadın yüz yaşına kadar köyün- den çıkmadı. Yüz yaşında ilk defa tramvaya bindi. Altı hükümdar de- Hiştirdi. Sigara içmiyor . Bu uzun kuyruk e meki Balıkların dili KİD, Amerikalı bir Alim bütün balıkla rın zannedildiği gibi dilsiz olmadık- larını, büyük deniz diplerinde gesli balıklar bulunduğunu ve diğer ba- lıkların da aralarında konuştukları- nı iddia ediyor. neye yarar? Bü küçük kertenkelenin neden kuyruğu bu kadar uzun! Bunu kimse bilmiyor, bilginler de sebebini anlıyamadılar, Kertenkelenin kuyruğu vücu- Uç mialldir,