AKŞAM SAYFIYEDE Fethi anlatıyordu : — Biraz başımı dinlendirmek için | şehirden epey uzakta bir sayfiyeye | İaşınmağa karar vermiştim. Gürül- | tüsüz, patırdısız, radyo sesi olmıyan, tramvay çanları işitilmiyen bir yere gitmek istiyordum. Sonra macera ve «şk peşinde koşmaktan da epey yip- rTanmıştım. Gayet tenha bir yere te şınımam bütün o gönül çarpıntıla- rından, aşk ve macera peşinde koş- maktan da kurtulacaktım., Biraz din- lenecektim ve sinirlerim yerine gele- cekti. İstanbulun en uzak, en tenha say- fiyelerini dolaştım, İstediğim gibi bir yer bulmak güçtü. Bir gün yine böy- Je tenha bir köyü geziyordum. Burası çok hoşuma gitti, Bir kere gayet ses- siz bir yer, Tenha... Bilhassa çam ağaçları arasındaki eski bir köşkü beğendim. Bu köşk iki bölüktü. Köş- kün bir tarafı kiralıktı, Öteki tar&- fında da evin sahibi oturuyordu. Köşk sahibi bay Mehmed ihtiyar bir adamdı. Bana köşkü gezdirirken: — Burada rahat edeceksiniz... de- di. Benim kimsem yok. İşimle, gü- cümle meşgulüm... Lâf olsun diye sordum — Ne iş yaparsınız efendim ... Mütevazi bir tavırla cevap verdi: — Mucidim efndim... Ufak tefek #eadlar yapanm... Şimdiki halde bulaşık suyundan elektrik istihsali ve sabun, lavanta yapmanın usülle- rini bulmak için çalışıyorum. Ev sahibini hayretle dinliyordum. Epeyce garip bir adamdı, Fakat ben kendi kendime: «Bana ne? dedim. Kendisi ne ile meşgul olursa olsun... Hem bu benim için daha iyi birşey... O bir takım hayallerin peşinde koşar- ker beni rahatsız etmeğe vakit bula- maz. Ben de bu güzel köşkte istedi- Bim gibi başımı dinlerim.» Hemen ertesi günü köşke taşın- dım. İlk fki üç gün hakikaten gayet rahat eltim. Fakat taşındığımın dör- düncü gecesi birdenbire müthiş bir düdük sesile uyandım, Fakat düdük sesi deyince aklınıza çocuk düdüğü f#lân gelmesin... Ne münasebet? Sanki köşkün içinde Gucen Mary yahut Normandie gibi büyük transat- lantiklerden birinin kalın ve korkunç sesi ötüyor gibi idi. Bu müthiş, kalın ses iki dakika ka- dar sürdükten sonra kesildi. Ben de tekrar uyumağa hazırlandım, Fakat i tam gözlerimi kapayacağım zaman ikinci ve eskisinden daha şiddetli bir düdük sesi... Allah Allah... Buda ne canım? İkinci ses de yine iki üç dakika devam etli, Ben tekrar uyü- mağa çapalarken yine bir düdük 56- si daha... Çıldıracağım... Yataktan kalktım, aşağı indim, Düdük sesi komşumun tarafından geliyordu. Her | halde bu müthiş düdüğü komşum çalıyordu. Onu bundan menetmek İçin duvarı vurmak aklıma geldi. Fakat buraya taşındığımın daha İlk hatası bir mesele çıkârmak isteme- dim. Tekrar yatağıma çekildim. Fakat uyumak ne mümkün?. Düdük sesi beş dakika fasıla ile mütemadiyen devam edip duruyor. Deli olmak iş- ten değil... Sabaha kadar bu ses de- vam etti. Sabahleyin giyindim. Me- rak etmiştim. Komşumun bölüğüne geçtim. Bay Mehmed kendi yaptığı atölyesinde Karmakarışık bir âletin başında har harıl çalışırken buldum. — Hayrola komşum... Yeni bir Jead mı? — Evet.., dedi ,yeni ve 25 kilomet- reden İşitilebilecek bir canavar dü- düğü icad etmeğe çalısıyorum. Ben bu cevabı alınca başımdan aşağı bir kazan kaynar su an döndüm. Felâketi düşün yahu... şımı dinlemek, sessiz bir hayat ge- girmek için geldiğim burada, hem de Oturduğum evde yirmi beş kilometre- den işitilecek bir canavar düdüğü Jead etmeğe Kalkan bir zat. - Aman üstadım, dedim, vazgeç bu, im! Başka bir şey icad et. İlle canvar düdüğü icad etmek şart değil ya... Fakat her insanda bir merak var- dır. Bizim bay Mehmed de «bir şey icad etmek» merakı adetü bir hasta- lık baline girmişti, Onu fikrinden caydırmağa imkân yoktu. Geceli bir hafta 0 edilecek ci | mavar düdüğünün | Koymuş, yere bir sürü kütük yığmış, provaları yapıl- dı, durdu. Evden çıkmağı düşündüm, fakat bü köşkün bir mevsimlik kirasını pe- şinen vermiştim, Bereket versin ki ev sahibim her keşfinde olduğu gibi 25 kilometre uzaktan sesi işitilecek ca- navar düdüğünü de icad edemedi. Bu keşiften vazgeçti. Fakat bu muvaffa- kıyetsizlik ev sahibimi bayal sukutu- na uğarttı mı dersiniz? Ne münase- bet? Bilâkis ev sahibimdeki bir şey icad etmek merakı günden güne önü- ne geçilmez bir illet haline giriyordu. Bir sabah dışarda şiddetli, sinirleri bozucu bir gıcırtı ile uyandım, Buda ne idi? Pencereye koştum. Öyle bir gıcırtı ki sorma. hanı bazan tram- vaylar dönemeçierden geçerken de- i mir tekerlekleri insanın tüylerini | ürperten bir ses çıkarır.,, İşte bah- çeden gelen de bu gıcırtıya rahmet okutacak derecede sinir bozucu, fe- ci bir şeydi. Pencereden bakınca şaşırdım. Ev | sahibini bahçeye acayip bir makine odun kesiyordu. Pencereyi sordum: — Hayrola komşum... yıp makine öyle... Gülümsedi; — Acayıplır amma insanlığı çektiği cefalardan kurtaracak bir icad... Efendim, kendi kendine odun kesen | ve hâvagazı ile işiiyen bir makine icad etmek için uğraşıyorum. Bir hafta insanı çileden çıkaracak, sinirlerimi didik didik eden bü gi- cırtı arasında nasıl deli olmadığıma şaşırdım kaldım... Bereket versin bay Mehmed bu işte de muvaffak olama- dı, Odun makinesinden vazgeçti. Ben de gıcırtıdan kurtuldum . İ Yavaş yavaş bizim sayfiyede otu- rünları tanımağa başlıyordum. Me- selâ bizim köşkün arkasındaki büyük | beyaz evde güzel bir dul kadın otu- | ruyordu. İsmi Mehlika idi. Fakat ben şehirden, bu tenha ye- re biraz da aşk macerslarından kaç- | mak için gelmiştim. Bunun için Meh- Yikayı ne zaman görsem kendi ken- dime: | « — Aman Fethi, evlâdım, şehirden niçin kaçtığını biliyorsun ya... Dik- kat et...» Diye nasihat veriyordum. Güzel dula raslamamak için adetâ tedbir alıyordum. Fakat aksi gibi de Mehli- ka ile bizim Köşkün bahçeleri müş- terekti, Ben bazan bir ağaç altında kitap okurken Mehlika da bahçeye çıkıyordu. Aksi gibi bana karşı o ka- Gar da Utifatçı idi ki... «Kadınlar kaçan erkeği kovalarlarmış; derler. Nerede ise bu sözün doğruluğuna inanacağım geliyordu . Fakat ne olursa olsun sakin haya- tama bir kadın macerası karıştırma» mağa karar vermiştim. Yalnız bu ka- rarımda durmak için çok müşkilât çekeceğimi anlıyordüm, Çünkü Meh lika - eski bir tabirle - epeyce hafif meşrep bir kadındı. Bir gün bahçs- açarak Bu ne ac- “ BULMACAMIZ 1 — Mutavassıt, 2 — Şarkıların ikinci mısra - Akıl 3 — Duvar Büni - Facla piyesi, 4 — Bir nevi tübend. 5 — İsim - Köpeklere musallat küçük bir hayvan. 6 — Lezzet - Bir edat - Kürremiz. 7 — Şii - Düğüm. 8 — Kumla bakısin fal - Kısa zaman. 9 -—- Dudak - Uçan hayvan. 10 — Lâtife - Akıtınaık, Yukardan aşağı: 1 — Öz yurd. 2 — Terek - Ağacın kolu - Nota. 3 — Çarparak geri dönme - Rar. 4 — Ekin başı - Pireden ve fareden si- rayet eden bir hastalik, 5 — Vücuddeki şişkinlik - Teneke tut- kalı, 6 — Bir kış sebzesi - Bir aded. 7 — İrtibat memuru - Millet $ — Urgan - Beyaz - Sporcu nidası, 9 — Tereddüdsüz. 10 — İr - Kadın cinsl, Geçen bulmacamızın halli: Boldan sağa: 1 — Çeşmiçerez, 2 En, Aksaya, $ — Atiyen, 4 — Bilen, Dok, 5 — Kmden, Tu, m, Çam, 7 — İş, İlik, $ — Aş, Akşam, Ya, Kat, Adi, 10 — Nihayet, EŞ. Yukarıdan aşağı: 1 — Çemberlayn, 2 — En, Sal, 3 - Aleni, 4 — Matem, Şaka, $ — İkindi, Kay, 6 — Çay, Enişte, 7 — Ese, La, 8 — Rind, Çimsa, $ — Ey, Otak, De, 10 — Zakkum, Diş. Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Pangaltıda Nargileciyan, Tak- sim: Limonciyan, Beyoğlu: İstiklâl caddesinde oDellâsuda, Tepebaşında Kinyoli, Galata; Hüseyin Hüsnü, Ka- sımpaşa: Vasıf, Hasköy: Hailcroğlun- da Barbut, Eminönü; Agob Minas- yan, Fatih: oVeznecilerde Üniversite, Karagümrük: Mehmed Puad, Bakır- köy: HUAl, Sarıyer: Asaf, Aksaz Yenikapıda Sarım, Beşiktaş: Fener: Bulatta Hüsameddin, ramER pi: Cemil, Küçükpezar: Necati, Sa- matya: Yedikulede Teofilos, Alemdar AN Rıza, Şehremini: Ahmed Hamdi, Sadık, Yeldeğirmeninde küdar: Çarşıboyunda Örme Kenan, Heybeliada: Tomas, Büyüks- da: Halk Her gece açik eczaneler: Tarabya, Yeniköy, Emirgân, Rumelihisarı, ÖOr- taköy, Arnavutköy, Bebek, Beykoz, Paşabahçe ve Anadoluhlsarındaki ee- zâreler her gree açıktır. Satılık köşk Yeşilköyde ağaçlı, çiçek (obah- çeli, havuzları, elektrikli motörlü kuyusu mevcud konforlu büyük bir köşk satılıktır. İstasyon civa- rında Câmi sokağında 29 No. ya müracaat edilmesi, Telefon: 18. 4 e mmlik kel de otururken baktım, Mehlika ile bi- zim ev sahibi bana doğru İlerliyor- lar, Genç kadının yüzünde şeytanca bir mâna okünüyordu. Yanıma geldikleri zaman Mehlika gülerek bana: — Biliyor musunuz, dedi, bay Meh- med yeni bir icadle meşgul.. hem bu sefer icad etmek İstediği makine pek dikkate şayan ... Merak ettim, Acaba yine gürültü- Jü bir makine mi icad etmeğe niyet- Jeniyordu, Sordum: — Bu makine nedir efendim? — «Bir kadınla bir erkek arasında aşk tevlit etme» makinesi... Bir ka- dını bir erkeğe, yahut bir erkeği bir kadına âşık etme makinesi... Deha doğrusu kalblerde aşk uyandırma makinesi... Malüm ya efendim elek- trik kuvveti nelere kadir değil ki... Yine bu kuvvet iki kalbde, birbirine karşı, niçin ilâhi bir aşk doğurma- m... Bu fikir evvelâ Almanyada bir gazetecinin aklına gelmiş. Gazetesine 1 nisan balığı olarak güya Almanya- da insanları birbirine âşık etme ma- kinesi icad edilmiş diye yazmış. Ben bunu gazetede okuduktan sonra dil şündüm, Böyle bir makine neden icad edilmesin... Niçin insanların kalbinde elektrik kuvvetile aşk uyan 2 - ki dırılmasın,.. Hem biliyorsunuz, bu- günkü insanlar için böyle bir makine çok lâzım, Çünkü asrımızda aşk de- nilen güzel şey günden güne ölüyor. Bir gün gelecek ki yer yüzünde aşk klılmıyacak. Binaenaleyh 'aşkı suni vasıtalarla, elektrik kuvvetile ya şatmamız lâzımdır. Ben de böyle bir makine icad etmeğe karar verdim. Ev sahibi icad edeceği aşk makine- sinin tecrübelerini Mehlika ile be- nim üzerimde yapmağa karar verdi. Onu bu kararmdan vaz geçirmeğe çok çalıştım, Fakst fayda etmedi. Nihayet tecrübeler başladı. İcad meraklısı öv sahibim, bu tecrübeleri mehtaplı gecelerde bahçede yapıyor- du, Artık bundan sonra günlerimiz, gecelerimiz hep Mehlika ile beraber geçiyordu. Komşum bana karşı pek cana yakın hareket ediyordu. Nihayet bir gün ev sahibim bizi bahçedeki kiraz ağacının altında pek samimi, pek şairane bir vaziyette görünce bağırmağa başladı: — Nihayet bir makine icad ettim, Aşk makinesini icad ettim, İşte bir- birinize âşık olmuşsunuz... diyordu, bu benim makinenin kudreti işte ... Görüyor musun azizim... Dinlen- mek, Kadın maceralarından uzak ya- şamak için gittiğim sayfiyede başıma (Bir yıldız) | federse, İ bayun eğer amma, DİŞİ KORSAN Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender F, Sertelli Tefrika No, 8 * , ,|Fida'nın Atindan gelmiş bir casus olduğu anlaşılmıştı. O gece Allahın kızı mabeyinciyi sarhoş edip sızdırmıştıl. R ! — İçelim Fida! İmparator seni Anivasa göstermemek için bu gece, bu büyük eğlenceden uzak bulundu- ruyor! Bende rahatsız olduğum için kendisinden müsaade istedim. Yatacaktım, seni düşündüm. Gözü- me uyku girmedi. Bu gece mademki ikimiz de bu muhteşem eğlenceden uzak bulunuyoruz, bizim suçumuz yok ya, biz de herkes gibi, bütün da- vetliler gibi içelim, Fida iki kadehi birden doldurdu. Birini Periklise uzattı, ötekini de kendi ağzına götürdü. — İçelim, Periklisi Haydi bu ka- dehi de impâratorun şerefine... İçtiler. Periklis güldü: — Ben senin yerinde olsaydım, ilkönce Anivasın şerefine içerdim. Fida tekrar kadehleri doldurdu: — Haydi öyleyse bunu da Anivasın sihhatine içelim. Bu gece büyük Tanrı onu felâketten korusun. Periklis hayretle güzel kadının yü- Züne baktı: -—— Ne dedin?... Felâketten mi? — Öyle ya. Biraz sonra Anivas, be- nim sarayda bulunduğumu anlıya- cak. İşte o zaman büyük bir kıya- roet kopacak. — Doğru. Eğer o bu hakikati keş- yıldırımlar gibi gürliyecek- tir. Anivas hükümdann her sözüne kendi elile sevgi- Yisini Mihaile takdim edecek kadar | geniş mezhebli değildir sanırım. Periklisin sözleri Pidanın cesareti- ni artırmıştı, Fida o gece bu eğlence- nin neden tertip edildiğini, tribün- lerde kimlerin bulunduğunu görmek ve öğrenmek istiyordu. Periklisin gözleri dumanlanmağa başlamıştı. — Sen ne güzel, ne sevimli bir mah- Yüksun, Fida! Eğer ben İmparatorun yerinde olsaydım... Fida kahkahayla göldü: — Ne yapardın? Perikliz şarap kadehini avucunun içinde sıkarak cevap verdi: — Ne mi yapardım? Eski Yunan ilâhları gibi, seni dizimin dibinden, kollarımın arasından ayırmazdım. Seni bir gül gibi göğsümde taşırdım! Fida, mabeyincinin dizinin dibins oturdu: Siz çok temiz kalbii, fedakâr bir erkeğe benziyorsunuz, Perikiis! Beni sevdiğinizi, bakışlarınızdan anlıyo- rum, Size burada gördüklerimi açık- ça söylemek isterim! Periklis bu sözleri dinlerken kula- ğına inanmiyordu. Demek ki Fida ni- hayet kendisinin sevildiğini anla- mıştı ! — Oh, dedi, şimdi ne kadar me- sudum, Fidal Haydi bana elinle bir şarap daha ver! Yıllardanberi bir katresini bile tatmadığım saadeti bu gece bana kadeble içiriyorsun! Periklis, Fidanın sunduğu son $a- rap kadehini de bir yudumda içti. — Haydi, anlat Fida! Seni di yorum... Senin güzel sesini ülünceye kadar dinliyeceğim. Fida, elini mabeyincinin omuzuna attı: — Bu gece kimler var bu eğlentide Periklis? — Birak bu lâflan, Fida! Bu da- kikada gözüm kimseyi görmüyor. Davetlileri hepsini bir kaşık suda boğsalar, yerimden bile kınıldamam. Onlar, imparatorun gözüne ve içine girmek istiyen bir sürü maskaralar- dır, Fidat Güzlerini kapadı. Konuşuyordu: — Maskaralar... Fakat, onların arasında imparatorun tahtını teme- linden yıkmak istiyen casuslar da var, Fidal İmparator uyumuyor... Onları sarhoş edip, ayna gibi içlerini görmek, kitap gibi kalblerini oku- mak istiyor. — Demek ki misufirler arasında yabancı milletlere mensup casuslar da var, öyle mi? — Evet, evet. tıpkı senin gibi, ,Fida! Ah, güzel kadın! Hayır pen.en-. |, lar gibi değlisin! İmparator, seni ca» j sus diye idam ettirecekti. Aşkım, | buna mâni oldu. Seni, ölümden ben kurtardım, Fida' Haydi, şimdi bana hakikatı söyle: Sen kimin casusu- sun? Nereden geldin buraya? Şu zn- rİf ve yumuşak parmaklarınla #en | de imparatorun tahtını mı yasli 4 sın? » Hayır, Periklis! Ben casus de dilim... Bizans, benim vatanımdır. Insan kendi vatanını, kendi elile na- 8il yıkabilir? İmparatorum tahtı el ile yıkılmıyacak kadar sağlamdır. — Hakkın var! Yıkılan tahtlar, el ile değil, fikrile, ihtilâllarla yere gö- çer. Sen bir asker olsaydın, belki bu- nu yapabilirdin.. bir ordunun bağına geçip Bizans üzerine yürürdün! De- mek sen de bizdensin, bizim kanım Zi taşıyorsun... Bu yurdun çocuğu- j sun, öyle mi? Fida bir kadeh şarap daha dok. durdu. —— Periklisin ağzına uzattı -j Fakat, imparatorun omabeyincisi artık konuşamıyordu. O, kendini kaya betmiş, iyice sızmıstı. Fida kendi kendine; — Bu sarayda Imparatordan -da- ha akılı kimse yok, Adamlarının © hepsi de kolay avlanıyor, Diye mırıldandı, Periklisin üstüne bir örtü çekti. Şarap kadehlerini or» tadan kaldırdı. Şimdi ne yapacaktı? Fidanin da gözleri dönüyordu. 7 O da Periklisi sarhoş etmek ma& | sadile az şarap içmemişti. — Kim kim sarhoş oldu?! Diyerek güldü, yatağının kenarına uzandı. biraz dinlendikten sonra bir- denbire yerinden fırladı. — Ne olursa olsun, bu gece tribüm- lere kadar gideceğim, o İmparatorun benden sakladığı ılsafirleri yakm- dan görmek istiyorum . Tribünler yanarken.. Fida, , mabeyincinin o çizmelerini giydi, kukuletalı cübbesini sırtına geçirdi. Başını örttü. Kapıyı yâvaşça açtı, Löş koridorda dolasan nöbetçi derhal önüne bakarak selâm verdi, Fida süratle odadan çıkıp gitti, Kapıda dolaşan nobetçi onu Pe riklis sanmıştı. Çünkü Periklis, Fida- nın odasına bu kıyafetle gelmişti “Fida uzun bir koridordan geçerek bahçeye çıktı,. tribünlerin arkasında durdu. Uzaktan bütün tribünleri seyredi. yordu, — İste imparator... İşte generallar, asılzadeler, yabancı davetliler... . Fidânın gözleri başka birini daha aradı. Ve gülümsedi: — İşte o. Anivas, Çok asabi görünü yor. Benım burada bulunduğumdan haberi olsa, kim bilir ne yapar?! Biraz daha yürüdü... Yabancılar tribününe doğru ilerledi. Burasi das ha lüş ve daha sakindi. Fida tribünlerin arkasından gidis yordu. Herkes içiyordu. Bütün misafirler neşeliydi, Ortadaki meydanda iki havuz var- dı. Rakkaseler birinci havuzun kena- rındaki mermer taşlıkta raksediyor, güzel sesli muganniyeler ikinci ha- yuzun İçindeki göbektaşında küme | halinde oturmuş, şen türküler söy- Vüyor ve birinci havuzun etrafında | sıralanan kitaracıların çaldığı parça» lar, muganniyelerin seslerine Karışa- rak perde perde yükseliyordu. Fida yabancılar tribününün dibin- deki direklerden birine dayandı. Ani- vasa, prens Andronike ayrı ayrı bak- prensten daha güzel, da- Periklisin. kendisini aldattığını bir © daha anladı. Andronik her hangi bir kadını kendine çekecek kadar güzel | ve cazlibeli bir erkek değildi. Sadecg çok süslenmişti. İpekli, sırmalı elvis selet içinde hüviyeti kayboluyordu. Bu kılıkta bir insana nasıl erkek dee nebilirdi?