A Am rm NE Pe N ; A & , TAYA EY DARE EK TAE Rf STD AL 22 Mayıs 1938 Yugoslavyada 6 gün: 2 Yeryüzünde bir Cennet: Ruşka Gora da$ oteli Binlerce çam ortasında, bol ışıklı, havadar ve tertemiz ti 150 kuruştur bu otelde, yemek ve Belgrad — Yugoslav dostlarımız, müttefik memleketin güzel yerlerini göstermek için bizi şimendiferle Novi Sad'a, oradan da otomobille Ruşka Gora dağ oteline götürdüler. Şimen- difer Tuna nehrini geçtikten sonra uçsuz, bucaksız yemyeşil bir ova ara” sından saatlerce gidiyor. Öyle bir ova ki, ekilmemiş bir karış toprağı bile yok. Oranın geniş çayırlıklarında yüzlerce koyun, öküz, dana, domuz ve kaz sürüleri otlayıp duruyor. Bütün köylerin evleri, ikl üç katlı, damlar da kiremitlidir. Zaten Yugoslavyayı ziyaret edenlerin İlk gözüne çarpan gey, bütün köy evlerinin hep kiremit- H olmasıdır. Fakat bu kiremitler, bi- zim bildiğimiz kiremitlere benzemez. Bunların sathı düz, yalnız alt tarafı yarım daire şeklindedir. Bunlar biri- biri üzerine yerleştirilince tamamile intıbak ediyor ve en şiddetli yağmur- larda bile su sızıntılarına meydan vet» miyor. Büyük köy ve kasabaların yâ- nıbaşlarında tuğla ve kiremit imalât- haneleri de mevcuttur. Şimendiferle iki buçuk saat süren bir seyahatten sonra Novi Sad'a gel- dik, Novi Sad, yüz bin küsur nüfuslu * büyük bir şehir... Caddeleri düz ve bacaları yükseliyor. Novi Sad yalnız büyük bir sanayi merkezi değil, asri bir su şehridir de... İstasyonda bizi Yugoslav meslektaş- larımız hararetle karşıladılar, Otomo- billere bindik ve Ruşka Gora dağ ote- Minin yolunu tuttuk. Otomobiller, ya- vaş yavaş yükselen çamlık bir yolu takibe başladılar. Bu çamlık yolu, yeryüzünde Cennetten bir nümune- dir. Milyonlarca ve milyonlarca mu- azzam çam ağaçları yol üzerinde, yem- yeşil bir tünel teşkil ediyorlar. Yol çok geniş ve muntazam... Bize bü ge- zintide refakat eden Matbuat umum müdürü B. Lokoviçin hususi kâtibi B. Saviç, bu emsalsiz tablat manzara» sını doya doya seyretmemizi temin için şoförlere otomobilleri oyavaşça sürmelerini emretti. Otomobillerimiz, bu nefis dekor arasında yarım saat git- tikten sonra, dağ tepesinde Yugoslav turizm idaresinin işlettiği otelin önün- de durdular, Otelin çamlıklara nazır geniş, beton bir Laraçası var, Taraça- Dın dört köşesine şezlonglar seri... Bu emsalsiz dekor arasında, açık ha- vada uzanarak şekerleme kestirmek istiyenlerin örtünmeleri için şezlong- ların yün battaniyeleri de mevcud. Nakleden: (Vâ-Nü) Mahir Bürhan, hayretle ağzını açtı. 'Bir şey söyliyecekti, Fakat sustu, De- mek kadın Atıf'ın kiminle seviştiğini bilmiyor, Şahıs hakkında aldanıyor. Erkek bir akşam derdini unutmak için kır bayır dolaşırken Lâmja İle yanyana geçtiklerini görmüştü. Bu tesadüf onu son derece memnun et- mişti. Demek delikanlının Memduha- ya karşı hiç bir alâkası yok; bu genç kızla sevişiyordu. Avukat sadece sordu: — Yakalamadınız, görmediniz, far- kında değilsiniz, öyle mi? Kadın artık itiraf etti; — Hayır... İki gündür Destine'nin evini güzetliyorum: Ne giren var, ne çıkan! Mahir Bürhan, omuzlarını silkerek: — Ne akıl!,, Mademki gözetlemeğe niyetle: iz, bari Atıfı kapısında bekleyin de onu takib edin, Söylediği sözlerden son derece utan- dı. Yaptığı çirkin bir şeydi. Fakat aşk gözlerini öyle bürümüştü ki, Memdu- ha'nın da ıztırab çektiğini istiyordu, Bu cümleler gayrlihtiyari ağandan MAZİNİN YÜKÜ ALTINDA... Aşk ve macera romanı yatmak ücre Yukarıda: Ruşka Gora dağ otelinin cephesi, aşağıda: Otelin etrafındaki çam ormanlarından bir manzara Otelin geniş taraçaya açılan ge- niş ve bol ışıklı büyük salonunda, Türk - Yugoslav bayraklarile süslen- miş mükemmel bir sofra kurulmuştu. Otel direktörünün verdiği !zahata gö- Te, müessesenin 50 yataklı 15 odasi vardır. Her odanın soğuk, sıcak akar suları, banyoları, gardroplar, terte- miz karyolaları vardır. Otelin alt ka- tında da kafile halinde gelen turist- ler için tıpkı vapur kamaralarındaki- ne benziyen, fakat daha geniş ve biri- birinin üzerine sirulanmış olan ya taklar bu hesaptan hariçtir. Bu müş- terek yatakhanelerin de soğuk, sicak sulu lâvaboları, müşterek banyoları vardır, Tablatin bu nefis dekoru içinde üç katlı, tertemiz ve bütün Konforu haiz olan otelde yemek ve yatmak ta da 'Tefrika No. 16 ta, Kadına veda etmeden huzlu adımlarla ilerleyip gitti. O gece Memduha sabaha kadar uyumadı: Nereden çıkıyorlardı? Ne- rede birleşiyorlardı? Nereye gidiyor- lardı?.. ; Sonra kendi kendine kızdı: Niçin âvukata inceden inceye sormamıştı? Belli ki o, her şeyi biliyordu. «— Neyse, yarın akşam Atıf'ı bekle- rim! Bütün hakikati anlarım! diye kendini teselli etti, Ertesi akşam güneş battıktan son- Ta genç kadın Ralf beyin köşkü önün- de gözcülüğe başladı. Geç vakit delikanlının evden çıklı- ğını gördü. Destine'nin oturduğu ta- rafa doğru yürüdü. Memduha, kendi kendine mırıldandı: «— İşte oraya gidiyor!» Bin bir itina ile usulle takib etti. Fakat Atıf'ın yol değiştirdiğini farke- derek, hayretle: «— A... Kırlara doğru yürüyor!u Biran tereddüd etti, Bu issiz yerlerde peşine düşmesi, dikkati celbetmez miydi? Fakat sonra hil olduğu halde, adaim başına alınan Ücret nedir bilir misiniz? 50 dinar, ya- ni Türk parasile bir buçuk lira... Turistlere mahsus müşterek odalar- da yatak ve yemek ücreti 38 dinar, yani ancak 110 kuruştur, Maamafih turistler otelde yemek yemek istemezlerse, yirmi dört saat kalmak ve yatmak için ancak 18 di- nar, yani Türk parasile 55 kuruş ve- riyorlar. Bu ucuzluğa doğrusu şaş- tak. Temiz hava almak, dinlenmek isti- yenler için Ruşka Gora oteli, fer- kalâde ucuzluğu ve konforu bakımın- dan, aranılıp bulunamıyacak ideal bir yerdir. Otelin karşı tarafındaki tepede gene çamlıklar arasında, veremiiler için büyük bir sanatoryum yükseli- «ne olursa olsun!» diyerek, uzaktan uzağa, delikanlının arkasından gitme- ğe başladı. Bir gün evvel, Alıf, Lâmla'ya — Yarin akşam babamın misafirleri yar. Belki biraz geç kalırım. Sen dos- doğru (Âşiyan) a git. Ben de oraya gelirim. Böylelikle vakit kazanmış oluruz! - demişti İşte onun için, delikanlı, hızlı adım- larla, tek başına ilerliyordu. Memduha hanım, hayretler hayre- te düşüyordu: Atıf kırlara da gitmi- yor; Hasib Hüsameddin paşaların ha- rab bahçesine doğru ilerliyordu. «— Acaba takib ettiğimi sezdi de benimle alay etmek için mi buralarda dolaşıyor? diye düşündü. Fakat delikanlının koruluğa girdi- ğini görünce, birdenbire aklına orada- ki küçük oda geldi: «— Hah! - dedi. - Mahud muhabbet Aşiyanına gidiyoruz!» Delikanlının içeriye girmesi üzerine, oda bir ağacın arkasına saklandı. Bü- | tün dikkatile gözetlemeğe başladı. Boğuk boğuk konuşma sesleri işiti- yordu: «— Kadın daha evvel gelmiş! - diye düşündü. - Çıkarlarken görürüm.» 'Tam iki buçuk saat öylece durdu. Rutubet iliklerine kadar işlemişti. Bü- tün vücudü donuyordu. Fakat böyle tam yakininde Alla râkibesinin s€- Bergamada kermes, binlerce halkın iştirakile başladı PP Yukarda Bergama kermesinde zeybeklerden bir grup, aşağıda geçen seneki kermeste vali ve ziyaretçiler Kozak yaylasında Bergama 22 (Akşam) — Bergama | mışlardı. Misafirler için Bağlarkırın- kermesi bügün on binlerce halkın iştirâkile başlamıştır. Bütün Berga- ma büyük bir neşe içindedir. İzmir ve Manisa vilâyetlerile civar kaza ve köylerden pek çok ziyaretçi Berga- maya gelmiştir. İzmir Turing ve Otomobil klübü ile Halkevinin tertib ettiği seyahatle- re İzmir gençilği kalabalık bir şekil- de iştirak etmiştir. Ziyaretçiler, sa- bahleyin Bergama harabelerini, Es- kulâpyonu gezmişler, Halkevinde is- tirahat etmişlerdir. Şehir, bayraklarla süslenmiş, muh- telif caddelere taklar kurulmuştur. Takların üzerlerinde (Bergamaya hoşgeldiniz) yazıları vardır. Saat 12 de kermesin Hân edileceği (Bağ- larkırı) nda toplanılmıştır. Civar köylerden gelen kalkan ve cirid oyuncuları, meydanda yer al- da geniş çardak ve çadırlar, şemsiyeler hazırlanmıştı. Muzikanın çaldığı istiklâ! marşın- dan sonra vali B. Fazlı Güleç, kerme- sin mânasını ve kermesten Berga- malıların edindikleri ve edinecekleri büyük | büyük istifadeyi anlatan bir nutuk irad etmiş, sürekli mıştır. şekilde alkışlan- Sonra kermese | k eden halkın, gençlerin, oyuncuların geçid resmi yapılmıs, bengi, dağlı ve zeybek oyunları oynanmış, ihtiyarların kak kan, gençlerin cirid oyunları takdir. le seyredilmiştir. Geceleyin oHalke- Vinde müsamere verilmiştir. Berga- ma, büyük bir sevinç ve eğlence için- dedir. Yarın Kozak yaylasına, öbür gün Çandarlı plâjına gidilecektir Bergamalılar, ziyaretçileri ağıla- mak için ellerinden geleni yapıyorlar. yor. Bu sanatoryumda 24 saatlik ya- tak ve yemek ücreti, doktorun mua- yene ve tedavi ücreti de dahil olmak üzere kırk dinar, yani yüz otuz ku- ruştur. Yugoslavya, turizmi inkişaf ettir- mek için melodlu bir program takib ediyor. Bu programın üç esaslı pren- sipi vardır: Ucuzluk, konfor ve kolay- lıktır. Turizm işlerle uğraşan Yugoslav Matbuat idaresi, ecnebi seyyahlara rehberlik etmek için resimli broşürler neşretti ve ediyor.Bu broşürlerde her türlü malümat mevcuddur. vişti du. Nihayet kapı açıldı. Delikanlı, ya- rında zarif endamlı bir kadınla çıktı. Kolkola ilerlediler. Memduha onları arkalarından görüyordu. Bu kadının Destine olmadığını iyice farketti. Fa- kat kimdi? İlerliyerek o önlerine geçip kendini göstermeği ve üşikları şaşırtmağı bir an düşündü. Fakat vazgeçti. Atıf onu görünce âti Için ihtiyatlı davranacak- tı. Gafll avlamak daha iyi olurdu. Her sırı gizlice öğrenecek, oğlanın sevgi- Misini rezil edecekti, Iâkin bu kadın kimdi? Karanlıklar- da sessiz adımlarla ilerledi. Kendileri- ni yalnız zanneden ve serbest serbest konuşan âşıkların sözlerini dinliyor- du. Delikanlı, sevgilisine: — Lâmla'cığım! Yarın bu akşamki gibi geç kalmam... Gene ayni yerde birleşiriz! değil mi? - diye sordu. Memduhz bayılarak gibi oldu. Kal- binin çarpıntısını iki elile bastırdı. bir ağaca dayandı. Demek, Atıf'ın sevgilisi Lâmia imiş? duydukça içi içine sığmıyor- | Bubön, bu aptal kız ha?. Sonra, şeytani bir tebessümle güle- rek: «— Bana bir oyun oynıyacağım ki Atıf, bak, göreceksin!» dedi. Bu metodlu çalışma sayesindedir ki, Yugoslavya, Balkanlarda turizm bakımından, en ileri gtimiş memleket- lerden biri sayılsa yeri vardır, Dağ otelinden dönüşte köylü koo- peratiflerinin müştereken işlettikleri muazzak şarap fabrikasını gezdik, Bu fabrikanın kazancı, iştirak nisbetinde köylülere tevzi ediliyor. Bu fşbrika hakkında okurlarımıza bir fikir vermiş olmak için, yalnız şunu söyliyeyim ki, beş bin kil b eden muazzam cam kavlar mevcu dur. Ahmed Hilâli Refet beyin yazıhanesi Galatada büyük binalardan nin ikinci kat: daydı. İçi ayet lüks döşenmiş; zengi senin İntibamı İk baztrda veriyor. Atıf'ın babası, muhteşem bir vaz hanenin önünde oturmuş, desteyle duran mektupları birer birer açarak okuyor; kimini ayırıyor, kimini sepe- te atıyor. Amerikadan cevap gelmişti: Büyük ir firma, oğlunu kabul ediyor. Maaş meselesi âtide görüşülecek. «Ne zaman arzu ederse hareket et- sini» diyorlar, Refet bey, kaşlarını kaldırarak, ken- di kendine söylendi a Acelesi yok... Bu âyın sonunda dinlenmek için bir hafta Erenköyüne gideceğim... Oğlumla gezer, tozarız... Ondan sonra yol hazırlığına girişiriz!» Bu sirada gözüne pulun üzeri (Eren- köy) damgalı bir zarf ilişti. Kenarında «hususi» diye bir işaret vardı. Bu, bir kadın yazısıydı. Erkek, merakla: «— Çok şey! bu da ne demek?. diye açtı. Mektubun altında imxa görmeyince, omuzlarım silkti: 4— İmzasız mektup!.. Okumağa değmez!..» Fakat Atıf'ın ismi salırlar arasında gözüne çarpınca gayriibtiyari okuma» ğa başladı: (Arkası var)