— Neden? — Bilmem!... Fırtınadan... Baksa- na: Bu siyah bulutlar, canavar gibi... “semada birikiyorlar... o * — Doğrusunu söyle: Biraz da ben- den korkuyorsun, değilmi? Genç kız, gözlerini önüne eğerek: — Evet, - dedi. — Halbuki... N Delikanlı, meyus bir sesle: — Biliyorsun... Seyahate gidece- im... Aylarca burada yoğum... Ay- rılmamızdan evvel bu son görüşüşü- müzdür! Bana vadetmiştin!... — Evet, fakat yapamıyacağım... 'Emin ol ki elimde değil... Hem son- ra, belki beni sevmezsin... Aruçlarile genç kızın kollarını tuttu. Gözlerini gözlerine dikti ve bütün ru- hundan kopan bir coşkunlukla: — Saçma konuşma, Nihal! Serme memin imkânı var mı? Ben de senin © (gibi beklemek isterdim. Fakat bekle- menin nihâyeti gelmiyor... Öyle uzun sürecek ki... İhtimal o zaman sen be- nİ unutmuş olursun!... — Ercümendeiğim! — Nihall... Evet sana emniyetim kekler, kadınların çok çabuk unuttu- ğunu iddia ederler, çek değilim. — Kadınlar böyle ne çok vaidier- de bulunmuştur! — Ya erkekler!,.. Sen kendinden emin misin?... — Kendimden!... Evet... — O halde bana da emniyet etmeli- sin! — Sana ne kadar inanmak isterdim amma... — Ercümend!... Böyle şüphelen- — Canım! Bir taneciğim!... Benim güzel Nihalim ... Delikanlı, genç kızın beline sarıl- dı. Narin vücudünü göğsüne bastıra- rak, uzun uzun, saçlafından öptü, İkisinin dö başı dönüyordu; gözleri © kararmıştı. Bir müddet sonra, akılları başlarına geldiği zaman, Nihal, sev- gilisinin omuzunda ağlıyordu. Deli- kanla genç kızın saçlarını ökşiyarak; Genç kiz yalvardı: — Haydi, artık gidelim! Ercümend, semayı göstererek: — Fırtına henüz uzakta... Vakit . var: Biraz daha otur, Cebinden bir çakı çıkardı; açtı. Ni- hal endişeyle sordu: — Ne yapacaksın? — Vâidlerimizi hakkedeceğim! Ve parlak çeliği oradaki kocuman ağacın kabuğuna sokarak iki ismin baş harfini, biribirine sarılmış olarak, kazıdı ve üstüne «ebediyen; kelimesi ilâve etti. Sonra, sevgilisine dönerek: — Ben seyahatteyken sen büraya $ık sık gelir, ettiğin vaidi hatırlarsın, Nihal, meyus bir tebessümle; — Hayır!... Asıl senin karın olduk- tan sonra, gençiiğim geçip te ihtiyar» ladığım zaman, buraya geliriz... Ve ben sana «Bu yazdıklarına bak!» de- rim. Bu sefer pek yakında kopan gök gü- rültüsü ikisini birden irkiitti. El ele ,futuşup koşmağa başladılar. Fakat birdenbire şiddetle yağan yağmur yü- — | Sünden oradaki bir mağaraya sığın- mağa mecbur oldular. Dışanda fırtına, bütün şiddetile or- — Otalığı kasıp kavuruyor; şimşeklerin ağrılarınızı der 'Ercümend, alevler içinde yanan | var,.. Fakat hayat belli olmazi... Er- | — Ben senden başka kimseyi seve- | — Affet beni! - diye yalvarıyordu. ! Uzaktan, gök şiddetle gürlüyordü. sıklığından, gökyüzü, âdetâ alevler içinde yanıyordu. Nihal, sapsarı kesilmiş, korkudan titriyordu. Bir aralık saklandıkları mağara, sarılır gibi oldu ve alevler içinde bir şey, önlerinde yuvarlandı. Şiddetli bir gök gürültüsü ortalığı paraladı. | İ İki genç, biribirine sarılıp halecan içinde fırtinanın sonunu beklediler. Nihayet ortalık sükün buldu; yağmur durdu. Ercümendie Nihal, saklandık- ları yerden çıktılar, Delikanlı, sevgi- lisine: — Yıldırım çok yakına düştü, Ba- kalım hangi ağaca çarpmış? El ele yürüdüler. Demin seviştikleri yerde isimlerini hakkettikleri ağaç, yaralanmış bir insan gibi, boydan boya yere uzan- mıştı, Yıldırım, onların ebediyet vâ- dettikleri çınarı kökünden sarsmış v0 derirmişti, Genç kız, ağlıyarak, delikanlının boynuna sarıldı. — Vaidlerimiz, temennimiz, bak, nasıl yıkıldı! Erkek, büyük bir coşkunlukla:; İnanma, inanma... Bunlar, boş şeydir! Ben seni her zaman, her Zâ- man seveceğim... Genç kiz, gözlerini kapadı, Yanak- larından iri iri damlalarla yaşlar aktı, | Uzakta bir kuş, onlarla alay eder gibi öttü, Nakleden: Hatice Süreyya BULMACAMIZ 6:7: '6: 10.09 i — Amerikada büyük bir şehir. 3 — Atlı vasıtal nakliye, 3 — Durgun - Zarar. 4 — Mezrüa€ - Sonuna A konursa biz nevi kereste olur, $ — Yük - Kırılmış 6 — Cenubi Avrupada bir nehir - Âdi eğer. 7 — Şimdi önünüzde bulunan. 8 — Bağışlama - Nota - Söndürme, 9 — Büyük adam - Başına «S. konursa yekpare olur. 10 — Bir erkek ismi - Kolun ucundaki, Yukardan aşağı: 1 — Bir nevi deniz kuşu 2 — Pasıla - Haya - Bir cins balık, 3 — Tuzlu balık - Edat Cenabı Hak - Aarz Keder, — Geri döndürme - Tavuğun yumurt- lıyacağı yer. 10 — Avrupa ohükümetlerinden birinin Merkezi, Geçen bulmacamızın halli; Soldan sağa: 1 — Kaneviçe, 2—5Sal,Se, A, 3 —At, Levend, 4 — İbka, Bay, 5 — Aksu, Deve, 8 — Katran, Ruh, 7— Ea, Yan, L.D, 3 — Damğa, 9 — Portakal, 10 — Şal, İlik. Yukarıdan aşağı: 1 — Karakedi, 2 — Kaza, 3 — As, İş- tampa, 4 — Nalbur, Gol, 5 — Elek, Ayar, 4 — Va, Na,TI, 7 — İse, Al, 8 — Çenber, İki, 9 — Davul, Ak, 10 — Yekdil, Kızılay haftası 1 haziranda başlıyor, herkes Kızılaya üye yazılmalıdır oadama , diş, nezle, grip. romalizma, nevralji, kirıklık ve bütün Maş, dia, hal keser. İcabında günde 3 kaşe almabilir. SE MM | Lehli kontes Müebbed kürek mahkümu Mübadele edilecek mi? — Kontes Vlelopoleka ii Leh konteslerinden < Vlelopolska bundan bir kaç ay evrel Berlinden geçerken Alman zabıtası tarafından casusluk töhmetile tevkif edilmişti. Kontesin tevkifi Lehistanda derin heyecan uyandırmış, sonra mesele unutulub gitmişti. Bu meseleden bahseden Pari Suar gazetesi diyor ki: «Kontes, Varşovanın en güzel ka dınlarından biri olmak şöhretini kar zanmıştı. Kendisinden çok yaşlı olan kocasının serveti, azalmış olma- sına rağmen çok geniş ve monden bir hayat sürüyordu. Sık sık Fransaya ve Kot Dazüre gidip geliyordu. Geçen ağustosta kontes Paris ser- gisinden Varşovaya dönerken trende iki Alman polisi kompartimanınd gi- rerek kendisini tevkif etmişlerdir. Alman makamları kontesin tevkifi hakkında yükselen itirazlara karşı; — Kontes bir casustur. Uzun za- mandanberi takib ve tarassud edili- yordu. Bu faaliyeti hakkında elimiz- dö deliller ve vesikalar vardır.» ceva- bini vermişti, Berlindeki Leh. selaretinin ve ko- casının teşebbüsleri ntelcesiz kalmış- tır, Kontes aylarca höcörede kalmış, ne mektub almış, ne mektub yazmış ve ne de ziyaret kabul etmemiş, 80- nunda da Alman mahkemeleri tara fından müebbet küreğe mahküm edil- miştir. Varşovada dolaşan şaylalara göre Leh kontes, Lehistanda tevkif edilen iki Alman casusile yakında mübade- le edilecektir. Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Haliskâr Gazi caddesinde Halk, Taksim: Nizameddin, Tarlaba- şında Nihad Abdullah, Beyoğlu: Kan- Aksaray: Nuri, Beşiktaş: Halld. Po- ner: Balatta Hüsameddin, Kumkapı! Lâlelide Haydar, Küçükpazar: Hik. met Cemil, Samatya: Yedikulede 'Te- ofilos, Alemdar: Ankara caddesinde Arif Neşet, Şehremini: Ahmed Ham- di, Kadıköy: Allıyolda Merkez, Mo- dada Nejad Sezer, Üsküdar: Çarşıbo- yunda Ömer Kenan, Heybeliada: Halk, Büyükada: Şinasi Rıza. Her gece açık eczaneler: Tarabya, Yeniköy, Emirgân, Rumelihisarı, Or- taköy, Arnavutköy, Bebek, Beykoz, ve Anadoluhizarındaki eç- zaneler her gece açıklır. Emin Coşkundere adın- da muhabirimiz yoktur Emin Coşkundere adında biri- nin Anadoluda Akşam muharriri sıfatile gezdiği ve abone kaydet- tiği haber alınmıştır. Gazetemi- e zin bu namda hiç bir muharrir veya muhabiri olmadığını, ken- disine abone parası veren olursa mesuliyet kabul etmiyeceğimizi beyan ederiz. DİŞİ KORSAN Tarihı Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli ,..... Tefrika No.2 Prens Andronik, babasının gözdesini seviyordu. O gece ilk defa sarayın tenha bir köşesinde baş başa kalmışlardı »— Haşmetmaâp! « dedi, - Şehrin her tarafı denizle çevrilmiştir. Moğol- ların buraya asker göndermesi ken- dileri için bir fayda temin etmez. Surların önünde aylarca bekleyip aç- hıktan, susuzluktan kırılırlar.. bunu Moğol kumandanları çok iyi bilirler. Kulunuzun kulağıma, geçenlerde Akdenizden gelen yolculardan biri şöyle bir haber fısıldamıştı: «Arabis- tan kıyılarında büyük bir hazırlık var, Araplar mütemadiyen gemi ya- pıyorlar, Hattâ yalnız yapmakla kal- mayıp etraftan da satın alıyorlar. Arap korsanlarının Moğollar tarafın- dan tahrik edildiğini duyduk. Arap kabileler arasında Moğol zabitlerinin serbesçe dolaştığını görenler do var- dırlş Ben, bu hazırlığın hedefi Bizans olsa gerektir, diyorum. — Moğolların, Arabistan kıyıla- rındaki korsanları kolay kolay elde edebileceğine inaniyor musun? — İnanmakta kazancımız vardır, haşmetmaâp! İnanmamak, tedbirsiz bulunmak demektir. Mihail Paleoloğ Arap kabilelerinin Moğollar hesabına birleşerek Bizans üzerine yürüyeceğini aklından bile geçirmiyordu. Henüz beş yıllık bir ömrü olan ye- ni Bizans imparatorluğu - Lâtin teh- likesini savuşturduktan sonra - bir avuç Arap korsanından mu yılacaktı? Mihail o gün, ilk defa olarak, böy- Je değerli ve bilhassa uzağı görüş ka- biliyeti fazla olan sadık bir generaline: — Korkak. Diye bağırmıştı, sz General Anivas'ın sevgilisi.. General Anivası herkes bekâr sanır» dı, Saraya epeyce uzak olan evinde bir ahçısı, iki tımarcısı ve yaşlı bir arab cariyesi vardı. Anivasın evinde kimseye görünme- den yaşıyan genç ve güzel bir kadın- dan bahsetmeğe başlamışlardı. Bu kadın kimdi? Generalin evine, ne zaman ve nereden gelmişti? Bunu bilen yoktu. Sadece dilden di- le imparatorun sarayına kadar aks6- den bir dedikodu... Ve bir gün Mihail Paleoloğun mabe- yincisi, söz arasında: — General Anivasın sevgilisi, Atina dukasının akrabasındanmış.. Demişti. Atinada Lâtin dukalığı hüküm sürüyordu. İmparator bunu duyunca şaşırmıştı. İmparatorun aleyhinde çalışan Lâ- tin Atina dukasının akrabasından olan bir kadın, general Anivasın evin. de nasıl yaşıyabilirdi? Mihail Paleoloğ mabeyincisine sor- du: — Sen gördün mü bu kadını? — Hayır. haşmetmeab! Görmedim.. Fakat, görenler vardır... İmparatorun gözleri döndü: — Bana bak, Periklis! Bu kadını senden istiyorum, Onu - ne bahasına olursa olsun - Anivastan ayıracaksın| — Bu, kolay bir iş değil, haşmetme- ab! Fakat, mademki emrediyorsunuz.. Onu generalden ayırmağa çalışaca- ğım. — Buraya getirmekte muvaffak olamazsan, öbür dünyaya göndermek- te hiç tereddüd etme! Ve bana Aniva- sın bu kadını nasıl bulduğunu, neden evinde kimseye sezdirmeden sakladı- ğını da öğrenip bildireceksin! Anivas bana sormadan, benim hasmım olan adama mensub bir kadınla nasıl ya- şıyabiliyor? Haydi, hemen işe başla, Periklisi *s» Bizansta bin bir intrikanın döndü- ğü böyle bir devirde Aniras gibi bir kumandanın evine hem de Atinadan gelen bu kadın elbette imparator ta- rafından serbest bırakılamazdı. İşte bir haber daha.. Bunu da saray mabeyincisi duymuştu: Güya, Atina dukası bir gün Moğollardan bahseder- ken, Moğol kumandanı tarafından Atina dukalığına - Atinanın istilâya uğramıyacağına dair - teminat veril- miş imiş! Bu teminat - eğer doğru olsa - şüp- he yok ki karşılıksız olamazdı. İmpa- Tator Mihail bu haberi alınca, Aniva- sın evinde kapattığı kadından daha fazla şüphelenmeğe başlamıştı. Anivasın sevgilisinin bir Mogol ca» susu olmadığını kim temin edebilirdi? Fakat, bu da haksız bir hüküm! Çünkü, general Anivas yurdseverli- ğile, fedakârlıklarile. tanınmış merd ve bilhassa imparatora sadık bir ku- mandandı, Bu kadının Mogol casusu olduğunu ve Mogollar hesabına çalış- tığını sezmiyecek kadar aptal, anla- yışsız bir adam da değildi. O halde gittikçe derinleşen, gittik- çe düğümlenen bu muammayı kim çö- zecekti? İmparatorun mabeyincisi Periklis, aldığı talimat üzerine faaliyete geç- mişti Fakat, general Anivasın evine girmek, Atinalı kadını elde etmek de kolay bir iş değildi. Periklis acaba bu işi yapabilecek miydi? s.. Babasının gözdesini seven prens.. Prens Andronik babasını kışkırtar rek gene kendi eğlencelerine dalmışta, O gece ilk defa olarak «güzel Dafne» ile buluşacaktı, Dafne, imparator Mihailin son göz- desiydi. Dafneyi imparatora İznikli bir kumandan hediye etmişti, Dafne uzun boylu, kara gözlü, uzun kumral saçlı, sehhar bakışlı bir kadındı. Yaşı yirmiyi geçkin değildi, fakat zekâsı, anlayışı kendisini yaşından çok daha büyük gösteriyordu. Mihail - bu sehhar kadına Dafne» adını vermişti. İşin garib tarafı şu idi: Güzel Daf- neyi, imparatorun oğlu Andronik de seviyordu. Hem de delicesine. Ve o gün,'bin: türlü hile vedesise- den, sonsuz yalvarışlardan sonra Daf- neden söz almıştı. O gece Imparator odasında yalnız yatacağı için, Dafne de gizlice prensin dairesine geçecekti, Dafne sözünde durdu.. Prensin dal- resine geldi.. Andronik odasında yal- nızdı. Dafnenin geleceğini sadık hiz- metçisi Zenci Muşadan başka bir kim- se bilmiyordu. Muşa uzun zamandanberi impara- torun sarayında yaşıyordü. İznikte de efendisi Andronike bir hayli hizmet etmiş, sadakat ve fedakârlık göstere- Tek gözüne girmişti. Muşa yavaşça kapıyı açtı, koridorda yürüyen gölge- yi gördü: — Dafne geliyor... Müjdesini verdi. Andronik sevgili. sini kapıdan karşıladı. Mihailin oğlu o gece sevincinden çıldıracaktı. Dafne gibi güzel bir kadınla bir saat olsun başbaşa kalmak onun için ne büyük bir saadetti. Dafne içeri girer girmez Muşa kapıyı kapadı. Dışarıda nöbet bekledi. Muşa bu işlerde çok becerikli bir kadındı. : Muşa kapıdan ince bir ses duydu. Kulağını kapıya dayadı. Mihallin gü- zel gözdesi ağlıyordu: — Ben çok talihsiz bir kadınım, Andronik! Bir hükümdar tarafından sevildim, Fakat, onu sevemedim. — Beni de sevemedin mi? — Seni seviyorum! Fakat, bundan ne çıkar? Bu, belki de son buluşmamız olacak. Baban herkesten şüphe edi- yor, Beni gözünden ayırmıyor. Arkam- da bir çok hafiye var, Gözcüler var... — O halde bu gece buraya geldiği- ni de görmüşlerdir, Yarın babama ha- ber verirlerse... — Korkma! Herkes beni yattı sani- yor. Ben salonun arka kapısından çık- tım. Fakat, o ne?! Niçin çekiniyorsun bu kadar? Ben bir kadın iken bu dere- ce korkmuyorum. Siz bir erkeksinia ama, kadından fazla korkuyorsunuz! — Babam duyarsa mahvoluruz, Dafne ! Senin bu kadar takib edildiği- ni bilmiyordum. — Bilseydin, çağırmıyacaktın de- mek beni?! «Güzel — Halbuki ben, candan seven In- sanların her tehlikeyi göze aldığını ve her müşkülü yeneceğini sanıyor- dum, (Arkası var)