çizin Hamdi ile çok uzun bir vapur yol- | balar, tepinmeler... culuğunda tanışmıştık: Öğle yemek- | lerinden sonra üst güvertede uzun iskemlelerimize yerleşir, uzun uzun konuşurduk. Gene böyle günlerden bi- rinde idi. Talebelik hatıralarından lâf açılmıştı, Hamdi ânlatmağa baş- Jadı : — Avrupada hukuk okuyordum. Bizim Fuadla beraber güzel bir pan- siyonda tek bir odacık kiralamıştık. Odamızın kirası ucuzdu. Manzarası fena değildi. Pencerelerimiz nehre bakıyordu. Mektlebimize de oldukça yakındı. Bunun için pansiyonumuz- dan son derece meronunduk, Yalnız bu oda eskiden büyük bir salonmuş. Gayet ince tahtadan, bir bölme ile ikiye ayrılmış. Pansiyoncu eski bü- yük salonu bü suretle iki oda ya- parak ayrı ayrı kiraya veriyormuş. Bitişikteki odada bizimle ayni mek- tebe giden Hanri isminde bir talebe yatıyordu. Fakat Hanri mektebden ziyade eğlence ile, dansla, kadınlarla alâkadardı. Hiç unutmam, ilk gece pansiyon - da biraz derslerimize, şöyle bir göz gezdirdikten sonra yataklarımıza çe- kildik. Saat on bire yaklaşıyordu. Tam uykuya dalacağımız sırada bi- tişik komşumuz Hanri şokaktan oda- sına döndü. İki oda arasındaki tah- ta duvar pek ince olduğu için onun öleki tarafla bağıra bağıra şarkı söy- lediğini iyice işttiyorduk. Arkadaşım Fuad yatağında söy- leniyordu: — Amma da musiki meraklısı komşuya çattık yahu... Çocuk gece yarısı konser veriyor... Fakat iş bu kadarla kalsa öpüp te başımıza koyacaktık. Biraz sonra bi- tişik komşumuz, söylediği çarkı ye- tişmiyormuş gibi, radyosunu açtı. Şimdi gürültü ayyuka çıkıyordu. Mek- sika, Küba rurıbaları, Arjantin tan- goları, Amreikan çarlistonları gırla Sanki bütün * bu gürültüler az ge- liyormuş gibi komşumuz radyoda ça- nan şarkıları kendisi de yüksek sesle söylüyor. Odasında terter te- pinerek «Step» denilen Amerikan dansını oynuyordu. Fuad yatağında bir; — Lâhavle... çektk Ben: — Peki amma birader... dedim, bu gürültü arasında nasıl uyuyacağız... Fuad hiddetli hiddetli: — Bilmem ki... diye cevab verdi. Sâst on Iki oldu, yanımızdaki gü- rültü devam ediyor, bir oldu gürültü eksileceği yerde çoğaldı, İki oldu, ay- ni vaziyet, üç oldu, gene öyle... Nihayet Fund: Bu böyle olmıyacak... dedi, kal kıp da duvarı vuracağım. Bu ne reza- let yahu? — Vazgeç Fuad... Daha ilk gece- den bir geçimsizlik çıkarmıyalım... Bu gece dişimizi sıkalım... Her gece böyle olacak değil ya... Belki çocuk- cağız bu gece biraz eğlenmek istiyor. Nihayet saat fç buçuğa, dörde doğru yanımızda radyo sesi kesildi. Fakat bizim sinirlerimiz bozulmuş, uykumuz kaçmıştı. Bİ sonra tah- tedean incecik duvarın öteki tarafın- da müthiş bir horultu başladı. Kom- şumuz uykuya dalmıştı, Fakato derece müthiş horluyordu ki Fuad: — Bu horultu da radyosundan farklı değil... diye söylendi. Biz an- cak dışarıda şafak sökerken uyuya- bildik. Lâkin saat yedi buçuk, sekiz sula- rına doğru tekrar ve geceninkinden müthiş bir radyo sesile gözlerimizi açtık. Bitişik komşumuz üç, dört saatlik bir uykudan sonra yatağın- dan fırlamış ve derhal radyoya sa- rılmıştı. Bitişikte gene rumbalar, çarlistonlar, tangolaş gırla gidiyordu. Söylene söylene yataktan kalktık. Ertesi gece yataklarımıza çekilirken: — Eh artık bu gece uyuyabiliriz... diyorduk. bizim komşu dün gece geç vakte kadar çaldı, oynadı, şarkı söy- ledi... Bu gece de artık uyku... Hakikaten de bitişik odada ses fi- lân yoktu. Bizde bu fırsattan isti. fade ederek uykuya daldık. Fakaf aradan bir, bir buçuk saat ya geç- mişti, ya geçmemişli. Birdenbire ya- nımızdaki odada radyo sesi ayyuka çıktı. Gens şarkılar, tangolar, rum- Sinir içinde uyandık. Fuad: — Artık bu gece duvarı vurmak- tan başka çare yok... dedi, Arkadaşım böyle söyliyerek kalktı, duvara bir İki kere vurdu. Fakat bu da fayda vermedi. Bitişikteki radyo sesi gene iki, iki buçuk saat devam ettikten sonra kesildi. Fakat bundan sonra da bizim için uyumak kabil olamadı. Çünkü bir kere uykumuz kaçmıştı. Bundan başka radyo kesil- dikten sonra da komşumuzun ho- Tultuları başlamıştı. O gece gene sa- baha karşı dalabildik. Sabahleyin de gene radyo sesile uyandık. Artık hiddetimizden köpürüyor- duk. Bundan sonra her gece ve her sabah ayni vaziyet devam elmeğe başladı. Çıldıracaklık (O Pansiyonu- muzun bütün güzel tarafları, mek- tebe yakın, güzel manzaralı ve kira- sının ucu zoluşu gözümüzden düş- müştü. Bu güzel pansiyonda uyuma- ğa imkân olmadıktan sonra... Bitişik komşunun radyosunun $©- sini kestirmek için duvara vurduğu- muz yumruklar, pansiyon sahibine yaptığımız şikâyetler, hiç bir fayda vermemş$iti. Bizim komşu her gece bildiğinden şaşmıyordu. Nihayet bir gece karar verdik. Fuad: — Şu bizim saygısız komşuya biti- şik odada gürültü yapmağı, elâlemi uykusuz bırakmağı öğretelim, Bu gece gayet geç pansiyona gidelim... 'Tam onun uyuduğu saatte bu sefer gürültüyü biz yapalım. Herifi sabah- lara kadar uyutmıyalım... Rahatsız olmanın, uykusuz kalmanın lezzeti- ni öğrensin... Ben hemen arkadaşı- mun fkirini kabul ettim: — Mükemmel... dedim, benim ha- tırıma bir şey daha geldi. Arkadaş- ları Hanı bir çocuk olduğunu söylüyorlar. Bu gece hemonu gü- rültü yaparak uyutmıyalım, hem de fena halde korkutalım e mi?... Fuad: — Alâ, dedi, saygısızdan mükem- mel bir intikam almış olacağız... O gece, eve geç dönmek için bir çok eğlence yerlerinde dolaştık. Saat iki buçuğa doğru eve geldik. Odamıza girdik. Saygısız komşu- muz bu gece radyosunu biraz erken kapatmış olacaktı, Bitişikte ses ke- silmişti. Fuad: — Herifin aksiliğine bak birader... dedi, bir gece evde yoktuk, erken- den radyosunu kapafıp uyumuş. — Daha iyi, daha iyi... Onu tatlı uykusundan uyandırâlım da Han- yayı, Konyayı anlasın... Ve bundan sonra müthiş surette gürültü etmeğe başladık, Amma nasıl gürültü? Bağırmamız ayyuka çıkıyor- du. İki odayı ayıran ince tahtaper- denin önünde terter tepiniyorduk. Şarkılar, gazeller, tangolar, çarlis- tonlar gırla gidiyor. Bir aralık saygısız komşumuzu bi- Taz da korkutmak için odasının ka- pısında onun anlıyabileceği bir dik le iki azılı haydudu taklid ederek ko- nuşmağa başladık: — 'Tabancanı versene... — 'Tabanca ile gürültü çıkarma... Al bıçağı... Herifi bu bıçakla hak- la... İşini bitir, canını cehenneme gönder... Seslerimizi değiştirmiştik. Kalın, korkunç bir sesle pansiyona girmiş iki kanlı katil gibi konuşuyorduk Ne dersiniz, içeride çıt çıkmıyordu. Fuad yavaşça bana: — Bayılırsa bayılsın... Hakladır. Bize az mı çektirdi?.. Kaç gece bizi Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişi: Haliskâr Gazi “caddesinde 'Halk, Taksim: Nizameddin, Tarlaba- şında Nihad Abdullah, Beyoğlu: Kan- suk, Dairede Güneş, Galata: Topçu- lar caddesinde Sporidis, Kasımpaşa: Müeyyod, Hasköy: Aseo, Eminönü: Hüsnü Onar, Fatih; Saraçhanede İb- taş: Süleyman Receb, Fener: Emilya- di, Kumkapı: Asadoryan, Küçükpa- zar: Bensason, Samatya: Kocamus- İafapaşada Rıdvan, Alemdar: Cağal- oğlunda Abdülkadir; Şehremini: Top- kapıda Nüzm, Kadıköy: Söğütlüçeş- mede Hulüsi Osman, Üsküdar: İske- İebaşında Merkez, Heybellada: To- mas, Büyükada: Halk Her gece açık eczaneler: “Tarabya, Yeniköy, Emirgân, Rumelihisarı, Or- taköy, Armavutköy, Bebek, Beykoz, Paşabahçe ve Anadoluhisarındaki e6- zareler her gece açıktır. Bursada ( Akşam ) ın satış yeri «AKŞAM; gazetesi vo «AKŞAM neş- riyatu Bursada münhasıran Atatürk caddesi Okullar Pazarında satılmak- tadır. «AKŞAM, abonelerine husus! tenzllât yapılır. Sahibi Bay Rsada müracaat. Ev, apartıman, köşk, sayfiye KÜÇÜK İLÂNLARI kiracılar ve bind sahipleri için En emin, en süratli ve en ucuz vasıtadır. 3 defası 100 kuruş Yeni telefon numaralarımız Gazetemizin telefon numaralarında NM amala lar okuyucularımızın dikkatine ar zediyoruz: Başmuharrir 20565 Yan işleri 20765 İdare, ilân ve abone 20681 Akşam matbaası (Müdür) 20497 Sabaha kadar kâh kendi odmuzda gürültü yaparak, kâh komşunun ka- pısında korkunç korkunç söylenerek vaktimizi geçirdik. Ehhhb... Say- gısız komşuya bu kadar azab vermek te kâfi idi. Yataklarımıza çekilirken: ni — Bu g:ce bizde fena halde uy- kusuz kaldık. Şarkı söylemekten bo- gazımız ağrıdı, tepinmekten taban- Jarırızı şişti amma hıncımızı da al. dık. Bundan sonra komşumuz dün- yada geceleri gürlütü yapmağa cesa- ret edemez. Rahatsız olmanın lez- zelini tatlı. Artık rahat rahat uyu- yabiliriz. Bu gece çok yorulduk amma, Ne güzel de intikam aldık... diyorduk, 'Tam uykuya dalacağımız esnada sokak kapısının gürültü ile açıldığı- nı duyduk. Bitişik komşumuz saba- ha karşı şarkı söyliye söyliye odasına dönmüştü. Bir aralık idordaki te- leofnu açtı. Bağıra bağıra sevgilisile konuşmağa başladı: — Evet güzelim... Senden ayrılır ayrılmaz doğru evime geldim. Şimdi radyo çalacağım, Sabaha karşı bir konser dinliyeceğim... diyordu. Telefonu kapadıktan sonra odası- na girdi. Ve etraf ağarıncaya kadar radyosunu çaldı. Biz de sinirden deli olmamak için, Akdenizde yer yer kaynaşmalar olurken yeni derya kaptanı Damad paşa, ortalığı süt liman görüyordu Kılıç Ali paşa hayatında iken yap- tırdığı türbeye gömülürken, Takip- lerinin tesirile; «Bütün serveti hazinei dev- lete nallona.» i Fermanile müsudere edildi, Bu yüzden büyük deniz kahrâma- nının tedfin merasimi, şeref ve mey- kiile mütenasip bir şekilde yapılar madı, ” Kılıç Ali paşanın ölümünden sonra.. Kılıç Ali paşaya ve eslâfına tahsis edilmiş olan Galata, Gelibolu, Limni ve diğer adalar varidatı Kılıç Alinin ölümünden sonra devlet hazinesine alınmıştı. Üçüncü Murad, nedim ve damadı İbrahim paşayı kaptan pa şalıfa tayin etti. İbrahim paşa de- nizcilikten anlamamakla beraber, s8- lefinin yokluğunu belli etmemek için, 10 temmuzda hazırlanan ve hareket etmesi mukarrer olan donanmayı alarak Akdenize çıktı. O sırada bütün gözler Cezair va- lisi bulunan Venedikli Hasan paşâya dikilmişti, Damad İbrahim, Hasan paşanın derya kaplanlığına gelmesi ihtimalini düşündükçe sinirleniyor- du. İbrahim paşa donanma ile İs- tanbuldan ayrılırken, bir çok kimse- ler «bu mevkie Venedikli Hasan paşa lâyıktır.» diyordu. Bu sözler İbra- him paşanın kulağına da erişmişti. İbrahim paşa Akdenizde fazla do- laşamadı. Kılıç Ali paşanın ölümün- den sonra geniş bir nefes alan ve bütün istilâ tehlikelerinden kurtu- lan papa ve kardinalleri tekrar Ro- mada emniyetle Maile başladılar. Venedik uri; de ayni tehli- kel balat Sd görerek, Ki Alinin ak karş karşısında âdeta bayramı yapıyordu. Şimdi herkes an- lamıştı ki, başka devletlerde eşi ol- miyan Baştarda'lar yapmakla iş bit- miyordu. Denizlere hâkim olmak için, denizden yetişmiş, deniz kurdu olmak gerekti. İbrahim pasa iki ay kadar dolaş- tıktan sonra teşrinlevvelin ortaların- da İstanbula avdet etti ve sultan Murada; — Şevketlim, sayenizde Akdenizde balıklar bile sükünet içindedir. Türk- lere karşı herkesin boynu iyiktir. Deği, Oysa ki, iş damad'paşanın dediği ve gördüğü gibi değildi. Onun sakin gördüğü denizlerde için için öyle kaynaşmalar vardı ki... Şimdi bütün yabancı elçiler, Bah- riahmerde çok dehşetli akınlar ya- pan ve ele geçirdiği düşmanı aman- sız sillelerle yere vuran amiral Sinan paşanın da Kılıç Ali paşanın âkibeti- ne uğramasını bekliyorlardı. Sinan paşada yaşlı bir adamdı. Ergeç o da ölecek, o zaman Türk de- nizciliğinin dehşetinden hiç kimse korkmıyacaktı. İstanbulda dönen şayialar arasın- da Venedikli Hasan paşanın kap- tan paşalığa gelmesi haberi de bil hassa sevindirmişti. Gerçi Hasan paşa çok eskiden” müslüman olmuş, «beş vakit nama. zıni kılar, mütedeyyin bir zat ise de» kız kardeşi Venedikte yüksek bir aileye mensub olduğundan, Venedik- iler bu kadının nüfuzundan istifa- de etmeyi şimdiden düşünüyorlardı. Artık İstanbuldaki Venedik elçisi- nin: «— Tehlike var... Donanma Akde- nize istilâ maksadile çıkacak... Ted- birli davranın!» Gibi tavsiyeleri yerine şimdi sena- Azalarına: «— Tehlike kalmadı. Türkler hiç bir yeri istilâ fikrinde değillerdir. An- cak Hasan paşa kaptanlığa gelirse, onu kız kardeşi vasıtasile elde etme- Myizi> 'Mealinde mektublar yazılıyordu. Venedikli Hasan paşa o devrin en büyük zenginlerindendi. Hattâ bir te KAPTAN PAŞA GELİYOR Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli a Tefrika No. 230 cig gün hoca Sadeddin, üçüncü Murada ondan bahsederken; < — Şevketlim, bu zatın hazinesi yanında sizinki pek sönük kalırmığ, diyorlar! Diyerek Muradı, Hasan paşa aley- hine kışkırtmak istemişse de, Cezai de temin ettiği sükün ve âsayişi gözönünde tutan padişah bu söz lere ehemmiyet vermiyerek; — Ne olursa olsun, Hasan paşayı Cezairden ayıramam... Cevabile hoca Sadeddinin - ağxını kapamıştı. Bu hadiseden sonra pö dişaha Venedikli Hasan paşa aley- hinde hiç kimse bir şey söylemek ce- saretini gösterememişti. ş Cezair beylerbeyiliğini uzun Za mandanberi sızıltısız idare eden Hâ san paşanın İstanbulda çok düşme” nı vardı. Hasan paşanın Kılıç Ali le de arası çok açıktı. Kılıç Ali paşa, Hasan paşanın hazinesini buldurup İstanbula nakletmek ve padişaha he diye eylemek için ne hudalara pa vurmamıştı. “4 Bu yüzden günün birinde - Hasan paşanın telkinile - Kıhç Ali paşanın azli bile tekarrür etmişti. Kılıç All paşa, padişahın zayıf damarını her kesten iyi bildiği için, o sırada 46 ferden döner dönmez üçüncü Mur& dı para yağmuruna gark etmek su- retile bu tehlikeyi kolayca savup turmuştu. Kılıç Alinin yerine geçen damad İbrahim paşa Tersaneden ziyade şiir, medhiye yazmakla meşguldü. "Tersane emini; — Kaptan paşanın yüzünü göre d miyoruz... ğ — Başını kaldır da şu perişan ha Jimize bir bak! diye ağlaşıyor, derd- leşiyorlardı. j O kış donanmanın Haliçten bir ye- re çıkmıyacağı haberi bütün deniz- cileri yese düşütmüştü. Donanma erkânından ileri gelen relsler çok iyi biliyorlardı ki, bu kış Akdenizde bir cevclân korsanlar Adalar sahilini tutacak ve türklerin Akdenizdeki kudret ve kuv- vetleri felce uğrıyacaktı. ” Damad İbrahim paşa nasıl tekerlendi? Kılıç Ali paşanm ölümile Türk de- nizeiliğinin şanlı bir yaprağı kapan- mış oluyordu. Donanma erkânı için- de Kılıç Ali paşanın yerini tutacak kimse yoktu. Belki denizcilikte on dan yüksek ve değerli kaptanlar bu- Tunabilirdi. Fakat kaptan paşalığa geçebilmek için bu meziyetler kâfi değildi. Padişah nezdinde de mute ber olmak gerekti. Üçüncü Mur# dın donanma erkânı arasında kim seye itimadı yoktu. Yunus reisin ke ra bayrak çekerek-uzun zaman Ter Sâneden ayrılışı, Sinan Telsin sef” keşliği ve daha bunlara benzer bif çok dikbaşlılıklar Muradın donanmi ya olan itimadını kırmıştı. Sultan Murad donanmanın başına kendi güvendiği adamlarından birini getir- meğe mecburdu. İşte damad İbrahim paşa bu mev“ kie böyle bir zaruretle getirilmişti. Üçüncü Murad yeni yapılan Baş" tarda? nın Akdenizde şöhret bulma sını istiyordu, «— Donanma bu kış hazırlık gö” rüp ilkbaharda tekrar Akdenize çık” sın> Demişti. Tersanede eski faaliyet” lerden eser kalmamıştı. Kaptanlsf gemilerini sahile çekip evlerine Çç€ Kilmişlerdi. (Arkası var) GERİ Yakında Rİ i BİZANS KAPILARINDA İ DİŞİ KORSAN mmm ——. —.