Sahife 12 Marten Luther, Almanyanın meş- hur ıslahatçısıdır. Luther fakir bir *ailenin çocuğu idi. Fakat iyi tahsil etti, Felsefe tah- silini bitirdi; buna rağmen musikiye meyli vardı, musikişinas olacaktı. Bir gün kırlarda arkadaşlarından birile geziyordu. Birdenbire gökyüzü karardı, kara bulutlar alçaldı, iki ar- kadaşa sığınacak bir yer bulmağa va- kit kalmadı, gök gürledi, şimşek çak- tı, bir yıldırım düştü ve Lütherin ar- kadaşı öldü. Luther öyle derin bir yese kapıldı ki, bir Protestan manastırına ka- pandı. Eğer bir yıldırım düşüp arkadaşını öldürmeseydi Luther belki de din iş- lerile hiç uğraşmıyacaktı ve o uğraş- mayınca da Protestanlık bu kadar gelişmiyecekti. Su örümceği xx / - Su örümceği 255 dikkate değer bir YE mahlüktur, Bu böcek suyun di- - bine inince, tüy- )erinden hava 4 | li boşalır ve hay- vann (sırtında "Adeta kavanoz gibi bir havâ taba- kası peyda olur. Hayvan bu hava kavanozunu kur- duktan sonra, suyun üstüne çıkar, tüylerine hava doldurur, gelip kava- nozun içini doldurur ve bu hava ile Uzun müddet suyun altında yaşar. Çivisiz Bu gördüğünüz büyük tahta köprü- ye âdeta şeytan işidir diyebiliriz Bu köprü Çinin büyük nehirlerinden bi- rinin üstündedir. Tekmil tahtadan yapıldığı halde tek çivi çakılmamıştır, Dostumuz Hamilton — O sene Wol£ yetile garbi Afrikanın göbeğine girdik. Oralarda incelenecek o kadar çok şey vardı ki, vuhşi insanlarla hayvanların hücümundan korkmak bile aklımıza gelmiyordu. Amma ke- yifi ve rahat bir hayat sürüyorduk sanmayınız. Bilhassa sicak, sözün tam mânasile cehennem sıcağı orter lığı kasıp kavuruyordu. Tek tük kuyular, menbalar kuru- muşta. Ancak bizim kampın yanın- daki kuyuda su vardı. Yerliler bu kuyunun hiç bir vakit kurumadığı- nı söylüyorlardı. Bir gece, ay ışığında çadırlarımı- zın etrafında geziyordum. Bir aralık ayaklarımın srasından ufak, garib bir hayvan geçti. Tüyleri yaldızlı gi- biydi. Bu acayip hayvanı evvelâ göz- lerimle takib ettim, sonra peşine düş tüm. Fakat hayvan öyle hızlı koşu- yordu ki yetişemiyeceğimi anladım, tüfeğimle vurmak istedim. Nişan aldım, ateş ettim. Hayvan bir taklak attı, olduğu yere serildi. Yaklaştım, elime aldım. Ömrümde görmediğim bir cins mahlüktu. Bir taşa oturdum bu garib mahlüku eyi- rip çevirmeğe başladım. Bu aralık arkamda bir gürültü duydum... Hay- vanın peşine takılıp kampımızdan çok uzaklaştığımı farkettim ve biraz ürktüm.. Öldürdüğüm hayvanı ce- bime soktum, tüfeğimi aldım, gürül- tünün nereden geldiğini araştırdım. Dört yanı tümsek bataklık gibi bir yerdeydim... Aynı gürültü tekrar du- yuldu. Bakındım. Dört tarafımı Zen- ci vahşiler kuşatmıştı... Derhal yay- hım ateş açtım. Üç dört tanesi yere serildi. Ötekiler üzerime zehirli ok attılar... Ben yeniden silâha sarıldım. Fakat ne yapsam nafile idi. Etrafı- mı kuşatanlar elli kadar vardı. Tüfeğimi bıraktım, tabancamı al- dım. Vahşiler silâhsız kaldığımı an- layınca, tümsekten aşağıya inmeğe başladılar. Benim kaçmaktan başka çarem yoktu. Fakat nasıl kaçacak. tım?.. Daha düşünmeğe vakit kal- madı, yirmi el omuzumu yakaladı... Beni kendi köylerine götürdüler, O gece, esir düştüğüm Balabas ka- bilesi yağmur duasına çıkmıştı. Kabile reisinin huzuruna geldim. nç bir Zenciydi. Anlıyamadı- ğım bir şeyler homurdandı ve beni hapse atmalarını emretti... Çocuk Dünyasını F.Doğru F.Çilak C. Ergüden ELLiİŞ - IZLAND Her isteyen Amerikaya giremez, 1097 den 1907 e kadar Amerikaya 87 mu- yon yabancı hleret etti. Bunun üze- Tine Amerika hükümeti yabancı ka- bul etmemeğe başladı. Bilhassa büda- Jalara, delilere, hastalara, alkoliklere, sanları Ellis-İzland'da bekletip müşa- hede altına alıyorlar ve ondan sonra lar, 30 Nisan 1938 » m. İstikbalimi anlıyordum, Eğer yarın sabaha kadar arkadaşlarım imdadıma gelmiyecek olurlarsa, öldürülecektim. Bir kulübeye soktular, Dört nöbet- | çim elimi kolumu çözdü ve birer kö- şede nöbete durdu... Ellerinde birer —ğ———— m Nâzik okumayınız. Bu Borneo âda- | larında yaşayan burunlu maymun- dur, Maymunun boyu 75 santim, burnunun uzunluğu 10 santimdir... 76 santim boya 10 santim burun oldukça göze batar değil mi? ———ş.mrmnnrrn mana Nisan Bilmecesi ei Aşağıdan başlıyarak hindiye giden, yolu bulunuz, amıma çizgilerin üstün- den ve çizgi ile kapalı yerlerden geçmi- yeceksiniz. Bulduğunuz yolu kurşun veya renk- li kalemle çiziniz resmi kesip gönde- riniz. ... Birinciye 6, ikinciye: 4, üçüncüye: 3, dördüncüye: 2, beşinciye: 1 lira, 18 karilmize de kolonya, mendil, ço- rap, kravat, dolma kalem, perker ta- kımı, defter, kitap gibi muhtelif hedi- yeler verilecektir. muızırak vardı. Kaçmağa teşebbüs ot- tiğim anda mahvolacağım muhak- kaktı... Vahşi bir diyarda, vahşi bir kulü- bede, gecenin zifiri karanlığında g» çirdiğim saatlerin ıztırabını tasavvur edersiniz. ' Bir müddet ateş içinde yattım. Kalbim yerinden kopacakmış gibi hızı hizli çarplı. Nihayet üzerime baygınlık geldi. Âdeta kendimden geçtim, hareketsiz kaldım. Artık dü- şünemiyordum bile, Beynimi işletme- ğe bile mecalim yoktu... Artık istik- bal gözlerimin önünden silinmişti. Yalnız mazinin hayalleri vardı... Çocukluğum, anam, babam ve niha- yet bugünkü arkadaşlarım gözleri min önüne geldi. Ne diye sanki on- ların yanından ayrılmıştım? Neden çadırlarımızdan uzaklaşmıştım? Na- sıl olmuştu da bu vahşilerin eline düş- müştüm?.. Delilik. Bu felâket bir hayvanın yüzünden başıma gelmişti. Elimi cebime soktum, öldürdüğüm hayvanı aldım, avucuma koydum, seyretmeğe başladım... Birdenbire kulübenin kapısı açıldı. İçeriye sabahın ilk aydınlıkları dol- du ve eşikte kabile reisi göründü. Ben yarı doğtuldum. Elimde öldür- düğüm hayvan vardı. Birdenbire ânt bir değişiklik oldu... Kabile relsi hay- retle bir baha bir de elimde tuttuğum hayvana baktı, sonra kollarını ha- vaya kaldırıp önümde diz çöktü ve sevinçle haykırdı: — Makeo! Makeo! Makeo!.. Dört nöbetçi de ellerinden mızırak- larile kalkanlarını attılar, onlar da önümde diz çöktüler ve tabii relsleri gibi üç kere: — Makeo! Makeo! | haykırdılar, Birden kendimi topladım. Kurtu- lacağımı kavradım. İşin içinde iş var- | dı... Soğukkanlılığımı topladım, önüm- de diz çöken Zencilerin arasından bir Peygamber tavrile geçtim, dışarıda» ki atlardan birine atladım ve dört nâla kampımıza geldim... Meseleyi sonra anladım. Peşine dü- şüp öldürdüğüm hayvanın adı Ma: keo imiş, Bu hayvanı kim vurursa mukaddes sayılırmış, çünkü bu hay- van vurulunca yağmur yağarmış... Bu sayede ölümden kurtuldum... | Ve siz garib tesadüfe bakınız, birkaç saat sonra da yağmur yağmağa baş- Jadı. Makeo! diye Çocuk Dünyasını okuyanlar N: Topçu A. Yarkun M. Peşken Amerikalı mühendis Lake, denizin dibindeki gemi enkazlarını tedkik edebilmek için yeni bir âlet icad etti. Bu diletin adını Def dalgıç koydu- lar. Tecrübeleri yapıldı ve muvafık dendi. Âlet çok derinlere dalmakta * ve elektrik cihaylarile kuvvetli ışık Nöyton daha Kembriçle talebe idi. Veba salgını talebeleri dağıttı. Nöyton, Vulshopta ailesinin yanına gitti. Bir gün, bir elma ağacının altın- da uzanmış dinlenirken ağaçtan bir elma düştü Nöyton düşündü; Neden cima da- lından kopunca yukarı gitmiyor da aşağı düşüyor? İşte bu düşünce ne- ticesi cazibe kanununu keşfetti. Belki de bu hikâye sahiden ma- saldır, fakat elma ağacı duruyor. Bu ağaçtan İngilizler tabakalar yapıp muhtelif müzelere dağıttılar. Eğer o elma düşmemiş olsaydı insanlar câ- zibe kanununu keşfedemiyecekler miy- di? Zannetmiyoruz. Her halde bir elmanın düştüğünü nasıl olsa baş- ka biri görecek ve düşünecekti. Suyun küvveti Su çok kuvvet- idir. (İnsanlar bütün kudretle- rini toplıyarak, suya mukavemet etmek için du- varlar yaparlar, fakat büyük bir fırtına çıkar, sular kabarır, dalgalar bu duvarlara çarpa çarpa yıkar, sü- pürüp götürür ve köyleri, şehirleri basar. 1 litre suyun ağırlığı bir kilodur. Bazan bir duvara yüklenen dalgala- rın ağırlığı binlerce tondur. Binleros ton sikletine de kolay kolay dayana- cak inşaat yapılamıyor. Bu şato Fransadadır. Aslan yürekli Rişar bu şatoyu bir senede yaptırdı, fakat yıkmak için kaç sene uğraştılar biliyor musunuz? Tam 16 sene... Ön altı senede ancak yıkabildiler, DEV DALGIÇ vermektedir. İki kişi İle, batmış olan büyük bir geminin her yerini araştırmak kabil oluyormuş. Ancak Aletin bir tek kusuru var. Bir buçuk milyon dolara çıkıyor. Bu- nun için şimdilik fazla taanmüm edemiyecektir,