> va Gvasiârini Gla 30 Mart 1938 Gazötelerde şöyle bir havadis oku- muştum: «Dün mezbahaya götürülen öküz- lerden biri yolda kaçmış, önüne g€- lene saldırmağa başlamıştır. Azgın hayvan bu esnada civardan geçen bay Lütfi Tekyıldız'ın üstüne atıla- Tak kendisini yaralamıştır. Bay Lütfi hastaneye kaldırılmıştır.» Bunu okuyunca merak ettim, Lütfi sevdiğim arkadaşlarım arasındadır. Kalktım hastaneye git! başı sargılar içinde yatıyordu. Beni görünce gülümsedi. Bereket yaraları pek o kadar ağır değildi. Doktorlar konuşmasına müsaade edi- Yorlardı. Anlatmağa başladı: — Hayvanlarla benim aramda da- ima garip bir şakalaşma vardır. On- ların bana ne oyunlar oynadıklarını sana bir anlatsam şaşar kalırsın. Bi- liyorsun ya, üç ay evvel evlenmeğe karar vermiştim. Uzak akrabamdan Neriman adında çok güzel bir kız vâr- dır. Neriman pek hoşuma gidiyordu. Sonra oldukça zengin bir kızdı da Babasile beraber İstanbula yakm büyük çifliklerinde yazı geçiriyorlar- dı, İstanbula indiği bir zamanda ba- bası beni çifliğe davet etil: — Gel... Dört beş gün çiflikte Kal... Çirliğin sükünetli havası içindene kadar dinleneceğini tasavvur edemez- #in... diyordu. Ben de kalktım, gittim. Nerimanı €pi zamandanberi görmemiştim. Ben görmiyeli Neriman büsbütün geliş miş, büsbütün güzelleşmişti. Fakat benim biraz çekingen ve mahçup bir adam olduğumu tabi! bilirsin, Bunun için Neriman'a bir türlü açılamiyor- dum. Nihayet bir gece çiflikteki odama çekildiğim zaman kendi kendime ka- rar verdim, Ertesi günü mutlaka Ne- Timan'a açılacaktım. Ona söyliyece- im sözleri zihnimden şöyle bir ge- çirdim. Güzel, parlak cümleler bul dum. Bunları kendi kendime tekrar- ladım. O gece âdeta heyecan içinde yattım, Sabahleyin erkenden odamın kapısı vuruldu. Neriman'ın sesi d&- şardan: , — Bu ne uyku?... Haydi kalkında taze süt içelim... Şimdi sağıldı. Bü- yük çmann karşısındaki çardakta bekliyorum... diyordu. Derhal cevap verdim: — Beş dakikaya kadar yım... Heyecan içinde hemen yatağımdan fırladım. Neriman'a söyliyeceğim par- lak cümleleri bir kere daha zihnim- den geçirirken çabucak tıraş oldum. Aşağıya indim. Neriman bugün gözü- me büsbütün güzel görünüyordu. Saçları kesik değildi. İki uzun örgü halinde, iki tarafına salıvermişti. Yü- >ünde boyadan eser yoktu. Ne kadar tabii bir güzelliği vardı. Ben de hayâ- ımı birleştireceğim kadının bu cins- ten güzel olmasını çok istiyordum. Neriman: — Biraz evvel sağıldı... diyerek Önüme bir bardak taze süt koydu, folluktan yeni alman yumurtaları kırdı. Fakat ben biraz sonra söyliye- ceğim sözleri süşünerek heyecan İçin- deydim. Bu heyecandan kahvaltımı bile iştiha ile yiyemiyordüm. Hattâ benim halimdeki acalplik Neriman'ın bile dikkatine çarptı: — Bugün sizde tuhaf bir hal var! dedi. Onun bu sözünden istifade ederek İçimi açmağı düşündüm. Tam sırâsi İdi... Biraz daha Neriman'ın yanına Sokuldum: — Beni dinle Neriman, dedim... Amma bütün kalbinle dinle. Şimdi İşiteceğin şeyler çok mühimdir... Can kulağıyle dinle... Nerimân: — Peki, dedi, can kulağıyle dinli- Yorum.. Söyliyeceğim cümleleri hazırladım. 'Tam başlıyacağım esnada arkamız- dan müdhiş bir arırma oldu. Çiflik- teki pek bol eşeklerden biri avaz avaz bağırıyordu. Neriman güldü, ben kıpkırmızı ke- Sildim. Adeta bu yüksek sesle anıran hayvan benimle alay ediyor gibi idi. şakaya vurmak için; — Ne garip bir tesadüf... dedim. Neriman ilâve etti — Ben de can kulağıyle dinlemej & hazırlamıştım. ” çardakla- Arkadaşım, lünç bir vaziyet İ Bir müddet öylece hayvanın süs- mâsını bekledik, Fakat ne mümkün? O susacağı yerde büsbütün sesini hız- andırıyordu. Adeta onun bağırma» sından biribirimizi işitemiyorduk. Nİ- hayet muzip hayvan sustu, Ben gene Neriman'ın yanına sokul- dum, — Dinle Neriman... dedim, can ku- lağıyle dinle... O gülüsiyerek: — Can 'kulağıyle dinliyorum... Ağzımı açtım: Diye söze başlamıştım. (oFakat sen misin başlıyan?... Arkamızda ge ne müdhiş bir anırma... Ah bu çiflikteki eşekler... Hayvan sanki be- nim Nerlman'a ilânı aşk etmemem için tedbir almış gibi idi. Neriman bu sefer kahkahalarla gülmeğe başladı. Ben adam akıllı bozulmuştum. Gene hayvanın susmasını bekledik. | O susunca ben hemen başlamak is- tedim biraz vakit geçmesini münasip gördüm. Üçüncü sefar tam ilânı aş- ka, içimdeki hisleri söylemeğe kalkı- şınca hayvan tekrar anırmağa başla- maz mı?.. İşte o zaman sinirden deli olacağım geldi. Yerimden kalktım. Neriman şaşırmıştı: — Nereye gidiyorsunuz?... diye sordu. Bir yalan kıvırdım: Odama kapanıp yazılarımı ya- zacağım... O kadar çok yazım var ki... Neriman bendeki değişmenin se bebini anlıyamadı. Sordu: - Hani bana mühim birşey söyli- yecektiniz? Gülümsedim; — Yarın söylerim... dedim. O gün içimden anırmasılle be- nim sözümü ağzımda birakan hınzır eşeğe ns kadar küfrettim. Düşün amma n& komik şey değil m!?... Aş- kını sevgilisine söyliyecek bir âşığın tam ağzını açacağı sırada eşeğin avaz avaz anırması... O akşam hep beraber sofrada çene çalıyorduk. Na- sıl oldu bilmiyörum. Eşeklerin anır- masından söz açıldı. Neriman'ın ba- bası: — Siz Nasreddin hoca ile eşeğinin hikâyesini biliyor musunuz?... dedi, Hoca turşu satmağa karar vei Eşeğine iki küçük fıçı turşu yükle miş. Sokak sokak dolaşmağa başla- mış. Fakat tam hoca; — Lahana... Büber turşusu... di- ye bağıracağı sırada hayvan bütün kuvvetile bağırarak anırmağa başlar- Hoca bir sabretmiş, iki sabretmiş, üç asbretmiş... Bakmış ki olacak gi- bi değil... Kendi tam ağzını açıp «Turşu. iyi turşuls diye bağıra cağı zaman eşek arırıyor... Nihayet dayanamamış, eşeğe: -— Yahu... demiş şu turşuyu ya sen sat, ya ben satayım.. Hepimiz kahkahalarla başladık. Neriman'ın babası: — Amma gözünüzün önüne getirin bir kere... dedi. Bir insanın sını açıp birşey söyliyeceği zaman eşeğin ânırarak onun sözünü kesme- si... Ne gülünç bir vaziyet değil mi?... Neriman'ın babası bunu söylerken ben âdeta bir kabahat yapmış gibi utandım. Önüme bâektim. Kendimi âdeta gülünç vaziyete düşmüş bir in- san gib! görüyordum Ertesi günü, sabahleyin süt içmek için gene Neriman'la bahçeye inmiş- tik. Taze sağılmış sütlerimizi içerken ben: — Beni dinle Neriman... dedim, Ve başladım: - Seni... Dahâ bu söz ağzımdan çıkar çıkmaz çifikteki o münasebetsiz eşekler anırmağa (o başiamazlar mı birader?... Ne:dersin? Aklıma hoca- nın sözleri geldi. Ayağa kalkıp eşeğe uzaktan bağıracaktım: — Yahu... Ya sen ilânı aşk et, Ya ben edeyim... gülmeğe Bu esnada Neriman da kahkaha- | sseseesi larla gülüyordu. Sordüm: — Ne gülüyorsun? Cevap verdi: — Babamın hikâyesi aklıma gel- di... Hocanın komik vaziyeti... Bü söz üzerine gel de ilânı aşk et... Velhasıl bu hayvan benim Neriman'a hislerimi söylememe mani oldu. İş- tanbula indim, Bir daha da iki üç ay | | | İ İ | İ tam ağ- | AKŞAM 30 Mart 928 Çarşamba İstanbul — Öğle neşriyatı: Saat 1230: Pilkla Türk musikisi, 12,50: Havadis, 18.05: Piik'a Türk musikisi, 1330: Muhtelif plâk neşriyatı, 14: SON Akşam meştiyatı: 17: İnklâb tarihi dersi; Üniversiteden naklen Yusuf Kemal 'Tengirşenk, - 1830: Fatih Halkevi gös- terit kolu tarafından bir temsil, 1015: Konferans: Doktor Fahreddin Kerim: Durgun tipler, 19,55: Borm haberleri, 20: Nezihe ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 2045: Hava raporu, 2048: Ömer Riza tarafından arabca söyler, 21: Klâsik Türk musikisi: Kuri Halil ve arkadaşları tarafından, 21,45: ORKESTRA: 1 - Stark: Titanen marş, 2 - Moussorgaky: Dans de persan, 3 - Kalman: Sirküs prensesin, 4 - Borodin: Kör de peyzan, 5 - Aylenberg: Bal o Jar- den, 22,15: Ajans haberleri, 220: Plâkla sololar, opera ve operet parçaları, 2250: Son haberler ve ertesi günün programi, 23: SON Ankata — Öğle neşriyatı: 1230: Karı- gk plik neşriyatı, 1250: Plâk; Türk musikisi ve halk şarkıları, 18,18: Dahili ve harici haberler, 1730: İnkilâb dersi: Hal- kevindeni naklen (Hikmet Bayur). Akşem neşriyatı: 1840: Plâkla dans musikisi, 19,15: Türk musikisi ve balk şarkıları (Servet Adnan ve arkadaşları), 20: Saat ayarı ve arapça neşriyat, 20,15: Plâkla sololar ve opera, operet parçalar, 21: Konferans: Cemal Artman, 21. Stüdyo salon orkestilasi” 1 - Demeraseman: Fin Fest in Aranjnez, 2 - Söhubert: Mo- merit musical, $ » “Tsehaikowsky: Elele, 4 — Mosrkonski: “Spanische. Tamze, 22: Ajaps haberleri, 22,18: Yarınki program. Avrupa istasyonları Saat 20de | Berlin 30,10 da orkestra konseri — Frankf, 20,10 da muzika — Hamburg 20,10 da orkestra konseri (plik) — Kö- nigsberg 20,10 da Toska operası — Leipsig 30,10 da konser — Münih 2010 da or- kesira konseri — Toulouse P: 'T. 7. 20 de orkestra konseri — Rad. Toulonse 20,15 de konser — Londra 2040 da «Kongre Eğ- Jeniyor» fülmi — Florans 2020 de salon | muzikası — Bükreş 20,10 da orkestrs kon- seri — Peşte 2030 da «Don Jüüme operası. Saat 21 de Berlin 2130 da büyük radyo orkestra- | &ı — Hamburg 2110 da «leh Kanı» ope- | reti — Kolonya 21 de askeri müzika — | Leipsiy 21 de muzika — Saarbr. 21 de küçili orkestra konseri — Viy 21 dı eğlence ve düns — Brüksel 2145 de sn $onlk konser — Strasburg 2130 da or- kestra konseri — Toulouse P. 'T. T. 2115 de «Rigolettor operas: — Florans 2130 da «Derin Sular. opereti — Bükreş 2130 da | salon muzikssı — Beromünster 21.25 de | «Köy Panayırı. opera komik — Bruno | 3145 de «Rumalta> operası — Peşte 2ide operaya devam. | Saat 22 de | Dewtsehi. 8. 2206 de askeri rauzika — Frankf. 22 de askeri muzika — Hambe. 22 de operete devam — Münih 2210d2 | çeşitii kanser — Kolonya ve Viyama 22 de | askeri muzikaya devam — Rad. Paris | 22 de çeşitli bahar muzikası — Sirasbe. 2010 da halk muzikası — Toulouse P.T'T. 22 de operaya devam — Roma 22de| senfoni. konser — Milâno 22 de «Valküres operası — Florans 22 de operete devam — | Varşora 22 de piyano konseri — Bükreş | 22,45 de Rumen orkestrası — Prag 22 de | orkestra konseri — Peşte 24 de operaya devam. Saat 23 de Breslardan. nalen Berlin, Hambg, Lelpaig 2330 de dans havaları — Prank- furttan naklen Kolonya, Deutsehi, 8, Könlgaberg, Münih ve Saarbr. 2330'da eğlence ve dans — Viyana 2330 da dans mauzikası — Brüksel 21,25 de cazband — Towlouse P. T. 7. 23 de operaya devam — Rad. Toulouse 23,15 de İngiliz musika- #ı — Natlonal 23 de salon muzikasi — | Londra 2325 de dans muzikaşı — Roma | 23 de konsere devam — Milâno 28 de devam — konseri — Varşova 23 de hafi? muzika Sottens 33 de dans murikası — Peşte | 25 de operaya devam. - Sant 21 den itibaren Alman istasyonları saat 1 e kadar eğ- lenee ve dansa devam — Slutigart ve Franki, | den 3 e kadar göce musika- sı — Rad. Toulouse 2435'de göte Tmuzi kes — Natlenni 24de dans muzikası — Londra 7430 da Kazalı viyolonsel plâkları — Peste 24.10 da orkestra konseri. 31 Mart 938 Perşembe İstanbul — Öğle neşriyatı: 1240: Plâkla Türk musikisi, 1240: Havadis, 1306 Piikin Türk yeusikisi, 1330: Mubhtelit pifk neşriyatı, 14: SON. Akşam neşriyatı: 1830: Çocuk tiyatro- su (Firuz dönüyor, Spor müsa- habeleri: Eştef Şefik, 1056: Bora ha- berleri, 20: Muzaffer İlkar ve arkadaş- ları tarafından “Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,45: Hava raporu, 2048: Ömer Rıza tarafından arabca söylev, 21: Radife ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, (Saat ayar), 2148: ORKESTRA: 1 - Anber: Domino nuvar, 2 - Guno: Faus, 3 - Padonk: Fantezi horguvaz, 4 - Translatör: An gran Tren, 2215: Ajans haberleri, 2230: Plkla so- lolar, opera ve operet parçaları, 2250: Bon haberler ve ertesi günün proğramı, | 801 'Neriman'ı görmedim. Ona düşünce- lerimi bir mektupla yazacaklım. «Ha bügün yâzayım, ha yarn.» derken birgün bir davetiye aldım. Neri- man'ın babasından... Neriman'ın evlenmesi dolayısile beni çifliğe davet ediyordu. Görüyor musun bu eşeğin bana oynadığı oyunu?...» (Bir yıldız) Tarihi KAPTAN PAŞA GELİYOR Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli mam Tefrika No. 184 Serez beyi Venedik yolunda levendlerden birile gizlice konuşuyordu : “ Şu altınları al ve bıçağını hazırla! ,, — Ben zaten bunu düşündüm. De- nizcileri burada başıboş birakmak doğru olmaz. Doğanın kadırgasını da birlikte götüreceğim. * Ali reis ertesi gün tekrar şehre in- di. Doğanın yattığı eve gitti. Rum tabibi hâlâ ümidini kesmemişti. Ref- se ayni kelimeleri tekrarladı: — İyileşek ve yaşıyacak... vi Ve her zamankinden fazla bir tek söz âahe ilâve etti: — Biraz geç... Ali reisin beklemeğe vakti yoktu. 'Tabibe hediyeler vadederek gemiye döndü. Şehir muhafzile vedalaştı. Ve Doğanın kadırgasını hazırlatarak yola çıktı. >* ç Doğanın kadirgasındaki denizciler Midiiden zorla 'dönüyorlardı. Denizciler arasında akla sığmıyan dedikodular geçiyordu. Herkesin ağ- zına kilid vurulmaz ya. İşte iki le- vend Doğanın kadırgasında başbaşa vermiş konuşuyor: — Ali reis, Doğanm kanına gire- cek... Bizi Midilliden ayırdığı için. — Zavallının bir şeyden haberi yok. Rum tabibinin ne şeytan ve hilekâr bir adam olduğunu bilmez ki... Nereden bilsin, Bunu biz bile Midilli muhafızına anlatamadık. He- rif hergün Doğan reisin kanımı emiyor. Yarın bir deri, bir kemik kalacak. Ve kalıbını soğutacak... — Keşki bunu Ali reise anlatsay- dık. Belki bize inanır da bir çaresi- ne bakardı. — Elinden ne gelir ki?... Doğanı bir kere o yezidin eline vermişler. — Kurd ağzına kemik etılır da, © kemikten hayır kalırımı hiç?.. — Doğru. Doğan reis gözümüzün önünde ölüp gidecek. Yazık... * Doğanın kadırgasındaki denizciler arasında, mühim sırlar keşfetmiş gi- bi gizli gizli konuşanlar Ali Yelsin arkasından atıp tutuyorlardı. Ali Telsin bir şeyden haberi yoktu. Rum tabibinin, Doğanı tedricen * öldürmek istediğini Ali reis nereden bilecekti? Buna keramet isterdi. Al reis Ça- nakkaley: giderken, Doğanı düşü- nüyor: — Zavallı aslan! diyordu. . Kasa 2a- man içinde ne kadar sararıp sol Muş... Fakat o, hâzık bir Rum tabibinin sözlerine ve vandlerine - herkes gi- bi - inanmıştı. Kendi kendine: — Bu adani ilmine gürenmese, bi- ze bu kadar kati vaadlerde bulun- | mazdı. Diyerek teselli buluyordu. “ Venedik yolunda.. Ali rcis Çanakkaleye döner dön- mez Serez beyi Mustafa beyle karşı- Jaşlı, Sekiz parçadan ibaret bir do- nanma filosu, Ali reisten bir gön önce Çanakkaleye gelmişti. Ali reis, Mustafa beye: — Doğan Midillide ölüm döşeğin- de yatıyordu. Onu yoklamağa gittik. Dedikten sonra, Mustafa beyin ni- çin geldiğini öğrendi. Kılıç Ali paşa, Ali reisle birlikte Venediğe gitmeleri için Serez beyine talimat vermişti. Ali relsin bu işe bir hayli canı si- kıldı. Fakat, ağzını açmadı. Kılıç Ali paşa, Mustafa beyi neden göndermişti?. Ali reis bu işi beceremez miydi? Nasıl ki, Venedikiilerle ilk -konuş- mayı yapan da Ali reisti. Mustafa bey hemen Venediğe gi - dilip Rözitanın kardinallara teslimi. ni ve Sinanın dâ Venedikte teslim alınmasını bildiriyordu. Çanakkale muhafızı Hurşid bey AN reisi el altından kışkırtıyordu: — Bu adam, cahilin biridir. Bir kaç kelime İtalyanca bilmekten ve kavgalarda körükörüne atılmaktan başka bir meziyefi yoktur. Diyordu. Gerçi deniz kumandası gene Ali reisin elinde idi. Fakat, ne de olsa Mustafa bey de, kaptan pa- şa tarafından «Rozita ile Sinanı tes- lm ve tesellüme» memur edilmişti. Venedikte senatötlerle o temasa ge- lecekti. i Kılıç Ali pâşa acaba Ali relse iti- mad mı etmiyordu? Yoksa siyaseten mi donanmada böyle birinin bulun- ması gerekti? Ali reis henüz bunu kestireme- mmişti. ğiz.> e «— Bizi Midliliye götürünüz... Do- dan reis öldüyse onun cenazesini görmek isterik!» Diyorlardı. Ali reis, Doğanın iyileşeceğini ve onu tekrar görmek için, Venedik dö- nüşünde Midillişe uğrıyacağını söy- liyerek denizcileri yatıştırdı. Oysaki, Ali reisin filosu Venedik- ten dönünce, hiç bir yere uğramadan Avlonyaya gidecekti. Kılıç Ali pasa böyle emretmişti. Serez beyi, Ali reise bu emri Venedik yolunda bildir- miş ve dönüşte Midilliye uğramanın imkânsız olduğunu söylemişti. Ali reis: — Dönüşte Midilliye uğramazsak, donanmada İsyan çıkar. Ben mesu- Tiyet kabul etmem. Cevabını verince, Muslafa bey de kendi başını kurtarmak için: — Ben emir kuluyum, dedi, kap- tan paşanın emirlerini aynen söyle- dim. Ondan ötesine karışmam. Dü- oraya gideriz: ye Bu kısa atışma, bu kadarla kal- mamışlı. Venedik yolunda birbirini geçiyordu. İşte bir sahnedaha.... Serez beyi, amiral gemisinin gü- vertesinde bir denizci ile yavaş ya- vaş konuşuyor: — Az zamanda zengin olmak ister misin? — Aman beyim, kim istemez az zamanda zengin olmayı?... — O halde dediklerimi yapacak- sn! — Emredin.! Adam öldürmek, boğmak, denize yuvarlamak. ne İs- terseniz yaparım! — Sen nerelisin? . — Avlonyalıyım... Çok eskiden gelmiştim İstanbula. Tersaneye gir- dim sonra. Beş yıldır da Ali reisle be- raber sefer ederim; — Şu keseyi al bakayım. Denizcinin gözleri ışıldadı. Kesenin icimi açtı: — Altın dolu..: — Ne sandın ya? Ben sana çabuk zengin olacağını söylemedim mi? 'Denizcinin - sevinçten elleri titri- yordu. Altın kesesini koynuna sok- tu: — Ne isterseniz yaparım şimdi... Mustafa bey, gemleinin gulağına eğildi: — Vazlfen Venedikte başlıyacak. O güne kadar bıçağını kınında tut. Hazır ol! : — Kuzum kısaca söyle bas na, kimin nx akıtacağım? — Şimdi “söyliyemem. Venediğe varınca anlatsın! - Hem bu iş o ka- dar kolay olacak ki... Kimse sezmi- yecek bile. Sen de şaşacaksın! x — Pek âlâ Venediğe varıncaya kadar susacağım ve bekliyeceğim. Demek, benim işim Venedikte başlı- yacak? ... — Evet. Serez beyi gözlerini açarak, etrafı şöyle bir kölağan ettikten sonra, tekrar fısıldadı: (Arkası var) ho Si ŞEY Lİ