HER AKŞAM BİR HİKÂYE Ferhunde kocasına — Yusuf, şındım. Biz hiç iktisad yapmıyoruz. Elimize geçen parayı har vurup har- man savuruyoruz. Bu, böyle olamaz. Biraz iktisad etmeliyiz. Bunun için ben bir program yaptım. Bundan sonra iktisad yapacağız. Öyle ya insanın hastalığı var, ihtiyarlığı var. Bir ke- narıyıza bir parça para atmazsak böy- Je zamanlarda halimiz ne olur?.. Biraz değil, epice iktisad yapmalıyız... De- Bi mi?.. Yusuf karısının bu sözlerin- den pek memnun oldu: Aferin karıcığım... dedi, çok doğ- Tu düşünüyorsun... Muhakkak ki, bi- zim iktisad yapmamız lizım... Bunun için evin idaresini, bizim idaremizi ta- mamile sana bırakıyorum. Ne yapar- san yap. Ferhunde bir masanın başına otur- du. Kendi kendine bir takım hesaplar Yaptı. Bundan sonra Yusufa döndü. — İlk olarak senin sigarandan işe başladım... Günde bir paket sigara iç- men hem israf, hem de sıhhatine mu- ır... Günde sana azami beş cigara ve- Teceğim. Bununla idare edeceksin... Ne yüpalım?, İktisad edeceğiz. Yusuf bu- na itiraz edecek oldu. Lâkin Ferhun- denin iktisad yapmak için uğraştığı şu sıralarda, daha İlk adımda onun şevkini kırmak istemedi. Günde beş ci- garaya razı oldu. * Ertesi günü beş cigara ile akşamı €den Yusuf eve dönünce karısını mü- him bir iş yapmış bir insan vaziyetin- de buldu. Ferhunde: — Kocacığım... dedi, ben kendime bir kürk ısmarladım... Yusuf şaşırmıştı: — Ne?.. Kürk mü ısmarladın?,. — Öyle ya.. tasarruf yapmıyacak mi- Yız?.. Bunun için bende bir kürk 1s- marladım... Yusuf hayretler içinde Ferhundeye bakıyordu: — Peki amma... Anlamadım... Ta- #arrufla kürk ısmarlamanın alâkası ne). Ferhunde kaşlarını yukarıya kal dırdı; — Aman Yusuf... dedi, çok saf in- sansın vallahi... Bunu anlamıyacak Me var sanki?. Tasarruf olsun, iktisad olsun diye kürk ısmarladım. Düşün bir kere ben her sene bir kışlık manto yap- tarmıyor mısın?.. Her sene Kışlık monto İçin avuç dolusu para gidiyor, Düşün- düm. İyisi mi bir kürk mantoya bir Kere 500 lira veririz. Bu kürkü dört beş #ene giyemem mi?.. 500 lira ile birkaç #enelik manto masrafımı hallettim. Bak seni, senin paranı ne kadar dü- Şünüyorum. Ne hesaplı kadınım değil Mi?.. Hem bu 506 lirayı da taksitle öde- Yeceğiz. Ben ilk taksiti 50 lirayı ver- dim... *. Yusuf boynunu büktü. Artık olan Bundan sonra Ferhundeye me denirdi: >— Peki karıcığım... diye mırıldandı. Ferhunde büyük bir ehemmiyetle Ona sordu: — Sen beş cigaradan fazla içmedin Ya... Bak ben iktisad olsun diye kafa- Mi bu kadar yorar, yeni yeni çareler düşünürken sen müsriflik edersen gü- Rahtır... Kaç cigara içtin bugün? —5 cigara içtim karıcığım... — Aferin... İyi etmişsin... Ertesi akşam eve döndüğü zaman Yusufu ikinel bir sürpriz karşıladı. Fer- ünde: — Kocacığım... dedi. Bugün mühim bir iktisad hamlesi yaptım... Yusuf merak içinde sordu: — Ne yaptın karıcığım?.. Ferhunde gayet mühim bir iş yap- Miş gibi izahat verdi: — Kendime en pahalısından üç çift ısmarladım. Her çifti 25 ger Uradan, . Üç çift yetmiş beş lira etti. ve Me — Ne... tt ine 75 lira mı e İç çift iskarpi — Öyle ya... Tasarruf yapmıyor Müyız?.. Ucuz ucuz iskarpinler alıyo- Tum. Bir haftada eskiyor. Bleşhur söz- Ölür. «Ucuz etin yahnisi yavan olur», lar vardır bir illeti, pahalıdır Yardır bir hikmeti. » derler. Ucuz iakar- SİYip her on beş günde bir yeni- böyle en pahahısından Çift alırım. Bunları hiç değilse 6 ay yo giyemem... Düşün bir kerö ik- Yapmak için zihnimi ne kadar Yaruyorum. Böyle yeni yeni ; çareler İrilmak için ne kadar didiniyorum... dedi, ben düşündüm, t#- | Sen söyle bakalım... Bugün beş ciga- radan fazla içmedin ya... Evde karcı- ğın dİktisad yapacağım» diye çırpınır- ken sen müsriflik edersen vallahi gü- nahtır... Kaç cigara içtin bugün? — 5 cigara karıcığım... — Aferin iyi etmişsin!.. Fakat Iktisad uğrunda yeni yeni ça- reler bulmak için zavallı Ferhundecik başını çok yoruyordu. Hergün de yeni bir iktisad çaresi buluyordu. İktisadla yaşamağa başladıklarının beşinci gü- nü Yusuf eve gelince karısın: düzüne- lerle ipekli çorapların, kutu kutu pud- raların, çeşid çeşid duran boyaların, kutu kutu rimellerin arasında buldu. Ferhunde gülümsüyordu: — Kocacığım... Bugün öyle bir ikti- sad hamlesi yaptım ki, hiç sorma... Yusuf gözleri ipekli çoraplarda, ku- tu kutu pudralarda, rimellerde, dudak boyalarında endişe ile sordu: — Ne yaptın Ferhundeciğim?... Ferhunde gayet mühim bir tavırla; — Müthiş, müthiş... dedi, yaptığımı çok beğleneceksin.. Genç kadın bir cigara yakarak ilâve etti: — Amma çok .yoruldum.. Bütün Beyoğlunu altüst ettim... Malüm ya bir malı perakende alırsan pahalıya çı- kar. Amma toptan alırsan çok ucuz gelir, Ben de iktisad olsun diye bütün tuvalet eşyamı ve çoraplarımı toptan aldım. İki düzüne çorap aldım, Düşün düzünesi 60 liraya... En güzel ipekli ço raplar,.. Bana çifti peş liraya geldi. İki düzüne çoraba 120 lira verdim. Hazır aklımda İken sorayım... Sen bugün kaç cigara içtin?.. — Beş cigara karıcığım... — Aferin iyi etmişsin... Bak ben ik» tisad yapacağım diye ne kadar çaba- hyorum. Sonra çoraplardan başka 12 kutu pudra aldım. Adam 12 kutudan bana her zamanki fiatten bir lira ik- ram etti. Yani 1 lira iktisad ettik. Son- ra 12 tüp dudak boyası sldım. Bunda da adam bana yarımi lira fkram etti. 10 rimel aldım. Bu rimellerden de 25 kuruş indirttim. Görüyorsun ya karı- cığın az parâ İle geçinmek için ne ka- dar cabalıyor. Bak gene unttum... Sen bugün kaç cigara içtin? — Beş karıcığım... Demin söylemiş- tim ya... Beş cigara!... — Aferin... İşte böyle olmalı... Sen bir taraftan, ben bir taraftan iktisad edersek o zaman iki yakamız bir araya gelebilir. Yoksa başka türlü imkânı yoktur. Ferhunde iktisadla yaşamak için her gün yeni ve akla gelmedik çarelere baş vuruyordu. Bir gün kocasma: — Yusuf... dedi. Ben düşündüm. Tramvaya, taksi otomobillerine avuç dolusu para . Hazır benzin fatleri de biraz indi. Gel taksitle bir otomobil alalım, Taksi, tramvay para- sından kurtuluruz. Adamakıllı iktisad. etmiş oluruz. Hem altımızda bir oto- mobil olursa ucuz ucuz pazarlara gi- dip öteberi alırız. Evimize getiririz. Ol- maz mı?. Yusuf: — Aman karıcığım... dedi, bu fikri ni sonrsy& bırakalım... Evvelâ senin kürkünün taksitlerini ödiyelim de on- dan sonra... Aradan bir ay geçmişti, Yusuf gene bir akşam evine dönünce karısını ay- nalı dolabın yarısı kadar büyük bir radyonun başında buldu. Ferhunde; uyuşturucu maddelerin | larını gösteren bir sağlık kitabı hazırlan. — Kocacığım... dedi. Yaptığım ikti- sad hamlesini pek beğeneceksin... Dü- şündüm bifaz musiki dinlemek için her hafta çalgılı bir yere gidip avuç do- Jusu para veriyoruz. İyisi mi 450 liraya bir radyo aldım... Hem de taksitle ödi- yeceğiz... Bundan sonra çalgılı yerlere para vermekten de kurtulduk... Düşün bir kere... Ne iktisad değil mi?.. Haaa... Sen bugün kaç cigara içtin bakalım?. — Beş karıcığım... Beş ama kuzum Ferhunde artık biz bu iktisaddan vaz geçelim... İktisad yapacağım diye ken- dini çok harap ediyorsun. Yoruluyor didiniyorsun... Bu ölümlü dünyada in- san bu derece çırpınmamalı... BİZ ge- ne eski müsrif hayatımıza dönelim!.. (Bir yıldız) Yeşilay Son toplantısında mühim kararlar verdi Yeşilay li al 71038 da planarak aşağıdaki kararları vermiştir: | — Yeşilaya âza olmak istiyen ve hö- Jen meyhanecilik gibi bir sanatı mecbu- ren yaptığını yazan bir zatın mektubu okundu. Kendisinin iyi duygularına te- şekkür edilmesine, fakat sanatı dolayısi- ie cemiyete üye olamuyacağı bildirildi. 2 — 18 yaşından aşağı gençlerin içkili yerlere girememesi bakkındaki umumi hıfmssıhha kanunu ahkiminın şiddetle tatbiki hususunun Dahiliye Vekâletinden temennisine. 3 — Sıhhat Vekâletinin getireceği sağ- 1k propaganda filimleri arasında Alko- İzm iptilâsi ve uyuştarucu zehirler teb- Hkesini gösteren filimlerin de getirilme sinin Sıhhat Vekâletinden rica edilme- sine, 4 — Halkevleri ve mekteplerde kış kom» feranslarına başlanmasına, $ — Çocuk esirgeme kurumu ile birlik- te gençler için bir okuma salonu açılma- sı hususunda esirgeme kurumuna müra- caat edilmesine. 8 — Ayda bir fikir toplantıları yapıl- masına, 7 — Kurban bayramının üçüncü günü Sikü arkadaşları için bir çay verilmesine, $ — Yeşliay mecmuasının köy odala- rina, işçi lökallerine meceanen' gönderil- mesine. 9 — İki ay içerisinde alkolizm ve uyuş- turucu maddelere karşı gençliği aydınla- tacak renkli fişlerin hazırlanmasına. 10 — Mari ayı içerisinde çocuk baba- larına meceânen bir müsamere verilme- sine, fenalık. Şişli: Osmanbeyde Şark Merkez, Taksim: İstiklâl caddesinde Kemal Rebul, Beyoğlu: Tünelde Matkoviç, Yüksekkaldırımda Vinkopulo, Gela- ta: Topçular caddesinde Merkez, Ka- sımpaşa: Müeyyed, Hasköy: oAseo, Kininönü: Beşir Kema), Heybelinda: Büyükada 3 : Merkez, Fatih: hor, Küçükpazar: Samatya: Yedikulede Teofilos, Alemdar: Çem- berlitaşta Sirri Rasim, Şehremini: Nâzım. Baş, diş, nezle, grip, romatizma, nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. İcabında günde 3 kaşe alınabilir. Grip, Baş, ve Diş ağrıları Nevralji, Artritizm, Romatizma KAPTAN PAŞA GELİYOR Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender F, Sertelli mammmu Tefrika No. 132 Küçük Sinan uzun zamandanberi (Kavaklar çifliği)nde oturuyordu. Bir gün Rozitanın adını duyunca... Kavaklar çifliği Çatalcaya varma- dan, büyük bir erazi içinde ormanı, yaylası, ağıllarile çok zengin, çok şirin bir yerdi. Çiflik sahibi Abdullah efendi zen- gin bir adamdı. Uzun yıllardanberi toprakla uğraşmaktan zevk duyar- dı. Sinan İstanbuldan uzaklaşırken, Abdullah efendinin çifliği hatırma gelmiş, doğruca oraya giderek vazi- değildi. Sinanı çocukluğundanberi tanırdı, Onu görünce: — Vay oğul, dedi, dünya tersine mi dönmeğe başladı? Senin gibi bir deniz kartalını buralarda çürütmek doğru mudur? Sinan müthiş bir iftiraya uğradı. ğını ve nihayet şehirden uzak kal mak şartile ölüm cezasından affedil- diğini anlatınca, Abdullah efendi Si- mamıştı. O da uzun müddet devlet işlerinde bulunmuş, büyük mansıp- lar almış. fakat günün birinde Lala Mustafa paşa İle bozuşarak her- kese küsmüş ve Kavaklar çifliğine çekilmişti. Abdullah efendi halden anladığı, için, Sinana: — İki dertli arkadaş gibi burada yaşarız, Sakın üzülme! Diyerek, ölümden kurtulan bu de- likanlıyı teselli etmişti. Aradan yıllar geçtikçe, Sinan, çif- Uk hayatına ısınıyor, kuzular, inek- ler, av kuşlarile uğraşmaktan zevk alıyordu. Sinanın çiflikte en çok sevdiği kırmızı bir atı vardı. Sinan açık ha- valarda atına biner, ormanda okla kuş avına giderdi. Sinan idam cezasından kurtuldük- tan sonra, ölümden korkmaz olmuş- tu, O, zaten donanmada cesaret ve atılganlığile meşhurdu. Şimdi - ölüm- le karşılaştıktan sonra - cesaret ve atılganlığı büsbütün artmıştı. Fa- kat, ne yapsın ki, üçüncü Murad tahtta (kaldıkça - İstanbula gide- memek mecbüriyeti - onun belini bü- küyordu. Bir yıl, kış mevsimiydi. Sinan ge ne böyle, atına binerek ormana açıl- mıştı, O gün hava seriçe idi, Çiflik sahibi Abdullah efendi: — Oğul, bugün tipi var... Orman- dan yaban domuzlarının inmesi muhtemeldir. Bunlar bazan sürü Sinan aldırış etmedi: .— Ben, Kara Halilin elinden iki kere kurtuldum. Yaban domuzları bana bir şey yapmaz. Diyerek çıkıp gitti. Sinan o akşam güneş battığı hal de ormandan dönmemişti, Abdullah efendi merakından çat- yordu. Ormana adamlarını gön- derdi.. Sinanı arattı Çiflik korucuları geç vakit eli boş döndüler, Oysa ki, Sinan o gün orman ke- nannda bir küçük kulübe görmüş tü. Bu kulübede bir orman bekçisi oturuyordu. Bu bekçi de Abdullah efendinin adamlarındandı. Sinan çok üşümüştü. Atını kapı- ya bağladı. Orman bekçisi kulübe- de ateş yakmıştı. Sinan selâm verdi: — Çok üştdüm, baba! dedi, Biraz iınayım.. İhtiyar orman bekçisi çok cana yakın bir adamdı. Sinanı, Abdullah efendinin yanında bir kere görmüş tü: — Buyurun âslanım! Diyerek, yerini ona verdi. kapıyı kapadı. Dışarıda tipi artmıştı. Kulübede yavaş yavaş konuşuyor- lardı: — burada mısın? — Üç ay oldu buraya geleli... — Ondan önce nerede idin? — İstanbulda ... — Ya... Demek sen İstanbuldan geldin buraya, öyle mi? — Bu cariyenin köşkte borusu öter, yavrum! Paşa benim sözlerime inanmaz ve onun dediğini doğru sa- narak beni cellâda verirdi. Kellemi kurtarmak için kaçınaktan. başka çare bulamadım.,. — Yazık.. Sen de talihsiz bir adammışsın benim gibil — Vay, siz de talihsiz misiniz? — Öyle ya... İstanbulun hasreti- ni çekerek, buralarda sürünmek tâ- Mihsizlik değil de nedir? — İstanbulun neden hasretini çe. kiyorsun? İstanbul yolunu bilmiyor musun? — Biliyorum amma, padişah beni İstanbuldan uzaklaştırdı. — Ha... Demek Kara Halilin elin- den kurtulan Sinan reis sizsiniz, öy- le mi? Sinan başını salladı. Orman bekçisi merakla sordu: — Herkes sehi öldü biliyordu... Rozita padişahin gözünden düştüğü zaman, Tersanede seni sevenler; <Ah, şimdi sağ olsaydı da Rozitayi alsaydı. Padişah onu her halde Sis nana verirdi!» diyorlardı. Sinan hayretle gözlerini açarak bağırdı: — Ne diyorsun, baba? Rozita suk tan Muradın gözünden düştü mü? — Öyle diyorlar, aslanım! Hem bu yeni bir iş değil, Ben ge çen yıl duydum bunu. — O halde Rozita ne oldu? — Efendimiz onu Çırağan deiresi- ne attırmış. Rozita orada mahpus- muş! * “ Sinan, ormandan çifliğe dönünce.. Sinan o gece ormandan çifliğe döndüğü zaman çok düşünceliydi. Abdullah efendi: — Oğul! Seni çifliğin dört köşe- sinde arattık. bulduramadık, Me- raktan çıldırıyorum. neredeydin bu vakte kadar? Sinan Rozitayı düşünüyordu.. —Av peşinde koştum, amca! Me- rak edilecek bir gey yok... Dedi. Sırımdaki karları #ilketek içeri girdi Sinanın kulağında orman bekçisi- nin sözleri çınlıyordu: » «Rozila, (o padişahın gözünden düştü. O şimdi Çırağan dairesinde mahpustur!» (Arkası var)