31 Kânunusani 1938 Vaşingtonda gördüklerim: 3 AKŞAM Amerikanın en büyük kütüphanesinde türkçe eserler Ferhad ile Şirinin yanında meşhur | Leylâ ile Mecnun, halk masalları... İtina ile yazılmış bir mektubun önünde durduk : Amerikayı keşfed Vaşingtonâ giderken bana sıkı sıkı tenbih etmişlerdi: — Vaşingtonda «Congress» gütüp- hanesini görmezseniz çok yazık olur, Vaşingtona gidenlerin ilk ziyaret et- tikleri yer burasıdır. Bu, dünyanın en büyük kütüphanesidir. Burada birçok türkçe eserler de bulacaksınız. Hakikaten bu kütüphanenin şöhreti bütün Amerikada büyüktür. Bende Vaşingtona geldiğimin ikinci günü bu- Taya koştum. Meşhur Capitolün tam karşısındaki kütüphane binasına girin- ce kendinizi harikulâde güzel bir mer- mer avluda bülüyorsunuz, Dikkat ettim. Bu avlunun döşeme- sinde ve tavanında renkli mermerler- den yapılmış bir takım işaretler var, Bazı genç kızlar ve delikanlılar bu işa- Tetlerin üzerinde durmuşlar. Birbirle- Tile konuşuyorlar: — Ben «Aysa gidiyorum. — Ben «Neptun»dayım... — Ben «Zühal» den «Zühre» ye gide- Bu garip konuşma üzerine dikkati- mi toplayıp yere ve tavana daha dik dik başladım. Meğer bura» daki bütün mermerlerin şekilleri «kâ- inatsi gösteriyormuş. Bütün yıldızla- rın, dünyanın, «âysın güneşin hare- ketleri, şekilleri mermerlerle gösteril- miş. Bu iş için mimarlar ve astronomi Alimleri aylarca uğraşmışlar... Bu salondan yukarıya çıktık, Bura- si tarihte meşhur kimselerin, Ameri- kanın büyük adamlarının el yazıları koleksiyonu olarak ayrılmış... İşte başta Amerika cümhuriyetleri- ni birleştiren ilk relsicümhur Washing- tom'un el yazısı... Amerika cümhuri- Yetinin kuruluşuna dair olan ilk ka- Târname... Biraz ileride Amerikayı keşfeden Kristof Kolombun el yazısi da gayet süslü ve itinalı... İşte meşhur Benjamin Franklen'in mektupları, «Edgar Allen Posnun müs- Yeddeleri, Amerikada uzun müddet kalan Puşkin'in mektupları, kendi eli- le yaptığı resimleri, meşhur musikişi- Das, Franz Liszt'in ilk notaları, el ya- ası, «Congress» kütüphanesindeki bu sa- İon Amerikanın en kıymetli hatıraları İle dolu... Biraz ileride şimdi dünyaya hayret veren büyük Amerika şehirle- Tinin eski ressamlar tarafından yapıl- Duş ilk resimleri... Meselâ Nevyorkun İk halini gösteren bir resim... Tabii tek bir gratsiyel yok.. Gratsiyel ne mü- Mesebet?.. Bir takım derme çatma kulü- beler... Sokaklarda köpekler dolaşıyor... Bir bu resme baktım, bir de Nevyor- kun şimdiki halini düşündüm. Gülüm- Türkçe eserler Bir salonda birdenbire dura kaldım. Türk medeniyetinin eskiliğini göste- Yen eserlerin bulunduğu yerdeyim... 1524 senesine ald türkçe el ya- #8! bir kitap... «Kitabı Tezkeretülerli- Ja»... Biraz ileride, büyük bir “Türk Sanatkâr tarafından ominyatürlerle Süslenmiş bir kitap «Ferhad ile Şirin»... Minyatiirlerden Biri Şirinin kaçırılma» nı gösteriyor. ii Kenarda meşhur «Leylâ ile Mec- in»... Altında ingilizce izahat <Şar- Romeo ve Jülyeti. »... Burada bi- Xim bütün halk masallarımızı, halk hi- Yelerimizi bulabilirsiniz. Doğrusu Yeni dünyada, büyük bir kütüphanede ia İle Mecnuna, Ferhadla Şirine gelmek pek hoşuma gitti. be nihayet Fuzulinin bir divanını da Kin lük. Bu esnada gözlüklü bir zat bi- &lâka ile bu eserleri seyrettiğimizi Börünce yanımıza yaklaştı. Türk oldu- Amerikanın en büyük kütüphanesi: Congress kütüphanesi en Kristof Kolombun el yazısı ğumuzu anlayınca büyük bir alâka gös, yorsunuz, Bu kör eserleri &deta birer terdi. Bir müsteşrik türkçesile: — Hoş geldiniz... dedi... Burada zan- nederim üç yüze yakın türkçe eserle- rimiz var... Ben de bunların üztrinde çalışıyorum. Kendisile konuşurken türkçeyi nere- de öğrendiğini sordum. Amerikada öğ- renmiş. Hiç Türkiyeye gelmemiş. — Eski Türk eserleri çok mühim... dedi. Şu salona bakınız... imparatorların muharebede giydik- leri gömlek... Daba ileride Moğol im- paratorlarından birinin resmi.. Türki- yeye aid mozayikler... Bu mozayikler- den biri Kâğıdhanenin «Alibey» köyü- nü gösteriyor.. Okuma odaları Kütüphanenin bu çak kıymetli mü- ze dairesini gezdikten sonra okuma odalarına inmeğe karar verdik. Evvelâ kubbeli, muazzam bir salona girdik... Kadın, erkek yüzlerce kişi masalara oturmuşlar... Önlerinde küçük birer telefon var... Bu telefonlarla fısıltı ha- linde istenilen eserler kitap deposuna bildiriliyor. Bir müddet sonra kitaplar, yürürken ses çıkarmıyan tekerlekleri Jâstikli el arabalarile okuyucuların ön- lerine getiriliyor... Bu okuma salonundan çıktık. Bir koridoru döndük, Gözümüze bir levha çarptı: «Görmiyenlere o mahsus oku- ma şubesi...»... Burası körlerin kütüp- hanesi... Buradaki bütün eserler körler için hazırlanmış... Kütüphanedeki en mühim eserler körlerin istifade edebilecekleri bir şek- le sokulmuş... Bunların salonuna gir- dik, Baştan aşağı hepsi siyah gözlüklü insanlar, öylece sessiz duruyorlar. Sesli kitap Bizimle buraya kadar gelen müsteş- rik Amerikalı: — Şimdi, dedi, körlerin ilimden, fen- den istifadeleri için daha güzel bir usul tatbik edilmeğe başladı. Fakat maalesef henüz bunu kütüphanelerde tatbik etmeğe imkân yok... Bu usul şu: Büyük eserleri bir takım geyet ince mikadan sahifeler üzerine plâk doldu- rur gibi dolduruyorlar. Gramofona ben- ziyen küçük bir âlete bu sahifeler ko- nuluyor. Körler (kulaklarına birer kulaklık geçiriyorlar. Gramofona ben- ziyen âlet işleyince mlkadan sahife- nin içindeki yazılar ses halinde körle- rin kulağına geliyor. Şimdi birçok ki- tap tabileri bastırdıkları eserleri bir de körlere mahsus şekilde ve münde- recatı aynen olmak üzere çıkarıyorlar, Bu körlere mahsus eserlerin ötekile- rinden farkı şu; Ötekisini gözünüzle okuyorsunuz. Bunu kulağınızla dinli- «Sesli kitap»... Hattâ bu sesli kitaplara kör olmı- yanlar da rağbet ediyorlar. Rahatını sevenler koltuklarına gömülüyorlar ve âletlerini kurarak okuyacakları kita» bi kulaktan dinliyorlar. Bilhassa kör- ler için bu tarzda çıkarılan şiir kitap- ları kör olmıyanlar arasında pek faz- la rağbet görüyor. Çünkü bu kitaplar. daki şiirler gayet güzel bir sesle, ga yet nefis bir tarzda söyleniyor... Kütüphanenin körlere mahsus kıs- mından çıktık. Gazetelere mahsus kıs- mı... Burada dünyanın aşağı yukarı her köşesinden getirilmiş gazeteler, bü- tün Amerikada çıkan ve tayyare pos- talarile buraya günü gününe yetiştiri- len gazele ve mecmualar, en eski gü zete koleksiyonları var... Bundan sonra mesleklere, ihtisasla- Ta göre ayrılmış küçük salonları dolaş- tık. Milyonlarca eser arasından bir ki- tabı bulmak güç olacağı için kütüpha ne ihtisaslara göre ayrılmış... Meselâ riyaziye salonu... Burada tekmil riyazi- yeciler, mühendisler, riyaziyeyo merak“ İı olanlar okuyorlar. Tıp salonu... Bü- rada doktorlar ve tıbie alâkadar olan- ler oturmuşlar.. böylece edebiyat, gü- zel sanatler, siyasi bilgiler, askerlik ve saite salonları var, Congress kütüphanesinin bundan başka sigara sâlonları, yemek yemeğe .| mahsus salonları, eserlerden kopye çı- karmağa mahsus odaları var... Kitap depoları Dünyanın bu en muazzam kütüp- hanesinin kitap depolarından birine girdik, Bina dört beş katlı olduğu hal- de bu depolar yalnız bir katlı. Halbuki kitap depoları beş katli binanın mah- zeninden damına kadar yükseliyor, Ve bir depo mahzen katından beşinci kata kadar yekpare uzanıyor. Artık depola- rın tavanlarının ne derece yüksek ol- duğunu tasavvur edebilirsiniz. Raflar o derece yüksek ki, kütüpha- ne memurları istenilen bir eseri çıkar- mak için küçük asansörlere biniyorlar. Bu asansörler muhtelif kilap rafları önünde duruyor. Memurlar istenilen kitabı böyle alıyorlar. Bu başhbaşına bir âlem olan Amerikan kütüphane- sinde birşey dikkatime çarptı. Okuyan» ların çalışanların hepsinin, güzel ve şık genç kızlar olması... Ve hepsinin değime sinema artistlerinden güzel ol- ması. Saatlerce kalın bir lâtince kita- bın üzerinde çalıştıktan sonra biraz Sonra koridora yahud sigara salonuna çıkıyorlar. İşte o zaman kırmızı dudak- ları arasında bir sigara tüttürüp tek- rar içeriye, kalın lâtince kitabın ba- şına dönüyorlar.. Hikmet Feridun Es Sahile 7 * Yazan: Arif C. Denker ESRARENGİZ KERVA <İ 'Tefrika No. 73 Mertonun Hasan beye dost olduğunu anlıyan Güldost, ona açılmağa karar verdi — Bu gidiş gelişlerin arkası kesil- mediğinden ve Bolşeviklere karşı açı- lan mücadele de tadsız bir şekil aldı- ğından ben büsbütün Enver paşa ta- rafına geçtim, Bir müsademede baca- ğımdan yaralandım, Bir müddet ken- dimi tedavile meşgul oldum. Yaram i iyi oldu, fakat topal kaldım, Bu vazi- yette artık harbe iştirak edemezdim. Onun için başka bir vazifeye tayin edildim. Güldost, karşısındaki adamın En- ver paşanın ölümünden haberdar ol- | madığını, çünkü o facianın Merton mevkuf iken cereyan etmiş olduğunu anladı. Onun için kendisine bunu AÇ- mağa karar verdi, dedi ki: — «Söylediklerinizin doğruluğuna İnandığım için size bir şey söyliye- ceğim. Enver paşa, bundan bir iki ay evvel kızılordu ile vukubulan bir müsademede vefat etti. Bundan ta- bil malümatınız yok, değil mi?> Merton bunu işitince olduğu yer- de donup kaldı. Güldostun ağın dan duyduğu (haber o kadar elimdi ki teessüründen ne yapacağını, ne diyeceğini şaşırdı. Bir müddet başı- nı avuçları içine alarak ve dirsekle- rini dizlerine dayayarak düşündü, durdu. Ondan sonra beşini kaldırarak Güldosta baktı ve yavaş yavaş dedi ki: — <Demek ki Enver paşa bir mü- sademede öldü. Bu hadise hakkın- da daha ne biliyorsunuz?» — «Maatteessüf fazla malâmalım yok. Yalnız öldüğünü işittim.» — «Fakat, nasıl oluyor da siz bu işlere karşı alâka gösteriyorsunuz? Bir daha soruyorum, siz kimsiniz?» Güldost, karşısındaki adamın ha- dinden, tavrından onun hakikaten Enver paşa harekâtına mensup ol- duğunu katiyetle anlamıştı. Onun için Mertonu daha fazla merak için- istediğinizden bahsetmiştiniz. Bir de, malüliyetiniz Üzerine yeni bir vazifeye tayin olun- duğunuzu söylemiştiniz. Kasdetti Biniz kervan muayyen bir kervan mı 4di? Yeni. vazifeniz ne idi? Bunları da bana anlatacak olursanız ben de size kim olduğumu bildiririm » Merton ellerini ceplerinden çıka- rarak hemen yerinden fırladı, Güldostu bir imtihandan geçir. mek için Ani bir surette ona şunu sordu: — «Siz Lârsen nfmı altında hare- ket eden Hasan bey isminde birisini taniyor musunuz?> — «Size kim olduğumu söylersem Güldost, Hasan bey isminin zikre- dildiğini işitince gene ihtiyatlı bu- lunmaya ve Mertonu dinlemeden hiç bir şey söylememeğe karar verdi. ği için böyle bir cevapla İngilizi at- latmağa mecbur oldu. Merton, aylardanberi mevkufen geçirdiği hayattan bıkmış, usanmış ye bu vaziyetten kurtulmak ümidile bütün bildiklerini karşısındakine an- latmağa karar vermiş olduğundan dikkatle Güldosta bakarak dedi ki; —Pek âlâ, mademki bu kadar 18- rar ediyorsunuz, şahsıma alt olan hikâyeye devam edeyim: oMalüliye- tim üzerine başka bir vazifeye tayin edildiğimi söylemiştim. Bu vazifem çok uzaklardan gelen ve geç kalan bir kervanı arayıp bulmak ve onu idare eden adama yardım etmekti, Bu maksatla Ferganadan yola çık- tim. Çin hududunu gizlice aşıp Kâş- gara gelecek ve burada bir Afganlı ile buluşacaktım, Fakat yolda kızıl müfrezelerin tekibetına uğradım. Tâ Pamir taraflarına kadar kaçmağa mecbur oldum. İşte oradan aşağıya inerken yakalandım. Kâşgara gel dim amma ne vaziyette! Ve burada aylardanberi . yalmz mevkuf kalışı" ma üzülmüyorum, arkadaşlardan hiç bir haber alamadığımdan ve bir iş göremediğimden dolayı da fena hal- de içim sıkılıyor. Şimdi sizin bana hiç olmazsa son vaziyetler hakkın- da malümet vererek gikıntılarımı kısmen olsun gidermeğe yardım ede- ceğinizi ümit ediyorum.» 2 Güldost, Mertonun anlattıklarını dikkatle dinledi (o İngilisin samimi- yetine inanmamak için ortada hiç bir sebep kalmadığına kanaat getir. di. Bununla beraber gene düşündü: Bu adam İngiliz, bir İngilizin ya- bancı bir millet menfaati için feda- kârane çalışması o kadar nadirai- tandır ki ona karşı her zaman ihti- yatı, elden bırakmamak . gerekür. Bundan başka ikimizi de mevkufuz, Bu mevkufiyetin bizi ne vaziyetlere düşürebileceği belli olamaz. Fakat, bunu düşünmekle beraber Mertonun gösterdiği samimiyeti mu- Kabelesiz bırakmamak için dedi ki: , — «Silâh taşıyan bir kervanın | yolda olduğunu biliyorum. Bu ker- van belki iki üç haftaya kadar Kâş- gara vasıl olur. Sizde o zamana kadar kurtulabilirseniz Rus Türkis- tanıda çalışan dostlarınıza kervan- Glar vasıtasile haber gönderebilir. siniz.» “ Merton, Güldosttan mufassal ma- lümat beklerken verdiği haberi kısa- ca bildirmekle iktifa ettiğini görünce hayal inkisarına uğradı Tekrar Güldostun yanına oturdu. Ondan sonra evvelki müstehzi tavrını yeni- den takınarak dedi ki: İ — «Evet, o kervanla dostlarıma bir| haber göndermeğe çalışırım. Fakat Enver paşa öldükten sonra artık ora- larda hiç bir işim yok ki! Rus Tür- kistanında çalışan türkler içinde en ziyade sevdiğim adam kervanın ba- şında hareket eden Hasan beydi...» — «Hasan bey mi?» | — <Evet, kervanı getirmeğe me mur edilmeden evvel onunla ayni mıntakada çalışıyorduk. Çok sevimli, iyi kalbi, cesur ve azimkâr bir za- bittir. Kendisile çok iyi anlaştık.! Hasan beyden uzun zaman haber ala- mayınca onun dostu olduğumdan gidip kendisini aramayı arkadaşlara ben teklif ettim. Teklifim kabul olun« du. Fakat bu aramanın ne netice verdiğini işte burada görüyorsunuz.» | Merton Hasan beyle dost olduğu- nu söyleyince Güldost çok memnun | du, Bunun için Mertonun samimiye-' tine büsbütün inandı, Ona her şeyi! Anlatmağa karar verdi. Fakat tam bu esnada bahçenin kapısı gıcirdiya- rak açıldı. Bahçeye çıkan hademe doğru Güldosta gelerek önünde dur- du ve dedi ki; — «Taotay'ın memurları zatı &i- nizi bekliyorlar. Kölenizi lütfen ta- kip ederek geliniz.» / Güldost kendisinin soruya çekile- ceğini anladı. Bunu pek tabif bulu- yordu. Kendisini de Merton gibi ay- larca hapsetmekten bir şey kaza- namazlardı, Tevkif ettikten sonra söyletmeğe de çalışacaklarına şüphe yoktu, Güldost, Kâşgar taolayi Ma - şao - vu'nun İngilizlerden ziya- de Sovyetlere taraftar gibi göründü- Künü bildiğinden geçireceği soru im- tihanının pek gör olmuyacağını ümit ediyordu. Onun için, çağırılmasına hiç hay- ret etmeden kalktı. Mertona: lâzımgeliyor. vet edildiğim için gidiyorum. Sonra gene görüşürüz.» Hademenin söylediği Çinceden hiç bir şey anlamamış olan Merton lâ- kayd bir tavırla; — «Ya? Demek ki. sizi soruya çe- kecekler! Şimdiye kadar bana bu- kadarını da yapmadılar, Muvaffakıs! yetler dilerim.» cevabını verdi. İ (Arkası var)