EE Nüciye beş yaşındaki küçük kar- — Ayten... Ferdi ağabeyinin elini &k bakayım... Ona «hoş geldiniz» de... Haydi. Ayten oyuncaklarını. bir dakika- cık olsun bıraktığı için canı sıkılmış kalktı. Küçücük elini Ferğiye uzattı: — Hoş geldiniz... deği, .. larının başına otur... Amma çok gü- rültü yapma... Ayten oyuncaklarının başına dön- dü. Naciye ile Ferdi salonun bir kö- şesine çekildiler, Ferdi Naciyenin kardeşine uzaktan bakarak: — Ne sevimli çocuk!... dedi. Naciye: — O kadar dillidir ki bir kere çe- nesi açıldı mi kapatamazsınız... Ne- lerden nelerden bahsetmez... Sonra fena bir huyu vardır, Yanında ne konuşulsu dinler ve âdeta ezberler. Salonda Naciye ile otur. dukları köşe loştu. Aj yi. karı katında piyanoda çalınan gü- zel bir şarkı işitiliyordu.”Ferdi uzun zamandanberi içini Naciyeye açma- ğı düşünüyordu, Ferdi gengindi, ar- tık evlenmeğe kati surette karar ver- mişti. Yaşı oldukça ilerlemişti. Na- ciyenin çapkın gözleri, küçücük, kır- mızı etli dudakları onu haftalardan- beri meşgul ediyordu, Genç kızla ara- ları da pek iyi idi. Ferdi büyük bir cesaretle elini uzattı. Naciyenin küçük beyaz elini tuttu. Doğrudan doğruya: — Naciye... dedi, benimle evlenmek ister misin?... Naciye çapkın bir gülüşle cevap verdi: —Bu öyle bir sual ki cevabı bir- denbire verilemez sanırım... Biraz düşüneyim. olmaz mu?, Ferdi; — Peki Naciye | deği, düşün Fa- kat her halde senden İyi bir cevap beklerim Ferdi bundan sonra, ona hayat- larını birleştirirlerse geçirecekleri gü- zel günlerden bahsetti, , Kendisinin parası vardı. Naciyenin;her istedi- gini yapabilirdi. Bu,para ile aşkları- nı da birleştirirlerse dünyanın en me- sud çifti onlar olabilirdi,. Naciye iri, güzel gözlerini yerdeki halının çiçeklerine dikmiş bu sözle- ri dalgın dalgın dinliyordu. Nihayet, Ferdi: — Ben gidiyorum Nagiye, dedi. Cevabını bir an evvel beklerim... Ferdi kalktı, Naciye tekrar kü- Şük kardeşi Aytene seslendi: — Ayten... Ferdi ağabeyinin elini sıkma yok mu?,. Haydi bakalım ken- disine egüle güle.» de... Ayten buna itiraz ettir — Abla, ben şimdi dayyaremle gi nuyorum. Yerimden kalkamam. Me kaşlarını çattı; — Ayten!... Sana lüyorum... Kalk bakayım... “öle Ayten yüzünü buruşturdu. İstemi- ye istemiye yerinden Kalktı, Ferdi- hin elini sıktı. Ona; — Güle güle... dedi, * Ferdi evden çıktıktan 'sonra hep Naciyehin vereceği cevabı düşünü- yordu. Her halde genç kiz kendisini reddetmiyeceğe benziyordu. Ertesi günü Ferdi gene Naciyenin evinin yolunu tutmuştu. Bir aralik aklina küçük Ayten geldi. Ve kendi ken- dine: — Küçükle ahbap olmağa bak- malı... dedi. Yolunun üzerinde bir çikolatacıya uğradı. Ona büyük bir paket çikolata aldı. -Ayten bu sefer çikolatanın hatırı için Ferdiye daha. Ziyade iltifat etti, Ferdi giderken ab- Jasının ihtarına lüzum kalmadan kalktı onun elini sıktı ve: — Güle güle... dedi, Günler geçiyor, Naciye hâlâ ceva- bını veremiyordu. Ferdinin küçük Aytenle arası pek iyileşmişti, Her za- man getirilen çikolataların; küçük oyuncakların büyük esiri görül müştü O günü Ferdi Naciyeyi otomobille gezdirecekti. o Artık Ferdiye, Naciye- nin evinde bir nişanlı gözile bakılı- yordu. Ferdi eve geldiği zaman Na- ciy'i daha hazırlanmamış buldu. Ayten «acaba çikolata mı getirdi? Yoksa, oyuncak mı?.» diye merakla Ferdiye koştu. Naciye: — Ben daha hazırlanmadım... d8- di, ben giyininceye kadar küçük ev sahibi sizinle meşgul olsun... Haydi bakalım Ayten Ferdi ağabeyinin ya- nina otur... Ben de yirmi dakikaya kadar gelirim... dedi ve sonra tâtlı bir gülüşle ilâve etti: — Hem belki bugün beklediğiniz cevabı da vereceğim... Ferdi heyecan içinde: — Sahi mi Naciye?.. dedi. Fakat Naciye çoktan içeriye, giyinmeğe koşmuştu. Ferdi saadet içinde idi. Ayten şim- di onun yarına olurmuş, Fefğinin getirdiği çikolatayı ağzının iki ta- rafına bulaştıra bulaştıra yiyordu. Ferdi onunla bu ahbaplığından is- tifade etmeği düşündü: — Söyle bakalım Ayten, dedi; ab- lan hiç benden bahsediyor mu? Ayten sordu: — «Bahsetmek» ne demek?... Ferdi içinden: «Ben de ne abda- Uum!. diye düşündü. Küçük © çocuk bahsetmekten anlar m1?.> Sonra Aytene izahat verdi: — Yani ablan hiç benim Jâfımı ediyor mu?... Ayten biraz süşündü. Sonra: — Ediyor, ediyor... dedi, Hem da- ha dün akşam etti. Ferdi, Aytenin meşhur gevezeli- ğinden tam istifade edecek zamanı bulmuştu. Sordu: — Ablan 'ne dedi bakalım benim için... Doğru söyle amma... Eğer doğru söylersen sana bir tayyare daha alacağım... Ayten küçük bir tereddüten sonra: — Serin için «kel» dedi... Saçların dökülmüş, sen «kel» olmuşsun... Ferdi başından aşağı bir kazan kaynar su dökülmüş gibi oldu. — Yana... Demek böyle söyledi ha... dedi. Ferdinin hakikaten saç- ları dökülmüş, başı açılmıştı. Ayten: — Amma daha başka şeylerde söyledi... Ablamın arkadaşı Macide gelmişti... Macideye söylerken ben işittim... Ablam senin için dedi ki... Ayten burada susunca Ferdi me- rakla sordu: — Ne dedi?.. — Şey dedi.. şey... Kaz dedi... Sen yağlı kazmışsın... Amma" ben inan- madım... Sahi sen kaz nusın? Ben hiç böyle kaz-görmemiştim. Ferdinin kulakları uğulduyordu: — Peki. peki Ayten... Artık kâfi... dedi. Lâkin çocuğun ağzı bir kere açıl mışlı, Naciyenin söylediği gibi âçı- lan bu küçük ağzı kapatmak pek güçtü. Ayten devam ediyordu: — Senin paran çokmuş amma, aklın azmış... Ablam böyle söyledi Macldeye.. — Peki... Peki yâvrum anladım... a aklına bir şey gelmiş — Ha... Amma ablam seni sevi- yor... Miacideye öyle dedi. — Öyle mi?. Çocuk biraz düşündü; — Yok. yok... Seni değil... Ne hid ağabeyimi seviyor. Hani benim bir Nahid ağabeyim var ya... Onu seviyormuş... o Seni» sevmiyormuş amma senin paran çokmuş. sana varacakmış... Ablam bunları Müci- deye anlatırken ben hep dinledim... Şimdi bana tâyyareyi alacak mk sın?... Ferdi yavaşça yerinden — kalktı, Şapkasinı - alarak kendisini “sokağa atlı. Naciye giyinmiş, süslenmiş sa- fona girince Ferdiyi bulamadı. Ayte- ne sordu: — Nerede Ferdi ağabeyin... Ayten hayretler içinde omuzlarını e — Bilmem... dedi. Onun «kaz; ol- duğunu söyledim. Sen öyle diyordun. ya... Kalktı gitti... Sahi abla o kaz mı?... (Bir yıldız) köy, Emirgân, Rumelihisarındaki e©- zaneler, Aksaray: Yenikapıda Sarım; Beşiktaş: Vidin, Fener: Defterdarda Arir, Beyazıd: Yeni Lâleli, Kadıköy: Pazaryolunda Merkez, Modada Ne- jad Sezer, Üsküdar: Ahmediye, Kü- Hikmet Cemil, Samatya: beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır. 4 lak Güneş ğin İkindi Akşesi Tai E. 1240 160 705 045120 18 Va. BAZ 12 1227 1507 472 1887 fdarabane: Babtkl etyan Azmak Se; No. 17 Iş bulmak için Uzun uzun düşünecek yerde AKŞAM gazetesine bir KUÇUK İLAN koydarünüz. 3 defası 100 kuruş İzmitte Şark Pazarı Sadeddin Yalım Ticarethanesi Kocaeli vilâyeti mektep kitapları satış yeri. Her nevi kırtasiye çeşitleri, Nauman dikiş ve yazı makineleri, Ko- ak aym enne daye Grip, Baş, ve Diş ağrıları Nevralji, Artritizm, Romatizma NEVROZIN Baş, diş, nezle, grip romatizma ve bütün ağrılarınızı derhal keser. İcabında günde 3 kaşe alınabilir. Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertel ——— Tefrika No, 131 Sinan paşa elçiye iyi bir ders verdi: “Memleketine dönünce, Senatoya türklerin uyumâdığını anlat!,, dedi — Rühsari dedi - hanım sorarsa, Bu sabah kahvaltımı selâmlığa ge tirsinler, Cübbesini toplıyarak merdivenler- den indi ve doğruca kâhyasının Odasına gitti. Dırahşan, söyliyeceği sözlerden ve- zirlâzamın çok memnun olacağını u- muyordu. Bu, o devirde hiç bir kadı- nın elde edemiyeceği muvaffakıyetler- deri biri sayılabiltrdi. Gerçi konaklar- da ve saraylarda kadınlar birçok entri- 'kalar çeviriyorsa da, böyle dışarıda is- tenilen yere gidecek, serbes, becerikli bir kadın bulmak kolay bir iş değildir. da paşa Dırahşanı görünce gü- Yümsedi: — Ne haber var?... Anlat baka- um... Bilâl ağa kapıyı kapayıp dışarıya çıkmıştı. Dıralışan o gece Venedik balyözünün Cibalideki sahlihanesin- de nasıl eğlendiğini, sinyor Veneyro- nun Sinan paşa hakkında neler dü- şündüğünü birer birer anlattı; — Bu, çok şeytan bir adamdır, devletlim! dedi, Ondan sakınınız! Geçenlerde yanınıza hançerle gel- miş. Elçileri yoklattığınız ozaman, Venedik balyözü sizin huzurunuzda | hançerini pantalonuna atıvermiş. Ba- na; «İhtiyar veziri öyle bir atlattım ki... Koca bunak farkına bile var- madı!» dedi, Sinan paşa bunları duyunca hid- detinden küplere binmişti. Bir aralık Dırahşandan da Şşüp- helendi: — Acaba bu kadın yalan mı söy- Tüyordu? Sordu: — Beni, aldatmiyorsun, değil mi 'Dırhşan? Eğer yalânın meydana Çı- karsa seni cellâda veririm, Öbür dünyayı boylarsın! Dırahşan elini koynuna götürdü: — Yalanım varsa, boynumun Vu- Tulmasına razıyım, paşacığım! Ben, siz devletlim dururken, kâfirlere hiz- met edecek değilim ya, Gece karşı karşıya içki içerken, balyözün çok değerli bir tesbihini çalıp koynuma koymuştum. Sinyor Veneyroya bu tesbihi Papa hediye etmiş. Veziriâzam sadef tesbihi aldı: — Bunu kendisine Papa hödiye et- diş hal... — Evet, “devletlim! İstanbuldaki hizmetinin bir hatırasi imiş bu... — Ne diye çaldın bunu sen? — Balyözle gecelediğimi, başbaşa kalıp içki içtiğimi anlatmak için... Sinan paşa tesbihi koynuna koy- du... > Dırahşana para ve hediyeler vere- rek hareme döndü. “ «Senin kafanı koparırdım. Fakat!..» Sinan paşa Venedik elçisini affe- — Böyle entrikacı ve düzenbaz bir adamın İstanbulda işi yok... Diyerek memleketine göndermeğe, fakat bundan evvel kendisine iyl bir ders vermeğe karar Vermişti. Bir gün sinyor Veneyroya bir ha- ber gönderildi: «— Veziriâzam sizinle görüşmek istiyor!» Venedik elçisi bu haberi alınca, muâyede elbisesini giydi, veziriâzamı ziyarete gitti. Sinan paşa © gün Kılıç Ali paşayı da yanında alıkoyarak; — Bir orta oyunu oynanacak, sen Tanusun ikinci defa (1574) de türkler tarafından istirdadında Si- nan paşanın gösterdiği siyasi muvaf- fakıyetin hayranı olan sinyor Venay- yo, şimdi, hâlâ müvazenesini ve 28 kâsını kaybetmiyen böyle bir vezire neden atıp tutuyordu? Sinan paşa bunun hesabını sora- caktı ondan. Venedik elçisi veziriâzamın yanı- ma girdiği zaman, fena halde sinir. liydi. Kılıç Ali paşayı orada görünce büsbütün sinirleri gevşemiş ve çene- leri tutulmuştu. Sinan paşa; «— Hayatıma kıyacaktı, Elimde delâli) var. Bu heritin boynunu vurdü- rTacağım!» Diyebilirdi. Hattâ bir aralık pa dişaha da bu meseleyi açmış ve üçüncü Murad: — Ne zâman istersen, cellâdı gön- deririm! Diyerek, Sinan paşanın fikrini ter- Yiç yollu cevap vermişti, Sinyor Veneyronun, Sinan paşa- nın canına kıyacağı gerçekti, Bu, tamamile belirmiş, meydana çıkmış bir hakikatli. Fakat, Sinan paşa gibi uzağı görür, akılı bir devlet adamı, hiç bir zaman bir elçinin boynunu vurdurmak o teşebüsünde buluna mazdı, Sinan paşa o gün, elçinin bütün yaptıklarını ve söylediklerini birer birer yüzüne vurdu: — Sen riyakâr, dolapçı, iki devlet grasını dalma bozmağa çalışan bir adamsın! Canıma kıyacağını öğren- dim. Padişahın cellâdı kapıda bek- iyor. Şimdi senin başını koparttırır- dım. Fakat, seni memleketine gön- dermeyi daha faydalı buldum. Ora- ya gidince, Senatoya: «Türkler uyu- muyor. Papanın bana hediye ettiği sadef tesbihi bile yatak odamdan çaldırmışlar. Bunak sandığım vezir, bu sözleri size söylemem için, beni buraya gönderdi!» diyeceksin. Sinyor Veneyro birdenbire teynin- den yıldırımla vurulmuş gibi sende- ledi, şaşırdı.. dizlerini yere koyarak: — Beni memleketime gönderme- yin, asaletmeap! Ben, sizin ve Os manlı devletinin çok eski bir dos- tuyum. Yemen; Kıbrıs; Tunus mu- zajteriyetlerinde gösterdiğiniz kah- ramanlıkları bütün: dünyaya ben yaymıştım, Ben, sizin aleyhinizde SÖZ. söylemiye nasıl cesaret edebilirim? Bunları uyduran kahbelik etmiştir. Venedik balyözü, çengi Dırahşa- nin kendisini nasıl aldattığını düşün- dükçe tüyleri ürperiyordu, O, hayatın- da ilk defa böyle bir kadın tuzağına düşmüştü. Onun bu gafleti kendisine ne kadar pahalıya mal olacaktı! Sinan paşa, Kılıç Ali paşaya dö- nerek: — Paşam, dedi, bu adam iki defa beni öldürmeğe gelmiş buraya. Fa kat ben elçilerin üzerini yoklalınca, sinyor Veneyra belindeki hançerini donunun içine düşürüp saklamış, NI- hayet büda sabit olunca, kendisine bir ders vermek istedim, Benim ye- rimde siz olsaydınız, rie yapardınız bu kâtire?... Kalıç Ali paşa gözlerini açarak, şid- detle * bağırdı: — Derhal başını vurdururdum, Ve bunu yapmak için bir dakika bile tereddüt etmezdim! Sinan paşa gülümsedi; — Hayır. Ben, sizin yapmak İste- diğiniz gibi yapmıyacağım Onu memleketine göndereceğim. İlk yek kenli ile hemen geri dönsün, ve türklerin uyumadığını Venediklilere anlatsın. Sinyor Veneyro, veziriâzamın hu- zurundan çıktığı zaman, dizlerinin üstünde duramıyacak kadar sersem- lemişti. Ağzının kenarından kan &i- zayordu. Korkudan dudakları patlamıştı! Veneyro o gün sahilhanesine bay- gın ve bitkin bir halde döndü. BÖLÜM: 5 Kavaklar çifliğinde kim oturuyor? Aradan yıllar geçmişti. Küçük Sinan, idamdan affedilip şehir dışında yaşamağa mahküm ol- düğu gündenberi Kavaklar çifliğin- de oturuyordu. rpm vaz)