e ME m ee AŞ “e COAKŞAM 27 Kânunusani 1938 Bu hafta piyasada daha hararetli muameleler oldu Piyasada geçen haftaya nisbetle Tazımdır. İhracat maddelerimizin ei Av derileri — Bu hafta içinde av piyasası kendisini göstermiş- tir. Vakla piyasa geçen hafta açıl mış, fakat hiçbir iş olmamıştı. Ame- rikadan av derileri üzerine teklifler başlamıştır. Fakat Amerikalıların is“ edikleri ucuz tavşan derileridir. Bu sene tilki derisi üzerine pek az vardır. Deri piyasası, kürk mo- İâbi olduğu için, her sene vaziyet değişmektedir. Bu itibarla : Di — Daha altı ay açlığı idman ede- ceğim, bütün kazancımı tükettim. Amma adam sen de... Hiyatta bu #i- kıntılı nlar olur. Hem nihayet para için bu kadar üzülmeğe değmez. Cjotilde kulağına fısladı: — İstersen ödünç vereyim. İrkilerek: — Çok tütüfkârsın iki gözüm, dedi, amma artık bu bahsi kapatalım ol- maz mı?.. Yoksa kırılırım. Clotilde sustu, sonra ıkı sıkı sarı- Jarak — Seni ne kadar sevdiğimi anlami- dedi, şar A ME en kim giderken: - , — İnsan senin vaziyetteyken cebin- de unuttuğu bir parayı bulsa ne seyi- nir değli mi? dedi. 1 Duroy candan tasdik etti: — Elbette sevinir. Ciotilde ay ışığını bahane ederek | dermişlerdir. Şimdi bu nümünelere gelecek cevaplar bekleniyor. Hububat maddeleri — Son hafta içinde Çekoslovakya, memleketimiz- den mühim mikdarda çavdar almış- #ar. Gene çavdar üzerine gerek Çe- 'koslovakyadan ve gerekse Almanya- dan talepler olacağından bahsedil- mektedir. Yulaf üzerine pek iş yoktur. Arpa #hracatı İtalyaya ve Belçikaya yapıl- maktadır. Bu madde üzerinde endişe azalmaktadır. Hububat maddeleri arasında bak- in bilmiştir. Bu sene bakla en ziya- de Fransaya ihraç edilmiştir. Kuru sebzelerden nohut üzerine Alman- yadan küçük siperişler vardır. Bon haffa içinde Anadoludan pi- yasaya ehemmiyeti mikdarda mer- cimek gelmiştir. İhracat tacirlerinin yasadan tiftik aldığı görülmüştür. Tiftik alıcıları arasında, şimdiye kadar piyasa ile hiç alâkaları ol- mamiş firmalar bulunuyordu. Çekoslovakya firmalarının birden- bire tiftik piyasasile alâkadar olma- m, birazda hayret uyandırmıştır. Bu işe merak edenlerin yaptığı tah- Bir kaç gün evvel Sovyetler tica- yet mümessilliği de tiftik piyasasile alâkadar olmuştur. Fakat henüz bir mal almamışlardır. Yapağı üzerine ihracat yoktur. Geçen hafta içinde yerli dokuma fab- rikaları piyasadan 10 bin kilo ka- dar yapağı almıştı. Bu mikdar, fi- âtlerin biraz canlanmasına sebebi- yet vermiştir. Geçenlerde Katırcıoğlu hanında çıkan yangında da mühim mikdarda tiftik yanmıştı Katırcıoğlu hanı, tiflik stok merkezlerinden biriydi. Yaş ve kuru meyvalar — Kuru fındık ve ceviz üzerine küçük partiler halinde ihracat ya- pilmaktadır. Biraz Fransaden, bi- rez da İngiltereden sipariş vardır, Yaş meyvalara gelince, henüz Sov- yeller her sene olduğu gibi Dörtyol pi yemine portakal almamışlar. parişi de bitmek üzeredir, Çekoslovakyadan sarı renkte, tatlı portakal istenilmektedir. Geçenler- de Praga gönderilen bir parti mal bu evsafı halz değildi Halbuki bu evsafı haiz portakal da pek azdır. MA, hayvanlar koşuyor, gelip geçenler hiz- h yürüyordu. Kaldırımlarda ayak sesleri çınlıyordu. Çlotilde ayrılırken sordu: — Öbür gün buluşalım mı? — 'Tabit buluşalım. — Ayni saatte mi? — Evet, — Allaha ısmarladık canım. Duroy geri döndü, sık adımlarla | Yirmi franklık bir altındı. Çıldıracaktı. . Parmaklarının arasında evirip çevi- riyor, bu paranın hangi mucize ile ce- 'bine girdiğini arıyordu. Gökten düş- memişti ya. # , Nihayet anladı, fena kızdı, izzeti nefsi kırılmıştı Metresi ona cepte unutulmuş paradan bahsetmişti. Bu sadakayı o vermişti. Rezalet! — gün ben ona gösteririm, Yattı, Hiddetini yenememişti, Yı unanistana iden Türk talebe Şereflerine ziyafet verildi, suvare tertip edildi Atina 26 — Burada bulunan Türk talebesi, Türkiye elçisi B. Ruşen Eş- ref tarafından şereflerine verilen çaydâ hanır bulunmuşlar, Atina tni- versitesini ziyaret etmişlerdir. Üni- versite rektörü bir nutuk söyliyerek Türkiyenin ierakkisinden ve maari- fin inkişafından takdirle bahsetmiş- tir. Müteakiben misafir talebeler, Pire sigara fabrikasını Pire serbes liman 'mıntakasını Lotraki, Koreni şehirle- rini, kaplıcaları ve asarı atikayı gez- mişlerdir. Akşam Atina ve Pire şe- hirleri nazırı B, Kocias, Maksim ba- rında şereflerine büyük bir ziyafet vermiştir. Atina üğiversileşi klübü de misafirler şerefine bir konser ve suvare verecektir, Türk talebe yarın (bugün) İstanbula müteveccihen ha- reket edeceklerdir. Bir heyet de Macaristana gitti Budapeşte 26 (AA) — Macar ajansı bildiriyor: Profesör B. Muh- Hsin riyasetinde İstanbul üniversite- si talebesinden 36 kişilik bir heyet, bir hafta Macaristanda tedkik seya- hati yaparak bir çok kültür müesse- selerini gezmişlerdir. Maarif Nezareti yüksek tedrisat dalresi şefi B. Fuelei Szanlo, heyet gerefine bir akşam ziyafeti vermiş ve bu ziyafet sonunda B. Fuejel Szanto ve B, Muhlis, Macaristan ile Türkiye arasında dostane münasebetleri te- barüz ettiren samimi nutuklar söy- Jemişlerdir. Trabzon nümune hastanesi Deniz kenarında geniş bir arsada inşaata başlandı Trabzonda büyük bir Nümune has- tanesi yaptırılmasına karar verildi- ğini yazmıştık. Hastene için deniz kenarında geniş bir arsa seçilmiş ve inşaata başlanmıştır. Hastane 250 yataklı olacak ve bir milyon liraya, çıkacaktır. Hastanede fennin en son terakkiyatına göre te- sisat, lâboratuvarlar bulunacaklır. Binanın plânmı türk mimarları yap- mıştır. Güzel Sanatlar akademisi plânları tedkik ederek bazı tadilât Hastanenin yanında modem bir se binası yapılması kararlaştırılmış- far. 350 bin Jiraya mal olacak bu bi- nanın inşasına da yakında başlana- caktır. Garip bir masal Bir ölü dirilmiş, mezardan evine geri dönmüş Evdekiler hortladı diye korkmuş- lar, fakat hortlamadığı anlaşılmış İzmir (Akşam) — İzmirde garip bir şayia dolaşıyor: Buna hakikat diyenler bulunduğu gibi uydurma bir raasal diyenler de var. Şayia, ölen bir adamın dirildiği hakkındadır ve İz- minde halkın ağzında durmadan Şe- kilden şekile - girmektedir. Şaylayi kaydedelim: Tepecikte Hamam sokağında Boş- nak İbo adında biri oturmaktadır. Hastalanan bu sdam, İzmir hasta. nelerinden birine yalırılmış, tedavi altına alınmış. Hastalığı sebebile kendisine mor- finli bir enjeksiyon yapılmış, İbo en- jeksiyondan sonra ölmüş. Fakat hakikatte ölmiyen, derin bir uykuya veya baygınlığa düşen bu a- dam, öldü diye ölülerin mahzene indirilmiş. Orada bir gün kalmış, ertesi gün diğer iki ölü ile birlikte onunda cenazesini yikamış- Jar, kefenlemişlef, Cenaze arabası gelip üç ölüyü almış ve Asri kabris- tan yolunü tutmuş. Araba sarsıla sarsıla yoluna de- vam ederken Boşnak İbo kendine gelmiş, gözlerini açmış, çünkü en- Jeksiyonun tesiri zall olmuş bulu- nuyormuş. Başka biri olsa belki kor- karmış amıma İbo cesur bir adam- miş. Dikkat edince kefene sarılı ol- duğunu yanında kendisi gibi daha iki kefenli bulunduğunu görmüş, hastaneyi hatırlamış ve araba içinde doğrulmuş. Mezarlığa ogölürüldüğünü anla yınca arabecıya seslenmiş: — Üşüyorum paltonu bana ver. Arabacı, bir ölünün dirildiğini gö- “rünce pallosümu çıkarıp vermiş, fa- kat korkarak kaçmış, Boşrak İbo, bundan sonra arâba- cının yerine geçmiş, arsbayı mezar- ığa doğru sürmüş: Mezarhğa varınca mezarcılar ya- nıma yaklaşmışlar, üç cenaze için ha- zırlanan yeri göstermişler. İbo: — Mezarımı görmek her faydalı olacak. Diye düşünmüş arabayı yan ya- na hazırlanan üç mezarın bulundu- Bu yere sürmüş ve arabadan atlayıp mezarcılara: — Bunun İangisi benim? Göste- rin! Diye bağırmış. Mezarcılar, bu söz- lerden bir şey anlamamakla beraber arsbacının aklını kaçırdığına hük- metmişler, O sırada Boşnak İbo: — Ben öldüm, fakat tekrar dirii- halde Geç uyandı. Karı açtı. Tekrar ya- tap ikiye kadar kalkmamak üzere uyu- mağa çalıştı, Sonra düşündü: — Bundan ne çıkar, para bulmalı- ta hademeye verdi: — Foucart, dün akşam verdiğin ara- ba parasını al. Yediye kadar çalıştı. Üç frank daha. harcedip akşam yemeğini de yedi. İki bira ile günün masrafı dokuz İrang otuz santimi buldu. Yirmi dört saat İçinde borç para te- darikine imkân olmadığından, o gün iade edeceği yirmi franktan altı bu- çuk frank daha ödünç aldı ve rande- yuya cebinde dört frank yirmi santim- le geldi. İçin için kuduruyordu; meseleyi açıkça izah edecekti. Metresine: — Geçen gün'cebime koyduğun pa- rayı buldum. Vaziyetim değişmediğin- den, para ile uğraşacak vakit te bula- madığım için bugün iade etmiyece- ğim. Ama buluşacağımız ilk gün geri vereceğim, diyecekti. Clotilde, telâşlı telâşlı, endişeli en- dişeli geldi ama müşfikti. Acaba na- sıl karşılanacaktı? Hemen sünle ma- rüz kalmamak için boynuna sarılıp 8i- kı sıkı öptü. 5 Duroy da içinden: «Biraz sonra meseleyi açarım, Nasıl olsa bir sırasını getiririm.» diyordu. konduğu | öğle yemeğini yedi. Gazetede üç frank | dim. Cevabile hayret içinde kendisi- ri süzen mezaycıların önünde palto- sunu çıkarmış, kefenli vaziyetinde onlara görünmüş, Mezarcılar korku içinde kaçmışlar, İbo onların arkasından kahkahayı basmış, paltosunu tekrar. giymiş ve evino dönmüş. Meselenin asıl garip ciheti bundan sonra başlıyor. İbo eve gidince kapı- Yı açıp içeri girmiş, karısına: — Ben geldim. Demiş, Ev halkı İbo öldü diye arkasından sıcak göz yaşları dökmüş lerdi. Kadın, kocasını kefenle görün- ce cığlığı basarak sokağa fırlamış, - komşular yetişin, hortlak var. Diye istimdada başlamış. Komşuları koşup gelmişler, mese- deyi öğrenince büyük bir hayrete düşmüşler. İbo, hakikaten hortladı m: aceba? Bunu anlamak için ne yapmalı? Birisi demiş ki: — Hortlak kara ciğer yemez. Bir parça kara ciğer bulalım. Derhal bul maşlar, İbonun bulunduğu evin ka- pısını ihtiyatla açarak içeri girmiş- ler. Cesur iki Kişi, ellerinde tabanca- lar ve bir parça ciğer olduğu halde ierlemişler, İbo, pijamaları giymiş odada oturuyormuş: — Devranma! Eller yukarı! İbo, iki silâhın tehdidi sltında el- lerini kaldırmış; —- Yahu, demiş, ben ölmedim, be- ni öldü diye azkalsın gömüyorlardı. Kendime geldim, gömülmekten kur- tuldum. Ben hortlak değilim, Fakat kim dinler. Ciğeri uzatmış- Tar: — Ye bunu! İbo, ciğeri evvelâ yalamış, fakat karşısındakiler bununla iktifa etme- mişler: Hayır yiyeceksin! İbo, tiksinerek ciğerden bir parça- yı bir müddet çiğnemiş ve hortlak olmadığına karşısındakileri inandır- miş, » Şimdi asıl mesele bu şayianın ne dereceye kadar doğru olduğudur. Hastane ve mezarcılar ademi malü- mat beyan ediyorlar, Hamam soka- ğında Boşnak İbo namında birinin oturmadığı da tahkikatla anlaşıldı. Masalı duyanlar, doğru bir adres ve- remiyorlar. Fakat şayla, ağızdan #- za mütemadiyen yayılıyor, di, güzel güzel oturdular. Clotilde gece yarısına doğru gitti, giderken üstüste bir kaç ziyafete da- vetli olduğu için ertesi hafta çarşam- ba gününe randevu verdi. Ertesi gün Duroy yediği yemeğin parasını vermek için elini cebine atın- ca, dört bozuk paranın beşleştiğini gördü, beşincisi altındı. Evvelâ, yanlışlıkla bozukluk yerine altın verdiklerine zahib oldu, sonra kavradı ve bu devam eden yardımın izzeti nefis kıran yükü altında çarpın- tıya yakalandı. 'Bir şey söylemediğine öyle pişman- dı ki! Söylemiş olsaydı, tekrar verme- ğe cesaret edemezdi. Dört gün beş lira bulmak için baş vurmadığı çare kalmadı, bülün gay- reti boşa gitti. Nihayet Clotildin ver- âiğl ikinci lirayı da yedi. Duroyun, hiddetli hiddetli: «Bana bak, geçen akşamki şakayı tekrar et- meğe kalkarsan fena darılırımı deme- sine rağmen, ik buluştukları gün Clotilde gene pantalonunun cebine yirmi frank bıraktı. Duroy parayı bulunca: «Hay Allahi kahretsin!» diye söylendi ve metelik- siz olduğuna, para elinin altında ok sun diye yeleğinin cebine koydu. İçini rahatlatmak için şöyle düşü- nüyordu: «Nihayet ödünç verilmiş bir paradır, hepsini birden iade ederim.» (Arkası var). vr m an iğ a