ta, u FPTBETTİŞRKTTTE KER TGY FRPFBRF BEŞ BGEb üşyrP? # EERERÇ © renköy eski devrin müreffeh ailerile dolu bir kihar-semttir; Fakat devir değişince bir çok sabık senginler fakirleşmiş, bunlardan bi- Tİ, kocaman açamlarla süslü elli dö- Bümlük selâmlıklı haremli köşkünü Pertev isminde bir yeni zengine sat- Muşta. Bay Pertev, köşke tamirler koy- Muş, modenizm getirmiş, camekânli bir koridorla hareme bağlanan se- Mamlık tarafındaki büyük iki odayı kendine çalışma yeri tahsis etmişti. Beleti olan müflis mal sahibiden aldığı Bolulu ahçıdan, efendi kılıklı Uşak Recep ağaya kadar bütün hiz- metkârlar şimdi aynen onun mai- yetindeydi. Fakat bunlara bir kaç ta Mâvesi vardı: Hususi kâtibi Galip efendi, şoförü Mustafa ve saire... Türedi zengin bay Pertev'in hiç, hiç bir şeyi eksik değildi. Muazzam servetini eşe dosta da göstererek övünmek en büyük zevkleri arasin- daydı. Bu sebeple sık sık evine misa- fir davet ederdi. İşte bu gün de gene misafirler var: Avukat Mahir, ki genç, güzel bir adamdır. Merhum Âli paşanın here- mİ Remziye hanım, kızı Meliha, oğ- | Ya Cemal, doktor Ferid... Bu seferki davet büsbütün debde- İ Deli, tantanalı... Sofraların biri ku- Tuluyor, biri kaldırılıyor... Pertev'in hususi otomobili kapıda misafirlerin emrine âmade... Fakat biri gider'de arkasından öteki gezmek isterse di- Ye ayrıca 'bir de taksi, saatini açmış a nöbette... Hulâsa, yok, yok... Bünun da sebebi, Pertev'in Meli- a'ya Asık olmasidir. O, bu genç kı- BA servetinin ihtişamını isbat etmek €melinde... Bir haftadanberi devam eden gece yatısı misafirliği cidden bütün davetlileri hayran etti, Fakat © kadar da memnun etti denemez... Çünkü işte daha biraz evvel Per- tev, selâmlk dairesindeki yazı odası- MA bazı işleri için çekilmişti Bu da Adetiydi. Her gün ayni saatte husu- Sİ işleri için selâmlığa kapanır, bu Baatlerde hiç bir ferdin onu rahatsız ©tmesine izin vermezdi. İşte böyle bir saatte avukat Ma- hir, Meliha ile odada başbaşa kalın- Ca memnuniyetsizliğini izhar etti: — Bu misafirlik beni sinirlendiri- yor! | — Neden? Benim çocukluğum- danberi arkadaşım olduğunuzu bil İçin Sizi de davot etmesi, Perte- YİN hesabına büyük bir nezakettir doğrusu... — Olabilir; lâkin, böyle bir de- Yeti ben yapmak isterdim... Böyle bir servet bende olsa her halde seni memnun edecek şeyler hâzır- »« Pertev beyik her ikramın- da sonradan görmelik var. Delikanlı durdu. İçini çekti — Zengin olmak isterim! - dedi, eliha onu süzdü. —— Zengin olmak... - diye o da içi- Bİ Çekti Na ona < yaklaştı ve boğuk “5 e Sizin ailenize ille lüks hayat mı lâzım?... Daha mütera- geçinerdez misinlz?... Ne m #ünki, bana varsaydin.... Sek he kadar sevdiğimi pek âlâ bili- Genç kız hazin bir lümse- eyle; — Bana bunları niçin söylüyorsun, ar İçyüzümüzü sen bizden da- İYİ biliyorsun... Hayatımız ne ş€- in Geçtiği, nelere ihtiyacımız oldu- da 9 malümun.. Senden gizli değil- vi alıştığımız âdetlerden ayrılma- yak için müthiş borçlara battık.. Adamlarımızı savmak, babamızın konağını satmak bize ağır geldi. Bu e bütün malımız, mülkümüz re- altında... Borçlular / gırtlağımıza ie Varidatımız, sarfiyatımızın « Kardeşimin aldığı elli Yira- mi umulur?... Ben mühak- bk bir izdivac yapmalıyım ki, bu il ei basi gidişten kurtulalım... Her şeyi satarsınız. Borçları ödersiniz. Hep birlikte, ka- i rından Receb ağa yetişti. Hakikaten i de kapı kilitliydi. Sarsmalarına rağ- İ karşı, arka üstü, Pertev'in yere yığıl- ZABI TA NU VELİ Nakleden: (Vâ - Nü) zancımızla mütevazi bir hayat yaşa» ri... — Olamaz... Beyhude Israr etme, pertev.. Hem sana daha doğrusunu söyliyeyim mi?.. Bir kaç gün evvel biz gizlice Pertev beyle nişanlandık... Delikanlı, yerinden öfkeyle fırladı; — Vay... Demek o kaba, o sonradan görmüş herife varacaksın ha?... O, ka- dınları sevmesini değil, satın almasını bilir ve hayatında kaç vakası olduğu- nu bana sor. — Rica ederim, Mahir!.. Evinde misafir olduğun adamı tahkire kalk- ma... Ben Pertev'e Aşık değilim. Lâkin beğendiğim tarafları da pek çok. Hem artık olmuş bitmiş bir iş sayılır bu... Beyhude uğraşma... Seninle bu yüzden, aramıza soğukluk girmesin... Mahir, kaşları çatık, elleri cebinde, odanın içinde asabi asabi ıslık çala” rak, bir kaç kere dolaştı. Sonra, bir şeye karar vermiş gibi, dışarı fırladı. 2lgş B- Pertev, evini son derece mün- tazâm bir hale sokmuştu. Ye- mek ve kahvaltı saatlerinde bahçenin öte taraflarında gezmeğe gidenler olursa, onları bile haberdar etmek için küçük bir çan çalınırdı. Tam o sira- larda işte çan çalındı: Sant beş çayı hazırlanmıştı. Köşkteki misafirler ye- mek odasına toplandı. Evvelâ Remzi- ye hanım, dektor Ferid ve Cemal gel- diler. Biraz sonra, halinde bir gayrita» billik sezilen avukat Mahir göründü. Akabinde de, feryad ederek Meliha — Aman... Koşun! - diye bağırıyor- du. Her kes, pürtelâş sordu: — Ne var? Ne var? - Şey.. İşte.” Pertev'in odasında... Bir silâh sesi işittim... Kapıyı açmak istedim: KİN! Üç erkek, önderi koştular. Arkala- men bir türlü açmağa muvaffak ola» madılar. Receb ağa: — Bahçeden dolaşılırsa belki ka- natlı pencerelerin bir tanesinden içe- riye girebiliriz! - tavsiyesinde bulun» du. Dediği gibi yaptılar, Cemal, kana- dın dışardan kolaylıkla açılıp açıl mıyacağına bakmadan camı kırdı ve elini sokarak topuzu çevirdi. İçeriye girdikleri zaman, pencereye mış olduğunu gördüler. Sağ elinde sımsıkı bir tabanca tutuyordu. Doktor hemen iğildi, baktı ve me- yus bir çehreyle: İ Ölmüş! - dedi. Bütün ev halkı, son derece mütees- sir oldu. Zira Pertev, misafirperver ve maiyetini seven, adamlarını hoş tu- tan, bol bahşiş veren bir zengindi. İlk düşünce polise haber vermek ol- du. Bu intihara kimsenin aklı ermiyor- du. Doktor, Cemal ve Mahir, yerlere, duvarlara bakıyorlar, hiç bir şey anlı- yamıyorlardı. Bir aralık genç avuks- tan gözüne, yazı masasının ayağı di- binde duran katlanmış, gri renkte bir kâğıd ilişti. Kimseye göstermeden hemen alarak cebine koydu 3 abıtanın tabkikatı neticesinde | Pertev'in hayatından memnun, | zengin, işi iyi giden, yeni nişanlan- miş bir adam olduğu anlaşıldı, İnti- harına sebeb, acaba ne olabilirdi? Meliha, ifadesinde şunları söyledi: — Çayın hazır olduğunu kendisine haber vermek üzere odasına girmek maksadile Kapının tokmağını çevir- | dim. Fakat kilitliydi, Seslendim, Tam O sırada bir tabanca patladı. Bağır- dım. Cevab almayınca koşarak ye- mek odasındakilerine haber verdim. — Ondan evvel başka bir ses işit mediniz mi? — Hayır... — Tabanca, siz seslendikten sonra mı patladı? — Evet. Akabinde. — Tabanca sesinden evvel şiddetli bir aksırık işitir gibi oldum amma, pek emin değilim. Receb ağa: — Bizim bey şiddetli aksırmazdı!. dedi. Bu uşağın Jstintakından çunlar öğrenildi: Genç kızm selâmlık daire. sine gelmesinden biraz evvel, o, cam- kı koridorun bahçeye çıkan kapısın- dan içeri girmiş, efendisinin odasın da kavga eder gibi ik! erkek sesi işit- mişti ve Pertev beyle avukat niçin bozuştular diye merak bile etmiş... -— Pertev beyle avukat mı? - diye sordukları zaman: — Öyle sandım... Çünkü biraz ev- vel, Mahir beyin koridora doğru gite tiğini görmüştüm. Avukat Mahir: — O yoldan bahçeye indim, Fakat öğle yemeğinden sonra Pertev beyin yüzünü bile görmedim! - dedi. Bunun aksi ispat edilemedi. Zira tabbı adli de, kurşunun, Pertevin elin- de tuttuğu tabancaya aid olduğunu tespit etti, m ertev'in masasmın gözlerinde birçok iş mektupları meyanm- da, Melihaysi hitaben büyük bir zarf, bir de vasiyetname bulundu. İkisi de açılıp okundu. Vasiyetnamede, bütün servetin Me- Uhaya kaldığı anlaşılıyordu. ihar mı?... Cinayet mi? susi kâtibi olduğum sırada, her mek- tubu açmama müsaade etmiş, yalnız gri renkte gelen zarfları açmadan kendisine vermemi sıkı sıkı tenbih etmişti. «Gri mektup» sözü üzerine, avu- katın aklına derhal mahud katlı kâ- ğıd geldi. İnsiyaki bir hareketle eli- ni cebine soktu ve muhatabına: — Mademki siz Pertev beyin kâ- tipliğini etmişsiniz, onun hakkında bana bir çek. izahat verebilirsi- niz! - dedi. - Bu intiharı ben incele- ren bir hal var. Gelin bu işi beraber tedkik edelim! Bakın, cebimde söy- lediğiniz renkte bir kâğıd var. Bu- nu müteveffanın yazı masası kena- rında buldum. Cebinden çıkardığı e gi ALI, bunu görünce: yl Gamma Gitti Gi — Fakat bakın içinde, bir tarih- ten başka yazı yok... Ne garip! Dan- telâ gibi ötesinden berisinden oyul- muş! Her ikisi de, evirdiler, çevirdiler. Fakat bir dürlü bunun ne demek olduğunu anlıyamadılar. Ali bey: — Kâğıdı bana verin. Ben bu ge- ce köşkte araştırma yapayım! - de di. - Bu renkte başka mektuplar dik- 'katinizi celbetti mi?... Genç kız: «Seninle evlenemiyeceğim.. O zengin adama söz vermek mecbu- riyetinde kaldım... Nişanlandık bile...» dedi. Mektupla ise muhabbeti gösteren bir takım cümlelerden sonra şu satır- lar okunuyordu: «Ömür belli değildir. Başıma bir felâket gelecek olursa senin mahru- miyet içinde kalmanı istemedim, Me- lihacığım. Onun için vasiyetnamemi senin üzerine yaptım. Esasen başka yakın varişim de yoktur...» —S sabah Kadıköy vapurunda avu- kat Mahir, fevkalâde sinirliydi. Gerek melihanın kendisine karşı muamelesinden, gerek polisin sualle- rinden ve bakışlarından bütün şüp- helerin şahsı üzerinde toplandığını anlıyordu. Bunları düşündüğü sırada, uzak- tan tanıdığı ve dalma selâmlaşarak geçtiği bir şahısla göz göze geldi. Bu adam, güler yüzle yaklaştı. — Müsaadenizle, beyim.. Yanını- | za oturabilir miyim?... Zira Erenköy | meselesini pek merak ediyorum... Siz de hâdise esnasında Orada bulunu- | muşsunuz... Doğrusu bu İş beni çok alâkadar eder. Çünkü ben bir zaman- Jar bu Pertev beyin kâtibiydim... Es- | rarengiz adamdı, — Ya?... - diye, Mahir alâkadar oldu. - nesi esrarengiz”... Hem sizin isminiz ne? Genç kız, hatırasını durdu; ve tereddüdle: yoklar gibi — İsmim. Ali... Eski partonü- — Evet. İş mektupları arasında bunlardan bir kaç am olduğunu gördüm. em ertev'in kâtibi Galip efendi, mariz halli, ufaktefek bir adamdı, Patronu öldüğündenberi, et- rafta şaşkın şaşkın dolaşıyordu. Me- hanın mirasa konduğunu öğrenin- ce çekingen tavrile ona yaklaştı: — Ben şimdi ne olacağım efen- dim?... ii Genç kız, bu silik adamı süzerek: — Ne üzülüyorsun, Galip efendi? Sen patronunun bütün işlerine va- kıftın. Bense hiç bir şey bilmiyo- rum... İşleri düzeltmek için sana ih- tiyacım var. Gene eski maaşınla vazi- fene devam edersin. Fakat Bana bir şey sormak istiyorum. Bana doğru söyle: Efendinin düşmanı var miy- mı?.. Bir kadın meselesi mevcut mu? Kâtip, mahçup tavile, kafasını önüne eğerek ellerini oğuşturdu: — La Vallahi efendim, ne diyeyim.. Böyle zengin bir insanın çok düşma- nı olur... Kadın meselesi belki de vardı... Meselâ Erenköy güzeline bi- tahammülüm kalmadı... Karakola gidip haber vereceğim... Avukat Mahir beyle bir yabancı erkek yazı odasına girmişler, Pertev beyin evrakını karıştıryorlardı. Gözümle gördmü. pur çıktı... Cenuba doğru iler- Myordu. Evvelâ İzmire uğnyacak, oradan Beyruta, oradan da İskende- riyeye gidecekti. Birinci mevki kamaralarından bi- rinde yirmi sââttenberi yalan kısa boylu bir yolcu dışarı çıktı. Her hal de bu kadar müddet kapalı yerde kalmasına sebep deniz tutmasıydı di- ye tasavvur olunur. Fakat aksi gibi sular çarşaf gibiydi... Acaba bu adâ- ma ne olmustu? Tahmin güç değil. Mutlaka dişi ağrımış olacak. Çünkü yüzünü ko- caman bir bezle bağlamış, başına da Yür bir kukülete geçirmişti. Tuvalete gitmek üzere koridordan geçerken, bir ses ona: — Geçmiş olsun! — dedi. Hasta yolcu hayretle döndü: —A. Ali bey., Fakat şey... Siz bu- rada — Ya sizin burada olduğunuza ne demeli, Galip efendi?... — Ben mi... Şey... Mısita gidi- — Ne garip tesadür... Ben de. — Beni takip mi ediyorsunuz? - di- ye, Pertev beyin kâtibi titremeğe baş- Jadı, — Kendinizden bir korkunuz” mu var? — Yok hayır... Fakat ayni vapurda bulunmanıza ne demeli?... Ben sizi 7... Paket ben bigünahım... Ben bigünahım... Ali, Galib'i kolundan çektis Bir ka- nepeye oturttu: — Ben her şeyi biliyorum! - dedi, - Sen de itiraf et... Pertev bey, bir ka- çakçılık şebekesinin âzasındandı. İs haberesi alelâde ticari mektularla olur- du. Fakat mektuplar şifreliydi. Anah- tar vazifesini görmek üzere, iki tarafta da - yani gerek İstanbulda, gerek Mı- sırda - Muayyen yerlerinden delikli delikli bir kâğıt vardı. Bir mektupluk kâğıdın üzerine bunu yapıştırarak, aradaki boşlara hakiki maksadlarını yazarlar, geri Kalan kısmı da münasip kelimelerle doldururlardı. Biz avukat Mahir vasıtasile şifreyi ele geçirdiği- miz için her şeyi öğrendik. Şimdi, İs- 'kenderiye polisi ile temas ederek ka- çakçılık şebekesini yakalamak üzere gidiyorum. Size gelince, bu işteki va- ziföniz... Galip titriyordu: — Her şeyi itiraf edeyim... Ben, kar çakçı değilim... Alelâde bir kâtiptim.. Fakat Pertev, arkadaşlarına oyun oy- nuyordu. Arkadaşları da Pertevin hi- lelerini öğretmem mukabilinde bana para yediriyorlardı. İhbatım yüzün- den aralarında müthiş bir ihtilâf var- dı: Mısırdaki İmadeddin bey Tanzur ondan kırk bin lira istiyor, vermezse öldürmekle tehdid ediyordu. — Evet. Bu mektubu okuduk, Esa- | sen Pertev bey vasiyatnemeyi bu se- beple her ihtimale karşı yazmış... — İşte efendim, Pertev bey, cinayet günü, benim ihbarda bulunduğumu anlamış, Kendisinin bir sessiz taban- cası vardı. Aksırık gibi s8s çıkarırmış. Bununla selâmlıkta üzerime aleş et- ti. İsabet ettiremeyince, ben müdafaai nefis halinde kalarak onu vurdum. 'Tabancamı eline vererek pencereden kaçtım. Fakat pencereyi vakanın akâ- binde aceleyle ve acemice kırdıkları için, ne şekilde kapatıldığı tesbit edi- lemedi. İntihar zannedildi, Onun at“ tığı kurşun da o zaman çık olan pencereden dişarı gitmiş olacak ki bulunamadı. | raderiniz-gibi ve doktor Ferid gibi, vaktile o da hayli tutkunlardandı. İ O esnada; kapının dışında bir pa- | tardı işitildi, Recep ağa bağırıyordu: mun esrarengizliği de çu ki, ben, hu- — Hanımefendi... Vallahi artık paraksınız?... İşle İzmire geliyoruz, polise teslim edeceksiniz, değli mi?... AN bey: (Devamı 13 üncü sahifede)